BHAGAVAT GİTA (İLAHİ OLANIN EZGİSİ):
Bhagavat
Gita, tüm insanlığa sunulmuş evrensel bir bilgelik kitabıdır. Hint felsefesinin
temel metinlerinden sayılan Upanişadlar’da (Hint felsefesinin kutsal kitabında)
öğrenci öğretmenine ‘’Neyi bilirsem, geri kalan her şeyi bilmiş olurum?’’ diye
sorar. Öğretmenin öğrencisine verdiği cevap ‘’Kendini’’ dir. Bhagavat
Gita, Kendilik’in bilgisini, kendini bilmenin öğretisini en dolaysız ve
çarpıcı şekilde aktaran, tüm insanlığa hitap eden kadim bilgelik metnidir. Hint
coğrafyasından, insanlığın ilk yazılı metinleri olarak bilinen, her
konuda bilgiye alan açan Kendilik’in, Gerçek Benlik’in bilgisini aktaran Vedanta öğretisi (Teklik veya
Birlik felsefesi), tüm yaratılışın tek bir özden, saf Bilinç’ten var olduğunu
söyleyen öğretidir. Nasıl ki her yer engin uzay ile kaplanmışsa, nasıl ki
varlık hem dışarıdan hem içeriden uzayla kaplanmış hem de üstelik uzayın da
içinde mevcutsa, benzer şekilde tüm görünen, duyulan, hissedilen, beş duyu ile
temasa geçilen nesneler de sadece Bilinç ile dışarıdan ve içeriden kaplıdır.
Tek bir varlık vardır, ‘’O’’ da saf Bilinç’ten başkası değildir.
İşte
Tasavvuf diliyle ‘’Kendini bilen Rabbini bilir’’, Gita’ya göre ise ‘’Kendini
(Benlik’i ) tüm varlıklarda ve Tüm varlıkları da kendinde (Benlik’te) gören’’
Bilge kişidir. Kendini bilmek, tüm nesnelerin, değişkenlerin,
deneyimlenenlerin ardından tüm nesnelere, değişkenlere ve deneyimlenenlere
varlık verenin kim olduğunu anlamak, keşfetmektir. Saf Özne’ye ulaşmaktır. Saf
Özne, Bakan/Gören, Gita’nın deyişiyle Deneyimleyen/Gören yani ‘’Gerçek
Benlik’’ ya da ‘’Kendilik’’ işte bundan başkası değildir. Nesne ancak bir özne
varsa mevcûdiyet bulabilir. Gölge ancak bir ışık varsa ortaya çıkabilir. Evren,
Yaratılış veya Madde ancak tüm Madde’yi deneyime sokan Bilinç varsa mevcûdiyete
gelebilir. İşte O, zaten Yaratılmış olan her şeyin de zaten her zerresindedir. Hakikat,
tüm zamanlar ve mekânlarda değişmeyenin ismidir. Saf varlık tek Gerçek’tir.
Saf varlık, başka bir şeye bağımlı olmadan var olandır. Buna karşılık Evren ya
da Madde, sebebi başka bir şeye bağımlı olarak ortaya çıkandır, görecelidir,
bağımlıdır. Dolayısıyla tüm
Yaratılış, bir yanılsamadır, ancak bu ‘’yoktur’’ anlamında değildir.
Yaratılış, varlığını başka bir ilkeye muhtaç olarak ortaya koyduğu için bağımlı
bir gerçekliktir. Tıpkı gölge ile ışık arasındaki ilişki gibi…
Hakikat
arayışları tarihte hep farklı diller ve yollar çizmiştir. Bhagavat Gita’nın ’’Brahman’’
ı, Tasavvuf diliyle Değişmez Gerçek yani ‘’Hakk’’ tır. Brahman dairenin
ortasındaki merkez, gölgenin ardındaki ışık, hacme anlam veren uzaydır.
Brahman, değişkenin ardındaki değişmez, zâhirin ardındaki bâtın, sıfatın
ardındaki ‘’Zât’’ tır. Nasıl ki tüm yaratılış bir bilinmezlik iken ‘’bilinmek
istemekle’’ başlamışsa, Brahman da tezahür edişi yani ortaya çıkması
ile ‘’görünür’’
ve ‘’bilinir’’
olur. Soyuttan somuta ilk ortaya çıkış saf titreşimdir, nefestir, ‘’Om’’dur,
‘’Hu’’dur.
Ve ardından somutlaşmasıyla galaksilerden gezegenlere, canlı cansız âlemler, biçim
ve sûretler olarak tezâhür eder. Her yaratılan Yaratan’ın sûretinden başkası
değildir. Ancak hem her şey O’nun bir sûreti iken, O aynı zamanda her
birine kıyaslanmayacak nitelikte ve mevcûdiyettedir. Bu aynı tüm damlaların okyanus olduğunu
bilmek yani ‘’teşbih’’ ve tüm damlaların okyanusta olduğunu bilmek yani ‘’tenzih’’
gibidir.
Bhagavat
Gita, tüm enstrümanların tekil bireyselliklerinden bir senfoniye, bir şarkıya
dönüşmesini yani bireysel cüz-i iradenin, Mutlak külli iradeye nasıl
varacağının haritasıdır. Dil, din, zaman, mekân, isim, biçim ayırt etmeden ‘’Ben
kimim’’ diye soran, anlam arayan, insan olmaya niyetli herkese rehber
olabilecek evrensel bir kitaptır. İnsanlığın, doğru yaşamın, adaletin, doğru
eylemin ve nihai özgürleşmenin anahtarıdır.
Bhagavad
Gita, 18 bölümden oluşur. İlk 6 bölüm ’’beden-nefes-zihin bileşiğinde özdeşlik
kurmuş bireyin kim olduğunun araştırılması’’, ikinci 6 bölüm ‘’Sen
diye seslendiği, Yüce olarak kendinden büyük bir İrade’nin (Tanrı, Doğa, Evren)
aranışı’’ dır. Son üçüncü 6 bölüm ise ‘’Sen ve ben arasında bir ayrımın
olmadığının, benim aslında Sen ile özdeş ve Tek olduğunun’’ ifadesidir.
18 sayısı eski Hint kültürü içerisinde özel ve kutlu bir sayı olarak görülür. Ancak
18’e kutsallık atfeden aslında 9’dur. Tekil sayıların sonuncusu, tek kareli
sayıların ilki (3x3), tüm çarpanlarının toplamı kendisi olan (2x9=18) mükemmeli,
eksiksiz ve tam olanı temsil eden sayı 9’dur. Çokluk ve Teklik, Mutlak ve
Parçalılık arasındaki ilişkiyi temsil eder. Mesnevi’de ilk 18 beytin Mesnevi’nin
özü kabul edilmesi, Besmelenin sessiz harf toplamının 18 olması, Hayy sıfatının
ebced hesabı ile 18’e denk gelmesi bu sayıya özel bir anlam verildiğini
gösterir.
Bhagavat
Gita/Tanrının şarkısı, insanlığın en uzun destanı olarak bilinen, yaklaşık yüz bin dizeden oluşan ‘’Mahabharata
Hint Destanı’’ nın bir parçasıdır. Yazarı Veda Vyâsa’dır.
Öykü şöyle başlar: Bir zamanlar
‘’Mahabharata/balık kokulu’’ isminde
bir balıkçı kızı varmış. Bu genç kızı
Öykü Krişna
(Veda Vyasa) nın iki oğlundan (Dhrataraştra ve Pandu) dünyaya gelen Duryodhana
ve Arjuna’nın bir şehrin krallığını
elde etme mücadelesi /savaşı üzerine kuruludur. Gözleri kör olan
Dhrataraştra nın oğlu Duryodhana;
kötülüğü, kibri ve hırsı simgelerken, soluk benizli Pandu’dan olan oğul Arjuna ise; tevazuu ve adaleti
simgeler. Bu savaşta her ikisinin de yardımcısı Krişna’dır. Krişna ise Mutlâk’ın fiziksel beden
almış sûretidir. Krişna bu savaşta Duryodhana’ya kendi krallığının
ordusunu verirken, Arjuna’nın savaş arabasının bizzat sürücülüğünü yaparak ona yardım
edecektir. Her iki taraf ta bu yardımlardan memnundur. Savaş meydanına
vardıklarında Arjuna’nın kimlere karşı savaşacağını görmek istemesi üzerine
Krişna arabayı durdurur ve Arjuna o anda büyük bir hayal kırıklığı, kafa
karışıklığı ile kedere, çaresizliğe düşer. Çünkü bu savaşta kardeş kardeşi vuracak,
ailesinin atasına ve Drona’ya (Savaş sanatları eğitmenine) karşı savaşmak
zorunda kalacaktır. İşte Krişna, tüm metin boyunca Arjuna’yı görevini ve
ödevini unutmanın, kişisel zaaflarının ve korkuların gölgesinde kalmanın
çelişkisinden çıkarmaya çalışacaktır.
Bölüm 1 ‘’Arjuna’nın kederi’’
üzerine: Duryodhana
ve Arjuna’nın orduları savaş borularını üfler ve savaş arabalarıyla, savaş
meydanına gelirler. Her iki taraf da güçlüdür. Arjuna Krişna’ya savaş arabasını
her iki ordu arasına yerleştirmesini ister. Böylece, bu meydanda savaşa hevesli
her iki orduyu ve kime karşı savaşacağını açık bir şekilde görecektir. Krişna
arabayı her iki ordunun tam ortasına yerleştirir. İşte orada, Arjuna tüm
atalarını, büyük babalarını, öğretmenlerini, amcalarını, kardeşlerini,
oğullarını, torunlarını, kayınpederlerini, iyi dileklerle zamanında yanında
olan dostlarının hepsini bu iki ordu içerisine dağılmış şekilde görür.
Arjuna’nın
kalbi derin bir acıma duygusuyla sıkışır ve keder içinde şöyle der: ‘’Ben
burada sadece kötü alametler görüyorum. İnsanların savaşta kendi kardeşlerini,
insanlarını öldürmesinden nasıl bir iyilik doğabilir, anlamıyorum. Ben ne
galibiyet ne krallık ne de zenginlik istiyorum. Böyle bir krallığın bize ne
hayrı dokunabilir? Bırak dünya üzerindeki krallığı, üç âlem üzerine hâkimiyet kuracak bir krallık dahi verilse ve
hatta onlar beni öldürecek bile olsa, ben onları öldürmek istemiyorum. Yanlışa,
yanılgıya düşmüş bu insanları yok etmek sadece bize günah getirir. Bir aile,
soy ağacı yok olursa kadim dharma
(Evrenin düzenini sağlayan kozmik doğa yasaları) da yok olur. O zaman adharma (kaos) tüm ailenin
üzerine çökmez mi?’’
Arjuna,
savaş meydanında bu sözleri söyledikten sonra, zihni keder ile bulanmış bir
halde okunu ve yayını bir kenara atarak arabanın içine çöker.
