27 Eylül 2012 Perşembe

VAHİY:

Vahiy; Cenâbı Hakk’ın bütün varlıklara yönelik kapsamlı ve genel ilâhi hitabıdır.

Vahiy; hislerle anlaşılamayan hususlardan haber vermek olup, kasıtsız ve bir zorlama olmadan insanın nefsinde ortaya çıkar.

İnsan vahyi; hislerini kullanmayı bıraktığı uyku halinde, bedenin sakin, hislerin sessiz kaldığı uyanıklık halinde ya da uykuda veya uyanık iken ses ve ilham şeklinde alır.

Cenâb-ı Hakk’ın hitap etmesi, sufilere göre ilhamdır. İlham bir şeyi veya bir mânâyı kalbe üflemektir. Bu durum, kalbe türlü şekilde, harfsiz, sessiz ve vâsıtasız olarak veya vâsıtalar ile veya rüya ile doğar.

Vahiy ve ilham arasında fark yoktur. Peygamberlere gelen habere vahiy, Ehlullâha ve Velilere gelene ilham denir. Velilerin kerameti bir nevî ferâsettir. Ferâset gaybî hükümleri görmek olup, direk müşâhededir. Müşâhede kalp gözü ile görmektir.

Tanrı bütün mevcudata; insan, hayvan, gök, yer, dağ, ağaç ve her şeye vahyini iletir. Arının bal vermesi, bebeğin doğar doğmaz annesinin memesini alması ilâhi vahyin sonucudur.

İnsanda bulunan saç, deri, et, sinir, kan, rûh, nefs ve tırnak her şey, Tanrı’nın kendisine tecelli ettiği vahiy sayesinde fıtraten (yaradılış gereği) Allah’ı bilir. Çünkü hiç bir canlı vahiyden yoksun değildir.

Allah’ın bütün yaratıklara hitabı vahiy iledir. Vahiy; işaret, kitap ve risale demektir. Her ne şekilde olursa olsun, öğrenmesi için başkasına ulaştırdığın her şey, vahiydir. Çünkü vahiy anlamanın, anlatmanın ve anlaşılanın aynısıdır.

Feyz ilahi âlemden gelir. Rûha ulaşır. Rûh o feyzi kalbe ulaştırır. Kalp duyulara ulaştırır. Duyular ise o feyze uygun işler yapar. Kalp kararırsa ilâhi feyz kapıları da kapanır.

İnsan kalp aynasına yönelip zikir ve Kur’ân okumakla onu parlattığında, bir nûr meydana gelir. Allah’ın da bütün var olanların üzerine yayılmış bir nûr’u vardır ki, bu nûr’a  ‘’varlık nûru’’ denilir. İki nûr birleştiğinde bilinmezler, bulundukları hâle göre ortaya çıkarlar. Vahiy, Allah’ın söz olarak kalplere ulaştırdığı Şey’dir.

Hz. Peygamberin vahyi ilk olarak rüyalarla başlamıştır. Rüya; Allah’ın Müslüman’lar için vahiyden geriye bıraktığı kısımdır ve peygamberliğin bir parçasıdır.

Vahiy hız ve otoritedir. Düşünce gücü, ışık hızından dahi hızlıdır ve vahiy otoriteyi gerektirir. Bir şey sana egemen olup, kör ve sağır eder ve düşüncenle tedbirin  arasına girip, hükmünü sana geçirir ise, işte  ‘’O’’ vahiydir.

Vahyin başlangıcı ilham olup, kemâli sadece Peygamberimize aittir. Peygamberimize, Cebrâil aracılığıyla  gelen vahiy özel vahiy olup, Peygamberimizin vefâtından sonra kesilmiştir.

Allah’ın kuluna feyzinden ilham ettiği şey iki kısımdır. Birincisi Hz. Peygambere Cebrâil aracılığıyla gelen vahiy olup hiç değişikliğe uğramadan nakil olur. Çünkü Peygamber ümmidir ve Allah’tan aldığı vahyi akıl ve zan süzgecinden geçirmez. Ahmet’tir, vahyin alıcısıdır.

