9 Ağustos 2014 Cumartesi


SEVEN VE SEVİLEN:

Bakara sûresi- 196

‘’Haccı ve Umreyi Allah için tam yapın. Eğer alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban yerine ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir. Emin olduğunuz vakit, kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmesi gerekir. Kurban kesemeyen kimse hac gününde 3, memleketine döndüğünde 7 gün olmak üzere oruç tutar. Hepsi toplam 10 gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir.’’

Âyetin bâtıni (iç) anlamını incelersek:

‘’Haccı ve Umreyi Allah için tam yapın’’ Hac;  rûhun Allah’a doğru asla bitmeyen yolculuğuna işaret eder. Hac zât Tevhidi, Umre ise sıfat Tevhididir.

Tevhid;  baktığı her yerde Allah’ın birliğini idrak etmek ve ona uygun yaşamaya çalışmaktır.
Tevhid; fiil tevhidi, sıfat tevhidi ve zât tevhidi olarak üç kısımda incelenebilir.
Fiil Tevhidi: kişi kendinden ve karşısından gelen her fiilin Allah’tan olduğunu bilir.
Sıfat Tevhidi: kişi her olayda Hakk’ı görür ve her olayın nedeninin ona bir uyarı ve tekâmül fırsatı olduğunu bilir. (Umre)
Zât Tevhidi: kişi fiile, olaya takılmaz. Yapan yaptıran Allah’dır der. (Hac)

Umre (sıfat Tevhidi), Haccın (zât Tevhidinin) hazırlığıdır.
‘’Eğer alıkonursanız’’ nefsin bu yolculukta seni engellerse, ‘’Kolayınıza gelen kurbanı gönderin’’  nefsin bazı sıfatları dik başlı, bazıları ise zayıf hayvanların özelliklerine sahiptir. Sana en kolay gelen nefs hayvanını/bir kötü huyunu Allah yolunda kurban et.

‘’Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin’’ yani nefsinin bir sıfatını tam olarak Allah için kurban edene kadar emin olma. Başın tıraş edilmesi nefsin en güçlü sıfatı olan ''baş olma'' duygusunun yok edilmesidir.

‘’Her kim hasta ise veya başında bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir’’  istidadı zayıfsa, kederlerle sınanıp engellenmiş ise,  bazı nefsani lezzetlerden kendini alıkoymak, iyilik yapmak, riyâzat ve mücâdele ile kendindeki bazı nefsani kuvvetleri ezmek sûretiyle fidye vermesi  gerekir.

‘’Emin olduğunuz vakit, kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse’’ hac günlerine (zât tevhidine) ulaşıncaya kadar umre (sıfat tevhidi) ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir: burada kurban nefsimiz, bıçak ise mücâdeledir.

‘’Kurban kesemeyen kimse hac gününde 3, memleketine döndüğünde 7 gün oruç tutar’’
Hacda/vahdet makamında  3 gün (akıl, vehim ve muhayyile/hayal kuvvetlerinin fiillerinden),
Memleketine/çokluk makamına döndüğünde 7 gün (zâhir 5 duyu ile gazap ve şehvet güçlerinden) oruç tutması (uzak kalması) gerekmektedir.
‘’Bu söylenenler ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir’’  yani vahdet içinde/kalp makamında  olmayanlar, dışarıdan gelenler içindir. Bunlar sevenlerdir.
‘’Sevenler’’ ona içtenlikle döndükleri için, Allah’ın kendi yoluna ilettiği kimselerdir.

Oysa Mescid-i Haram’da oturan hane halkının/kalp makamında olanların kurban sunmak, riyâzet etmek ve ihram giymek gibi zorunlulukları yoktur. Bunlar da sevilenlerdir.
‘’Sevilenler’’ ezeli ilgiye mazhâr olanlardır. Allah onları seçmiş ve dosdoğru yola iletmiştir. Bunlar ezelden bu kapının içindedir.

Hak taliplisi, varlık halkasını tanrı kapısına vurur. O kapının açılmasını bekler. Gerçek ihtiyaç sahibi o kapı açılıncaya kadar bekleyicidir. Bunlar sevenlerdir. Sevilenler ise ezelde o kapının içindedir.

Kurban (nefs) hayatta iken nefsin isteğine göre yapılan bütün ameller haram iken, kurbanın öldürülmesi ile birlikte helâl olur.
Tekâmül ederken insan nefsinin arzularına karşı koyarak ona zûlmeder. Tekâmül etmiş kişi ise nefsinin arzularını yerine getirerek ona zûlmeder.

Zâhirde kesilen kurbanın 3’te 1’i bize, 3’te 1’i ailemize, 3’te 1’i yakınlarımıza aittir. Yani nefsimizin hayvanını Allah için kurban etmeyi başarabilirsek bizim güzel halimizden ve ilmimizden hem kendimiz, hem de yakınlarımız beslenip yararlanır.

Kaynak: İbnü’l Arabî Hz. Tefsir-i Kebîr Te'vilât, Niyazi-i Mısrî Divanı.