19 Mart 2015 Perşembe

MİRAC:

(Mirac bir bilinç ve makam yükselişidir. İçsel bir yolculuktur. Aslımıza, hakîkatimize doğru attığımız her adım bir Mirac’tır. Aslında her an Mirac ederiz. Örn: Nefreti sevgiye, kini merhamete dönüştürmek bir Mirac’tır. Gerçek Mirac ise sonun başa dönmesidir. Özümüze, yaradılış gâyemize ulaşmadır. Bu hâl sembollerle anlatılmıştır. Çünkü okuma- yazmanın dahi çok sınırlı olduğu bir dönmede yaşananların bâtınî açılımı ve idrâki zamana bırakılmıştır)

Mirac, sözlükte ‘’MERDİVEN’’ anlamına gelmektedir. Çoğulu ‘’MEARÎC’’dir. Mirac denildiğinde, Hz. Resulullah’ın (sav.) göğe çıkışı kastedilir.

Kur’ân’ı Kerîm’de ‘’MİRAC’’ pek çok ayette geçmektedir.

‘’Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram’dan (kalp makamından), çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya (rûh makamına) götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O gerçekten işitendir, görendir’’ (İsrâ sûresi, 1) (Makamın yükselişi. Mescid-i Aksâ, Rûh/CEM makamıdır. Saatin 12 hali)

 '’Battığı (fenâ bulduğu) zaman yıldıza andolsun ki arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı. O, arzusuna göre konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir. Çünkü onu güçlü kuvvetli biri (Cebrâil) öğretti. Ve üstün yaradılışlı (Melek), doğruldu; Kendisi en yüksek ufukta iken. Sonra (Muhammed’e) yaklaştı, (yere doğru) sarktı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu. Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı. Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?’’ (Necm sûresi, 1-12)

‘’Andolsun onu (Cebrâil’i), önceden bir defa daha görmüştü, Sidretü’l  Müntehâ’nın yanında. Cennetü’l-Me’vâ da (Mülk cenneti) onun yanındadır. Sidre’yi kaplayan kaplamıştı. Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı. Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü’’ (Necm sûresi, 13-18)

İsrâ ve Mirac konusu otuzdan fazla sahabe tarafından zikredilmesine rağmen, Enes ibn Malik (ra.) ve Malik İbn Sa’sa’nın vâkıayı Hz. Peygamber’den dinlediği ve naklettiği görüşü yaygındır. Buna göre Resûlullah (s.a.v.) olayı şöyle nakletmiştir:

‘’Yatsı namazını kılmış ve yatağa uzandığım sırada Cebrâil (a.s) (Külli akıl) yanıma gelerek Rabbimin beni çağırdığını haber verdi. Sonra göğsümü yardı, kalbimi çıkardı. Zemzem suyu ile yıkayıp yerine koydu (Hz. Peygamberin kalbi iki kere yarılmış ve zemzem ile yıkanmıştır. Birincisi çocuk iken ve bakıcısı Hz. Halime’nin yanında, diğeri ise Mirac gecesindedir). Kapıda ‘’Burak’’ denilen merkepten büyük, katırdan küçük, beyaz bir  binek bekliyordu

(Bu binek sadece Hz. Peygamber’e özel vücûd bineğidir. Salih Peygamberin vücûd bineği  Deve, avamın ise Eşek’tir). Bu bineğe bindirildim ve Cebrâil (a.s) ile ‘’Dünya Semâ’’ sına çıkarıldım. Orada beni karşılayan kişi için ‘’bu senin baban Âdem (a.s)’’ denildi. (Hâkikatine dönüş)

Dünya Semâ’sından sonra çıktığım;

‘’2. Semâ’’ da teyze çocukları olan Yahyâ ve Îsâ (a.s) ile, ‘’3. Semâ’’ da Yusûf (a.s) ile, ‘’4. Semâ’’ da İdris (a.s ) ‘’5. Semâ’’ da Hârun (a.s) ile, ‘’6. Semâ’’da Mûsâ (a.s) ile, ‘’7. Semâ’’ da ise İbrâhim (a.s) ile karşılaştım.

