Hz. Peygamber(sav); ‘’Âlemi yaratmadan önce Rabbimiz neredeydi’’ sorusuna, ‘’Altında ve üstünde hava bulunmayan Amâ’da idi’’ diye cevap vermiştir. (Tirmizî tefsiri)
Amâ; bulut, sis, is, duman, mutlak karanlık, körlük, hiçlik anlamındadır.
Amâ, Hakk’ın bulunduğu ilk yer ve
mekân, zuhûr etmiş ilk ilâhi mazhardır. Allah’ın dışındaki her şey ondan zuhûr etmiştir. Hz.
Peygamber âleme ait varlık mertebeleri henüz belirginleşmeden önce Allah’ın
‘’AMÂ’’ da bulunduğunu söyleyerek O’nun ilk mekânını tespit etmiştir.
Mekanlara
ait zarflar da ‘’Amâ’’ dan ortaya çıkmıştır. Nasıl ki, bulut gök ile yer
arasında perde olup ikisini birbirinden ayırmakta ise ‘’Amâ’’ da Ahâdiyet (teklik)
göğü ile yaratılmışlık (çokluk) yeri arasında bir perde (Berzah) olur.
Amâ, Rahman’ın nefesi diye de
bilinmektedir. Âlem Rahman’ın nefes vermesi ile
meydana gelmiştir. Allah bilinmeyen gizli bir hazine iken, bilinmeyi sevmiş ve
bu istekle teneffüs etmiştir. Rahman’ın nefesi işte bu teneffüsten ortaya
çıkmıştır. Amâ bu nefesin sûretidir. Çünkü bulut anlamındaki ‘’Amâ’’, buhardan
meydana gelir ve Rahmânî nefes de Rahmânî bir buhardır.
O halde nefesin aldığı ilk sûret
‘’Amâ’’dır, hatta Amâ, Nefes-i Rahmânî’nin ta kendisidir.
Her şeyin
Allah’ın kelimelerinden olduğu kabulünden hareketle kelimenin konuşanın nefesinde
ortaya çıkması gibi, Allah’ın dışındaki her şeyin de Amâ’dan ve Amâ’da zuhûr
ettiği ve etmekte olduğu görüşü kabul edilmektedir. Buna göre yaratılmışlar,
konuşanın nefesinde ortaya çıkan farklı mahreçlerdeki (nefesin çıktığı yerdeki)
harflere benzer.
Amâ, yaratmada vâsıta olan Hak’tır, zira mahlûkat kendisiyle
yaratılmıştır. Bu nedenle Amâ, âlemin Cevher’i
olmuştur ve âlemin sûretlerini, ruhlarını ve bütün tabiatlarını kabul etmiştir
ve sonsuza kadar da bütün sûretleri kabul edicidir. Amâ, mümkün varlıkların
hakîkatlerinin sâbit olduğu ve yerleştiği mânâdır.
Amâ ‘’Mutlak hayal’’ mertebesi kabul
edilmiştir.
Bunun nedeni Amâ’nın varlığın bütün sûretlerini içermesidir.
Yukarıda
zikredilen Hadis’te belirtilen Rabbin Amâ da bulunması durumundan hareketle, Amâ’nın
er-Rab isminin istivâ ettiği (yerleştiği) yer olduğu sonucu çıkar. Buna göre
Allah’ın bilinen Arş’ının yanında Amâ’da bir ARŞ kabul edilir.
Amâ tasavvufta; Nefes-i Rahman, (yaratmaya vâsıta olan)
el-Hak, Mutlak hayal, İnsan-ı Kâmil mertebesi, Hakîkatlerin hakîkati diye de
adlandırılır.
Seven (Tanrı),
bize olan sevgisi( tabiatı) gereği, bir sûrete bürünerek teneffüs etmek, nefes
alıp vermek istedi, çünkü ancak bu teneffüs içinde arzu edilen lezzeti ve tadı
buldu. Bu nefes, sevginin (muhabbetin) aslından çıktı ve yaratıkların içine
girdi, çünkü Tanrı, yaratıklar kendini tanısınlar diye kendini onlara tanıtmak
istiyordu.
Bizim O’na duyduğumuz sevginin
başlangıcı ise işitmeyle oldu, görmeyle değil. Yani biz o Amâ Cevher’inin içindeyken,
fakat henüz varoluş haline geçmemişken, Tanrı’nın bize
söylediği ‘’KÜN’’ yani ‘’OL’’ sözünü işitmemizdir söz
konusu olan.
‘’KÜN’’ kelimesinde üç harf vardır. KÂF, NUN VE VAV.
KÂF harfi âlemin bâtın(gizli) yönüyle,
NUN harfi zâhir(açık) yönüyle simgelenmiştir.
Çünkü KÂF
harfinin ağızdaki mahreci(nefesinin çıktığı yer) gayb âlemine bir giriş
niteliğini taşır. KÂF harfi, dil ile gırtlak arasından çıkan harflerin
sonuncusudur. NUN harfi ise dil üzerinden çıkan harflerdendir.
‘’KÜN’’ kelimesinin GAYB yönü, KÂF ve NUN
harflerinin ortasındaki ‘’VAV’’ la
simgelenmiştir. VAV dudak
harflerindendir ve zuhûrun bir simgesidir. Dudağın ileriye uzatılmasıyla, varlığın
veya Kosmos’un zahir yönüne doğru nefesin çıkması sağlanmıştır.
Tasavvufta İnsan-ı Kâmil ‘’VAV’’ harfi
ile simgelenir.
Kaynak:
İbnü’l Arabi sözlüğü Syf. 66, Gavsiyye Risâlesi Şerhi Syf. 34, Seferler Syf. 13
KÜN/OL:
‘’O
bir şeyi yaratmak istediğinde, ona ‘’OL’’ der. O da hemen oluverir’’ (Yâ-Sîn, 82) Kur’ân’ı Kerîm’e göre Allah ‘’KÜN’’ emri ile yaratır. Bu kelime
Allah’ın yaratmasını ifade eden kelimedir. Allah bir şeye ne zaman ‘’KÜN’’ diye
emretse o şey kendini var edenin emrine uyarak kendini var kılar (Yokluktan
zuhûra çıkar).
KÜN harfinde var olan ‘’KÂF’’ ve ‘’NUN’’
harfinin cevherlerinden iki farklı anlam ortaya çıkar.
‘’KÂF’’ tan KEMÂL ve İNKÂR, ‘’NUN’’
dan MÂRİFET ve NEKRE (BELİRSİZLİK).
Allah varlıkları
yokluktan irâdesinin hükmüne göre ‘’KÜN’’ emri ile ortaya çıkardığında nûrundan
üzerlerine saçmış, bu nurdan isâbet alanlar ‘’KÜN’’ emrini KEMÂL ve MÂRİFET
olarak alırken, isabet almayanlar İNKÂR ve BELİRSİZLİKTE kalmışlardır.
VE BÖYLECE DE TEKVİN-İ EMİR (yaratılış emri) GEREĞİNCE HERKES VAZİFESİNİ BİLMİŞTİR.
(İbnü’l Arabi Hz./Varlık ağacı
44-45)