(Mirac bir
bilinç ve makam yükselişidir. İçsel bir yolculuktur. Aslımıza, hakîkatimize
doğru attığımız her adım bir Mirac’tır. Aslında her an Mirac ederiz. Örn:
Nefreti sevgiye, kini merhamete dönüştürmek bir Mirac’tır. Gerçek Mirac ise
sonun başa dönmesidir. Özümüze, yaradılış gâyemize ulaşmadır. Bu hâl
sembollerle anlatılmıştır. Çünkü okuma- yazmanın dahi çok sınırlı olduğu bir
dönmede yaşananların bâtınî açılımı ve idrâki zamana bırakılmıştır)
Mirac,
sözlükte ‘’MERDİVEN’’ anlamına gelmektedir.
Çoğulu ‘’MEARÎC’’dir. Mirac
denildiğinde, Hz. Resulullah’ın (sav.) göğe çıkışı kastedilir.
Kur’ân’ı
Kerîm’de ‘’MİRAC’’ pek çok ayette geçmektedir.
‘’Bir gece, kendisine âyetlerimizden
bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram’dan (kalp
makamından), çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya (rûh makamına) götüren
Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O gerçekten işitendir, görendir’’ (İsrâ sûresi, 1) (Makamın yükselişi.
Mescid-i Aksâ, Rûh/CEM makamıdır. Saatin 12 hali)
'’Battığı (fenâ bulduğu) zaman yıldıza
andolsun ki arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı. O, arzusuna göre
konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir. Çünkü onu güçlü
kuvvetli biri (Cebrâil) öğretti. Ve üstün yaradılışlı (Melek), doğruldu;
Kendisi en yüksek ufukta iken. Sonra (Muhammed’e) yaklaştı, (yere doğru)
sarktı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın
oldu. Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi. (Gözleriyle) gördüğünü
kalbi yalanlamadı. Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak
mısınız?’’ (Necm
sûresi, 1-12)
‘’Andolsun onu (Cebrâil’i), önceden
bir defa daha görmüştü, Sidretü’l Müntehâ’nın
yanında. Cennetü’l-Me’vâ da (Mülk cenneti) onun yanındadır. Sidre’yi kaplayan
kaplamıştı. Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı. Andolsun o, Rabbinin en büyük
âyetlerinden bir kısmını gördü’’ (Necm sûresi, 13-18)
İsrâ ve
Mirac konusu otuzdan fazla sahabe
tarafından zikredilmesine rağmen, Enes ibn Malik (ra.) ve Malik İbn Sa’sa’nın vâkıayı Hz. Peygamber’den
dinlediği ve naklettiği görüşü yaygındır. Buna göre Resûlullah (s.a.v.) olayı şöyle
nakletmiştir:
‘’Yatsı
namazını kılmış ve yatağa uzandığım sırada Cebrâil (a.s) (Külli akıl) yanıma
gelerek Rabbimin beni çağırdığını haber verdi. Sonra göğsümü yardı, kalbimi
çıkardı. Zemzem suyu ile yıkayıp yerine koydu (Hz. Peygamberin kalbi iki kere
yarılmış ve zemzem ile yıkanmıştır. Birincisi çocuk iken ve bakıcısı Hz.
Halime’nin yanında, diğeri ise Mirac gecesindedir). Kapıda ‘’Burak’’ denilen merkepten büyük, katırdan küçük, beyaz bir
binek bekliyordu
(Bu binek
sadece Hz. Peygamber’e özel vücûd bineğidir. Salih Peygamberin vücûd bineği Deve, avamın ise Eşek’tir). Bu bineğe
bindirildim ve Cebrâil (a.s) ile ‘’Dünya
Semâ’’ sına çıkarıldım. Orada beni karşılayan kişi için ‘’bu senin baban
Âdem (a.s)’’ denildi.
(Hâkikatine dönüş)
Dünya Semâ’sından
sonra çıktığım;
‘’2. Semâ’’ da teyze çocukları olan Yahyâ ve Îsâ
(a.s) ile, ‘’3. Semâ’’ da Yusûf (a.s)
ile, ‘’4. Semâ’’ da İdris (a.s ) ‘’5. Semâ’’ da Hârun (a.s) ile, ‘’6. Semâ’’da Mûsâ (a.s) ile, ‘’7. Semâ’’
da ise İbrâhim (a.s) ile karşılaştım.
Ardından ‘’Sidretü’l-Münteha’’ ya kaldırıldım.
