12 Ocak 2012 Perşembe



NEFS:

Nefs kelimesi insanın kendisi ‘’insanın zâtı’’ için kullanılır. Allah iki eliyle (celâl ve cemâl) Âdem’in çamurunu şekillendirdiğinde ona ruhundan üfledi. Çamur, Nefes-i İlâhî ile hayat bulduğunda, Âdem’in zâtı/nefsi/kendisi onu meydana getiren unsurlardan ayrıldı, farklılaştı. Bu yüzden nefs, Allah’ın beden ve ruhu birleştirdiğinde varlığa geldi. Nefs, beden ile rûh arasında, ‘’aradadır’’. Nefs; bu dünyadaki hikâyesini tamamladığında, beden ölümle terk edildiğinde, kendi sıfatlarına uygun hayali suretlerde bedenleşir. Nefsin tüm işleri, ahlâkı, hâlleri, makamları, ilmi ve gayeleri uygun suretlerde görünür. Hayat insanların kendi nefislerine şekil verdikleri bir işlemdir. (Wıllıam c. Chıttıck/İbnü’l Arabi Syf. 129-134)

İnsanın çabası, varlığının bilincine varıp, bir adım  ötesinde  var edicisinin bilincine varma  çabasıdır. Mümin, cennetten önce bu sonsuz mutluluğu dünyada yakalayabilen kişinin adıdır.

‘’Kendini/nefsini bilen Rabbini bilir’’ Rabbini bilmek için kendini bilme ve anlama çabası önce çevreyi anlamakla başlar. Varlıklar  arasındaki  ilişkiyi, Allah’ın isimlerini ve varlıklar arasındaki münasebeti ve Kur’an ayetlerini, bunlara yönelik beyanlarını tefekkür edip bu apaçık sırlar dünyasına adım  atmaktır  insanın  serüveni.

İnsan halini  bilmediğinde, bu bilmemesinden  dolayı vaktini de bilmez. Vaktini bilmeyen kişi nefsini bilmez. Nefsini bilmeyen Rabbini bilmez. Burada belirtilen ‘’rab’’ Allah’ın isimleridir. Kastedilen Allah’ın bilinmesi değildir. Yaratılmışların  Allah’ı bilmesi söz konusu değildir. ‘’ZÂT’’ bilinemez. Biz Allah’ı ancak peygamberlerin verdiği bilgiler ve Allah’ın kendi kitaplarında, kendi hakkında verdiği bilgiler doğrultusunda bilebiliriz.

Varoluş içinde eşyayı kendi ‘’Zât’’ ı ile tanıyan  tek bir varlık vardır. Bizler Allah’ı bilme konusunda peygamberleri taklit ederiz. Her varlık Allah’ı rabbi (ismi) kadar bilir. Rab terbiye eden, derece derece besleyen, büyüten demektir. Allah kâinatta her yaratılmışa bir veya birkaç ismi ile tecelli eder. Sadece İnsan-ı Kâmil’ler Allah’ın bütün isimlerine  sahiptir.

Bizim burada bilmemiz gereken rabbimiz, ismimizdir. Bizler Allah’ın bizde tecelli eden ismini doğru yansıttığımızda o ismin tecelligâhı oluruz. Bu da bizim  Miracımızdır.

İnsan  rabbinin  yasak ve emirlerini öğrenince, Allah’ın hakkını  ifa edince ve kulluk görevlerini yerine getirince kendi nefsini  tanır. Kendini tanıyan da rabbini tanır.

Bu insanın kendi kitabını okumasıdır. ‘’oku kitabını’’ (İsrâ suresi- 14) Oku kitabını demek kalbinde gizli olan Hakkın emanetini bul demektir. Bu marifettir.

Nefis Allah’ın insan için lütfettiği ilâhî bir hediyedir. Nefis bizim kimlik kartımızdır.

