NEFS:
Nefs
kelimesi insanın kendisi ‘’insanın
zâtı’’ için kullanılır. Allah iki eliyle (celâl ve cemâl) Âdem’in çamurunu
şekillendirdiğinde ona ruhundan üfledi. Çamur, Nefes-i İlâhî ile hayat
bulduğunda, Âdem’in zâtı/nefsi/kendisi onu meydana getiren unsurlardan ayrıldı,
farklılaştı. Bu yüzden nefs, Allah’ın beden ve ruhu birleştirdiğinde varlığa geldi.
Nefs, beden ile rûh arasında, ‘’aradadır’’.
Nefs; bu dünyadaki hikâyesini tamamladığında, beden ölümle terk edildiğinde, kendi
sıfatlarına uygun hayali suretlerde bedenleşir. Nefsin tüm işleri, ahlâkı,
hâlleri, makamları, ilmi ve gayeleri uygun suretlerde görünür. Hayat
insanların kendi nefislerine şekil verdikleri bir işlemdir. (Wıllıam c.
Chıttıck/İbnü’l Arabi Syf. 129-134)
İnsanın
çabası, varlığının bilincine varıp, bir adım ötesinde var edicisinin
bilincine varma çabasıdır. Mümin, cennetten önce bu sonsuz mutluluğu
dünyada yakalayabilen kişinin adıdır.
‘’Kendini/nefsini bilen Rabbini
bilir’’ Rabbini
bilmek için kendini bilme ve anlama çabası önce çevreyi anlamakla başlar. Varlıklar arasındaki
ilişkiyi, Allah’ın isimlerini ve varlıklar arasındaki münasebeti ve Kur’an
ayetlerini, bunlara yönelik beyanlarını tefekkür edip bu apaçık sırlar
dünyasına adım atmaktır insanın serüveni.
İnsan halini
bilmediğinde, bu bilmemesinden dolayı vaktini de bilmez. Vaktini
bilmeyen kişi nefsini bilmez. Nefsini bilmeyen Rabbini bilmez. Burada
belirtilen ‘’rab’’ Allah’ın
isimleridir. Kastedilen Allah’ın bilinmesi değildir. Yaratılmışların
Allah’ı bilmesi söz konusu değildir. ‘’ZÂT’’
bilinemez. Biz Allah’ı ancak peygamberlerin verdiği bilgiler ve Allah’ın kendi
kitaplarında, kendi hakkında verdiği bilgiler doğrultusunda bilebiliriz.
Varoluş
içinde eşyayı kendi ‘’Zât’’ ı ile tanıyan
tek bir varlık vardır. Bizler Allah’ı bilme konusunda peygamberleri taklit
ederiz. Her varlık Allah’ı rabbi (ismi) kadar bilir. Rab terbiye eden, derece derece besleyen, büyüten demektir. Allah
kâinatta her yaratılmışa bir veya birkaç ismi ile tecelli eder. Sadece İnsan-ı
Kâmil’ler Allah’ın bütün isimlerine sahiptir.
Bizim burada
bilmemiz gereken rabbimiz, ismimizdir. Bizler Allah’ın bizde tecelli eden
ismini doğru yansıttığımızda o ismin tecelligâhı oluruz. Bu da bizim
Miracımızdır.
İnsan
rabbinin yasak ve emirlerini öğrenince, Allah’ın hakkını ifa
edince ve kulluk görevlerini yerine getirince kendi nefsini tanır.
Kendini tanıyan da rabbini tanır.
Bu insanın
kendi kitabını okumasıdır. ‘’oku
kitabını’’ (İsrâ suresi- 14) Oku kitabını demek kalbinde gizli olan Hakkın
emanetini bul demektir. Bu marifettir.
Nefis Allah’ın
insan için lütfettiği ilâhî bir hediyedir. Nefis bizim kimlik kartımızdır.
Allah Hz.