Orada ikisi zâhir ve ikisi bâtın iki nehir vardı. Cebrâil (a.s)’a bunlar nedir
diye sorduğumda; ’’Bâtınî iki nehir cennetteki nehirlerdir. Diğer zâhiri iki
nehir ise Nil ve Fırat nehirleridir’’ dedi. (Sidretü’l Münteha; yedinci Semâ’da ölümlülüğün bittiği hayat ağacı,
Tuğba ağacı, İnsan-ı Kâmil, insanın
akıl ile varacağı son makam. Ölüler de sidre ağacının suyu ile yıkanır)
Ardından ‘’Beytü’l Ma’mur’’ a yükseltildim (Beytü’l Ma’mur; yedinci Semâ’da, Kâbe’nin hemen
üst hizasında, her gün yetmiş bin meleğin namaz kıldığı ve tavaf ettiğine
inanılan yer, İnsan-ı Kâmil’in Kalbi)
. Orada bana üç kap verildi. Birinde süt, birinde bal ve birinde şarap vardı.
Ben sütü aldım. Cebrâil (a.s) ‘’işte (senin seçtiğin) senin ve ümmetinin
üzerinde bulunacağı Fıtrat’tır, Allah ümmetine senin vâsıtanla iyilik nasip
edecektir’’ dedi. (Fıtrat;
Allah’ın insanları üzerine yarattığı Tevhid dinidir. Tevhid dini Hz. Muhammed
ümmetine aittir)
Sonra bana
her gün ‘’elli vakit’’ olmak üzere
namaz farz kılındı. Ancak Mirac’dan dönüşümde Hz. Mûsâ (a.s)’ nın
Muhammed ümmetinin bu kadar namazı kılamayacağı uyarısı ve Rabbime
yaptığım niyaz ile namaz ‘’beş
vakit’’ e indirildi ancak sevabı ‘’elli
vakit’’ olarak kaldı. (Abdülkerim Kuşeyri Hz. /Kitâbü’l Mirac)
İbnü’l Arabi
Hz. ise Şeceretü’l Kevn/Varlık ağacı adlı kitabında Hz. Peygamber (s.a.v.)’in
Mirac’ını şöyle anlatır:
Hz.
Peygamber’in birinci bineği ‘’Burak’’ tı
(Sabır). Onunla Mescid-i Aksa’ya kadar gitti. Bastığı taş ‘’teslimiyet’’ taşıydı.
İkinci
binekle ‘’Dünya Semâ’sı’’ na çıktı.
Bunun adı ‘’MİRAC’’dı.
Üçüncü binek
‘’meleklerin kanatları’’ ydı (melekeler/kuvvetler).
Dördüncü
binek ‘’Cebrâil (a.s)’’dı (Akıl). Sidret’ül
Münteha’ya onun ile gitti. İşte burada Cebrâil’in vazifesi bitmişti. ’’Ya Resûlullah, şu anda buradan bir karınca
boyu öteye adım atsam yanarım’’ dedi. Cibril/Cebrâil, yavaşça oradan
ayrıldı. Ve o anda Resûlullah efendimize yetmiş bin hicap/perde açıldı ki,
hepsi nûrdandı.
Beşinci
binek ‘’Refref’’ti (Aşk) yeşil
nûrdandı. Onunla Arş’a çıktı. Orada Peygambere gayb sırları aşikâr oldu. Peygamber
Arş’a yan gözle bile bakmadı.
Altıncı binek
Te’yid (doğrulama)idi. Orada
kendisine şu nida geldi. ’’İşte sen, işte Rabbin’’ Tahiyyat duası (*) bittikten sonra Melekler şahadet
ettiler.
Sonra Rabbinden
‘’Yaklaş Ya Muhammed’’ hitabı geldi. ‘’Sonra yaklaştı.....tutundu’’ Bu
yakınlık iki yayın arası kadardı (Necm sûresi, 9). Zaman ve mekân kalmadı.
‘’Adımını at Ya Muhammed’’ nidâsı geldi. Muhammed ‘’Ya Rabbi mekân ki ortadan kalktı, yer
kavramı silindi, ayağımı nereye basayım’’ diye sorduğunda; şu hitabı aldı.
