6 Şubat 2025 Perşembe

ATEŞ/NÂR:

‘’Dört temel unsurdan (Ateş, Hava, Su, Toprak) biri olan ateş, kâinatı meydana getiren en büyük güç ve enerjilerdendir ve pek çok gelenekte yeri olan kutsal bir semboldür. Çeşitli geleneklerde sembolize ettiği anlamlar incelendiğinde çoğunlukla ruhla, sezgisel bilgiyle, ilâhi olanla, arınmayla, dönüşümle, güçlü oluşla, enerjiyle, ruhsal hiyerarşiyle, ıstırapla, güneşle, ışıkla ve ocakla ilişkilendirildiği görülmekte; çevresini etkileyen bir güç kaynağı olma, karanlığı aydınlatma ve arındırma sûretiyle yükseltici olma özellikleri öne çıkmaktadır.

 Ateş sembolüne; Eski İran, Hint ve İslam dinlerinde, Eski Mısır, Grek, Roma, Slav, Maya, Kuzey Amerika, Meksika, Çin, Afrika, Polinezya ve Çin geleneklerinde rastlanmaktadır.

 Ruhsal açıdan değerlendirildiğinde ateş sembolü varoluş, varolmak, hayatta olmak şeklinde düşünülebilir. Ateş aynı zamanda bir şeyin canlandırılması, var edilmesi, açığa çıkarılması anlamına da gelir. Bir ocak veya ateş yandığı zaman orada pişirmek, beslemek ve etrafında insanları toplamak gibi eylemler açığa çıkar. Etrafında toplanan ise bir kabile, bir topluluk olabileceği gibi, küçük bir aile ya da çok daha büyük bir kitle de olabilir. Ocak ve ateş böyle bir örnekte var olmayı ve hayatta kalmayı simgelemekte, hamken pişirmekte, olgunlaştırmakta, aynı zamanda da besleyip, tortularından arındırmaktadır. Buradaki beslenme kavramı ruhsal olarak beslenmeyi işâret eder. Dolayısıyla ateş bilginin ışığında pişiren, arındıran, besleyen ve etrafında toplayan bir sembol olarak düşünülebilir.

 Ateş, rûha ait olan bilginin açığa çıkmasına neden olmaktadır. Söz konusu bilgi ateşte yanmak, ateşle imtihan olmak; yani ıstırap çekerek, arınarak ve pişerek açığa çıkmaktadır. Açığa çıktığında ise ateş, ışığı ile aydınlatan olup o ışıktan birçok insanın yararlanmasına da olanak sağlamaktadır. Işığın yayılması ise birleştiren, toplayan bilgiyi ifâde etmektedir.

 Bir yerde bir ocak yandığı zaman orada bilginin ışığı hayat bulur. İnce ruhsal tesirler ve yüksek bilgiler, insanları toparlayıcı ve birleştirici özellik taşırlar. Ruhsal bilgi rûhu temsil eder ve bilginin ışığını yayar. Ateşte yanarak arınmayı sağlayan ve böylelikle rûha ait olan bilginin ortaya çıkmasını sağlayan da ruhsal bilgidir. Ateşle imtihan edilme, genelde olumsuz gibi algılansa da gerçekte bir varlıktaki incelikleri açığa çıkardığı için o kişiye yapılabilecek en büyük yardım niteliğindedir.

 Yine ateşle imtihan olunan, bir başka deyişle ateşte yürüyen kişinin bazen yanma hissi duyması mümkündür. Söz konusu yanmanın hissedilmemesi içinse farkındalığı, konsantrasyonu yüksek bir seviyede tutmak gerekir. Ateş sembolü; ruhsal ışığı, gerçeğin ışığını bir meşale gibi elinde tutmak ve o meşalenin ışığı ile hizmet vermek şeklinde de açıklanabilir. Herkesin sahibi olduğu kendine ait meşalesini yakıncaya kadar faydalanabileceği bir meşaledir söz konusu olan…

Ateş çoğu ilk çağ insanına göre kâinatın yaratıcısı anlamına gelir ve güneşin dünyevi temsilcisidir. Kabala geleneğinde ise ateş insanın mânevi kısmıyla, özüyle özdeşleştirilir. Zerdüşt dininin inancına göre ise ateş, bu dinin tanrısı Ahura-Mazda’nın sembolü olup, kötülüklerden koruyucu niteliğe sahiptir.