Peygamberi kendi nefsinden, bizleri de Peygamberin nefsinden
yaratmıştır. Çünkü bütün nurunu, saçılarını önce ona saçmış, oradan
dökülenler ise herkesin istidadı kadar yaratılmışlara dağılmıştır. Onun
için hiçbir şey Muhammed’e gelmeden bize erişmez. Muhammed Allah ile yaratılanlar
arasında BERZAH, yani ara Âlemdir.
Nefis
Kur’an-ı Kerim’de üç yüz yerde geçmektedir. Nefis ‘’NEFES’’tir. Alınan her nefes, nefis için bir tekâmül
fırsatıdır. Ahmet-Er Rıfâî Hz. ‘’her
nefes, nefsini muhasebe etmeyeni, biz adamdan saymayız’’ demiştir. Her
nefes tekâmül için bir fırsat olan nefs, Allah’a erişmenin yegâne fırsatıdır.
Tekâmül tamamlanınca
insan kendindeki Allah’a ait sırrı idrak edip, koruk olan nefis üzüm
olduğunda, kul da ayrı bir varlık kalmaz, Allah’ın hakikatinde yok olur. Bizi
meleklerden üstün kılan nefsimiz olduğu gibi, hayvanlardan alçak eden yine nefsimizdir.
Nefsin makamları
ve renkleri:
NEFS-İ EMMARE: Emreden nefs. Nefsin en düşük
makamıdır. Genelde kişi hata ve yanlışları bu hâlin tesirindeyken yapar. Bu
hal’den geçebilmek için bizim hiçliğimizi ve ancak tecelli edenin Allah
olduğunu ilmen bilmek gerekir. Rengi MAVİDİR.
NEFS-İ LEVVAME: Kendi nefsini zaman
zaman ikaz eden, uyandıran ama hakikate erememiş nefs. Bu hâlden yükselebilmek için
TEVHİD’e (Birliğe) ermek gerekir ki, bu da İkilikten geçmektir. Rengi
KIRMIZIDIR.
NEFS-İ MÜLHİME: İlham gelen nefs. Kendi hiçliğimizi
idrake başladığımız hal. Bir İNSAN-I KÂMİL’e bağlanmadan taât ve ibâdet
ile varılabilen son noktadır. Rengi YEŞİLDİR.
NEFS-İ MUTMAİNNE: Tatmin Olmuş, artık Allah’tan emin
olmuş nefs. Kendimizdeki Allah’ın hakikatinin, isim ve sıfatlarının idrak
edilmesi, bizdeki rab isminin tam tecellisi. Sadece bir İNSAN-I KÂMİL’e
bağlananların varabilecekleri ve daha ileri makamlara gidebilecekleri bir
mertebedir. Bu mertebeden düşüş yoktur. Rengi BEYAZDIR.
NEFS-İ RADİYE: Allah’tan RAZI olan nefs.
İdrâkin zuhur bulduğu diriliş ve her olandan razı olma makamı. Rengi SARIDIR.
NEFS-İ MERDİYE: Allah’ın kendisinden razı
olduğu nefs. ‘’erkekler allah’a ahidlerini güden kimselerdir’’ (Azhap Suresi-23) Kuran-ı
Kerim’e göre zâhir ve bâtınlarını temizlemeyi seven, Allah’la ahidlerini tutan
kimseler ister erkek, ister kadın olsun ER
kişi, yani MERD ilan edilir. ’’Artık
gören gözün, işiten kulağın ben olurum’’ makamı. Kişi Hak’la söyler, Hak’la
işitir. Rengi SİYAHTIR.
NEFS-İ SAFİYE: RENKSİZLİK, RUH makamı. Safiye
dereceden sayılmaz. Onun rengi yoktur. O doğrudan doğruya Allah’ın ihsanıdır.
Bu makam sadece Hz. Peygambere ve onun VEKİLİ, AYNASI ve AYNISI
olan İNSAN-I KÂMİL’lere aittir. Bu makam çalışarak elde edilemez. Evvel,
ezel takdiridir.