Ardından ‘’Sidretü’l-Münteha’’ ya kaldırıldım. Orada ikisi zâhir ve ikisi bâtın iki nehir vardı. Cebrâil (a.s)’a bunlar nedir diye sorduğumda; ’’Bâtınî iki nehir cennetteki nehirlerdir. Diğer zâhiri iki nehir ise Nil ve Fırat nehirleridir’’ dedi. (Sidretü’l Münteha; yedinci Semâ’da ölümlülüğün bittiği hayat ağacı, Tuğba ağacı, İnsan-ı Kâmil, insanın akıl ile varacağı son makam. Ölüler de sidre ağacının suyu ile yıkanır)

Ardından ‘’Beytü’l Ma’mur’’ a yükseltildim (Beytü’l  Ma’mur; yedinci Semâ’da, Kâbe’nin hemen üst hizasında, her gün yetmiş bin meleğin namaz kıldığı ve tavaf ettiğine inanılan yer, İnsan-ı Kâmil’in Kalbi) . Orada bana üç kap verildi. Birinde süt, birinde bal ve birinde şarap vardı. Ben sütü aldım. Cebrâil (a.s) ‘’işte (senin seçtiğin) senin ve ümmetinin üzerinde bulunacağı Fıtrat’tır, Allah ümmetine senin vâsıtanla iyilik nasip edecektir’’ dedi. (Fıtrat; Allah’ın insanları üzerine yarattığı Tevhid dinidir. Tevhid dini Hz. Muhammed ümmetine aittir)

Sonra bana her gün ‘’elli vakit’’ olmak üzere namaz farz kılındı. Ancak Mirac’dan dönüşümde  Hz. Mûsâ (a.s)’ nın Muhammed ümmetinin bu kadar namazı kılamayacağı uyarısı  ve  Rabbime yaptığım niyaz  ile namaz ‘’beş vakit’’ e indirildi ancak sevabı ‘’elli vakit’’ olarak kaldı. (Abdülkerim Kuşeyri Hz. /Kitâbü’l Mirac)

İbnü’l Arabi Hz. ise Şeceretü’l Kevn/Varlık ağacı adlı kitabında Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Mirac’ını şöyle anlatır:

Hz. Peygamber’in birinci bineği ‘’Burak’’ tı (Sabır). Onunla Mescid-i Aksa’ya kadar gitti. Bastığı taş ‘’teslimiyet’’ taşıydı.

İkinci binekle ‘’Dünya Semâ’sı’’ na çıktı. Bunun adı ‘’MİRAC’’dı.

Üçüncü binek ‘’meleklerin kanatları’’ ydı (melekeler/kuvvetler).

Dördüncü binek ‘’Cebrâil (a.s)’’dı (Akıl). Sidret’ül Münteha’ya onun ile gitti. İşte burada Cebrâil’in vazifesi bitmişti. ’’Ya Resûlullah, şu anda buradan bir karınca boyu öteye adım atsam yanarım’’ dedi. Cibril/Cebrâil, yavaşça oradan ayrıldı. Ve o anda Resûlullah efendimize yetmiş bin hicap/perde açıldı ki, hepsi nûrdandı.

Beşinci binek ‘’Refref’’ti (Aşk) yeşil nûrdandı. Onunla Arş’a çıktı. Orada Peygambere gayb sırları aşikâr oldu. Peygamber Arş’a yan gözle bile bakmadı.

Altıncı binek Te’yid (doğrulama)idi. Orada kendisine şu nida geldi. ’’İşte sen, işte Rabbin’’  Tahiyyat duası (*) bittikten sonra Melekler  şahadet ettiler.

Sonra Rabbinden ‘’Yaklaş Ya Muhammed’’ hitabı geldi. ‘’Sonra yaklaştı.....tutundu’’ Bu yakınlık iki yayın arası kadardı (Necm sûresi, 9). Zaman ve mekân kalmadı.

‘’Adımını at Ya Muhammed’’ nidâsı geldi. Muhammed ‘’Ya Rabbi mekân ki ortadan kalktı, yer kavramı silindi, ayağımı nereye basayım’’ diye sorduğunda; şu hitabı aldı.

‘’Bir ayağını diğer ayağının üzerine koy’’. Sonra şu nida geldi; ‘’Bak Ya Muhammed’’. Baktığı zaman, pek parlayan bir nûr gördü. ’’Bu nûr değildir. Firdevs (Ceberût âlemi) cennetidir.  Ve sen yükseldikçe ayaklarının altında kalacaktır. Ayaklarının altında kalan da sana fedâdır’’

Daha sonra şu hitap geldi: ‘’Ya Muhammed, sen zamanın ve bulunduğu yerde gezdiğin zaman, Cibril delilin, Burak ise bineğin olmuştu. Ama mekân ki silindi, yer ki ortadan kalktı; iki yayın misâli gibi kaldı. İşte bu anda delilin benim. Sana kapıyı açıyorum, perdeyi senin için kaldırıyorum. Çünkü sen daha gayb âleminde iken beni gerçek bir îmanla birledin ve Tevhid ettin. Şimdi de birle, yine Tevhid’ime er. Biz seni bir şâhit, bir müjdeleyici ve bir korkutucu olarak yolladık’’.

