FÂTİHA:
ÂLEM’DE NE
VARSA KUR’ÂN’DA, KUR’ÂN’DA OLAN HER ŞEY FÂTİHA’DA TOPLANMIŞTIR. ÇÜNKÜ FÂTİHA
SÛRESİ KUR’ÂN’IN ANASIDIR. FÂTİHA AÇILIŞ YAPAN, AÇAN ANLAMINDADIR. KUR’ÂN
ONUNLA AÇILIR.
Fâtiha yedi
ayettir. Yarısı Mekke’de, yarısı Medine’de nâzil olmuştur.
Fâtiha
sûresi üç kısımdır. Birinci kısım ALLAH için, ikinci kısım KUL içindir. Ortası
‘’yalnız sana ibadet eder ve yalnız
senden yardım dileriz’’ ifadesi ise hem kul, hem de Allah içindir. (Allah
burada nefsine nefsiyle hitap etmektedir)
BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM.
Fâtiha
sûresinin ilk ayetidir. Kur’ân’daki her sûrenin başında yer alan Besmele’den
farklı olarak bu sûrenin sırlarını içerir. Besmele, Hz. Peygamberin Allah’ın
isim ve sıfatlarını ‘’B’’ olan vücudu ile taşımasını sembolize eder. ‘’B’’
vücud, altındaki nokta ise Allah’ın bölünemeyen ve parçalanamayan
bütünlüğünü, hakîkatini temsil eder. BESMELE; Allah ile kul, hak ile
halk, Allah’ın kelâmı olan Kur’ân ile yaratılmışlar arasında berzah yani
perdedir.
O perde olmasa âlem, zâtın zuhûrunun şiddetinden yanar, yok olur. Kısaca Besmele Hz. Muhammed’dir. Besmele, Allah’ın Hz. Peygambere ‘’KÜN’’ emridir.
O perde olmasa âlem, zâtın zuhûrunun şiddetinden yanar, yok olur. Kısaca Besmele Hz. Muhammed’dir. Besmele, Allah’ın Hz. Peygambere ‘’KÜN’’ emridir.
HAMD, ÂLEMLERİN RABBİ ALLAH’A
MAHSUSTUR.
Hamd şükrün
üstünde bir makamdır. Hamd acı, sıkıntı, belâ, ne olursa Allah’tan her gelenden
memnun olma halidir. Hamd kelimesi Allah’tan Allah’a olduğu için, Allah’ın
mânâsı ile Rab/öğretici sıfatı arasındadır. Çünkü HAMD bizim nefsimizle
becerebileceğimiz bir hâl değildir. İnsanın acı ve sıkıntıyı gönlü ile hoş
görmesi, hatta bunu sıkıntı ve acı olarak hissetmemesi, ancak Allah’ın o
insanda ‘’TECELLÎ’’ etmesiyle mümkün olabilir.
HAMD;
DAHA ÖNCE VERİLEN BİR NİMET GİBİ, DAHA SONRA DA NİMET VERİLECEĞİNE OLAN KESİN
İNANÇLA YAPILIR. ŞÜKÜR İSE VERİLMİŞ OLANA KARŞILIKTIR.
O, RAHMAN’DIR VE RAHİM’DİR.
Rahman ve
Râhim, ‘’RAHMET’’ kelimesinden türemiştir. Rahman umumi, Râhim ise hûsusidir. Rahman,
bütün yaratılmışlara rızık verendir. Râhim ise, Rahmet ve merhameti sınırsız
olan, azarlamadan, intikam almadan koruyan, affedendir.
DİN GÜNÜNÜN SAHİBİDİR.
Allah hangi
günün sahibidir? Kıyâmetin sahibidir. Kıyâm, ayağa kalktığımız AN’dır, huzura
durduğumuz AN’dır. Kıyâm Allah’ın manasının bizde zuhûr ettiği AN’dır.
‘’Kendinden zannetme, onun sahibi benim’’ diyor Allah, bizi uyarıyor. ‘’sana
el, ayak çapası verdim, vücudunda ziraat yaptın mı, mânâ zuhûr ettirdin mi, mânâ
cevherini ortaya çıkardın mı? Ben o günün sahibiyim’’ diyor. Ama o hangi
gündür. O gün insanın ‘’ben hiçmişim, her şey O’ymuş’’ dediği gündür.
ANCAK SANA KULLUK EDERİZ VE YALNIZ
SENDEN YARDIM DİLERİZ.