Allah Hz. Peygamberi kendi nefsinden, bizleri de  Peygamberin  nefsinden yaratmıştır. Çünkü bütün nurunu, saçılarını önce ona saçmış,  oradan dökülenler ise  herkesin istidadı kadar yaratılmışlara  dağılmıştır. Onun için hiçbir şey Muhammed’e gelmeden bize erişmez. Muhammed Allah ile yaratılanlar arasında  BERZAH, yani ara Âlemdir.

Nefis  Kur’an-ı Kerim’de üç yüz yerde geçmektedir. Nefis ‘’NEFES’’tir. Alınan her  nefes, nefis için bir tekâmül fırsatıdır. Ahmet-Er Rıfâî Hz. ‘’her nefes, nefsini muhasebe  etmeyeni, biz adamdan saymayız’’ demiştir. Her nefes tekâmül için bir fırsat olan nefs, Allah’a erişmenin yegâne fırsatıdır.
Tekâmül tamamlanınca  insan kendindeki Allah’a ait sırrı idrak edip, koruk olan nefis üzüm olduğunda, kul da ayrı bir varlık kalmaz, Allah’ın hakikatinde yok olur. Bizi meleklerden üstün kılan nefsimiz olduğu gibi, hayvanlardan alçak eden yine nefsimizdir.

Nefsin makamları ve renkleri:

NEFS-İ EMMARE:  Emreden nefs.  Nefsin en düşük makamıdır. Genelde kişi hata ve yanlışları bu hâlin tesirindeyken yapar. Bu hal’den geçebilmek için bizim hiçliğimizi ve ancak tecelli edenin Allah olduğunu ilmen bilmek gerekir.  Rengi MAVİDİR.

NEFS-İ  LEVVAME:   Kendi nefsini zaman zaman ikaz eden, uyandıran ama hakikate erememiş nefs. Bu hâlden yükselebilmek için TEVHİD’e (Birliğe)  ermek gerekir ki, bu da İkilikten geçmektir. Rengi KIRMIZIDIR.

NEFS-İ MÜLHİME: İlham gelen nefs. Kendi hiçliğimizi idrake başladığımız hal. Bir İNSAN-I KÂMİL’e  bağlanmadan taât ve ibâdet ile varılabilen son noktadır. Rengi YEŞİLDİR.

NEFS-İ MUTMAİNNE: Tatmin Olmuş, artık Allah’tan emin olmuş nefs. Kendimizdeki Allah’ın hakikatinin, isim ve sıfatlarının idrak edilmesi, bizdeki rab isminin tam tecellisi. Sadece  bir İNSAN-I KÂMİL’e bağlananların varabilecekleri ve daha ileri makamlara gidebilecekleri bir mertebedir. Bu mertebeden düşüş yoktur. Rengi  BEYAZDIR.

NEFS-İ  RADİYE: Allah’tan  RAZI olan nefs. İdrâkin zuhur bulduğu diriliş ve her olandan razı olma makamı. Rengi SARIDIR.

NEFS-İ  MERDİYE: Allah’ın kendisinden razı olduğu nefs. ‘’erkekler allah’a ahidlerini güden kimselerdir’’ (Azhap Suresi-23) Kuran-ı Kerim’e göre zâhir ve bâtınlarını temizlemeyi seven, Allah’la ahidlerini tutan kimseler ister erkek, ister kadın olsun ER kişi, yani MERD ilan edilir.   ’’Artık gören gözün, işiten kulağın ben olurum’’ makamı. Kişi Hak’la söyler, Hak’la işitir. Rengi SİYAHTIR.

NEFS-İ  SAFİYE: RENKSİZLİK, RUH makamı.  Safiye dereceden sayılmaz. Onun rengi yoktur. O doğrudan doğruya Allah’ın ihsanıdır. Bu makam sadece Hz. Peygambere ve onun VEKİLİ, AYNASI ve AYNISI  olan  İNSAN-I KÂMİL’lere aittir. Bu makam çalışarak elde edilemez.  Evvel, ezel takdiridir.