İkincisi ise, Allah’ın bizzat vâsıtasız olarak kulların kalplerine ilham etmesidir. Bu hâl sadece evliya ve sâlih kullara özeldir. Vâsıtasız olan feyze vahy-i dil (gönül vahyi) denir. Bu konuyu Hz. Mevlâna, Mesnevi’sinde sık sık işlemiştir.

Allah'ın emri ister vâsıtalı, ister vâsıtasız olsun; kudretli emirdir ki dilerse Cebrâil aracılığıyla Meryem'e rûh gönderir ve onun vücuduna üflenen bu rûhla Meryem'den Îsâ gibi bir Nebi doğar.(Rûh olan Cebrâil, nefs olan Meryem'e tesir edince, kalbin çocuğu olan Îsâ/Rûhullah doğar)

Aynı büyük Allah, nefisleriyle maddi varlıklarını kendi yolunda yok edenlere seslenir. Bu sesleniş ister vahiy gibi rûha ilham sûretiyle, ister bir Velisi veya Nebisi vasıtasıyla olsun onlara buyurur ki;

‘’Ey  benim yolumda mecâzi varlıklarından geçip hakîkatim şehrahına (yoluna) adım atan dostlarım. Siz benim yakınlarımsınız. Bu dost sedâsını işitin. Sizler daha insan vücûdu içinde ve beşeriyet örtüsü altında iken bana bu kadar yakın oldunuz, ben sizi ebediyetle haşır neşir ettim. Mâdemki kendiliğinizden yok oldunuz, benimle bâki olup dönün ve size gelen, size yaklaşan öteki  kullarımı uyandırın. Onlara bana varmanın, bana kavuşmanın yolunu gösterin.’’

Böyle sözler çok kere Hak’kın kullarından birinin veya bir kaçının ağzından duyulursa da aslında onlara söyleten Allah’tır.


RIZA

RIZA; CENAB-I HAKK’IN İSTEYEREK SEÇTİĞİNE, KALP İLE NAZAR KILMASIDIR.

RIZA, ALLAH’IN  VE KULUN RIZASI DİYE İKİ KISIMDIR.
ALLAH’IN RIZASI KULUNA SEVAP, NİMET VE KERÂMET DİLEMESİ DEMEK İKEN, KULUN RIZASI ALLAH’IN EMİRLERİNİ HAKKIYLA YERİNE GETİRMESİ, ‘’O’’ NUN EMİRLERİNE TAM OLARAK BOYUN EĞMESİDİR.

ALLAH’IN RIZASI KULUN RIZASINDAN ÖNCE GELİR. ÇÜNKÜ ALLAH’IN LÛTFU OLMASA KUL, NE O’NUN EMİRLERİNE BOYUN EĞEBİLİR, NE DE O’NUN MURADINI YERİNE GETİREBİLİR.
KULUN RIZASI, ALLAH’IN RIZASINA;  ALLAH’IN EMİRLERİNİ YERİNE GETİRMESİDE O’NUN LÛTFUNA BAĞLIDIR.

İŞİN ÖZÜ; KULUN RIZASI, KAZANIN (iyi ve kötü olmak üzere) HER İKİ TARAFININDA ONUN KALBİNDE BİR OLMASIDIR. KULA NİMET VERİLSEDE, VERİLMESEDE  KAZAYA AYNI ŞEKİLDE BOYUN EĞMESİDİR.

KAZA VE KADERİNE RAZI OLAN KUL İÇİN HAK’TAN GELEN HER ŞEY HAYIRDIR.
RIZANIN HAKİKATİ; KULUN ALLAH’IN İLMİNE RAZI OLMASI VE ALLAH’IN ONUN HER HALİNİ GÖRÜP GÖZETLEDİĞİNE İNANMASIDIR.

RIZANIN ÜZERİNDE MAKAM YOKTUR VE RIZADA MÜCADELE BİTER. ÇÜNKÜ RIZA; KULUN MÜRŞİDİNİN YARDIMIYLA ÇIKABİLECEĞİ EN ÜST MAKAMDIR. BUNUN ÜZERİNDEKİ MAKAMLAR ALLAH’IN KULUNA LÛTFUDUR.