‘’Bir ayağını diğer ayağının üzerine
koy’’. Sonra şu nida
geldi; ‘’Bak Ya Muhammed’’. Baktığı
zaman, pek parlayan bir nûr gördü. ’’Bu
nûr değildir. Firdevs (Ceberût âlemi) cennetidir. Ve sen yükseldikçe
ayaklarının altında kalacaktır. Ayaklarının altında kalan da sana fedâdır’’
Daha sonra
şu hitap geldi: ‘’Ya Muhammed, sen
zamanın ve bulunduğu yerde gezdiğin zaman, Cibril delilin, Burak ise bineğin
olmuştu. Ama mekân ki silindi, yer ki ortadan kalktı; iki yayın misâli gibi
kaldı. İşte bu anda delilin benim. Sana kapıyı açıyorum, perdeyi senin için
kaldırıyorum. Çünkü sen daha gayb âleminde iken beni gerçek bir îmanla birledin
ve Tevhid ettin. Şimdi de birle, yine Tevhid’ime er. Biz seni bir şâhit, bir
müjdeleyici ve bir korkutucu olarak yolladık’’.
En sonunda yüce
yükseliş gerçekleşti ve Resûlullah Efendimiz o yüce Hazret’e /huzura vardı. Ve
şifâhen görüştü, konuştu. ‘’Kuluna
vahyedeceğini vahyetti’’ (Necm
sûresi-10) Ama onlar ‘’sır’’ oldu,
Allah ve Resûlü arasında.
Âlimler Hz.
Peygamber’in Mirac’ının; vahiyden yaklaşık 12 yıl sonra, Hicret’ten ise bir yıl önce olduğu
hususunda görüş birliğine varmışlardır. (Hicret,
Hz. Peygamberin Mekke’den, Medine’ye göç etmesidir (Fenâ’dan, Bekâ’ya). İçsel
yolculuk sonra da dışta zuhûr etmiştir. Peygamber Bekâ makamında olduğu için de
Medine’ye defnedilmiştir. Fenâ Allah’ta yok, Bekâ Allah ile var olma)
Mirac olayı
İsrâ/gece yolculuğu olarak bilinir. Bu Kûr’an’ı Kerîm’de özellikle
bildirilmiştir. Çünkü sevgililer için en güzel zaman gecedir. Ayrıca âyetlerin
ilâhi nûrlar ile görülmesi için bu yolculuk gündüz değil gece yapılmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.v.); Mirac’ını hem
rûhen, hem de bedenen gerçekleştirmiştir. Allah; cesedi ile göklere yükselmeye
gücü yetmeyen için, mânevi miracı tahsil etmek üzere beş vakit namazı
buyurmuştur. İnsan, tafsil üzerine Hazarât-ı Hams (beş hazret/yaradılışın beş
mertebesi) ehli olduğu için ona beş kanat vermiştir, gece gündüz onlarla kutsal
âlemlere uçar. Melekler bunun dışında olduğundan, Allah onların kanatlarını
tavsîf ederken şöyle buyurur: ‘’ikişer, üçer, dörder kanatlı’’ (Fatır
sûresi-1). Çünkü rekâtların sayısı, meleklerin kanatlarının sayısına benzer. (Bakara-1
Syf.174) (Beş vakit
namaz beş duyudan kaynaklanan kirleri temizler)
Namaz müminin
miracıdır. Allah’ın tenezzülü namazdadır (Namaz Allah ile konuşma, dikey
ibadettir). Mirac anında meleklerin ‘’bekle Ya Muhammed, Rabbin salat ediyor’’ buyurması, Hz.
Muhammed’in kendi hakîkatinin kendi vücuduna doğru inişini (tenezzülünü) anlatır.
Artık o Rabbi ile beraber hareket etmektedir. Çünkü İkilik kalkmıştır.
Mirac
olayında sembollerle anlatılan bazı ayetler te’vil’e (açıklamaya) ihtiyaç
duyar. Şöyle ki;
İsrâ
sûresinin 1. ayette geçen ‘’Hz.
Muhammedi’in Mescid-i Haram’dan, Mescid-i Aksa’ya’’ götürülmesi, makamının kalp makamından rûh makamına yükseltilmesidir. (Tefsir-i
Kebir Te’vilât Syf. 651)
Necm sûresi
9. Ayette geçen ‘’derken daha da yaklaştı
(Kabe Kavseyn).... o kadar ki, iki yay arası kadar hatta daha da yakın (Ev
edna)’’ ifadesinde geçen iki yaydan birincisi halk, ikincisi ise Hak’tır.