Bölüm 2 ‘’Ayırt eden bilgi’’ üzerine: Bu sözler üzerine Krişna, şöyle
dedi: ‘’Arjuna, kederlenmeyecek şeyler için kederlenmektesin. Ancak yine de
bilgelik dolu sözler etmektesin. Unutma ki, bilgeler ne gidenler için ne de
gidecekler için kederlenmez. Ne benim ne de kralların var olmadığı bir an asla
olmadı. Ne de gelecekte herhangi birimizin var oluşunun sona erdiği bir an
gelecek. Jiva (beden almış
bilinç sahibi can), yani bu bedenin misafiri nasıl ki çocukluk, gençlik ve
yaşlılıktan geçerse (zamanı gelince) benzer şekilde başka bir bedene geçer.
Bundan dolayı bilgeler kedere düşmez.’’
‘’Arjuna,
duyu nesneleri duyusal dünya ile temasa geçtiğinde sıcak-soğuk,
keyif-acı gibi deneyimlere girer. Onların doğası ortaya çıkmak ve sonra
kaybolmaktır, daimi değildir. Bu iki karşıttan etkilenmeyen, keyfe de acıya da
aynı yaklaşabilen zekâ ile ayırt eden bilgiye erişen kişi, işte ancak o
özgürleşmeye layıktır. Bağımlı-Gerçek (yanılsama) için asla ‘’varlık’’ yoktur. Bağımsız-Gerçek için
ise ‘’var olmamak’’ diye bir şey
asla yoktur. Bil ki, tüm dünyayı sarıp sarmalayan, her yere nüfus eden için
asla yok-oluş yoktur. İşte bu yüzden Arjuna, ayağa kalk ve savaş (eyleme geç)’’
‘’Beden
ortadan kalkıp yok olduğunda, O (Gerçek Benlik) ortadan kalkıp yok olmaz.
Arjuna! O’nu (Gerçek Benlik’i) yok olmaktan azade, zamansız, başlangıcı olmayan
ve (değişkenlerin ardında) asla değişmeyen olarak bilenleri kim nasıl
öldürebilir? Ve öylesi bir kişi kimi nasıl öldürsün? O’nun (Gerçek Benlik)
öldüren olabileceğini ve ölebileceğini düşünenler, her ikisi de aslında hiçbir
şey bilmemekte. Nasıl ki birisi eski kıyafetlerini çıkarıp üzerine yeni
kıyafetler giyerse, benzer şekilde bu bedende ikâmet eden Gerçek Benlik de eski
bedenleri çıkarıp yeni bedenler alır. Ve eğer O’nun (Gerçek Benlik, atman) bitmez
bilmez bir şekilde doğum ve ölümden geçtiğini bilirsen Arjuna, ey yiğitler
yiğidi, kederlenmene gerek kalmaz.’’
‘’Ayrıca
durduğun konuma, aldığın göreve dair asla tereddüt etmemelisin. Çünkü toplum
içerisinde yönetme, savaşma ve düzenden sorumlu olanlar için drahma (Evrenin düzenini sağlayan
kozmik doğa yasaları) adına bir savaşta yer almaktan daha yüce bir şey yoktur. Sadece
böylesine şanslı bir savaşçı böyle bir savaşta yer almaya hak kazanabilir.
Bu, cennete açılan bir kapıdır. Ancak, dharma
uğruna olan bu savaşta yer almaktan vazgeçer, reddedersen o zaman sahip olduğun
görevi, konumu kötüye kullanmış ve sadece yanlış eyleme, günaha saplanmış
olursun. Keyif ve acıyı, galibiyet ve mağlubiyeti, zafer ve yenilgiyi eş bir
bakışla görerek, savaşmaya hazırlan. İşte o zaman günah ile lekelenmezsin.’’
‘’Kendini-
Bilmek denilen bu bilgelik işte sana aktarıldı. Veda’ların (bilgelik, kutsal
yazıt) ana konusu üç niteliktir.
Bu üç niteliğin esaretinden, karşıtların git-gelinin yarattığı (bu acıdan)
kurtul. Her zaman saflık, aydınlık ve denge, içerisinde ikâmet et. Sahip olma
ve biriktirme kaygılarından özgürleş, kendi kendinin hâkimi ol. Sadece eylemin
üzerinde seçim hakkına sahipsin, asla eylemin sonuçları üzerinde değil. Kendini
asla eylemin sonuçlarının icrâcısı sanma. Ancak eylemsizliğe de tutunma.
Yoga’da sabitlenerek, köklenerek, sonuçlarına bağlanmadan eylemlerini icrâ et.
Galibiyete de mağlubiyete de aynı bakışla bak. Zihnin her hale, her eyleme aynı yaklaşmasına yoga denir. Sadece
eylemin sonuçları için eyleme geçenler bil ki kaybedenlerdir. Zihnin artık
Veda’larla karışmadığında (şu anda hâlihazırda anlatılan araçlar ve vaad edilen
sonuçlar) o zaman Gerçek Benlik’in içerisinde sabitlenecek ve daimi olarak
O’nda ikâmet edeceksin. O’nda var olacaksın. İşte o zaman Kendini (Gerçek
Ben’i) bilmiş olacaksın.’’
Arjunya
şöyle dedi:
‘’Krişna! Bilgelikte köklenmiş, sabitlenmiş bir kişiyi nasıl tanırsın? Zihni,
Gerçek Benlik’in içine çekilmiş olanı nasıl bilirsin? Başka hiçbir şey ile
zihni sarsılmayan böyle bir kişi nasıl konuşur, oturur, yürür?’’
Krişna
şöyle dedi: ‘’Bir
kişi zihinde ortaya çıkan tüm arzulardan vazgeçerse, kendisiyle bir başına
kendini mutlu, huzurlu hissederse Ey Arjuna! İşte böyle bir kişi ayırt etmenin
bilgisinin getirdiği, bilinebilecek nihai, aşılmaz bilgiye erişmiş olan
demektir. Karşıtlar ile sarsılmayan, onlardan etkilenmeyen, hazların,
keyiflerin arzusuna düşmeyen, istemek, korku ve öfkeden azade olan bilge bir
kişidir, bilgisi asla sarsılmayandır. Bir kaplumbağa tüm uzuvlarını nasıl içine
çekerse, işte böyle bir kişi de tüm duyu organlarını duyu nesnelerinden geriye
doğru çekebilir. İşte sen onu bilgelikte köklenmiş olarak bil. Duyularını
beslemeyen birinin duyuları kendisine tekrar geri gelir, tüm arzular (onun)
ardında kalır. Brahman’ı gördüğünde (Gerçek Ben’i bildiğinde) arzu ortadan
kalkar.’’
‘’Nesnelerle
yaşayan bir kişide nesnelere bağımlılık gelişir. Bağımlılıktan arzu, arzudan ise
öfke doğar. Öfkeden yanılgı, yanılgıdan zihin karmaşası doğar. Zihni karmaşaya
düşen kişi de zekânın keskinliği kaybolur. Zekânın keskinliğini kaybeden kişi
mahvolmuştur.’’
‘’Zihni
dingin, huzurlu olan kişi için tüm acılar ve kederler yok olur. Zihni dingin,
huzurlu olmayanda tefekküre meyil yoktur. Tefekküre meyli olmayanda içsel huzur
yoktur. Bir kişide içsel huzur yoksa o kişi için mutluluk nasıl olsun?’’
‘’Tüm
varlıklar için gece, kendi üzerinde hâkimiyet sahibi olan bilge için uyanıklık
halidir (gündüz). Tüm varlıkların uyanık olduğu zaman (gündüz) ise gerçeği gören
bilge için gecedir.’’
‘’Kişinin
Brahman’da varlık bulması, ikâmet etmesi (diye kastedilen) işte budur. Buna
erişen kişi için artık yanılsama bitmiştir, yoktur. Hayatının son günlerinde
bile olsa, eğer O’na varlığını yerleştirmişse, o kişi özgürlüğe, nihai
kurtuluşa ermiştir.’’ Om. Brahman tek hakikattir.
Bölüm 3 ‘’Eylem ile özgürleşme’’ üzerine: Arjuna
şöyle dedi:
‘’Krişna! Eğer bilgi eylemden daha üstünse, o halde neden beni bu korkunç
eylemi gerçekleştirmek için yönlendiriyorsun?’’
Krişna
şöyle dedi: ‘’Ah
günahsız olan Arjuna! Yaratılışın başlangıcında bu dünyada yürütülebilecek iki
yaşam biçimi (yolu) benim tarafımdan aktarıldı. Münzeviler (insanlardan kaçan, tek başına yaşayanlar için)
bilgi yolu ve eyleme devam edenler için eylem ile özgürleşme yolu. Sadece eylem
icra etmeyerek kişi eylemsizliğe erişemez, aynı şekilde sadece eylemi terk ile
de aradığı (özgürleşmeyi) elde edemez. Hiç kimse bir an bile bir eylemde
bulunmadan yaşayamaz. Çünkü herkes Prakriti’den
(saf madde, Doğa) doğan 3 nitelik yüzünden eylemde bulunmaya zorunludur (Aydınlık-saflık,
hırs-kıskançlık, karanlık-tembellik). Yapman gereken eylemi yap,
çünkü eylem eylemsizlikten çok daha üstündür. Bu fiziksel bedenin devamını
korumak bile, eylem olmadan imkânsızdır.’’
‘’Başlangıçta,
Yaratan, tüm insanları bir yajna
(ibadet, kurban, adak, sunuş, bir amaç uğruna yapılanlar) gibi tezahür ettirdi.
Dedi ki: İşte bununla çoğalın. Bu (yajna) sizin tüm arzularınızı gerçek kılan
kutsal bir araçtır. İlahlar, Doğa’nın yüce güçleri bununla (yajna) çoğaldı.
Yajna ile çoğalmış, var olmuş İlahlar sana arzuladığın nesneleri sunacak. Kim
ki ona bir şey sunulunca karşılığında hiçbir şey sunmadan kabul ederse bil ki o
bir hırsızdır. Kim ki yediği yemeğin ilk lokmasını Yüce olana sunarsa,
kirlerinden, saflığını bozan şeylerden arınır. Ancak, yalnızca kendisi için
yemek pişirenler, işte onların yedikleri yalnızca günahtır. Yaşayan tüm
canlılar yemekten doğar, yemek yağmurdan doğar, yağmur yajna’dan, yajna ise
eylemden doğar.’’
‘’Karma’nın
(eylemin) Veda’lardan (Kutsal yazıt) doğduğunu ve Veda’ların da asla yok
olmayan, değişmeyen Mutlak’tan geldiğini anla. Bu nedenle her yerde ve her
şeyde olan, her yeri kapsayan Brahman’ın (Veda’ların bilgisi) her zaman yajna’da yaşar.’’
‘’Her zaman
bağlanmaktan, tutunmaktan azade bir şekilde eylemde bulun çünkü bağlanmadan
yapılan eylem kişiyi nihai gidilecek yere götürendir. Ayrıca, insanların yanlış
yollara düşmesini engellemek gerektiği için eylemde bulunmak gerekir. Önemli
bir kişi, hangi eylemi yaparsa diğer kişiler de öyle yapar. O kişi doğru olan
hangi davranışları icrâ ederse, tüm dünya da onu takip eder. Arjuna! Benim için
yapılacak hiçbir eylem yok. Üç âlemde de erişebileceğim, henüz sahip olmadığım,
erişemediğim başka bir yer, makam da yok.
