28 Haziran 2014 Cumartesi

FÂTİHA:

ÂLEM’DE NE VARSA KUR’ÂN’DA, KUR’ÂN’DA OLAN HER ŞEY FÂTİHA’DA TOPLANMIŞTIR. ÇÜNKÜ FÂTİHA SÛRESİ KUR’ÂN’IN ANASIDIR. FÂTİHA AÇILIŞ YAPAN, AÇAN ANLAMINDADIR. KUR’ÂN ONUNLA AÇILIR.

Fâtiha yedi ayettir. Yarısı Mekke’de, yarısı Medine’de nâzil olmuştur.

Fâtiha sûresi üç kısımdır. Birinci kısım ALLAH için, ikinci kısım KUL içindir. Ortası  ‘’yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz’’ ifadesi ise hem kul, hem de Allah içindir. (Allah burada nefsine nefsiyle hitap etmektedir)

BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM.

Fâtiha sûresinin ilk ayetidir. Kur’ân’daki her sûrenin başında yer alan Besmele’den farklı olarak bu sûrenin sırlarını içerir. Besmele, Hz. Peygamberin Allah’ın isim ve sıfatlarını ‘’B’’ olan vücudu ile taşımasını sembolize eder. ‘’B’’ vücud, altındaki nokta ise Allah’ın bölünemeyen ve parçalanamayan bütünlüğünü, hakîkatini temsil eder. BESMELE; Allah  ile kul, hak ile halk, Allah’ın kelâmı olan Kur’ân ile yaratılmışlar arasında berzah yani perdedir.
                
O perde olmasa âlem, zâtın zuhûrunun şiddetinden yanar, yok olur. Kısaca Besmele Hz. Muhammed’dir. Besmele, Allah’ın Hz. Peygambere ‘’KÜN’’ emridir. 

HAMD, ÂLEMLERİN RABBİ ALLAH’A MAHSUSTUR.

Hamd şükrün üstünde bir makamdır. Hamd acı, sıkıntı, belâ, ne olursa Allah’tan her gelenden memnun olma halidir. Hamd kelimesi Allah’tan Allah’a olduğu için, Allah’ın mânâsı ile Rab/öğretici sıfatı arasındadır. Çünkü HAMD bizim nefsimizle becerebileceğimiz bir hâl değildir. İnsanın acı ve sıkıntıyı gönlü ile hoş görmesi, hatta bunu sıkıntı ve acı olarak hissetmemesi, ancak Allah’ın o insanda ‘’TECELLÎ’’ etmesiyle mümkün olabilir.

HAMD;  DAHA ÖNCE VERİLEN BİR NİMET GİBİ, DAHA SONRA DA NİMET VERİLECEĞİNE OLAN KESİN İNANÇLA YAPILIR. ŞÜKÜR İSE VERİLMİŞ OLANA KARŞILIKTIR.

O, RAHMAN’DIR VE RAHİM’DİR.

Rahman ve Râhim, ‘’RAHMET’’ kelimesinden türemiştir. Rahman umumi, Râhim ise hûsusidir. Rahman, bütün yaratılmışlara rızık verendir. Râhim ise, Rahmet ve merhameti sınırsız olan, azarlamadan, intikam almadan koruyan, affedendir.

DİN GÜNÜNÜN SAHİBİDİR.

Allah hangi günün sahibidir? Kıyâmetin sahibidir. Kıyâm, ayağa kalktığımız AN’dır, huzura durduğumuz AN’dır. Kıyâm Allah’ın manasının bizde zuhûr ettiği AN’dır. ‘’Kendinden zannetme, onun sahibi benim’’ diyor Allah, bizi uyarıyor. ‘’sana el, ayak çapası verdim, vücudunda ziraat yaptın mı, mânâ zuhûr ettirdin mi, mânâ cevherini ortaya çıkardın mı? Ben o günün sahibiyim’’ diyor. Ama o hangi gündür. O gün insanın ‘’ben hiçmişim,  her şey O’ymuş’’ dediği gündür.

ANCAK SANA KULLUK EDERİZ VE YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ.