Anlaşılacağı gibi  bizim  rabbimizi (ismimizi) tanımakla başlayıp, bir İnsan-ı Kâmil’e bağlanıp, onun boyasıyla boyanmakla, ahlakıyla ahlaklanmakla  devam eden  yolculuğumuz, nefsin bu mertebeleri içinde  olmaktadır.  İnsan dünyada  kendi cennetini  yaşadığında  aslında nefsinin  cennetine  girer.
Nefste mücadele  edilmesi gereken, kalbi karartan ve Allah’ın  oraya tecellisini perdeleyen alt makamlarıdır.

KUR’AN-I KERİM, NEFSİN KURBAN EDİLMESİNİ,  KURBAN KESME OLARAK İFADE EDER.

‘’Haccı Umreyi Allah için tamamlayın, eğer engellenmiş olursanız size kolay gelen kurbanı kesin’’ (Bakara-196)

Nefsin bir kısmı zayıf hayvanların, bir kısmı dik başlı ve güçlü hayvanların sıfatlarına sahiptir. Yani nefsin bazı sıfatlarını yok edip kurban etmek güçtür. Onun yerine size kolay gelenleri keserek işe başlayın.

Burada mücadele bıçak, kesilen ise nefis hayvanıdır. Yani mücadele ve riyâzat ile nefsimizin kötü huylarını  Allah için kurban ediyoruz. Nefsi zayıf ilmi eksik kişileri de  bu kestiğimiz kurbanlarla, yani güzel hallerimizle besleyip doyuruyoruz.

Tasavvufta nefsin en alt derecesinin tanımı yırtıcı, yaralayıcı hayvanların sıfatları kullanılarak ifade edilir. Yılan, akrep, maymun, horoz bunlardan bazılarıdır. Bunlar Nefs’i Emmâre makamındaki kulda açığa çıkan kin, nefret, hırs, kibir, haset, şehvet, gazap gibi sıfatlardır.

KOYUN İSE TASAVVUFTA TESLİMİYETİ SİMGELER.

‘’Allah Kâbe’yi, o saygıdeğer evi, haram ayı (vuslat zamanı), hac kurbanlarını ve gerdanlıkları, insanlar için ayakta kalma sebebi kılmıştır’’ Maide suresi- 97

Allah koyun gibi teslim olmuş,  boyun eğmiş nefsi bizin için yaşam kaynağı ve ayakta kalma sebebi kılmıştır.  Nefs, vücut  memleketinde  ruhun tesiri altına girince ondan yararlanılır. Aynı Koyunun etinden, sütünden, kanından, yününden, bağırsağından yararlanıldığı gibi.

KOYUN, KÂİNATTA MUCİZEVİ BİR HAYVAN OLARAK İFADE EDİLİR. Yılda bir kez  yavrulamasına ve sürekli olarak tüketilmesine rağmen mucizevi bir şekilde çoğalır. Sıcak bir ülkede yaşamasına rağmen, insanlar yararlansınlar diye sürekli uzayan yünleri ve ihtiyacının üstünde yağ ve proteğini vardır. Yünün benzeri bu güne kadar yapılamamıştır. Faydaları bitmeyen koyundan yararlanıldığı gibi, teslim olmuş nefsten de yararlanılır.

İnsan tekâmül ederken nefsinin istek ve arzularına karşı koyarak ona zulmeder. Tekâmül etmiş kişi ise, nefsinin arzularını yerine getirerek ona zulmeder. Zulüm bir şeyi yerli yerine koymamaktır.

Nefis, nükleer santral gibidir. Doğru kullanırsak selâmetimize, yanlış kullanırsak felâketimize yol açar. Nefis mücadelesindeki savaşta  kumandanımız Mürşit, elimize verdiği silahta  ‘’TEVHİD’’ dir.