Ancak yine
de, ben de eylemde bulunurum. Çünkü eğer eylemde bulunmazsam, Ey Arjuna,
tembellikten olmadığı halde, insanlar her yönden beni örnek aldıkları için
benim gibi yapacaklar. Eğer ben eylemde bulunmazsam, bu insanların hepsi
mahvolur. Toplumdaki bu karmaşanın sebebi de ben olurum. Bilge kişiler eylemin
sonuçlarına tutunmaz ve insanların hayrını, iyiliğini isteyen eylemler icra
ederler, böylece cahil insanları da eyleme teşvik ederler.’’
‘’Maddenin
tezahürleri olan beden-zihin ve duyular egemenliğinde eylemler pek çok farklı
biçimde icrâ edilir. ‘’Ayrılıksı Benlik’’ algısı ile
yanılgı içinde kişi ‘’Ben yapıyorum’’ diye düşünür. Tüm eylemlerini Bana adayarak,
ayırt eden zekâ ile geleceğe dair tüm beklentilerinden ve ‘’ben-im’’ algısını
bırakarak, öfke ve hırsa düşmeden savaş (eyleme geç).’’
‘’Tüm
varlıklar kendi doğaları uyarınca eylemde bulunuyorsa, (bunu) kontrol etmeye
çalışmanın (baskılamanın) anlamı ne? Her duyu nesnesinde (potansiyel olarak)
arzu, hoşlanma ve nefret, hoşlanmama vardır. Kimse bu ikilinin yanılsaması altına
girmesin, çünkü onlar kişinin düşmanıdır. Kişinin kendi drahma’sını (görevini) kusurlu, hatalı icrâ etmesi başkasının drahma’sını kusursuz icrâ etmesine
yeğdir. Kişinin kendi drahma’sından ölmesi her şeyden daha yeğdir.
Başkasının drahma’sına soyunmak ise yanlışa meyletmektir. (Kişinin drahma’sını/görevini izlemesi, bütünsel anlamda mükemmel düzenin
kendini ortaya sunmasına vesile olacağı için özgürlüğe giden yoldur)’’ Om.
Brahman tek Hakikat’tir.
Bölüm 4 ‘’Bilgiyle eylemi terk etme’’
üzerine: Krişna
şöyle dedi: ‘’Hiç değişmeyen bu Yoga’yı (bilgiyi) Güneş’e ben öğrettim.
İşte bu bilgi krallar ve bilge kişilere, soydan soya (öğretmen ve öğrenciler
aracılığıyla) böyle aktarıldı. Ancak zaman içerisinde bu yoga (bilgi) dünya
üzerinde unutuldu gitti. İşte aynı kadim yoga sana benim tarafımdan şimdi
aktarılmakta çünkü sen bana adanmış birisin ve yoldaşımsın.’’
Arjuna
şöyle dedi: ‘’Senin
doğumun çokça zaman önce değildi, ancak Güneş’in doğumu çağlar öncesindeydi.
Başlangıçta bu bilgiyi Güneş’e aktardığını nasıl bilebilirim?’’
Krişna
şöyle dedi: ‘’Benden
ve senden önce de sayısız doğum geldi geçti! Ben her birini biliyorum ancak
sen, yiğitler yiğidi, bilmiyorsun. Ben ki, doğumdan azade, bilgisi asla yok
olmayan ve tüm canlıların efendisi, nihai-varoluşum. Ben kendi doğamdan
(prakriti), kendi yaratıcı gücümle (her seferinde) yeniden doğarım. Ne zaman ki
doğru yaşayış (yeryüzünde) kaybolmaya ve (her yerde) yanlışa dair artış
başlarsa işte o zaman Ben (yeniden) Varlık bulurum (fiziksel bir beden ile
tezahür ederim). Drahma’ya (evrenin düzenini) kendini adayanları korumak ve
ahdarma’yı (kaos’u) takip edenleri yok ederek drahma’yı yeniden inşa etmek
adına, ben her çağda (yuga’da) yeniden Varlık bulurum (Çağ kutsal inek ile
sembolize edilir. Dört, üç, iki ve tek ayak üzerinde duran inek sembolleri
altın, gümüş, bronz ve demir çağı olarak anlatılır). Benim İlâhi suretimi ve
eylemlerimi işte böyle bilenler ey Arjuna, fiziksel bedenleri terk ettiklerinde
dahi bir daha doğmaz. Onlar bana erişmiştir. Arzudan, korkudan ve öfkeden azade
bir şekilde, tamamen zihnini bana yönlendirerek, bana sığınarak, bilginin
disipliniyle kendini arındıranların çoğu benim doğama geri gelmiştir.’’
‘’İnsanlar beni
pek çok farklı yolda, farklı biçimde takip eder. Burada (bu dünyada)
eylemlerinin sonuçlarını bekleyenler, farklı farklı suretlerde ilâhlara kendini
adar, ibadet eder. Çünkü bil ki, insan âleminde eylemin sonuç vermesi çok
hızlıdır. Görevlere ve mizaca bağlı olarak dört farklı (insan) tür benim
tarafımdan yaratıldı? Her ne kadar yaratıcısı Ben olsam bile, sen yine de Beni
eylemden azade, asla değişmeyen olarak bil. Bu biçimde (Beni) bilerek, kadim
zamanlardaki manevi yolcular, arayışçılar bile eylemde bulundular. İşte bu
yüzden, (sen de) kadim zamanlardaki gibi eyleme geç.’’
‘’Bitmek
bilmez doğum-ölüm döngüsünden (samsara/ bitmeyen döngü, akış), bu kördüğümden kurtulmanın
yolu olan (doğru) eylemi şimdi sana anlatacağım. Eylemde eylemsizliği ve
eylemsizlikte eylemi görenler, insanlar arasında en bilge kişilerdir. Böylesi
bir kişi yogi’dir ve yapabileceği her şeyi yapmış, tamamlamış olandır. Eylemin
sonuçları ile kurulan derin bağımlılıktan vazgeçtiğinde, her zaman hoşnut,
memnun, hiçbir şeye bağımlı olmadan yine de eylemin içerisinde eylem yapan kişi
aslında (yine de) hiçbir şey yapmayandır. Şans ile gelen her şeyi mutlulukla
kabul edebilen, ikilikler ve karşıtlarla, kıskançlıktan azade, galibiyet ve
mağlubiyete de aynı gözle, aynı zihinle bakabilen kişi eylemde bulunsa bile
eylemle bağlanmaz. Benzer şekilde, zenginliğini paylaşanlar, nefis terbiyesi adına
çileci uygulama yapanlar, yoga’yı uygulayanlar, yeminlerinde ve çabalarında
kararlılıkla Veda’ları (Kutsal yazıtları) zikredenler ve Kendini Bilmenin
bilgisine kendini (kurban edenler, adayanlar) sunanlar vardır. Bu bilgi yolu
maddi dünyaya ait diğer tüm eylemlerden, törenlerden, ibadetlerden üstündür.
Tüm eylemler nihayetinde, bütünlüğünde bilginin içinde erir. Arjuna! Bu bilgiyi
edindikten sonra bir daha yanılsamaya düşmeyecek ve (bu bilgi ile) tüm varlıkların Kendi içinde ve Benim içimde olduğunu
göreceksin.’’ Om. Brahman tek hakikattir.
Bölüm 5 ‘’Terk ile özgürleşme’’
üzerine: Arjuna
şöyle dedi: ‘’Hem eylemleri terk etmeyi, bağımlı olmamayı hem de karma yoga’yı
(eylemle birleşmeyi) övüyorsun. Söyle Krişna bunlardan hangisi daha iyi!’’
Krişna
şöyle dedi: ‘’Hem
eylemlere bağımlı olmamak, hem de eylemi yoga suretinde icra etmek kişiyi
özgürlüğe götürür. Ancak eylemi yoga suretinde icra etmek (karma yoga) eylemi
terkten daha üstündür. Herhangi bir şeye karşı ne nefret ne de özlem duyan
kişiyi sen her zaman eylemi terk etmiş olarak bil. Karşıtlardan kurtulmuş
olanlar esaretten de kurtulmuşlardır. Kim her zaman Kendi’nde, Gerçek
Benlik’indedir, görürken, işitirken, dokunurken, koklarken, yemek yerken,
yürürken, uyurken, nefes alırken, konuşurken, tutarken, bırakırken, gözlerini
açıp kaparken, duyu organlarının sadece ilgili nesnelerle temasta olduğunu (çok
iyi) bilir ve Ben ‘’hiçbir şey
yapmayanım’’ diye düşünür. İşte o gerçeği görür.’’
‘’Bilgi ve
tevazu ile donanmış Brahmana’da (manevi önder, din adamında), bir inekte, bir
köpekte ve hatta bir köpek-yiyicide aynı (Brahman’ı) görenler, işte onlar
gerçek bilgelerdir. Dışsal nesneleri dışarıda tutarak, gözleri (kapalı iken)
iki kaş arasına sabitlenerek, burun deliklerinden akan nefesin alışını ve
verişini eşitleyerek içe dönen, tefekküre meyleden, eylem organları, duyuları,
zihni ve zekâsı üzerinde hâkimiyet kuran kişi için moşka (özgürleşme, samsara’dan kurtuluş) nihai sondur. Böyle
bir kişi arzudan, korkudan, öfkeden azadedir ve her zaman gerçekten de
özgürdür.’’ Om. Brahman tek hakikattir.
Bölüm 6 ‘’Meditasyon’’ üzerine: ‘’Doğruyu yanlıştan ayırt
edebilmeyi, Yoga’da (meditasyonda, tefekkürde) ustalaşmayı isteyen birisi için
karma yoga (eylemle birleşmek) araçtır. Dilerim kişi kendini kendiyle,
yüceltsin. Kendini yargılamasın, böylece aşağı çekmesin. Çünkü kişinin kendisi,
kendisinin en iyi dostu ve aynı zamanda da en büyük düşmanıdır. Kendi üzerinde
hâkimiyet sahibi olan, sıcak-soğuk, acı-haz, övgü-yergi ikiliğine zihni aynı
gözle bakan kişi zihni mutlak bir denge (dinginlik, sükûnet) halindedir. İyi
dileklerde bulunana, dosta, düşmana, tanıdığa, arabulucuya, mide bulandırıcı
hisler uyandırana, akrabaya, iyilere ve hatta günahkârlara karşı dahi aynı
bakışla bakan, hepsini aynı gözle görebilen kişi, işte o en üstün makama ermiş
olandır.’’