En sonunda yüce yükseliş gerçekleşti ve Resûlullah Efendimiz o yüce Hazret’e /huzura vardı. Ve şifâhen görüştü, konuştu. ‘’Kuluna vahyedeceğini  vahyetti’’ (Necm sûresi-10) Ama onlar ‘’sır’’ oldu, Allah ve Resûlü arasında.

Âlimler Hz. Peygamber’in Mirac’ının;  vahiyden yaklaşık 12 yıl sonra, Hicret’ten ise bir yıl önce olduğu hususunda görüş birliğine varmışlardır. (Hicret, Hz. Peygamberin Mekke’den, Medine’ye göç etmesidir (Fenâ’dan, Bekâ’ya). İçsel yolculuk sonra da dışta zuhûr etmiştir. Peygamber Bekâ makamında olduğu için de Medine’ye defnedilmiştir. Fenâ Allah’ta yok, Bekâ Allah ile var olma)   

Mirac olayı İsrâ/gece yolculuğu olarak bilinir. Bu Kûr’an’ı Kerîm’de özellikle bildirilmiştir. Çünkü sevgililer için en güzel zaman gecedir. Ayrıca âyetlerin ilâhi nûrlar ile görülmesi için bu yolculuk gündüz değil gece yapılmıştır.

Hz. Peygamber (s.a.v.); Mirac’ını hem rûhen, hem de bedenen gerçekleştirmiştir. Allah; cesedi ile göklere yükselmeye gücü yetmeyen için, mânevi miracı tahsil etmek üzere beş vakit namazı buyurmuştur. İnsan, tafsil üzerine Hazarât-ı Hams (beş hazret/yaradılışın beş mertebesi) ehli olduğu için ona beş kanat vermiştir, gece gündüz onlarla kutsal âlemlere uçar. Melekler bunun dışında olduğundan, Allah onların kanatlarını tavsîf ederken şöyle buyurur:  ‘’ikişer, üçer, dörder kanatlı’’ (Fatır sûresi-1). Çünkü rekâtların sayısı, meleklerin kanatlarının sayısına benzer. (Bakara-1 Syf.174) (Beş vakit namaz beş duyudan kaynaklanan kirleri temizler)

Namaz müminin miracıdır. Allah’ın tenezzülü namazdadır (Namaz Allah ile konuşma, dikey ibadettir). Mirac anında meleklerin   ‘’bekle Ya Muhammed, Rabbin salat ediyor’’ buyurması, Hz. Muhammed’in kendi hakîkatinin kendi vücuduna doğru inişini (tenezzülünü) anlatır. Artık o Rabbi ile beraber hareket etmektedir. Çünkü İkilik kalkmıştır.

Mirac olayında sembollerle anlatılan bazı ayetler te’vil’e (açıklamaya) ihtiyaç duyar. Şöyle ki;

İsrâ sûresinin 1. ayette geçen ‘’Hz. Muhammedi’in Mescid-i Haram’dan, Mescid-i Aksa’ya’’ götürülmesi, makamının kalp makamından rûh makamına yükseltilmesidir. (Tefsir-i Kebir Te’vilât Syf. 651)

Necm sûresi 9. Ayette geçen ‘’derken daha da yaklaştı (Kabe Kavseyn).... o kadar ki, iki yay arası kadar hatta daha da yakın (Ev edna)’’ ifadesinde geçen iki yaydan birincisi halk, ikincisi ise Hak’tır. Bunlar dairenin iki yarısı olup, birbirlerine yaklaşarak kavuşur. Daire de hakîkatte bölünmemiş olarak, zâtı ve sıfatı ile tek olarak belirginleşir.(Tefsir-i Kebir Te’vilât Syf. 1218-1219)     (Ay’ın ikiye bölünmesi olayı, Hz. Peygamber’in ve zât ve sıfatının ayrılmasıdır)