Bunlar dairenin iki yarısı olup, birbirlerine yaklaşarak kavuşur. Daire de hakîkatte
bölünmemiş olarak, zâtı ve sıfatı ile tek olarak belirginleşir.(Tefsir-i Kebir
Te’vilât Syf. 1218-1219) (Ay’ın ikiye bölünmesi olayı,
Hz. Peygamber’in ve zât ve sıfatının ayrılmasıdır)
Rûhu’l
Kudüs/Cebrâil (a.s) Hz. Peygambere gerçek sûretinde sadece iki kere
görülmüştür. Birincisi Tek’lik huzuruna yükselişi ve rûh makamına ulaşıp
terakki etmesi sırasında, ikincisi Mirac’dan inişi sırasında Fenâ’dan Bekâ’ya
dönünce. Diğer zamanlarda Cebrâil (a.s.) bölgede herkes tarafından sevilen,
güzel yüzlü Dıhye el-Kelbi sûretinde görülürdü. (Rûhlar farklı bedenlere
bürünebilir, Hızır da buna örnektir)
Mirac gecesinde namazların sayısının
‘’elli rekât’’ olmasının sırrı ise şöyledir;
Bir gün 24
saattir (12 saat gece, 12 saat gündüz). Bir de yaşadığımız ‘’AN’’ vardır. Bununla 25 saat eder. Bu 25 saatin bir evveli (öncesi)
ve bir de âhiri (sonrası) vardır. 25+25=50 eder. Yani her vakte bir namaz, her
An’a bir secde verilmiştir. Kişi geçmişi, anı ve geleceği ‘’teslimiyet’’ le yaşarsa ‘’elli
rekât’’ namaz kılmış sayılır.(C. Nur Sargut/Bakara-1 Syf. 161)
Mirac ‘‘Fenâ’’, Mirac’dan dönüş ise
‘’Bekâ’’dır. Göğe
yükselerek Mirac yapan üç Peygamber; Hz. İdris, Îsâ ve Muhammed’dir. Hz. İdris
ve Hz. Îsâ orada yani Fenâ’da kalmış, Hz. Muhammed ise halkı irşad için dönerek
Bekâ’ya ermiştir.
‘’Sabr-ı Anillâh’’ en büyük sabır olup, Hz. Peygamber’e
aittir. Çünkü Mirac gecesinde Allah bütün âlemleri ve cennetleri ona
göstermesine rağmen, ‘’gözü kaymamış, sınırı aşmamış’’ ve
dünyaya, Bekâ’ya dönerek ‘’halkı irşâd’’
etme görevini üstlenmiştir. (Ken’an Rıfâî Hz. Kâbe ziyareti gibi, Kâbe’nin
çevresi çok kurak ve ağaçsızdır)
Lütfi Filiz
Hz. ise Mirac’a farklı bir göz ile bakar. Şöyle der:
Mirac; insanın kemâlatının
yükselmesidir. Hatta Mirac enfüs (iç) ile afakın (dışın) birleşmesidir. Bu ‘’cem noktası’’ yani Allah’ta ‘’Fâni’’
olmadır. Yani akrep ile yelkovanın, yaratan ile yaratılanın birleşmesidir.
Mirac aslına kavuşup, aslında fenâ bulmak olduğuna göre, her canlının, hatta
cansız sayılanların dahi bir miracı vardır. Örn: Bir ağacın miracı; tohum iken büyüyüp meyve vermesi ve meyvesinden
tekrar bir ağaç oluşmasıdır. Veya koruğun üzüm olması.
Kâinatta her
ne varsa Mirac’ı için, İnsan’a
koşmaktadır. Bitkiler ve tüm canlılar insana kavuşmaya çalışır. Ölenler enerji
haline geçer. Her şey insanın kendisini yemesini bekler.
Bu bilinçle
insanlar da İnsan-ı Kâmil’e (Hz. Peygamber’e) ulaşmaya çalışır, çünkü ondan
başka gidilecek bir yer yoktur. O’na kavuşanın hayatı ebedi hayat (Hayy, diri)
halini alır ve insan, O’nun bir uzvu olarak, O’nunla birlikte yaşamaya devam
eder. Tüm ölenlerin ‘’rûhu İnsan-ı
Kâmil’de/Hz. Peygamber’de toplandığı için O’na ‘’rûhların kabri’’ de denir. Tüm
rûhlar O’ndan doğar, O’na gömülür.
Hz.
Peygamberin Mirac’ı ise; kendi vücudunda dolaşmasıdır. Çünkü Kâinat onun vücudu
(bedeni), enfüs/içi de kendi rûhu olduğundan, bu ikisinin birleşmesi O’nun
Mirac’ı olmuştur. Yani kendi rûhu, kendi bedeninde dolaşmıştır. Peygamberin
Mirac’ı kendi âza ve kuvâsında seyrinden ibarettir.
