Vahiy; Cenâbı
Hakk’ın bütün varlıklara yönelik kapsamlı ve genel ilâhi hitabıdır.
Vahiy; hislerle
anlaşılamayan hususlardan haber vermek olup, kasıtsız ve bir zorlama olmadan
insanın nefsinde ortaya çıkar.
İnsan vahyi;
hislerini kullanmayı bıraktığı uyku halinde, bedenin sakin, hislerin sessiz
kaldığı uyanıklık halinde ya da uykuda veya uyanık iken ses ve ilham şeklinde
alır.
Cenâb-ı Hakk’ın
hitap etmesi, sufilere göre ilhamdır. İlham bir şeyi veya bir mânâyı kalbe
üflemektir. Bu durum, kalbe türlü şekilde, harfsiz, sessiz ve vâsıtasız
olarak veya vâsıtalar ile veya rüya ile doğar.
Vahiy ve
ilham arasında fark yoktur. Peygamberlere gelen habere vahiy, Ehlullâha ve Velilere
gelene ilham denir. Velilerin kerameti bir nevî ferâsettir. Ferâset gaybî
hükümleri görmek olup, direk müşâhededir. Müşâhede kalp gözü ile görmektir.
Tanrı bütün mevcudata; insan, hayvan, gök, yer, dağ, ağaç ve her şeye vahyini iletir. Arının bal vermesi, bebeğin doğar doğmaz annesinin memesini alması ilâhi vahyin sonucudur.
Tanrı bütün mevcudata; insan, hayvan, gök, yer, dağ, ağaç ve her şeye vahyini iletir. Arının bal vermesi, bebeğin doğar doğmaz annesinin memesini alması ilâhi vahyin sonucudur.
İnsanda
bulunan saç, deri, et, sinir, kan, rûh, nefs ve tırnak her şey, Tanrı’nın
kendisine tecelli ettiği vahiy sayesinde fıtraten (yaradılış gereği) Allah’ı
bilir. Çünkü hiç bir canlı vahiyden yoksun değildir.
Allah’ın
bütün yaratıklara hitabı vahiy iledir. Vahiy; işaret, kitap ve risale demektir.
Her ne şekilde olursa olsun, öğrenmesi
için başkasına ulaştırdığın her şey, vahiydir. Çünkü vahiy anlamanın,
anlatmanın ve anlaşılanın aynısıdır.
Feyz ilahi âlemden gelir. Rûha
ulaşır. Rûh o feyzi kalbe ulaştırır. Kalp duyulara ulaştırır. Duyular ise o feyze
uygun işler yapar. Kalp kararırsa ilâhi feyz kapıları da kapanır.
İnsan kalp
aynasına yönelip zikir ve Kur’ân okumakla onu parlattığında, bir nûr
meydana gelir. Allah’ın da bütün var olanların üzerine yayılmış bir nûr’u
vardır ki, bu nûr’a ‘’varlık nûru’’
denilir. İki nûr birleştiğinde bilinmezler, bulundukları hâle göre ortaya
çıkarlar. Vahiy, Allah’ın söz olarak kalplere ulaştırdığı Şey’dir.
Hz. Peygamberin
vahyi ilk olarak rüyalarla başlamıştır. Rüya; Allah’ın Müslüman’lar için
vahiyden geriye bıraktığı kısımdır ve peygamberliğin bir parçasıdır.
Vahiy hız ve
otoritedir. Düşünce gücü, ışık hızından dahi hızlıdır ve vahiy otoriteyi
gerektirir. Bir şey sana egemen olup,
kör ve sağır eder ve düşüncenle tedbirin arasına girip, hükmünü sana
geçirir ise, işte ‘’O’’ vahiydir.
Vahyin başlangıcı ilham olup, kemâli sadece Peygamberimize aittir. Peygamberimize, Cebrâil aracılığıyla gelen vahiy özel vahiy olup, Peygamberimizin vefâtından sonra kesilmiştir.
Vahyin başlangıcı ilham olup, kemâli sadece Peygamberimize aittir. Peygamberimize, Cebrâil aracılığıyla gelen vahiy özel vahiy olup, Peygamberimizin vefâtından sonra kesilmiştir.
Allah’ın
kuluna feyzinden ilham ettiği şey iki kısımdır. Birincisi Hz. Peygambere Cebrâil
aracılığıyla gelen vahiy olup hiç değişikliğe uğramadan nakil olur. Çünkü
Peygamber ümmidir ve Allah’tan aldığı vahyi akıl ve zan süzgecinden geçirmez. Ahmet’tir,
vahyin alıcısıdır.
İkincisi ise,
Allah’ın bizzat vâsıtasız olarak kulların kalplerine ilham etmesidir. Bu hâl
sadece evliya ve sâlih kullara özeldir. Vâsıtasız olan feyze vahy-i dil (gönül
vahyi) denir. Bu konuyu Hz. Mevlâna, Mesnevi’sinde sık sık işlemiştir.
Allah'ın emri ister vâsıtalı, ister vâsıtasız olsun; kudretli emirdir ki dilerse Cebrâil aracılığıyla Meryem'e rûh gönderir ve onun vücuduna üflenen bu rûhla Meryem'den Îsâ gibi bir Nebi doğar.(Rûh olan Cebrâil, nefs olan Meryem'e tesir edince, kalbin çocuğu olan Îsâ/Rûhullah doğar)
Allah'ın emri ister vâsıtalı, ister vâsıtasız olsun; kudretli emirdir ki dilerse Cebrâil aracılığıyla Meryem'e rûh gönderir ve onun vücuduna üflenen bu rûhla Meryem'den Îsâ gibi bir Nebi doğar.(Rûh olan Cebrâil, nefs olan Meryem'e tesir edince, kalbin çocuğu olan Îsâ/Rûhullah doğar)
Aynı büyük Allah,
nefisleriyle maddi varlıklarını kendi yolunda yok edenlere seslenir. Bu
sesleniş ister vahiy gibi rûha ilham sûretiyle, ister bir Velisi veya Nebisi
vasıtasıyla olsun onlara buyurur ki;
‘’Ey
benim yolumda mecâzi varlıklarından geçip hakîkatim şehrahına (yoluna) adım
atan dostlarım. Siz benim yakınlarımsınız. Bu dost sedâsını işitin. Sizler daha
insan vücûdu içinde ve beşeriyet örtüsü altında iken bana bu kadar yakın
oldunuz, ben sizi ebediyetle haşır neşir ettim. Mâdemki kendiliğinizden yok oldunuz,
benimle bâki olup dönün ve size gelen, size yaklaşan öteki kullarımı
uyandırın. Onlara bana varmanın, bana kavuşmanın yolunu gösterin.’’
Böyle sözler çok kere Hak’kın
kullarından birinin veya bir kaçının ağzından duyulursa da aslında onlara söyleten
Allah’tır.