Rûhu’l Kudüs/Cebrâil (a.s) Hz. Peygambere gerçek sûretinde sadece iki kere görülmüştür. Birincisi Tek’lik huzuruna yükselişi ve rûh makamına ulaşıp terakki etmesi sırasında, ikincisi Mirac’dan inişi sırasında Fenâ’dan Bekâ’ya dönünce. Diğer zamanlarda Cebrâil (a.s.) bölgede herkes tarafından sevilen, güzel yüzlü Dıhye el-Kelbi sûretinde görülürdü. (Rûhlar farklı bedenlere bürünebilir, Hızır da buna örnektir)

Mirac gecesinde namazların sayısının ‘’elli rekât’’ olmasının sırrı ise şöyledir;

Bir gün 24 saattir (12 saat gece, 12 saat gündüz). Bir de yaşadığımız ‘’AN’’ vardır. Bununla 25 saat eder. Bu 25 saatin bir evveli (öncesi) ve bir de âhiri (sonrası) vardır. 25+25=50 eder. Yani her vakte bir namaz, her An’a bir secde verilmiştir. Kişi geçmişi, anı ve geleceği ‘’teslimiyet’’ le yaşarsa ‘’elli rekât’’ namaz kılmış sayılır.(C. Nur Sargut/Bakara-1 Syf. 161)

Mirac ‘‘Fenâ’’, Mirac’dan dönüş ise ‘’Bekâ’’dır. Göğe yükselerek Mirac yapan üç Peygamber; Hz. İdris, Îsâ ve Muhammed’dir. Hz. İdris ve Hz. Îsâ orada yani Fenâ’da kalmış, Hz. Muhammed ise halkı irşad için dönerek Bekâ’ya ermiştir.

‘’Sabr-ı Anillâh’’ en büyük sabır olup, Hz. Peygamber’e aittir. Çünkü Mirac gecesinde Allah bütün âlemleri ve cennetleri ona göstermesine rağmen, ‘’gözü kaymamış, sınırı aşmamış’’ ve dünyaya, Bekâ’ya dönerek ‘’halkı irşâd’’ etme görevini üstlenmiştir. (Ken’an Rıfâî Hz. Kâbe ziyareti gibi, Kâbe’nin çevresi çok kurak ve ağaçsızdır)

Lütfi Filiz Hz. ise Mirac’a farklı bir göz ile bakar. Şöyle der:

Mirac; insanın kemâlatının yükselmesidir. Hatta Mirac enfüs (iç) ile afakın (dışın) birleşmesidir. Bu ‘’cem noktası’’ yani Allah’ta ‘’Fâni’’ olmadır. Yani akrep ile yelkovanın, yaratan ile yaratılanın birleşmesidir. Mirac aslına kavuşup, aslında fenâ bulmak olduğuna göre, her canlının, hatta cansız sayılanların dahi bir miracı vardır. Örn: Bir ağacın miracı; tohum iken büyüyüp meyve vermesi ve meyvesinden tekrar bir ağaç oluşmasıdır. Veya koruğun üzüm olması.

Kâinatta her ne varsa Mirac’ı için, İnsan’a koşmaktadır. Bitkiler ve tüm canlılar insana kavuşmaya çalışır. Ölenler enerji haline geçer. Her şey insanın kendisini yemesini bekler.

Bu bilinçle insanlar da İnsan-ı Kâmil’e (Hz. Peygamber’e) ulaşmaya çalışır, çünkü ondan başka gidilecek bir yer yoktur. O’na kavuşanın hayatı ebedi hayat (Hayy, diri) halini alır ve insan, O’nun bir uzvu olarak, O’nunla birlikte yaşamaya devam eder. Tüm ölenlerin ‘’rûhu İnsan-ı Kâmil’de/Hz. Peygamber’de toplandığı için O’na ‘’rûhların kabri’’ de denir. Tüm rûhlar O’ndan doğar, O’na gömülür.

Hz. Peygamberin Mirac’ı ise; kendi vücudunda dolaşmasıdır. Çünkü Kâinat onun vücudu (bedeni), enfüs/içi de kendi rûhu olduğundan, bu ikisinin birleşmesi O’nun Mirac’ı olmuştur. Yani kendi rûhu, kendi bedeninde dolaşmıştır. Peygamberin Mirac’ı kendi âza ve kuvâsında seyrinden ibarettir.

