DUÂ
‘’Rab’biniz buyurdu
ki, siz bana duâ edin, ben de duânızı kabul edeyim’’(Mü’min sûresi-60)
‘’İçinizden
yalvararak ve ürpererek, haddi aşmadan Rab’binize duâ ediniz, hiç şüphesiz o
haddi aşanları sevmez’’(A’raf sûresi-55)
‘’Kulların beni
senden sorarlarsa de ki; ben onlara yakınım. Bana duâ edenin duâsını kabul
ederim. Buna karşılık onlar da benim emirlerime uyup, bana iman etsinler ki,
doğru yola kavuşmuş olsunlar’’ (Bakara sûresi-186)
‘’De ki, duânız
olmazsa Rab’bim size ne diye değer versin ki’’ (Furkân sûresi- 77)
Duâ nedir ve Allah
kullarının neden O’na dua etmesini ister?.
DUÂ İHTİYACIN NETİCESİDİR VE İHTİYAÇSIZ OLAN YALNIZ
ALLAH’TIR.
Hz. Şems; Allah’ın
huzuruna vardığında ‘’açın kapıları ben geldim, Allah’ta olmayan bir şey
getirdim’’ demiş. Melekler ‘’Ya Şeyh, Allah’da olmayan ne var’’ diye sordukları
zaman, ‘’Duâ ve niyaz Allah’da yoktur, çünkü O ihtiyaçsızdır’’ diye buyurmuştur.
Öyleyse Duâ bizim
hiçliğimizin, Allah’ın ise herşeye muktedir olduğunun delilidir.
DUÂ; RAB İLE KUL
ARASINDAKİ EN YÜCE İLİŞKİDİR VE ALLAH BU İLİŞKİYİ İSTEMİŞTİR.
Hz. Mevlâna; ‘’insanı
Allah’tan uzak kılan iki şey mal ve sıhhattir’’ demiştir. Çünkü ihtiyaç ve
istek Allah ile kul arasında güçlü bir bağdır.
Duâ huzura vesiledir.
İhsana kavuşmak ise geri dönmeyi gerektirir. Öyleyse kapıda beklemek, sevap
alıp dönmekten daha mükemmeldir.
Allah’ın ‘’duâ edin
icâbet edeyim’’ demesine rağmen; neden bazı dualar kabul edilirken, bazıları
kabul görmez?.
Duâların kabul
edilmeye en yakın olanı, HÂL ile yapılan duâdır.
HÂL İLE YAPILAN DUÂ ODUR Kİ, DUÂ SAHİBİNİN ÇARESİZ KALMIŞ OLMASI
VE O İHTİYACI İSTEMEKTEN BAŞKA ÇARESİ OLMAMASIDIR.
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur: ‘’Nefsini Kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, gerçekten
kul duâ eder, hâlbuki Allah ona öfkelidir. Bundan dolayı ondan yüz çevirir.
Sonra kul yine duâ eder. Allah Teâla yine yüz çevirir. Sonra tekrar duâ eder.
Bunun üzerine Hak Celle ve Âlâ meleklerine der ki: Kulum benden başkasına duâ
etmekten sakındı, duâsını kabul ettim’’ (Kuşeyri Risâlesi)
Halkın duâsı sözleriyledir,
Zâhitlerin duâsı fiilleriyledir, Âriflerin duâsı HÂL’leriyledir.
Meselâ bir dilenci
gelip ‘’ban on para ver’’ der. Bu lisan-ı kâl ile yapılan duâdır. Diğeri
boynunu büküp, el açar. Bu lisân-ı hâl ile sadaka talep etmektir. Bazen bir
fakir, ne lisan ile ne de hâl ile sizden sadaka istemediği halde, siz onun
muhtaç olduğunu anlar ve ona yardımda bulunursunuz. İşte bu da lisan-ı istîdad ile olur.
ÇÜNKÜ İSTİDÂD EN GİZLİ DUÂ’DIR. (onun istidadında/kaderinde o sadakayı almak vardır).
Sebebu’l-icâbe(talebi kabul etmek veya etmemenin sebebi): Doğru bir şekilde Hakk’a yönelmek veya yönelmemek.
ÇÜNKÜ İSTİDÂD EN GİZLİ DUÂ’DIR. (onun istidadında/kaderinde o sadakayı almak vardır).