‘’Kişi
yumuşak bir kumaştan, deriden kendine bir oturak hazırlayarak, temiz bir yerde
ne çok yüksek ne çok alçak, sabit bir şekilde otursun. Zihni tek noktaya sabit
hale getirsin. Duyuları ve zihni üzerinde kontrol sahibi olarak zihnin
arınması, saflaşması için meditasyon uygulasın. Kendini hiç hareketsiz, sabit
bir şekilde tutan, bedeni, başı ve boynunu tek bir çizgide koruyan, (sanki)
burun ucuna bakarmışçasına gözlerini konumlandıran ve başka bir yöne bakmayan…
zihni sakinleşmiş, korkudan azade, hayatına kendini adamış bir meditasyon
uygulayıcısı Ben’i düşünerek otursun, tek amacı olarak Ben’i bilsin ve zihni
tüm her şeyden geri çeksin. Meditasyon ne çok yiyenler ne de çok yemeyenler
içindir. Ne çok uyuyanlar ne de her zaman uyanık kalanlar içindir. Tüm
eylemlerinde orta yolu takip edebilen, tüm eylemlerini farkındalıkla yaşayanlar
için meditasyon kederin, üzüntünün yok edicisidir. Eğer dalgalı zihin her ne
sebeple sürekli gelgit etkisinde kalıyorsa, kişi her zaman zihni tekrar Gerçek
Benlik’e geri getirerek kendi ellerinde tutabilir.’’
Arjuna
dedi ki: ‘’Yüce
Krişna, zihnin sarsıntısı, dalgası öylesine yoğun ki, sanki köklü, güçlü bir
despot, bir zalim gibi. (Zihni kontrol etmek) sanki rüzgârı kontrol etmek gibi,
öylesine imkânsız, öylesine zor.’’
’’Krişna
şöyle dedi: ‘’Zihni yönetmek, onun hâkimi olmak çok zor ve neredeyse imkânsızdır.
Ancak uygulama ve tutunmama, bağlanmama ile bu başarılabilir. Zihni üzerinde
hâkimiyet sahibi olmayan kişi için yoga’ya erişmek zordur. Ancak kim ki doğru
araçlar, yöntemlerle gerekli çabayı gösterir, işte bil ki o kişi zihin üzerinde
hâkimiyet kurabilir.’’
Arjuna
şöyle dedi: ‘’Veda’lara
(kutsal yazıtlara) inancı, güveni olan ancak yine de gösterdiği çaba yetersiz
olan, zihni oradan oraya sarsılan ve yoga’ya erişemeyenlere ne demeli? Peki,
onlar nereye giderler (onların sonu ne olur?)’’
Krişna
şöyle dedi: ‘’
Arjuna! Öylesi biri için ne burada ne de öte dünyada kötü bir son var, çünkü
iyi eylemde bulunan bir kimse asla kötü bir sona varamaz. Eğer bu nihai yoga
haline ulaşamamışsa, iyi eylemlerde bulunanların vardıkları âlemlere hak
kazanıp gider (ve) orada sayısız yıl geçirdikten sonra belli bir birikime
(bilgi, zenginlik, kültür) sahip olanların, drahma’ya kendini adamışların
evlerinde yeniden doğar, yeniden beden alır. Ya da bilge yogi’lerin olduğu
ailelere doğarlar. İşte böylesi bir doğum alabilmek (bil ki) gerçekten çok
zordur. Orada (bu yeni bedeninde) geçmiş fiziksel bedeninde taşıdığı bilgi ona
zekâsı aracılığıyla yeniden aktarılır ve böylece de (geçmiş yaşamında
kazandığına kıyasla) (yoga adına) daha fazla bilgi için çaba göstermeye şevkle
devam eder ey Arjuna!’’ (Dolayısıyla) Geçmiş çalışmaları, uygulamaları
nedeniyle kaçınılmaz olarak o yine (yoga’ya) yönelecektir. Öte yandan, bir yogi
iradesi ile büyük bir çaba gösterirse (eğer) geçmiş yaşamlarından taşıyarak
getirdiği tüm kirleri, saflığı bozan katışıklıkları arındırır ve temizler. İşte
o zaman, nihai sona erişir.’’
‘’Bir yogi,
meditasyonla dolu bir ömür yaşayanlara göre daha üstündür, yazıtları hatmetmiş,
ezberlemiş kişilere göre ve hatta eylem yolunda ömrünü geçirenlere göre daha
üstündür. İşte bu nedenle Arjuna, sen bir yogi ol. İnanç, güven, teslimiyete
sahip olan, tamamen Benim içinde zihni eriyenler (zihni Ben’de emilenler,
Benimle bir olanlar), işte onlar yogi’ler arasında en yüce makamlara
erişenlerdir. İşte ‘’Benim Öğretim’’
budur.’’ Om. Brahma tek hakikattir.
Bölüm 7 ‘’Değişen ve değişmeyen
Gerçek’’ üzerine: Krişna şöyle dedi: ‘’Arjuna! Bana adanmış bir
zihinle yoga’ya sarıl ve tamamen teslim bir şekilde hiçbir şüpheye düşmeden
sana anlattığım yolu lütfen dinle ve takip et, sonunda Ben’i eksiksiz bir
şekilde bileceksin. Hiçbir şeyi atlamadan sana bu değişken (madde) ve değişken
olmayan (madde-ötesi) bilgisini aktaracağım. Onu bildiğin zaman, işte artık
bilinecek başka hiçbir şey kalmaz. Binlerce insan içinden ancak bir kişi ‘’mokşa’’ (özgürleşme, samsara’dan kurtuluş, nihai son) için
çaba gösterir ve o çaba gösteren binlerce kişi arasında da nadiren ancak bir
kişi Ben’i tamamen gerçekliğimle bilir.’’
‘’Toprak,
su, ateş, uzay, zihin, zekâ ve ayrıksı benlik….İşte Ben’im prakriti’m (doğam),
Maddi Doğam bu şekilde, sekiz biçimde kendini tezahür ettirir, varlığını açığa
çıkarır. Bu Ben’im tezâhür etmiş (maddi) dolayısıyla alt doğam, değişen
gerçeğimdir. Öte doğam, değişmeyen gerçeğim, diğer doğam (tezâhür etmeyen) tüm
bireylerin ardındaki ham maddedir ve bu dünyanın, yaratılışın ardındaki temel
materyaldir. Tüm canlı-cansız varlıklar ve elementlerin ardındaki sebebi olarak
işte iki aşamalı Madde (Değişen ve Değişmeyen Gerçek olarak) Prakriti olduğunu
bil. Bu nedenle, Tüm yaratılış, Dünya bende doğmuştur, ben onun sebebiyim ve
aynı zamanda tüm yaratılışın da geri içine çekileceğim de (o tohumum). Ben
suyun içindeki temel tat, Ben Güneş ve Ay’daki ışık, Ben tüm Veda’lardaki Om
titreşimi, Ben uzaydaki ses ve tüm insanlardaki güç, kuvvetim. Beni tüm varlıkların
ardındaki ebedi tohum olarak bil.’’
‘’Bütün
Yaratılış (Dünya) tüm bunlarla beraber (nesneler, şeyler) yanılgı
içerisindedir. Bu nesneler 3 Nitelik’in (Aydınlık, yanılsama, karanlık) farklı
tezahüründen, yansımasından başka bir şey değildir. (Bu yanılgıya düşenler)
Benim değişkenlerin ardında asla değişmez ve bu tezahürden öte olan olduğumu
bilmezler. Kendi, kişisel arzularından dolayı ayırt etme yetileri zekâları
körleşmiş olanlar, kendi mizaçları uyarınca sürüklenir, başka ilahlara, Doğa güçlerine
şartlarla, koşullarla adanır, ibâdet ederler. Ancak her kim ki hangi ilâha,
yüce surete inançla adanıyorsa, bil ki o inancı köklü kılan da yine benim.
Her kim ki o inançla o ilâh adına törenlerde, ibadetlerde bulunuyorsa
arzuladığı her ne ise o ilâhtan elde eder. Çünkü arzuladığı nesneleri de her
birine veren yine Benim. Kim hangi ilâha adanırsa o ilâha gider, kim Bana
adanırsa Bana gelir.’’
‘’Ben şu
andan önce var olmuş, şu anda var olan ve gelecekte de var olacak herkesi, her
şeyi biliyorum. Ancak hiç kimse Ben’i bilmiyor. Benim sadece Fiziksel Dünya’da
olduğumu sananlar, farklı doğa güçlerine, ilâhlara, ritüellere kendini
adayanlar bile ömürlerinin sonunda zihinlerini Bana yönlendirir ve Benim içimde
erirse, bil ki onlar yine de Bana erişir.’’ Om. Brahman Tek hakikattir.
Bölüm 8 ‘’Değişmeyen Gerçek Brahman’’
üzerine: Arjuna dedi ki: ‘’Brahman nedir? Atman (Gerçek
Benlik) nedir? Karma nedir? Madde nedir? Öncül ilke nedir? Bu bedende kime
hitaben dua edilir, ibâdet yapılır? Ölüm anında zihni dengede tutabilenleri
nasıl bilebiliriz?’’
Krişna
şöyle dedi: ‘’Sınırsız
ve değişimden azade olan (asla değişmeyen gerçek) Brahman’dır. Onun kendini
tezâhür ettirmesi ile ortaya çıkan bu tekil bedene ise Jiva denir. Karma diye bilinen her şey sunuş, adak, alış-veriştir
ve yeniden bedenler almanın ardındaki sebeptir. Bedenleri var eden yapı, madde
dediğin şey değişmeye, çürümeye, bozulmaya mahkûm olandır. İlk olan hiranyagarbha’dır (evrenin
tezahüründe ortaya çıkan altın
yumurta, ilk form, evrensel zekâ). Bu bedende tüm duaların, ibadetlerin
hitap ettiği ise Ben’im.’’
‘’Ölüm
anında, her kim ki bedeni terk ederken sadece Ben’i hatırlar, işte o kişi Benim
doğama vakıf olur. Ölüm anında, sabit bir zihinle, yoga’nın verdiği güç ve
adanma ile nefesini iki kaş arasına yönlendiren kişi gerçekten de sınırsız,
kendinden ışıklı, aydınlık olana varır. Algı kapılarını kapatarak (duyu
organlarını) zihni kalbi içerisine doğru çekerek, nefesini kafanın en tepe
noktasına yönlendirip, yoğa ile nefesini kontrol eden, titreşimi Brahman’dan
başkası olmayan tek heceli ‘’Om’’
sesini zikredip Beni hatırlayarak bedeni terk eden kişi en yüce makama
erişir.’’
‘’Benden
başka hiçbir şey görmeyen bir zihne sahip olan, Beni daima ve sürekli olarak
hatırlayandır. İşte böylesi bir yogi zaten Benimle birleşmiştir. Bana ulaşan
bilge kişiler bir daha doğum almaz. Dolayısıyla nihai sona varır. Doğmak
sınırlılığın ve acının mevkiidir. (Tüm varlıkların mevcut olduğu) Âlemlerin hepsi
Yaratılış’ın ilk formu dahi yeniden doğmaya, geri gelmeye mahkûmdur. Ancak bana
ulaşanlar için bir daha yeniden doğum yoktur.’’
‘’Günün
başlangıcında, tüm varlıklar tezahür etmemiş olandan tezahür etmiş olana geçer.