Mirac’dan sonra Hz. Peygamber’in yatağının hala sıcak olması ve fiziksel görünümünde bir değişiklik olmaması, yolculuğunun içsel olduğunun delilidir. Mirac’da Hz. Peygamber’in görüştüğü Peygamberler ise, O’nun geçtiği mertebeleri ifade eder. (Ayrıca Hz. Peygamber’in Mirac’a çıkmadan önce Mescid-i Aksâ da bütün peygamberlere imamlık ederek namaz kıldırdığı rivâyet edilir. Kuşeyrî Hz.)

Hz. Peygamber, Mirac’da Rabbi ile görüşmüş ve nasıl olduğunu soranlara ‘’Rabbimi kıvırcık saçlı, genç bir erkek sûretinde gördüm’’ demiştir. Çünkü Mirac’dan sonra bütün âlem ona ‘’ayna’’ olmuş ve ‘’âlem aynasında’’ kendini seyretmiştir.

Evvelde Allah’ta fâni idik. Cem ve kesreti bilmeden fenâ makamında idik. Dünyaya gelmekten kasıt birliği idrak etmek, acı ve ızdıraplardan etkilenmemeye başlamak, fenâ bulmak ve daha sonra Cem’e geçmek ve Allah’ta bakî olma seviyesine ermektir. İşte insan bu zevki yaşaması için yaratılmıştır. Bu dünya, gönül gözü açık olanlar için zevk diyârı, diğerleri içinse mihnet ve sıkıntı mahâllidir. (Balığın sudan çıktığında suya duyduğu özlem gibi)

‘’Allah ve Peygamber Mirac’da bir olunca onu görmek için ikinci bir kişi gerekir ki, o kişinin kıyameti kopsun. Mirac hadisesinde bu rol Hz. Ebû Bekir’indir. Hz. Ebû Bekir pek çok mutasavvıfa göre ‘’kul huvallâhü ehad’’ ı görendir.’’ (Bakara-1 Syf. 190)

Mirac; Nefsin karanlık âleminden, kendisinden düşmüş olduğu ilâhi asla, son varacağı yere dönüş yapmasıdır. Yine Mirac; kendindeki sayısız melekelerin harekete geçerek, kendi hakîkatine yapmış olduğu yolculuktur.

Mânevî binekler (sabır, teslimiyet, akıl, aşk) insanı Miraca taşır. Maddî binekler ise (kin, nefret, kibir, benlik, hırs vb.) insanı suflî (aşağı) âlemlere indirir.

Her şey ‘’KÜN’’ ile başlar, ‘’MİRAC’’ ile sona erer.

(*) Sevgili Peygamberimiz, Mirac’da Rabbinin huzuruna varınca onu şöyle selamladı:

 -Ettehıyyatü lillâhi vesselevatü vettayyübat. (Hayat sahibi varlıkların hayatlarıyla sundukları ibâdetler, dualar, bütün güzel söz ve davranışlar Allah’a mahsûstur)

 Her türlü övgüye lâyık olan yüce Allah, sevgilisinin selâmını şu karşılıkla kabul buyurdu.

 -Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh. (Ey Nebi Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun)

 Bunun üzerine Peygamberimiz cevap verdi.

 -Esselâmü aleyna ve ala ibadillahis salihiyn. (Allah’ın selâmı bize ve Allah’ın sâlih kulları üzerine olsun)

 Yedi kat gökteki melekler, hep bir ağızdan tekrarladılar.

 -Eşhedü enlâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resûluh. (Şahadet ederiz ki Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şahadet ederiz ki Muhammed onun kulu ve Resûlüdür)

 Baş gözü ve gönül gözünün yardımıyla yaratılmış her varlıkta Allah’ın isim ve sıfatlarını görme seviyesine varmadan MÜSLÜMAN olunamıyor. Allah nasip etsin. Âmin.

BİLGİ: Sübhaneke ve Tehiyyad/Te’yid duası namazda Besmelesiz okunur. Sübhan Allah’ın en büyük ismidir. Allah’ı her şeyden tenzih etmektir. Besmele ise kul ile Hak, Kul ile Kurân âyetleri arasında perde/ara/Berzah’tır. Besmele Hz. Peygamber’dir.

Burada dikkati çeken bir ayrıntı vardır. Yedinci Semâ’da olduğu bildirilen Sıdretü’l Münteha ve Beyt-i Mamûr (Melekût âlemi), İnsan-ı Kâmil ve O’nun kalbini temsil eder. Hz. Peygamber Mirac’da O makama yükselmiştir.