NEFİS MUTMAİN (Allah’tan razı) MAKAMINA ERİŞMEDEN, RIZA MAKAMINA ERİŞEMEZ. MUTMAİN MAKAMINA ERİŞMENİN YOLU DA DÜNYANIN HEVA VE HEVESLERİNDEN YÜZ ÇEVİRMEK VE BİR İNSAN-I KÂMİL’E BAĞLANMAK İLE MÜMKÜN OLUR.
RIZA KALBİN; ALLAH’IN HÜKÜMLERİ ALTINDA SÜKÛNET BULMASIDIR.
RIZANIN BAŞLANGICI KULUN ÇALIŞMASINA BAĞLIDIR. NİHAYETİ İSE HÂLLER DAHİL OLUP, ONDA KULUN GAYRETİNİN BİR ETKİSİ YOKTUR.

RIZA,İÇİNE DÜŞÜLEN MÛSİBETİ HİSSETMEMEK DEĞİLDİR; RIZA, İLÂHİ HÜKÜM VE KAZAYA İTİRAZ ETMEMEKTİR.

SABIR, KAZAYI İMTİHAN OLARAK GÖRMEKTİR.
ŞÜKÜR, BUNDAN DAHA  ÜSTÜN OLUP, BELAYI NİMET OLARAK GÖRMEKTİR.
RIZA İSE, HEPSİNDEN ÜSTÜN OLUP, TEVEKKÜLÜN (kabullenme) ZİRVESİDİR.

RIZA MARİFET MAKAMI OLUP, ONUN ÜSTÜNDE HULLET (dostluk) MAKAMINDAN BAŞKA MAKAM YOKTUR.
KALP, İLMİN HAKİKATİYLE VASITASIZ OLARAK İRTİBATA GEÇİNCE, BU İLİM ONU RIZAYA GÖTÜRÜR.
ALLAH’IN RIZASINDAN MAKSAT YAKINLIĞINI KAZANMAKTIR. RIZA TESLİMİYETİ DE BERABERİNDE GETİRİR.

GAYB ALEMİNDEN ZÛHUR EDEN ŞEYLERE RÂZI OLMAYA TESLİMİYET DENİR. YAĞMURUN YAĞMASI, RÜZGARIN TESİRİYLE MEYDANA GELEN HADİSELER, BİTKİLERİN YEŞERMESİ, ÖLMESİ, ZELZELE GİBİ FELAKETLERİN ALLAH’IN İRADESİYLE GERÇEKLEŞTİĞİNİ KABUL ETMEK  TESLİMİYETTİR.

KÂZA VE BELA, YANLIZCA ALLAH’TAN GELİR. BÜTÜN BUNLARIN ALLAH’TAN GELDİĞİNİ BİLMEK, KULDA TECELLİ EDEN İLİM VE HİKMETE BAĞLIDIR.
HİKMETTE ABES OLMAZ VE O HÜKME İTİRAZ EDİLMEZ.

ZÂLİMİN ADİL BİR KİMSEYİ YENMESİ, BİR ÜMMETİN PEYGAMBERİNE KARŞI OLAN ZITLIĞI, ÂLİM OLAN BİR KİMSENİN İTİBAR GÖRMEYİP, CÂHİL OLAN KİMSENİN İTİBAR GÖRMESİ GİBİ HADİSELER HER NE KADAR ZÂHİREN MANTIĞA ZIT GİBİ GÖRÜNÜYORSADA, BUNLAR ALLAH’IN TAKDİRİYLE  OLAN ŞEYLERDİR. BU NEVÎ AFETLER KULUN TERAKKİSİ(gelişimi) İÇİN OLUP, BUNLARI ANLAMAK VE HAL ETMEK ‘’ER’’ KİŞİ KÂRIDIR.

ALLAH HAKÎM’DİR, HÜKÜM ‘’O’’NA AİTTİR.
KULA DÜŞEN SABIR, RIZÂ VE TESLİMİYETTİR.

ALLAH HEPİMİZE NASİP ETSİN. AMİN.