Sebebu’l-icâbe(talebi kabul etmek veya etmemenin sebebi): Doğru bir şekilde Hakk’a yönelmek veya yönelmemek.
Kul Allah hakkında
doğru ve geçerli bir bilgi sahibi olup, O’na hakkıyla itaat ederse, bir şey
istemek niyetiyle Hakk’a yönelişi geçerli olabilir. Böyle bir kulun dileğine,
Hakk katından sür’atle karşılık verilir. Kul, doğru bilgi sahibi, Hakk’ın
emirlerini gözeten, O’na itaatkar ve emirlerini yerine getirmekte arzulu olduğu
ölçüde, Hakk da, diğer kullarına göre onun dileğini hızla yerine getirir.
Oysa, Hakk’a dair
doğru bilgiden yoksun ve emirlerine itaat etmeyen kimse, duâsı kabul edilenlerden
olamaz.
Müşahade’ye
dayanan(kalp gözü ile görme), sahih/doğru bilgisi olmayan kimse de ‘’bana dua
edin, size icabet edeyim’’ ayetiyle, duâsına karşılık verileceği vadedilmiş
kimselerden değildir. Böyle bir kişi, zihninde somutlaşmış bir sûrete
yönelmiştir. Söz konusu sûret, kendi düşüncesinden, hayalinden veya başka bir
insanın hayal ve düşüncesinden oluşmuştur. Bu nedenle böyle bir insan, duâsına
icabet edilmekten mahrumdur.
Hz. Peygamber’e,
amcası Ebû Tâlib ‘’Rab’bin duâna ne kadar hızlı icabet ediyor, Rab’nin sana ne
kadar da itaatkâr,Ya Muhammed’’ dediğinde, Hz. Peygamberde ‘’Amca! Sen O’na
itaat edersen, O da sana itaat eder’’ diye cevap vermiştir. (Abdürrezzak Kâşâni
Hz.)
Yaptığı duâya bu
dünyada karşılık göremeyen kişi,ahirette bol ecir alır. Günahları, hatâları
bağışlanır. Duâlarının karşılığını öbür âlemde görür.
Hz.Peygamber(s.a.v.)
bir hadisinde şöyle buyurmuştur; ‘’Kıyamet günü, imanlı kimse amel defterinde
bir çok iyi şeylerin mükafatı şeklinde bazı şeyler görür, hayret eder’’
Bunun nedeni kula
şöyle izah edilir; ‘’işte bunlar, senin dünyada duâ yoluyla istediğin şeylerin
karşılığıdır. Kaderinde olmadığı için orada verilmedi; burada onların
mükafatını alıyorsun’’ (Abdülkâdir Geylanî Hz.)
Allah bazı ihsanları
ise, sevgilisinin yakarışına bağlamıştır. Biri Hz. Musa’ya, devamlı Allah’a
yalvardığını ve bir evlat istediğini söyler. Hz. Musa’da bu bebeğin, adamın
levh-i mahfuzunda görülmediğini anlatır. Ama adam duaya devam eder ve eşi
hamile kalır. Hz. Musa şaşkınlık içinde bu hadisenin iç yüzünü sorduğunda,
Allahu Azimüşşan; BAZEN SEVDİĞİMİN, GİZLİ HAZİNEMDEN ALMASINA İZİN VERİRİM’’ diye buyurur. Buradan da
anlaşılıyor ki;
LEVH-İ MAHFUZ’UN
İÇİNDE KİMSENİN BİLMEDİĞİ BİR MUALLAK BÖLÜM VARDIR Kİ, ALLAH BUNU SEVDİĞİNİN
DUÂSIYLA MUKAYYET KILMIŞTIR.
GÖRÜLÜYOR Kİ, LEVH-İ
MAHFUZ’UN İÇİNDEKİ ÖZEL OLAN MUALLAK
KISIM, GENEL MUALLAKTAN FARKLI OLUP, EVLİYÂNIN DUASIYLA ORTAYA ÇIKAR.
ASLINDA İSTEK DENEN ŞEY
ALLAH’IN KULUN GÖNLÜNE KENDİSİ
İLE İLİŞKİ KURMASI İÇİN YERLEŞTİRDİĞİ ŞEYDEN BAŞKA BİRŞEY DEĞİLDİR.
DUÂNIN VEYA ISRARIN İSTEĞİN OLMASINDA HİÇBİR ROLÜ YOKTUR.