Anlaşılacağı
gibi bizim rabbimizi (ismimizi) tanımakla başlayıp, bir İnsan-ı Kâmil’e
bağlanıp, onun boyasıyla boyanmakla, ahlakıyla ahlaklanmakla devam
eden yolculuğumuz, nefsin bu mertebeleri içinde olmaktadır. İnsan
dünyada kendi cennetini yaşadığında aslında nefsinin
cennetine girer.
Nefste mücadele
edilmesi gereken, kalbi karartan ve Allah’ın oraya tecellisini
perdeleyen alt makamlarıdır.
KUR’AN-I
KERİM, NEFSİN KURBAN EDİLMESİNİ, KURBAN KESME OLARAK İFADE EDER.
‘’Haccı Umreyi Allah için tamamlayın,
eğer engellenmiş olursanız size kolay gelen kurbanı kesin’’ (Bakara-196)
Nefsin bir
kısmı zayıf hayvanların, bir kısmı dik başlı ve güçlü hayvanların sıfatlarına
sahiptir. Yani nefsin bazı sıfatlarını yok edip kurban etmek güçtür. Onun
yerine size kolay gelenleri keserek işe başlayın.
Burada
mücadele bıçak, kesilen ise nefis hayvanıdır. Yani mücadele ve riyâzat ile
nefsimizin kötü huylarını Allah için kurban ediyoruz. Nefsi zayıf ilmi
eksik kişileri de bu kestiğimiz kurbanlarla, yani güzel hallerimizle
besleyip doyuruyoruz.
Tasavvufta nefsin
en alt derecesinin tanımı yırtıcı, yaralayıcı hayvanların sıfatları kullanılarak
ifade edilir. Yılan, akrep, maymun, horoz bunlardan bazılarıdır. Bunlar Nefs’i
Emmâre makamındaki kulda açığa çıkan kin, nefret, hırs, kibir, haset, şehvet, gazap
gibi sıfatlardır.
KOYUN İSE
TASAVVUFTA TESLİMİYETİ SİMGELER.
‘’Allah Kâbe’yi, o saygıdeğer evi,
haram ayı (vuslat zamanı), hac kurbanlarını ve gerdanlıkları, insanlar için
ayakta kalma sebebi kılmıştır’’ Maide suresi- 97
Allah koyun
gibi teslim olmuş, boyun eğmiş nefsi bizin için yaşam kaynağı ve ayakta
kalma sebebi kılmıştır. Nefs, vücut memleketinde ruhun tesiri
altına girince ondan yararlanılır. Aynı Koyunun etinden, sütünden, kanından,
yününden, bağırsağından yararlanıldığı gibi.
KOYUN, KÂİNATTA
MUCİZEVİ BİR HAYVAN OLARAK İFADE EDİLİR. Yılda bir kez yavrulamasına ve
sürekli olarak tüketilmesine rağmen mucizevi bir şekilde çoğalır. Sıcak bir
ülkede yaşamasına rağmen, insanlar yararlansınlar diye sürekli uzayan yünleri
ve ihtiyacının üstünde yağ ve proteğini vardır. Yünün benzeri bu güne kadar
yapılamamıştır. Faydaları bitmeyen koyundan yararlanıldığı gibi, teslim olmuş
nefsten de yararlanılır.
İnsan
tekâmül ederken nefsinin istek ve arzularına karşı koyarak ona zulmeder. Tekâmül
etmiş kişi ise, nefsinin arzularını yerine getirerek ona zulmeder. Zulüm bir
şeyi yerli yerine koymamaktır.
Nefis,
nükleer santral gibidir. Doğru kullanırsak selâmetimize, yanlış kullanırsak
felâketimize yol açar. Nefis mücadelesindeki savaşta kumandanımız Mürşit,
elimize verdiği silahta ‘’TEVHİD’’
dir.