Gecenin başlangıcında ise tezahür etmiş olandan tezahür etmemiş olanın
içerisine geri çekilirler. Aynı varlıklar gerçekten de daha sonra tekrar tekrar
tezahür eder, varlık kazanır ve sonra evrenin kapanışı olduğunda geri
çekilirler. (Sonra yeniden) Gün doğduğunda tekrar tezahür eder, tekrar varlık
kazanırlar. Ancak bu (evrenin, yaratılışın) tezahür etmemiş (madde formunun) da
ötesinde tezahür etmemiş başka bir şey daha vardır ki o ebedidir ve her zaman
mevcudiyettir. Tüm varlıklar yok olsa da o asla yok olmaz. Yokoluştan azade
olan, varlık kazanmamış olan, ulaşılabilecek nihai sondur.’’
‘’Arjuna!
Bharata ailesinin en yücesi, şimdi sana gidenlerin bir daha geri gelmediği ve
gidip de geri gelmek zorunda kalanların yolunu anlatacağım. (İşte bu
bahsettiğim yol ile) Ateş, ışık, gün, büyüyen Ay, kuzeye doğru yükselen Güneş,
Brahman üzerine zihni tefekkürde olanlar Brahman’ın âlemine giderler ve geri
gelmezler. Duman, gece, küçülen Ay, güneye doğru yükselen Güneş; Brahman’ı
bilmeyenler ise (yeniden zuhûr hallerine) geri dönmek üzere Ay Feleği’ne gider ve
sonra geri gelirler. Biri için (lâ zuhurdan zuhura) dönüş yoktur, diğerindeyse
(zuhura) geri dönülür.’’ (Rene
Guenon’a göre Ay Feleği kozmik hafızâ’yı temsil ederken, İslâmiyet’te ise
İnsan-ı Kâmil’e karşılıktır. İnkişaf mecralarını tamamına erdirmiş biçimler Ay
Feleği’nde çözülmektedir. Her bir çevrim gerçekte bir varoluş hali olduğu için,
bireysellikten azade olmamış bir varlığın terk ettiği eski biçim ve büründüğü
yeni biçim iki farklı hâle aittir. Birinden diğerine geçiş, her iki çevrimin de
ortak noktası olan Ay Feleği’nde gerçekleşir.)
‘’Herkes
yazıtlardan iyi bilir ki bu iki yol, aydınlık ve karanlık, ebedi yollardır. İlk
yolda kişi geri dönülmez bir yere giderken, ikinci yolda yeniden geri gelir. Bu
iki yolu da bilen yogi yanılsamadan özgür olur, bunu bilen yogi, yazıtlardan
geçen, Veda’ların bahsettiği dualar, nefis terbiye eden uygulamalar ve
hayırseverlik, bağış gibi iyi eylemlerin sonuçlarının ötesinde olan yere gider.
O, (tüm yaratılışın) yüce katına yüce haline erişir.’’ Om. Brahman tek hakikattir.
Bölüm 9 ‘’En Büyük (Kral Bilgi) En
Büyük (Kral) SIR’’ üzerine: Krişna şöyle dedi: ‘’Şimdi sana hiç eksik olmadan
açık bir şekilde kim olduğunu açıklayacağım. Bu bilinebilecek en büyük (Kral)
bilgi olmakla birlikte değişkenlerin ötesindeki değişmeyen gerçeğin de
bilgisidir.’’
‘’Tüm bu
yaratılış benimle kuşatılmıştır ancak biçimi hiçbir zaman nesneleşmez. Tüm
varlıkların varoluşları Ben’de gizlidir ancak ben onlar sayesinde var olmam.
Varlıklar Ben’im içimde değilken, Yaratan isminde algıladığın Benim biçimimin
evrenle, Yaratılışla kurduğu ilişkiye hele bak! Ben’im Benlik’im tüm
varlıkların yaratıcısı, sürdüreni, devam ettirenidir ancak yine de salt onlarda
değildir. Nasıl ki engin hava her yerde, her bir zerrenin içinde ve uzay yine
her zaman, her yerde mevcudiyettedir, benzer şekilde de tüm varlıklar Bende
mevcuttur, bunu anla! Yaratılışın (evrenin) döngüsünün her kapanışında tüm
varlıklar Benim Praktiki’me (doğama,
ham öncül potansiyel maddeye geri döner) ve tekrar başlarken Ben onları yeniden
(Kendim’den) yaratırım. Kendi Prakriti’mi yöneterek yine Prakriti’nin
(Madde’nin, Doğa’nın) gücüyle, tekrar ve tekrar tüm bu varlıkları gerektiği
sürece yeniden yaratan Benim.‘’
‘’Prakriti (Öncül, ilksel Madde),
canlılar ve cansızlar dünyasını Benimle yarattı, Ben onun nihai mevcudiyeti,
sahibiyim. Yanılgıya düşmüş olanlar, insan bedeninde saklı olan Ben’i fark
edemezler. Ayırt etme yetisinden azade, boş umutlar içinde olan, sonuç vermeyen
eylemlere teşebbüs eden ve gereksiz bilgi ile kendini dolduranlar gerçekten de
yanılsama, yanılgı dolu rakşara
(insan etiyle beslenen alt düzey farkındalık âlemlerinin varlıkları) ve asura (karanlık, kötü, zarar
verici mizaçtaki erdemsiz varlıklar) bedeni alırlar.’’
‘’Ben bu
Yaratılış’ın hem anası hem babası, Ben bütün yaratılışın mevcudiyetini
sürdüren, Ben her şeyin atasıyım (nedensiz nedenim). Ben bilinmesi gereken tek
şey, Ben arındıran, saflaştıranım. Ben eylemin sonuçları Ben besleyenim. Ben
her şeyin hükümdarı, Ben şahidim. Ben bütün yaratılışın içinden doğup, ortaya
çıktığı ve tüm yaratılışın yeniden içine kapanıp, geri çekildiğiyim. Ben tüm
varlıklarda tek ve aynı olanım. Ne daha çok sevdiğim, ne de daha az sevdiğim,
yeğlediğim var.’’
‘’Kim Bana herhangi bir şeyi büyük bir aşkla,
adanma ile sunarsa, ister bir yaprak, ister bir meyve ya da su, Ben her
sunulanı zihnin saflığına ve adanmışlığına bakarak kabul ederim. Her ne
yaparsan yap, hangi yemeği yersen ye, hangi töreni icrâ edersen et, her ne verirsen
ver ya da hangi nefis terbiye eden uygulamayı yaparsan yap Ey Arjuna, her
birini sadece Bana sunarak, Bana adayarak yap!’’ Om. Brahman tek hakikattir.
Bölüm 10 ‘’Mutlâk’ın Görkemleri’’
üzerine: Krişna
şöyle dedi: ‘’Birçok ilah ve pek çok bilge kişi benim bu Yaratılış (Dünya)
olarak tezahür etmiş olduğumu (bu Yaratılış’ın ta kendisinin Ben olduğumu)
bilmiyor, anlamıyor. Ancak aslında Ben tüm ilahların da bilgelerin de
sebebiyim. Anlamak, bilmek, yanılgıdan kurtulmak, uyum sağlamak, dürüstlük,
davranışları kontrol etmek, düşünme yolları üzerinde hakimiyet sahibi olmak,
haz, acı, yaratılış, yok oluş, korku ya da korkusuzluk ve daha fazlası…..
İncitmemek, her şeyi aynı gözle görmek, hoşnutluk, tatmin, nefis terbiye eden
uygulamalar, hayırseverlik, şan şöhret, ismin kötüye çıkması, ancak hepsi
Ben’den gelir. Ben her şeyin yaratıcısıyım ve benim sayemde geri kalan her şey
varoluşunu devam ettirir. İşte bunu bilerek bakışını, anlayışını şekillendiren
bilge kişiler Bana erişir.’’
Arjuna
şöyle dedi: Ey en
Yüce olan! Sen ki sınırsız, sonsuz Brahman’sın, ışıkların ışığı, arındıran
saflaştıransın. Sen ki bu Dünya’dan değilsin, tüm ilahların da ardındaki
sebepsin, doğumdan azade, her yeri ve her şeyi kapsayansın. Sadece sen kendini kendi zihninle
bilmektesin. Tüm varlıkların yaratıcısı! Tüm varlıkların Hâkimi! Tüm
ilahların sahibi! Tüm Yaratılışın Hükümdarı!’’
‘’Ey en
büyük Yogi! Senin üzerine tefekkür etsem, düşünsem bile ben seni nasıl
bilebilirim? Senin hangi suretin, biçimin üzerine meditasyona oturayım,
tefekkür edeyim, zihnimi yönlendireyim?’’
Krişna
şöyle dedi: ‘’Arjuna!
Ben Gerçek Benlik’im, tüm varlıkların kalbindeki özüm, Ben tüm yaratılışın
sebebi, devam edişi ve en sonunda içine çekildiğiyim. Ben en parlak olanlar
arasında ışınlarıyla parlayan Güneş, gece gökyüzünü aydınlatanlar arasında Ay,
sözlerden tek heceli Om titreşimi, dağlar arasında Himalaya, ağaçlar arasında
kutsal incir ağacıyım. Ben’i insanlar arasında Kral’lar olarak bil. Vahşi hayvanlar
arasından Aslan, kuşlar arasından ise Kartal’ım. Ben arındıran, saflaştıranlar
arasında Rüzgâr-Hava, balıklar arasından köpek balığı, ırmaklar arasından
Ganj’ım. Bil ki, Ben hem başlangıç, hem orta hem de yaratılışın sonuyum.
Bilgi’ler arasında ben Kendini Bilme’yim. Ben gerçekten de her yeri saran,
sarmalayan ebedi Zaman’ım. Ben her yeri kapsayanım, eylemlerin meyvelerini
verenim. Ben her şeyi elinden çekip alan ölüm, Ben gelecek olan bolluk-bereket,
dengeyim.’’
‘’Arjuna!
Ben ayrıca her şeyin nedeni olan nedenim. Ben’den ayrı ne canlı ne cansız bir
şey var. Ey Arjuna, şimdi çokluğa ait anlattığım bu (dahası da olan) bilgi ile
şimdi neyi öğrenmiş oldun? (Şunu eksiksiz olarak bil ki) Tüm Yaratılış benim
bir parçamdır ve Ben tüm Yaratılış’ın her zerresini kapsayan, kaplayanım (Tüm
Yaratılış’ın her yerindeyim).’’ Om. Brahman tek hakikattir.
Bölüm 11 ‘’Evrensel Biçimin
Görüntüsü’’ üzerine: Arjuna şöyle dedi: ‘’Ey her şeyin Hâkimi, eğer seni görmem
mümkünse, seni olduğun biçimle de görmek istiyorum. Lütfen bana her yerde ve
her şeyde olan ebedi Benlik’ini de göster.’’
Krişna
şöyle dedi: ‘’Bak
Arjuna, yüzlerce ve binlerce tezahür şeklinde benim biçimim parlak, onlarca
renk, onlarca suretle her yerde! Daha önce hiç görmediğin sayısız farklı farklı
biçimler, bedenler almış nice varlıkta. Bugün burada, canlı cansız tüm
yaratılışı Benim Bedenim’de göreceksin. Görmek istediğin her şey, bak sadece
tek bir yerde ve her şey bu Beden’de! Ancak sahip olduğun bu gözlerle Ben’i görmen
mümkün değil. Sana ilahi bir görüş bahşedeceğim. İşte Benim tarif edilmez
gücüm… Gör!’’