ÇÜNKÜ DUÂ ZÂT-I İLÂHİ
İLE İLİŞKİ KURMAKTAN BAŞKA BİRŞEY DEĞİLDİR.
ONUN İSTEK
VASITASIYLA BİZE ULAŞMASINI İDRAK ETTİĞİMİZİN ŞÜKRÜNE DUÂ DENİR.
BİR KİMSE ALLAH’TAN
HERHANGİ BİR ŞEYİ TALEP ETTİĞİ ZAMAN, TAMAMEN KENDİ ‘’İSTİDÂD’’ ININ HÜKMÜ
ALTINDA BULUNUR. TALEBİNİN BİR SONUCU OLARAK ELDE ETTİĞİNİ DE, YİNE ONUN
‘’İSTİDÂD’’I BELİRLER. HATTA ONUN HERHANGİ BİR TALEPDE BULUNMASINI DAHİ
‘’İSTİDÂD’’ I BELİRLEMEKTEDİR.
VARLIK, ALLAH’IN
LÛTFU OLAN İSTEMEYİ, EZELİ İSTİDADINA GÖRE YAPTIĞINDAN, BU İSTEK HAKK’TIR.
SAKÎ(mutsuz), ÂYÂN-I SÂBİTE’sindeki ŞEKÂVETİ ORTAYA ÇIKARACAK ŞEKİLDE İSTER.
SAİD(mutlu), ÂYÂN-I SÂBİTE’sindeki SAİD’liğini
AŞİKÂR EDECEK ŞEKİLDE İSTER.
ÂRİF İSE İSTEMEZ; ÇÜNKÜ O, HER ‘’AN’’ ALLAH’I İLE VE ONUN
TECELLİ ETTİĞİ GÖNLÜNDEKİ ZUHÛRATLA MEŞGULDÜR.
İnsan-ı Kâmil’lerin
bir kısmı Allah’tan istekte bulunmazlar, zira O’nun işine karışmak gafletine
düşmekten korkarlar, bir kısmı ise, ‘’duâ et’’ emrine uyarak başkaları için duâ
ederler.
Peygamberler ise,
Allah’tan emir almadıkça duâ etmez. Zaten bu durumda duâyı eden ve kabul eden
birlenir.
Hz. Peygamber şöyle
duâ etmiştir:
‘’Yarabbi, Sen’den af
ve afiyet dileriz ve yine senin ismin affedicidir, bizleri af eyle’’
‘’Yarabbi, bize
hayrı, hayır olarak göster ki uyalım. Şerri, şer olarak göster ki, ondan
kaçalım’’
‘’Yarabbi, senin
affınla cezandan, rızânla gazabından, seninle senden sana sığınırım’’
Hz. Peygamber’in
Allah’ın verdiği sıkıntı ve belâdan, memnun olduğunu göstermek üzere, kendisine
eziyet edenlere duâ etmesi bizlere örnek
olmak içindir.
Duânın ve rızâ
göstermenin hakikati de budur.
HZ. DAVUT; ‘’ALLAH’IN BÜYÜKLÜĞÜNÜ, HER DUÂ’MIN KABUL EDİLMEYİŞİYLE
ANLADIM’’ demesi, gerçekleşmesini istediğimiz ve bu nedenle duâ
ettiğimiz isteklerimizin, bazen gerçekleşmemesinin bizim için hayırlı olduğuna işaretidir.
ALLAH(c.c.) DER Kİ; BENİ ZİKRETMEKTEN DUÂ ETMEYE FIRSAT
BULAMAYAN KULUMA, BANA DUÂ EDİP İSTEKTE BULUNAN KULUMA VERDİĞİMDEN DAHA FAZLASINI VERİRİM.
ALLAH HERŞEYİ BİLEN,
GÖZETEN VE MERHAMETLİLERİN MERHAMETLİSİDİR. HER OLANDA VE OLMAYANDA BİR HAYIR
VARDIR. BUNU İDRAK ETMEK MARİFET’TİR.
DUÂ ALLAH İLE İRTİBAT
KURMAKTIR. DUÂ EDEN KİBİRLİ DEĞİLDİR. EHL-İ ÎMAN, DUÂ’DAN KAÇINMAMALIDIR.
(Abdülkâdir Geylanî Hz.)
Allah idrak etmeyi nasip
etsin. Amin.