Namazda
okunan Fâtiha’nın bu noktası size kendimizi hatırlatma noktasıdır. Dil; göze,
kulağa, el ve ayağa, karın ve kalbe tercümandır. Burada Kâmil insanlar tir, tir
titrermiş, kendilerini toplayıp ‘’ihdinassırâtelmüstâkim’’e
geçebilirlerse kendilerini çok bahtiyar addederlermiş. Namazın bu devresinde
huzurlu olan, bütün mevcûdiyetiyle Rabbine dönen, dilin dediği gibi bütün
varlığıyla ona yönelen mümin için namaz, miracdır. Aksi hâlde bütün
azaların tercümanı olan dil hakikatten uzak kalır, iftirada bulunmuş olur.
BİZE DOĞRU YOLU GÖSTER.
İnsanın
Sırât-ı Mustakîm/doğru yol üzere olması ancak mürşidinin, Peygamberinin
ahlâkıyla ahlâklanmasıyla mümkündür. İkincisi sâbit kadem olmaktır. Yani;
vazgeçmemek, gayret kılıcını elden bırakmamak. ‘’İstikrâr mucizedir’’
diyor Ârifler. Bu Sırât-ı Mustakîm’dir ve sonu TEVHİD’dir. O yüzden
Peygamber’in Sırât-ı Mustakîm’i TEVHİD dir.
SIRAT-I
MUSTAKÎM; ‘’RAB’’ isminin
tecellisidir. Hidâyet’e erme, yetişme ve terbiye olma ile gerçekleşir.
KENDİLERİNE LÛTUF VE İKRAMDA
BULUNDUĞUN KİMSELERİN YOLUNU; GAZABA UĞRAMIŞLARIN VE SAPMIŞLARIN YOLUNU DEĞİL.
‘’Mağdûbin’’, Mûsevî makâmıdır. Bir kimse ilme
dönüp AŞK’sız ilimde takılır kalırsa ‘’gazaba uğramışlardan’’ olur. Gazap,
zulmâni perde, maddi zevklerdir.
‘’Dallin’’ ise Hıristiyanlık makâmıdır. İnsan
TEVHİD’E ulaşmadan yalnız AŞK’ta kalırsa, ilmi bir kenara bırakırsa şekli putlaştırır.
Nûrani perdelerden ibâret, bâtıni nimetlere takılır.
İKİSİNİN
BİRLEŞİMİ İSE, MUHAMMEDİ YOL OLAN TEVHİD’DİR.
Fâtiha hamd
sûresidir. Sadece Hz. Peygambere aittir. Çünkü Liva-ül Hamd bayrağını
taşıyacak O’dur. Makam-ı Mahmut, cennetin 8. katı sadece ona tahsis
edilmiştir.
Fâtiha’nın
sonunda Âmin demek Peygamber sünnetidir. ‘’Sana kendi sıfatlarımızla
hamd etmekten âciziz, fakat bunu ancak Peygamberi takip ederek becerebiliriz’’
demektir.
Fâtiha;
tekrarlanan yedidir.(ES-SEB’UL MESÂNİ) ‘’Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi
ayeti ve yüce Kur’ân’ı verdik’’ (Hicr sûresi-87)
Sana yedi sıfat
verdik. Hayat, İlim, İrade, Kudret, Duyma, Görme ve Konuşma. Allah ancak bu
yedi sıfatla idrâk edilebilir. Hz. Peygambere yedi sıfat ile beraber, kalp ve
rûh makamı da verilmiştir.
Tekrarlanan,
yinelenen ve senin için sübûtu/ortaya çıkışı ikilenen. Önce onun ahlâkıyla ahlâklanman,
onun sıfatları ile sıfatlanman, sonra TEVHİD’de ‘’FENÂ’’ bulman, ardından
‘’BEKÂ’’ bulman için.
Fâtiha günde
‘’40’’ kere okunur. Çünkü bir günde 40 rekât namaz kılınır. ‘’40’’ Mim harfinin
ebced değeri olup ‘’Muhammedi zuhûrdur’’. Fâtiha’sız namaz olmaz. İnsan
varlığın Fâtiha’sıdır. Allah onunla varlıkların kilitlerini açar.
Ölenin
arkasından okunmasının nedeni ise, ölü gibi Allah’tan uzak yaşayanların, Allah’ın
idraki ile dirilmesi içindir. ‘’ Biz Allah’ı andığımız an diri, gaflette
olduğumuz an ölüyüz. Ömrün uzaması da Allah’ı anarak geçirdiğimiz vakitlerin
çoğalmasıdır.’’
Gerçekte Fâtiha kendimizden, kendimize okumamız gereken bir
duadır ki, kalplerimizi Allah aşkı ile diriltelim, fethedebilelim. ÂMİN.