(Tüm
konuşmalara şahitlik eden haberci) Sanjaya şöyle dedi: ‘’Bunları söyledikten sonra,
yogilerin sonsuz ve sınırsız efendisi, Kendinde her şeyi barındıran göz
kamaştırıcı biçimini, lütfuyla Arjuna’ya gösterdi. Öyle bir biçim ki sayısız
ağız, sayısız göz, sayısız göz kamaştıran nesne, sayısız ilahi göksel varlık; tasavvur
edilemez göz kamaştırıcılıkta, sonsuz ve sınırsız dört bir yöne yayılan, uzayan
bir enginlikteydi. Eğer ki ışık dolu binlerce parlak Güneş aynı anda gökyüzünde
parlasa, Varoluşun Hükümdar’ının gösterdiği o aydınlığa, ışığa ancak eş
olabilirdi. Arjuna orada, ilâh’ların, tüm Doğa’nın güçlerinin Efendi’sinin
Bedeni’nde tüm Yaratılış’ı küçücük bir nokta olarak, ancak binlerce parçaya,
tezahüre bölünmüş olarak gördü. İşte o zaman huşu ve hayranlık içerisinde,
tüyleri diken diken ellerini birbirine kavuşturdu, başını önüne eğerek
selâmladı ve şunları söyledi.’’
Arjuna
şöyle dedi: ‘’Ey her
şeyin Hâkim’i, Senin Beden’inde tüm ilahi varlıkları, çeşitli biçimleriyle,
farklı farklı tezahürleriyle (tüm yaratılışı) seyreyledim. Sayısız kol, mide,
ağız ve gözden oluşan, dört bir yanında sayısız yüz ve suret var olan
(evrensel) biçimini gördüm. Senin ne sonun ne orta noktan ne de başlangıcın var
ey Yaratılış’ın Hâkim’i. Sen evrensel biçimin ta kendisisin! Gerçekten de
Cennet âleminden bu Dünya’ya kadar ve geri kalan dört bir yön her zerresinde
sadece Seninle dolu. Sen her yeri kaplayansın. Nasıl ki birçok ırmak sadece tek
bir okyanusa doğru akarsa, nasıl ki pervaneler son hızla ateşin içerisine yok
olma pahasına kendini atarsa, benzer şekilde, tüm bedenler sadece sana yolculuk
ediyor, sana geliyor, senin alevler saçan ağzına doğru yol alıyor ve
parçalanıyor.’’
‘’Ey her şeyin
Hâkim’i, Senin bu göz kamaştıran ama aynı zamanda kan donduran, korkutucu
biçimini gördükten sonra Yaratılış’taki üç âlem de tir tir titrer. Şu anda
korku ve dehşet içerisindeyim. Seni, ta cennete kadar uzanan, göz kamaştıran
sayısız biçimle, devasa bir oyuğa benzeyen ağzınla ve parlak gözlerinle
gördükten sonra ey Vişnu, zihnim alt üst oldu, ne cesaretim, ne sakinliğim
kaldı. Tüm Yaratılış’ı içerisinde barındıran, saklayan Sen, lütfen olduğun
haline geri dön.’’
‘’Sana
selâmlar olsun ey Yüceler Yücesi, lütfen söyle bana, benim iyiliğim için, sen
gerçekten kimsin, bu korkunç biçimin ardında gerçekte kimsin? Seni bilmek
istiyorum, ey her şeyin nedeni. Çünkü bu yok edişinle, ateşinle seni
anlayamıyorum.’’
Krişna
şöyle dedi: ‘’Ben
Zaman’ın ta kendisiyim, yaşayanları yok edenim, her yerde olan, insanları
yaşlandıracak ve sonra da öldürecek olanım. Sen olmasan bile, bu savaş
meydanında toplanmış olan bu insanların hepsi yine de yok olacaklar. İşte bu
nedenle, ayağa kalk ve savaş.
Düşmanlarını bertaraf ettiğinde, krallığın keyfini sür. Onlar zaten çoktan
benim tarafımdan yok edildi. Sen ki bunun için sadece bir araç olacaksın ey
Arjuna!’’
Arjuna
şöyle dedi: ‘’Sen ki
Rüzgâr’ın, Ölüm’ün, Ateş’in, Sular’ın, Ay’ın biricik Hâkimi, nihai öğretmen ve
Yaratan’sın. Binlerce kez sana selâm olsun. Sen her yeri tamamen kaplayansın,
her zerrede olansın. İşte bu nedenle, sen her şeysin! Daha önce hiç görülmemiş
olanı şimdi gördükten sonra öylesine, öylesine mutluyum… Ancak yine de zihnim
korku içerisinde. Lütfen bana gerçek biçimini (önceki formunu) tekrar göster.
Sen ki tüm Yaratılış’ı içinde barındıransın! O yüzden seni bir elinde gürz,
diğerinde disk başında taç ile (eski halinde) görmek istiyorum. Sen ki
Tüm Evren’in biçiminde olan! Lütfen dört kola sahip olan o eski biçimine
geri gel!’’
Krişna
şöyle dedi:
‘’Arjuna, bu evrensel biçimim sana ilahi bir göz bahşetmem sayesinde görüldü.
Bu biçimim, aydınlıktan da aydınlık, sınırsız ve sonsuz, her şeyi içinde
barındırandır. İşte bu biçimimi senden başka kimse daha önce görmedi. Ne
Veda’ları (Kutsal yazıtları) çalışmakla, ne törenleri icrâ etmekle, ne hayır
işlemekle, ne de nefis terbiye eden çileci uygulamalarla, Ben evrensel
biçimimle insanlar âleminde görülebilirim. Bu evrensel varlığımın görüsüne
senden başka hiç kimse vakıf olmadı ey Arjuna! Lütfen korkma ve benim dehşet
veren bu varlığımı, biçimimi gördükten sonra zihnin bulanmasın. Korkudan
özgürleş ve haydi şimdi Beni tekil (eski) biçimim ile tekrar gör.’’
Sanjaya (şahitlik
eden, haberci) şöyle dedi: ‘’Arjuna bu sözleri ettikten sonra Krişna eski hâline tekrar döndü ve
korku içinde olan Arjuna’yı hoş görüntüsü ile teselli etti!’’
Arjuna
şöyle dedi: ‘’Senin
bir insan suretindeki biçimini gördüğümde ey Krişna, neşem tekrar yerine geldi
ve ben eski halime döndüm’’
Krişna
şöyle dedi:
‘’Görülmesi neredeyse imkânsız olan Benim bu suretimi gördün. İlâh’lar,
Doğa’nın tüm güçleri bile bu sureti görmek için neler vermezdi. Ey Arjuna, yalnızca
(başka hiçbir yolla değil) adanma ve aşk dolu bir kalbe sahip olursan o zaman
Ben’i bilebilir, bu suretimi görebilir ve hatta gerçekte Kendiliğinden Ben
olabilirsin. Tüm eylemleri sadece Benim adıma işleyen, yüce olarak tek Ben’i
bilen, Bana tamamıyla adanan, bağımlılıklarından ve canlı-cansız diğer tüm
varlıklara karşı düşmanlığından kurtulmuş olan, işte o Bana gelir ey Arjuna!’’
Om. Brahman tek hakikattir.
Bölüm 12 ‘’Adanma’’ üzerine: Arjuna şöyle dedi: ‘’Sadece
senin üzerine meditasyon yaparak Sana adananlar olmakla birlikte, Seni asla yok
olmayan, değişmeyen ve asla bir nesne olarak bilinemeyecek olan diye arayanlar
da var. Bunlardan hangisi daha bilgedir?
Krişna
şöyle dedi:
Sarsılmaz bir inançla zihni bana yönelmiş, sabitlenmiş, her zaman Benimle bir,
her zaman Benim üzerime meditasyon yapan, Benim üzerime tefekkür edenler Benim
tarafımdan bilge kişiler olarak bilinir. Zihinleri sadece Benim üzerime
yönelmiş, Bana adanmış böylesi kişiler için ey Arjuna! Ben onları ölümün
pençesinden önce bu samsara (Bitmeyen
döngü) okyanusundan çeker kurtarırım. Zihin dediğin sadece Benim içimdedir,
zekâ dediğin yine sadece Ben’dedir. Eğer zihin kesintisiz bir şekilde,
süreklilikle Bana yönelmez, Benim içimde erimezse ey Arjuna, o zaman yoga
(Birlik) uygulaması ile bana ulaşmayı ara. Eğer yoga adına yeterince
uygulamaya, düzenli çalışmaya sahip değilsen, o zaman tüm eylemlerini Bana
adaman da seni yükseltir. Eğer bunu da yapamıyorsan, o zaman terbiye edilmiş
bir zihinle tüm eylemlerin sonuçlarını Bana ada.’’
‘’Hiçbir
canlıya karşı içinde husumet, düşmanlık taşımayan, herkese dost, arkadaş
kalabilen, şefkat, merhamet sahibi olan, mülkiyet hissinden azade, eylemlerin
icrâcısı olarak kendini görmeyen, haz ve acıya aynı gözle bakan ve gerçekten de
her duruma uyum sağlayabilen, her zaman kendi içerisinde tatminkâr, gurur,
hoşgörüsüzlük, korku ve kaygıdan azade, düşmana ve dosta aynı bakışla
bakabilen, övgüye-yergiye, hazza-acıya, sıcağa-soğuğa aynı bakışı koruyabilen,
gerektiğince gerektiğinde konuşan, hiçbir şeye ‘’benim’’ demeyen ‘’Bana
adanmış’’ işte o kişi Benim Sevgilim’dir.’’ Om. Brahman tek hakikattir.
Bölüm 13 ‘’Beden ve Bedeni Bilen
Arasındaki Fark’’ üzerine: Arjuna şöyle dedi: ‘’Ey Krişna, beden (deneyim
alanı) ve bedeni bilen (deneyimleyen), bilginin araçları ve bilinmesi gereken
arasındaki fark nedir?’’
Krişna
şöyle dedi:
‘’Deneyimlenen bu alana ‘’beden’’
denir. Bu deneyim alanını bilene ise ‘’bedeni
bilen’’ denir. Beni, tüm bedenlerdeki ‘’bedeni bilen’’ (deneyimleyen) bil!
Beden ve bedeni bilen arasındaki farkı bilen kişi, gerçek bilgiye sahip
olandır.’’
‘’Beş
element, ayrılıksı benlik, zekâ, beş duyu, beş eylem organı, zihin, nefret,
haz, acı, fiziksel beden, algılama, dayanıklılık bunların hepsi beden yani
deneyim alanıdır.’’