Mirac’dan
sonra Hz. Peygamber’in yatağının hala sıcak olması ve fiziksel görünümünde bir değişiklik
olmaması, yolculuğunun içsel olduğunun delilidir. Mirac’da Hz. Peygamber’in
görüştüğü Peygamberler ise, O’nun geçtiği mertebeleri ifade eder. (Ayrıca Hz.
Peygamber’in Mirac’a çıkmadan önce Mescid-i Aksâ da bütün peygamberlere imamlık
ederek namaz kıldırdığı rivâyet edilir. Kuşeyrî Hz.)
Hz.
Peygamber, Mirac’da Rabbi ile görüşmüş ve nasıl olduğunu soranlara ‘’Rabbimi
kıvırcık saçlı, genç bir erkek sûretinde gördüm’’ demiştir. Çünkü
Mirac’dan sonra bütün âlem ona ‘’ayna’’
olmuş ve ‘’âlem aynasında’’ kendini
seyretmiştir.
Evvelde
Allah’ta fâni idik. Cem ve kesreti bilmeden fenâ makamında idik. Dünyaya
gelmekten kasıt birliği idrak etmek, acı ve ızdıraplardan etkilenmemeye başlamak,
fenâ bulmak ve daha sonra Cem’e geçmek ve Allah’ta bakî olma seviyesine
ermektir. İşte insan bu zevki yaşaması
için yaratılmıştır. Bu dünya, gönül gözü açık olanlar için zevk diyârı,
diğerleri içinse mihnet ve sıkıntı mahâllidir. (Balığın sudan çıktığında suya
duyduğu özlem gibi)
‘’Allah ve
Peygamber Mirac’da bir olunca onu görmek için ikinci bir kişi gerekir ki, o
kişinin kıyameti kopsun. Mirac hadisesinde bu rol Hz. Ebû Bekir’indir. Hz. Ebû
Bekir pek çok mutasavvıfa göre ‘’kul
huvallâhü ehad’’ ı görendir.’’ (Bakara-1 Syf. 190)
Mirac;
Nefsin karanlık âleminden, kendisinden düşmüş olduğu ilâhi asla, son varacağı
yere dönüş yapmasıdır. Yine Mirac; kendindeki sayısız melekelerin harekete
geçerek, kendi hakîkatine yapmış olduğu yolculuktur.
Mânevî
binekler (sabır, teslimiyet, akıl, aşk) insanı Miraca taşır. Maddî binekler ise
(kin, nefret, kibir, benlik, hırs vb.) insanı suflî (aşağı) âlemlere indirir.
Her şey ‘’KÜN’’ ile başlar, ‘’MİRAC’’ ile sona erer.
(*) Sevgili Peygamberimiz, Mirac’da Rabbinin huzuruna varınca onu şöyle selamladı:
-Ettehıyyatü lillâhi vesselevatü vettayyübat. (Hayat sahibi varlıkların hayatlarıyla sundukları ibâdetler, dualar, bütün güzel söz ve davranışlar Allah’a mahsûstur)
Her türlü övgüye lâyık olan yüce Allah, sevgilisinin selâmını şu karşılıkla kabul buyurdu.
-Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh. (Ey Nebi Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun)
Bunun üzerine Peygamberimiz cevap verdi.
-Esselâmü aleyna ve ala ibadillahis salihiyn. (Allah’ın selâmı bize ve Allah’ın sâlih kulları üzerine olsun)
Yedi kat gökteki melekler, hep bir ağızdan tekrarladılar.
-Eşhedü enlâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resûluh. (Şahadet ederiz ki Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şahadet ederiz ki Muhammed onun kulu ve Resûlüdür)
Baş gözü ve gönül gözünün yardımıyla yaratılmış her varlıkta Allah’ın isim ve sıfatlarını görme seviyesine varmadan MÜSLÜMAN olunamıyor. Allah nasip etsin. Âmin.
BİLGİ:
Sübhaneke ve Tehiyyad/Te’yid duası namazda Besmelesiz okunur. Sübhan Allah’ın
en büyük ismidir. Allah’ı her şeyden tenzih etmektir. Besmele ise kul ile Hak,
Kul ile Kurân âyetleri arasında perde/ara/Berzah’tır. Besmele Hz.
Peygamber’dir.
Burada dikkati çeken bir ayrıntı vardır. Yedinci Semâ’da olduğu bildirilen Sıdretü’l Münteha ve Beyt-i Mamûr (Melekût âlemi), İnsan-ı Kâmil ve O’nun kalbini temsil eder. Hz. Peygamber Mirac’da O makama yükselmiştir.