Kur’ân-ı Kerîm Hz. Peygamber’e vahiy (Cebrâil/Külli Akıl)
aracılığıyla indirilmiş Allah kelâmıdır ve kadîmdir. Bir anlamda da anayasamızdır. Kur’ân; diğer Peygamberlere
gelen üç semâvi kitabı da (Tevrat, Zebur, İncil) içinde barındırır.
Kur’ân; tüm zamanı geçmişi, An’ı ve geleceği kapsayan bir
kâinat kitabıdır. Meselâ Hz. Ali; ‘’çölde atımı kaybetsem, onu
Kur’ân da ararım’’ demiştir. Kur’ân’ı anlamaya çalışmak çok önemlidir.
Çünkü biz insanlar için indirilmiş bir rehberdir.
Kur’ân da geçen her âyet ve sûre, bize bir şeyler anlatan mesaj
ve semboller ile doludur. Kur’ân tüm zamanları kapsadığından, âyetler her an
inmektedir.
Kur’ân’ı Kerîm Peygamberler aracılığıyla insanı ve onun
geçirdiği, geçireceği gelişim aşamalarını anlatır. Çünkü Kur’ân ve insan (İnsan-ı Kâmil)
ikizdir.
İnsan; beden, nefs, rûh,
kalp ve akıldan müteşekkildir.
Beden rûhun kalıbı/yani bineğidir. Rûh
lâtiftir ve beden rûhu görünür kılar.
Rûh Rahman’ın nefesi, sırrı yani
canımız, canlılığımızdır. Nefes almadan yaşayamayız.
Nefs rûhun ham hali ve Allah’ın tekâmül
için kuluna verdiği en kıymetli hediyedir. Çünkü onunla yol alırız.
Kalp Allah’ın tecellîgâhı, yani kuluna
tecellî ettiği yerdir.
Akıl da düşünme ve kavrama yetimizdir. Aklı
olmayanın sorumluluğu da yoktur.
Bedenin huzuru için
hepsinin huzurda olması gerekir.
Bu beşli
yapı genellikle Kur’ân-ı Kerîm’deki bütün sûre ve âyetlerde de mevcuttur.
Âyet, işaret ve flama demektir. Allah adeta insan ile Kur’ân âyetleri arasında
bir bağ olduğuna dikkat çekmektedir. Bu anlayış ile okunduğunda Kur’ân bir rehber niteliğindedir.
Örn: Mûsâ ve Hızır (a.s.) kıssasının
anlatıldığı Kehf sûresinde; Mısır
beden şehri, Mûsâ kalp, balık akıl, Yûşa Hz. genç nefs, Hızır rûhtur. Burada
kalbin, dirilmiş nefs (ölü balığın dirilmesi) ile rûha doğru yaptığı yolculuğu
anlatılır. İki denizin birleştiği yer (madde ve mânâ) kalp mâkâmıdır, ancak
Mûsâ bu birlikteliğe dayanamaz, ayrılırlar.
Mûsâ ve Firavun kıssasında da; Mısır, beden şehridir. Mûsâ kalp, Firavun nefstir. Mûsâ ‘nın kayınpederi
Şuayb (a.s.) rûh makamı, kızları nazari ve âmeli akıldır. Mûsâ’nın Firavun
olan nefsinin boğulmasıyla yolculuk başlar. Tûr olan benlik dağı parçalanır ve
Mûsâ Ken’an iline varır.
Yine Kehf sûresinin Zûlkarneyn kıssasında; Zûlkarneyn kalp, doğu tarafı rûh, batı
tarafı nefs, ye’cüc ve me’cüc nefsin sıfatları, yola çıktığı yer de beden
şehridir.
Burada da Zûlkarneyn nefsin sıfatlarına erimiş bakır ve demir
(iyi niyet ve amel) ile set çekerek kalp makamına ulaşır.
Hızır Zûlkarney’in ordusunda askerdir. Ab-ı Hayat suyunu bulur
ve ölümsüzlüğe kavuşur. Yani Hızır kalbin askeridir ve ölümsüzlük
suyuna, rûh makamına erişerek dirilir.
Sebe sûresinde Hz.
Süleyman kalp, babası Hz. Davut rûh, Hüdhüd akıl, Sebe de beden şehridir. Sebe
melikesi Belkıs da beden şehrinde nefsani kuvvetlerden tahtı olan hayvani
nefstir. Sonunda kalbi temsil eden Süleyman’a tabi olarak Müslüman/teslim
olur.
Yûsuf sûresinde Hz.
Ya’kûb rûh, Hz. Yûsuf Kalp, Züleyha nefs, Mısır şehri beden, Yûsuf’un kardeşi
Bünyamin idrâktir. Sonunda Hz. Yûsuf Mısır/beden şehrinin sultanı olur.
Meryem sûresinde de; Meryem
Cebrâil’in üflemesiyle yani akıl aracılığıyla dirilmiş nefstir. Nefs susar,
râzı/fâni olur. O zaman vücûd da kalbin çocuğu doğar. Îsâ olan rûh konuşmaya başlar.
Kur’ân âyetlerinin ilk başlarında nefsin dirilmesi (Kalbi
temsil eden Hz. Mûsâ’nın nefsten rûha yönelmesi ve Rûhu temsil eden Îsâ’nın
doğması) ve tekâmülünde geçirdiği süreçler anlatılır. Sonlarına doğru Hz. Peygambere
hitap vardır ve zâti ayetlerdir. Örn: Ey örtüsüne bürünen,
kalk. Kalk ve uyar. Batmakta olan yıldıza andolsun ki…(burada Hz. Peygamberin
varlığının kaybolduğu yani fâni olduğu anlatılmak istenir)
Daha doğrusu anlatılmak istenen bizim beden şehrimizden ulvî
âleme yaptığımız bilinçli veya bilinçsiz yolculukta nasıl bir yol izlememiz
gerektiğidir. Yolculuk yani hicret kalbedir. Aslında gidiş de, geliş de yoktur.
Ayrılık yoktur ki, kavuşma olsun. Tüm mücâdele içseldir. Çünkü Allah bir an bu
âlem Ayna’sından yüz çevirse âlem yok olur. Yani yokluğa döner.
Bu tekâmül sürecinde rehberimiz Kur’ân ve yaşayan Kur’ân olan
Hz. Mûhammed’dir.