‘’kibirden-
gösterişten- ben yaptım cümlesinden-mülkiyetten azade olmak, incitmemek ve
zarar vermemek, uyum sağlamak, dürüstlük, azim ile sebat, zihin üzerinde
hâkimiyet sahibi olmak, doğum-ölüm-yaşlılık-hastalık ve acının insan hayatında
kaçınılmaz gerçekler olduğunu görmek… Oğluna, eşine, evine ve benzeri şeylere
tutunmadan ancak özenle, ilgiyle bakabilmek, daimi olarak zihnin her hale denge
ve sükûnetle yaklaşması, her zaman Gerçek Benlik üzerine tefekkürde olmak,
bunlar ‘’bilginin araçları’’ dır. Bu
bilgiyi bilen kişi ölümsüzlüğe erer. Bu bilgi Brahman’ın ta kendisidir’’
‘’O (Brahman)
hem tüm varlıkların dışında hem de içinde, hareket etmeyen ama sayesinde her
şeyi hareket ettirendir. Öylesine soyut ve latif olduğu için bilinmeyen; O hem
çok uzak hem de çok yakın olandır. O (Brahman) asla parçalanmaz, bölünmez, tüm
varlıkların ardında tek olan ama aynı zamanda sanki parçalanmış, bölünmüş gibi
görünendir. O tüm varlıkları devam ettiren, hem de yok eden hem yaratandır.’’
‘’İşte sana
beden (deneyimlenen alan) ile bedeni bileni (deneyimleyeni) anlattım. Her
nerede herhangi bir şey için (canlı ya da cansız) eğer doğum varsa bil ki bu
beden ile bedeni bilen arasındaki ilişkiden dolayıdır. Nasıl ki tek bir Güneş
bu gezegenin her yönünü aydınlatabiliyorsa, benzer şekilde (deneyimleyen, saf özne, bedeni bilen) yani
(bedende, deneyim alanında) bulunan da tüm bu (bedeni, deneyim alanını)
aydınlatan, parlatan da aynıdır’’
Bölüm 14 ‘’Üç Nitelik’’ üzerine: Krişna şöyle dedi: ‘’Ey
Arjuna! Benim Madde Doğam (prakriti) her şeyin ortaya çıkmasının ardındaki
ilksel, öncül neden ve geri kalan her şeyin ayakta kalmasının sebebidir. Ben
kendi kendimi doğururum. Bir rahimde doğum alan tüm varlıklar için o ilksel,
öncül Madde (prakriti) en yüce olandır. Ben ise bir Baba gibi, tohum verenim
(Madde’yi Yaşam’a döndürenim).’’
‘’Üç nitelik;
Saflık, aydınlık (sattva), arzu ve bağımlılık (rajas), tembellik ve atalet
(tamas) bedende ikâmet eden Değişmeyen’i (Hakikat’i) bedene bağlayanlardır.
Hangi bedende hangi nitelik baskınsa, beden o niteliğin tesiri altındadır.
Sattva’dan bilgi, Rajas’tan açgözlülük, Tamas’tan hırs ve açgözlülük doğar.
Sattva’da ikâmet edenler yüksek âlemlere giderken, Rajas’ta olanlar orta
düzeyde, Tamas’ta olanlar aşağı âlemlere gider.’’
Arjuna
şöyle dedi: ‘’Ey her
şeyin Hâkim’i Bu üç niteliğin (guna’nın) ötesine geçen kişi nasıl tanınır,
hangi özelliklere sahiptir? Bu üç niteliğin ötesine (söyle bana) nasıl
geçmiştir?’’
Krişna
şöyle dedi:
‘’Böylesi kişi ‘’aydınlık, eylem ve yanılgı’’ üç nitelikten hangisi
gelirse gelsin ne hoşlanmadım, sevmedim cümleleri eder ne de başka şeyler
özler, arzular. Her şeye aynı gözle bakabilen, bu üç nitelik (guna’lar) ile
sarsılmayan, onlardan etkilenmeyen, kendi ile kendinde ikâmet eden, hareket
eden her şeyin sadece bu üç nitelikten olduğunu bilen ve bu nedenle kendini
asla hareket etmez olan diye bilen kişi Gerçek Benlik ile özdeşlik kuran
kişidir.’’
‘’Bilge
olarak hazza da acıya da eş yaklaşan, bir parça toprağa, bir taşa, bir altına
aynı gözle bakan, yergiye de övgüye de aldırmayan, dostu ve düşmanı bir gören,
tüm sahip olduklarından vazgeçebilen işte böylesi bir kişi bu üç niteliğin
(guna’ların) ötesine geçmiştir.’’
Bölüm 15 ‘’Gerçek Benlik’’ üzerine: Krişna şöyle dedi: ‘’Derler
ki, kökleri yukarıda, dalları aşağıda, yaprakları Veda’larda (Kutsal
yazıtlarda) olan ölümsüz bir ağaç (hem gece, hem gündüz oksijen veren kutsal,
yabani incir ağacı) vardır. Bu ağacı bilenler tüm Veda’ları (Kutsal yazıtları) da
bilmiş sayılır. Dalları üç nitelikten beslenerek açar, duyu nesneleri dalların üzerindeki
tomurcuklarıdır. Ağacı aşağıda besleyen yan köklerse (kişiyi) ölümlüler
dünyasına bağlayan eylemlerdir.’’
‘’Biçimi
burada algılandığı gibi değildir. Ne sonu ne başlangıcı ne de ortası vardır.
Bağlanmama, tutunmama baltası ile sağlam köklü bu ağacı kestiğinde kişi, işte o
zaman, gidenlerin bir daha geri gelmediği o nihai sonu arayabilir. İşte bu
uğurda kendini tüm yaratılışın tohumu, sebebi olan nihai Gerçek’e (Gerçek
Benlik’e) adayarak kişi O’nu aramalıdır. Bir daha geri dönüşü olmayan o yeri ne
Güneş, ne Ay, ne de ateş aydınlatır. İşte orası Benim nihai Meskenim’dir.’’
‘’Canlılar
dünyasında, Benim bir parçam jiva
(Beden almış saf Bilinç) olarak mevcudiyet bulur. Ne zaman ki tezahürde olan
(beden) terk-i diyar eder, işte o zaman beş duyu ve zihin, Kendilik’in
(Benlik’in) içine geri çekilir. Nasıl ki rüzgâr (çiçeklerden) aldığı kokuları
kendiyle birlikte götürürse, benzer şekilde yeni beden aldığında da Benlik (Beş
duyu ve zihni) kendisiyle birlikte götürür. Yanılgıya düşmüş olanlar,
(bedenden) ayrılıp gidenin ve dolayısıyla (bedende) ikâmet edenin aslında
guna’larla (üç nitelikle) sarmalanmış olduğunu ve bu sayede deneyim aldığını
göremez. Bilgeliğin gözüne sahip olanlar ise, işte onlar görür.’’
‘’Yaratılış’ı
var eden Madde iki çeşittir: Geçici-değişken (tezâhür etmiş evren, Doğa) ve
ebedi-değişmez (tezâhür etmemiş Madde). Her ikisi de bu Yaratılış’ın içindedir.
Tüm varlıklar ve elementler geçici-değişken ve onun ardında duran
ebedi-değişmez olandır. Ey Arjuna! Ben hem geçici-değişken, hem de
ebedi-değişmez ötesinde olanım.’’ Om. Brahman Tek hakikattir.
Bölüm 16 ‘’Üstün (İlâhi) ve Düşük
(Alçak) Karakter’’ üzerine: Krişna şöyle dedi: ‘’Bu dünyada insanlar İlâhi,
üstün karaktere ve düşük, alçak karaktere sahip olanlar olarak iki biçimde
yaratılmıştır. İlâhi, üstün bir karaktere sahip kişide şu değerler mevcuttur.
Korkusuzluk, saf bir zihin, hayırseverlik, kendini kontrol etme, nefis terbiye
eden eylemler icrâ etme, hakkaniyetli konuşma, dürüstlük, öfke kontrolü,
sakinlik, başkaları hakkında kötü konuşmama, tüm canlılara karşı merhamet,
nesnelere kayıtsızlık, naziklik, alçak gönüllülük, tahammül, kimseyi incitmemek
ve kibre düşmemek.’’
‘’Alçak,
düşük karaktere sahip kişilerde ise şu nitelikler mevcuttur: İkiyüzlülük,
kibir, gereksiz gösteriş, öfke, acımasızlık, doğru ve yanlışı ayırt edememek.
İlâhi, üstün özellikler özgürleşmeye götürürken; alçak, düşük nitelikler
köleliğin işaretidir. Asura (düşük karakterli) insanları dünyaya en büyük
düşmanlığı yaparken, zihinleri tamamen karanlıkta, eylemleri acımasız ve sert,
düşünme biçimleri zayıf ve acınasıdır. Onlar dünyayı yok oluşa sürüklerler.’’
‘’Böylesi
insanlar acı dolu deneyimler yaşarlar ve Bana asla ulaşamazlar. Buna neden olan
üç kapı: arzu, öfke ve hırstır; bil ki bunlar, işte o kişiyi mahveder, sonunu
hazırlar. Bu nedenle bu üç davranıştan uzak dur ey Arjuna!’’ Om. Brahman tek
hakikattir.
Bölüm 17 ‘’İnancın Üç Biçimi’’ üzerine: Arjuna şöyle dedi: ‘’Ey
Krişna! Kutsal Yazıtların öğütlediği biçimde dinsel törenleri icrâ etmeyen
ancak yine de inanca sahip olanlar, peki onlar hangi nitelikte?’’
Krişna
şöyle dedi: ‘’Beden
almış tüm varlıkların zihinlerinin niteliklerine bağlı olarak, inançları da
farklı niteliktedir. Herkes zihinsel niteliklerince bir inanca sahiptir. Hangi
nitelikte inanca sahipse onun uyarınca davranışta bulunur. Bunlar aynı zamanda
yemek, ibâdet, nefis terbiye eden mânevi uygulamalar ve hayır işlerinde de bu
üç niteliğe göre ayrılırlar’’
‘’İlahlara,
saf Doğa’nın yüce güçlerine inanan aydınlık insanlar (Satta); bir sonuç beklemeden, icra edilmesi gerektiği için
ibâdet eden, dürüstlüğe, öz-disipline ve fiziksel olarak kimseyi incitmemeye,
nefis terbiyesine dikkat ederler. Rahatsızlık vermeyen, doğru ve dürüst,
faydalı ve hoş sözler söylerler. Bunların besinleri besleyici, sulu, güzel
tatlı, güç, sağlık ve tat veren yiyeceklerdir.’’
‘’Arzu, bağımlılık
ve hırs sahibi olanlar (Rajas);
sadece şan, şöhret, toplumsal saygı, gösteriş için ve karşılığında bir çıkar
veya sevap elde etmek gayesi ile ibâdet eder, yardımlar yaparlar. Bunların
besinleri acı, ekşi, tuzlu, fazlasıyla baharatlı, sağlığı kötü etkileyen
yiyeceklerdir.’’
‘’Tembel ve
karanlık mizaçlı kişiler (Tamas)
ise; ibâdetlerini kutsal yazıtların önerdiği biçimde icrâ etmeyerek, saygısızca
ve kibirle yanlış zamanda, yanlış mekânda, yanlış kişilere yardımlar yaparlar.
Bunların besinleri de beklemiş, kokmuş, yeterince pişmemiş, içerisindeki
besin-öz kaybolmuş yiyeceklerdir.’’
‘’Om Tat Sat’’ Brahman’ın üç-sesteki ifâdesidir.