Namazda okunan Fâtiha’nın bu noktası size kendimizi hatırlatma noktasıdır. Dil; göze, kulağa, el ve ayağa, karın ve kalbe tercümandır. Burada Kâmil insanlar tir, tir titrermiş, kendilerini toplayıp ‘’ihdinassırâtelmüstâkim’’e geçebilirlerse kendilerini çok bahtiyar addederlermiş. Namazın bu devresinde huzurlu olan, bütün mevcûdiyetiyle Rabbine dönen, dilin dediği gibi bütün varlığıyla ona yönelen  mümin için namaz, miracdır. Aksi hâlde bütün azaların tercümanı olan dil hakikatten uzak kalır, iftirada bulunmuş olur.

BİZE DOĞRU YOLU GÖSTER.

İnsanın Sırât-ı Mustakîm/doğru yol üzere olması ancak mürşidinin, Peygamberinin ahlâkıyla ahlâklanmasıyla mümkündür. İkincisi sâbit kadem olmaktır. Yani; vazgeçmemek, gayret kılıcını elden bırakmamak. ‘’İstikrâr mucizedir’’ diyor Ârifler. Bu Sırât-ı Mustakîm’dir ve sonu TEVHİD’dir. O yüzden Peygamber’in Sırât-ı Mustakîm’i TEVHİD dir.

SIRAT-I MUSTAKÎM; ‘’RAB’’ isminin tecellisidir. Hidâyet’e erme, yetişme ve terbiye olma ile gerçekleşir.

KENDİLERİNE LÛTUF VE İKRAMDA BULUNDUĞUN KİMSELERİN YOLUNU; GAZABA UĞRAMIŞLARIN VE SAPMIŞLARIN YOLUNU DEĞİL.

‘’Mağdûbin’’, Mûsevî makâmıdır. Bir kimse ilme dönüp AŞK’sız ilimde takılır kalırsa ‘’gazaba uğramışlardan’’ olur. Gazap, zulmâni perde, maddi zevklerdir.

‘’Dallin’’ ise Hıristiyanlık makâmıdır. İnsan TEVHİD’E ulaşmadan yalnız AŞK’ta kalırsa, ilmi bir kenara bırakırsa şekli putlaştırır. Nûrani perdelerden ibâret, bâtıni nimetlere takılır.

İKİSİNİN BİRLEŞİMİ İSE, MUHAMMEDİ YOL OLAN TEVHİD’DİR.

Fâtiha hamd sûresidir. Sadece Hz. Peygambere aittir. Çünkü Liva-ül Hamd bayrağını taşıyacak  O’dur. Makam-ı Mahmut, cennetin 8. katı sadece ona tahsis edilmiştir.

Fâtiha’nın sonunda Âmin demek Peygamber sünnetidir. ‘’Sana kendi sıfatlarımızla hamd etmekten âciziz, fakat bunu ancak Peygamberi takip ederek becerebiliriz’’ demektir.

Fâtiha; tekrarlanan yedidir.(ES-SEB’UL MESÂNİ) ‘’Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi ayeti ve yüce Kur’ân’ı verdik’’ (Hicr sûresi-87)

Sana yedi sıfat verdik. Hayat, İlim, İrade, Kudret, Duyma, Görme ve Konuşma. Allah ancak bu yedi sıfatla idrâk edilebilir. Hz. Peygambere yedi sıfat ile beraber, kalp ve rûh makamı da verilmiştir.

Tekrarlanan, yinelenen ve senin için sübûtu/ortaya çıkışı ikilenen. Önce onun ahlâkıyla ahlâklanman, onun sıfatları ile sıfatlanman, sonra TEVHİD’de ‘’FENÂ’’ bulman, ardından ‘’BEKÂ’’ bulman için.


Fâtiha günde ‘’40’’ kere okunur. Çünkü bir günde 40 rekât namaz kılınır. ‘’40’’ Mim harfinin ebced değeri olup ‘’Muhammedi zuhûrdur’’. Fâtiha’sız namaz olmaz. İnsan varlığın Fâtiha’sıdır. Allah onunla varlıkların kilitlerini açar.

Ölenin arkasından okunmasının nedeni ise, ölü gibi Allah’tan uzak yaşayanların, Allah’ın idraki ile dirilmesi içindir. ‘’ Biz Allah’ı andığımız an diri, gaflette olduğumuz an ölüyüz. Ömrün uzaması da Allah’ı anarak geçirdiğimiz vakitlerin çoğalmasıdır.’’ 

Gerçekte Fâtiha kendimizden, kendimize okumamız gereken bir duadır ki, kalplerimizi Allah aşkı ile diriltelim, fethedebilelim. ÂMİN.