İşte bununla, Brahmana’lar (dört farklı mizaçtan mânevi liderler, Ruhbanlar,
Felsefeciler, öğretmenler), dört Veda (Kutsal Yazıtlar), ritüeller (Dinler,
adetler) yaratılmıştır. Bu nedenle ibâdetler, hayır ve nefis terbiyesi
uygulamaları her zaman ‘’Om’’
sesiyle başlar. Özgürleşme (Mokşa) zihin arınması ve temizliği arzusu ile
yapılan dinsel tören ve nefis terbiyesi uygulamalarında ‘’Tat’’ hecesi zikredilir. Tezâhür etmemiş bir şeyi tezâhür
ettirmek için ‘’Sat’’ zikri eylemi
kutsallığa büründürür. Mutlak adına yapılan her eylem sadece ‘’Sat’’ tır.’’ Om. Brahman tek
hakikattir.
Bölüm 18 ‘’Özgürlük Yolunda Gerçek
Terk’’ üzerine: Arjuna
şöyle dedi: ‘’Ey Krişna! Arzulara kapılmamak ile tüm eylemlerin sonuçlarını
terk kavramları arasındaki farkı kesin bir şekilde bilmek istiyorum.’’
Krişna
şöyle dedi: ‘’Bazı
bilgeler der ki, eylem (ki doğası gereği her zaman kusurludur) terk edilmelidir
ancak kimileri de der ki dinsel uygulamalar, dua, ibâdet, nefis terbiye eden
uygulamalar ya da hayır işlemek gibi eylemler terk edilmemelidir. Bu eylemler
zihni saflaştırır, arındırır. Ancak bu eylemler sonuçlarına tutunmadan,
bağlanmadan yapılmalıdır. Bil ki bedene sahip olan ve onu yaşatmakla yükümlü
olan kişi eylemlerini asla tamamen terk edemez; eylemlerin sonuçlarını terk
eden kişi ise, o gerçek terki yaşayandır.’’
‘’Fiziksel
beden, özne, beş duyu organı, beş eylem organı, zihin
ve zekâ bunlar beş öncül ilkedir. Doğru ya da yanlış hangi türde olursa
olsun eylem, gerek fiziksel beden, gerek söz ya da zihin… Nasıl icrâ edilirse
edilsin her zaman bu beş öncül ilkeyle gerçekleşir. Öte yandan gerçekten Gören,
Deneyimleyen tamamen saf olan ‘’Öznedir’’. Ancak bulanık ve olgunlaşmamış bir
zihin bu hakikati, gerçeği göremez.’’
‘’Hiçbir
eylemde bulunmayan, zihni hiçbir şeyden etkilenmeyen kişi, bir adam öldürürken
bile aslında öldürmez. Çünkü eylem ile bağlanmamıştır.’’
‘’Bilgi
(düşünce), nesne ve Özne (bilen) eylemin muhtaç olduğu üç nedendir. Eylemi
gerçekleştiren araç, eylemin nesnesi, eylemi yapan Özne; eylemi ortaya çıkaran
üç etkendir ve üç farklı biçimde kendini gösterir.’’
‘Kişinin
kendini tüm varlıklardaki nihai değişmez, parçalanmışlığın ardındaki nihai
bölünmez olarak bilmesi, eylemlerin sonucuna tutunmaması, bağımlılıktan azade,
‘’ben’’ ve ‘’ben-im’’ demeden ne yenilgi ne kazanç, sonuç ne olursa olsun, tüm
karşıtlar dengede kalarak icraatlar yapması saf ve aydınlık (sattva) nitelikte
olduğunu gösterir.’’
‘’Tüm
varlıkları çeşitlilik ve farklılığıyla bilmesi, arzu, kibir ve hırs ile sonuç
odaklı eylem icrâ etmesi, başkalarını inciten eylemlerde bulunması (rajas) niteliğine sahip olduğunu gösterir.’’
‘’Tek bir
şeyi merkeze alıp, sanki o her şeymiş gibi tutunması, sonuçlarını hesaba
katmadan kendine ve başkalarına zarar verme pahasına eylemlerde bulunması,
zihni dalgalı, acımasız, tembel ve saygısız olması karanlık yöne (tamas)
meylettiğini gösterir.’’
‘’Ne bu
Dünya’da ne de Cennet ve üst Âlem’lerde benim Maddi Doğam’dan ortaya çıkan bu
üç nitelikten pay almayan yoktur. Ayrıksı, bireysel benliğe tutunarak ‘’Savaşmayacağım’’
diye düşünebilirsin. İşte böylesi bir niyet kesinlikle yanlıştır. Mizacın,
görevin ve doğan senden bunu (savaşmanı) talep eder.’’
‘’Mutlak
olan tüm varlıkların zekâsında mevcuttur ey Arjuna! O tüm varlıkların hareket
etmesini sağlayandır. Nasıl ki mekanik iki parça birbiri üzerine dönerse, O da
tüm yaratıkları kendi yaratma ve yanılsama gücü ile (kendi üzerinde, kendi ile)
döndüren, taşıyandır.’’
‘’İşte büyük
bir sır Benim tarafımdan sana aktarıldı. Bunun üzerine iyice düşün ve
arzuladığın biçimde davran. Bu sana öğrettiğim öğretiyi, sırların sırrını nefis
terbiyesi uygulamayanlara, koşulsuz bir sevgiyle bana yönelmeyenlere, dinlemeye
gönüllü olmayanlara ya da Ben’de kusur ve hata arayanlara asla öğretilmemeli.
Ancak her kim ki bu büyük öğretiyi Bana adanmışlarla paylaşır ve o kişi Bana
açık bir kalple, teslimiyetle adanır, işte o kişi kesinlikle bana gelecektir.
Buna da şüphe yoktur.’’
‘’Kutsal
yazıtlara güvenen ve yine yazıtlarda bir kusur, hata aramayan kişinin sadece bu
konuşmayı dinlemesi bile (bedenden) özgürleşmesi için yeterlidir. İşte o kişi
yüksek âlemlere erişir.’’
Arjuna
şöyle dedi:
‘’Lütfunla yanılgım ortadan kalktı. Kendimi, Gerçek Benlik’imi bildim. Ey
Krişna! Artık ne söylersen öyle yapacağım’’
Sanjaya
(şahit eden, haberci) şöyle dedi: Krişna ve Arjuna arasında geçen işte bu harikulade, insanın
tüylerini diken, diken eden konuşmayı işittim. Her nerede bir Krişna ve her
nerede elinde ok taşıyan (yani) bir Arjuna varsa, işte orada bolluk, bereket,
zafer, adalet ve aydınlık olacaktır. İşte benim çıkardığım sonuç (son sözüm)
budur.’’ Om. Brahman tek hakikattir. (Bhagavad Gita tam metin/Çeviri Damla
Dönmez)
M.Ö 300 ve
100 yılları arasında yazıldığı söylenen bu eser İslâmiyet’ten çok önce yazılmış
olması ve tasavvuf kültürü ile pek çok açıdan ayniyet taşıması nedeniyle ayrı
bir öneme sahiptir. Tasavvuf (Kendini bilme, içsel arayış) Büyük Mutasavvıf
Ken’an Rıfâî Hazretlerinin deyişiyle yaratılışın başlangıcından beri varolan
bir anlayıştır. Bu eser İncil’den sonra Dünya’da en çok çevirisi yapılmış,
üzerine birçok yorum, inceleme, araştırma yapılmış ve şerhler düşülmüş, doğu
öğretisinin en temel kitaplarından biridir.
Bu felsefede
Brahman (Mutlak Gerçeklik) ’’Hakk’’ yerine kullanılmıştır. Rahmani Nefes ise
‘’Om’’ titreşimidir. Tüm din, dil ve ırkların ötesinde kendini arayan,
hakikatine, Mutlak Küll’e ulaşmaya ve nefsinden, tutkularından özgürleşmeye
çalışan insanın hikâyesidir. Bu hikâye 18 bölümde anlatılır. İlk 6 bölüm
bireyin kendi hakikatini araması, ikinci 6 bölüm Büyük İradenin (Tanrı, Doğa,
Evren) farkına varması, son 6 bölüm her şeyin Tek bir Öz’den ibaret olduğunu
keşfetmesidir.
Hikâyede adı
geçen ‘’Arjuna’’ adalet ve tevazuu, ona karşı savaşan ‘’Duryodhana’’
kötülüğü ve kibri sembolize eder. Bu iki karşıt, Krişna’nın iki oğlunun
çocuklarıdır. ‘’Krişna’’ ise Mutlak’ın fiziksel beden almış suretidir.
Krişna bu savaşta kibri temsil eden Duryodhana’ya kendi krallığının ordusunu
verirken, Arjuna’nın bizzat savaş arabasını sürerek ona yardım eder. Her iki
taraf da bu yardımlardan memnundur. Savaşın sebebi de bir şehrin (Beden
şehrinin) krallığını elde etmektir. Savaş 18 gün sürer ve iki tarafın
askerlerinin sayısı 18 dir.
Eserde
bedenin bir yanılsama olduğu sıkça vurgulanır. Beden Mutlak Gerçek’in
yansımasından ibarettir ve aslından bağımsız değildir. Her yaratılan,
Yaratan’ın suretidir.
Bir önemli
bilgi de yeniden doğuş ve beden almadır. İslamiyet’te reenkarnasyon kabul
görmez. İnsan zaten her AN ölür ve yeniden doğar (Halk-ı cedid). Doğum kaynağından çıkmak, ölüm kaynağa geri
dönmektir. Toplanma ve dağılma. Burada yeniden bedenlenmek ile ilgili
anlatılmak istenen Bilgi’nin tekâmülüdür. Bilgi kemal noktasına gelene kadar
dünyada var olur. Bedenler Bilgi’lerin/isimlerin taşıyıcısıdır. Bir Vali bir
ili yönetir, emekli olur veya ölür onun vazifesini bir başka bedenli devam
ettirir. Veya fırtına çıkar (kaynağından
doğar) eserek vazifesini yapar, kaynağına geri döner. Gerektiğinde yeni bir
fırtına kaynağından yine doğar. Sonbaharda ağaçlar yapraklarını döker, ilkbaharda
yeni yapraklar bedenlenir...
Samsara’dan
(Bitmeyen döngüden) kurtuluşun (Mokşa) ilkeleri ise kısaca tüm yaratılmışlarda
Tek hakikati görmek, zıtlıkları birlemek, zihni saflaştırmak, eylemlerin
icrâcısı olarak kendini görmemek ve sonuçlarına bağlanmamak olarak
özetlenebilir. Her kim ki, ‘’ben hiçbir şey yapmayanım’’ der, o
gerçeği görür. Bedenin bir deneyim alanı (nesne), Deneyimleyenin de Saf Özne
olduğu Bilgi’sini bilen ölümsüzlüğe, kurtuluşa erer.
Zihni saflaştırmak
ve Brahman’a (Saf bilinç, Hakikat) odaklanmak adına yapılan meditasyon ise
İslâmiyet’teki uzlet anlayışı ile benzerlik göstermektedir. Doğruyu sadece
Allah bilir.