Hint Metinleri olan Bhagavatgita’da ateş sezgisel bilginin sembolüdür ve yaratılışı gerçekleştiren Brahma ile özdeşleştirilir ve aynı zamanda günahları temizleyici oluşuyla bilinir. Çinlilere göre ise ateş beş elementten veya beş dönüşme halinden biridir, aynı zamanda kalbin ve rûhun sembolüdür. Çinliler ateş sembolünü eskiden yeniye geçiş ritüellerinde/dini törenlerinde kullanmışlardır.

 Ateş üzerinde yürüme ritüeline günümüzdeki Şaman uygulamalarında ve diğer arındırma törenlerinde hala rastlanmaktadır. Simyacılar da ateşi “dönüşüm elemanı” olarak kabul etmişlerdir.

 Sufizmde, değiştirici ve arındırıcı bir unsur olan ateşe girenin nûr olacağı söylenir. Bu sembol, İslam dininin kutsal kitabı olan Kûr’an’da çoğunlukla cehennem ateşi olarak geçer. Söz konusu anlamıyla ateş acı verici olup sonunda arınmaya varan bir sürecin vâsıtası olmaktadır. Cehennem ateşinde yanma sembolizminde belirtilen ateşten canın yanması vicdan azabını simgeler. Bu, ölümden sonraki hesaplaşma sırasında duyulan vicdan azabıdır.  Platon bu aşamayı “varlığın kendi kendini yargılaması ve dünyada bedenliyken yaptıklarının bedelini kendine ödetmesi” olarak ifâde eder.

 Ateş, Kûr’an’da şimşek ve yıldırım sembolleri ile, güçle ve Allah’la ilişkilendirilmektedir. İbnü’l-Arabi’ye göre şimşek İlahi Zât’ın bir tecellîsidir. Bu yüzden eski çağlardan beri İlâhi Işık çakmaları “yürünemeyecek kadar karanlık olan yolu bir an için aydınlatıp varlığın birkaç adım ilerlemesini sağlayan şimşekler” olarak sembolize edilmiştir.

Grek geleneklerine göre ateş maddenin ‘’esir’’ haliyle yakından ilişkilidir.  (Esir maddesi Atomların tarlasıdır)

 Ölüm olayı ile boyut değiştiren varlığın ilk aşamada çektiği vicdan azapları ve duyduğu ıstıraplar, sıkıntılar birçok gelenekte ateşte yanma ile sembolize edilmektedir. Ölüm ötesinde ateşte yanma sembolizmi İncil’de de mevcuttur.

 Ateşin ilahi yönünün bir başka ifâdesi ise, sık kullanılan ve Hıristiyan Geleneğinde olduğu kadar Hint Geleneğinde de iyi bilinen “ateşteki demir” simgesi olmaktadır. Mevlâna, Hallac-ı Mansur’un  “Ene’l Hak” yani “Ben Hakk’ım” sözünü onu ateşteki demire benzeterek açıklar: Kor halindeki demir “ben ateşim” diye haykırır, buna karşın onun özü yine demirdir, ateş değil. Çünkü yaratılanın maddi ve fiziksel yönü devam ettiği sürece Allah ile insan arasında mutlak birliğin gerçekleşmesine imkân yoktur. Ateşin bir başka kullanımı da Hallac’ın pervane öyküsünde yer alır.

 "Pervane yavaşça kandile yaklaşır, öncelikle kandilin ışığını görür, sonra onun sıcaklığını hisseder, son olarak da tam bir özdeşleşme yaşamak için kendisini alevde yok eder". Ateşte eriyip yok olma şeklinde yanlış anlaşılan bu öyküde İslam tasavvufunun da temelini oluşturan evrensel gerçekleri fark etme, yasalarla bütünleşme arzusu duyma, yüksek farkındalığa ulaşma, aydınlanma ve ilahi aşk anlatılmak istenmiştir.

 Ateş sembolü “içsel ateş” olarak da adlandırılmakta ve bu ifade Şamanizm de, Tibet ve Maya geleneklerinde, Sûfizmde, Hindûizmde ve Bûdizmde de kullanılmaktadır. Bu anlayış ile öze ulaşılması için kabuğun kırılması ya da bir başka ifadeyle “içsel ateşle yakılması” gerekmektedir. Burada içsel ateş sembolü, varlığın kendisine çekebileceği yüksek seviyeli ruhsal tesiri ifade etmektedir. Dikey duruş sergileyen içsel ateşe sahip bir insan çevresine ışık saçma, karanlıkları aydınlatma ve aydınlanma yolunda demektir.’’ (Bedri Ruhselman)

Ateş tasavvufta şiddetli ''nûr'' olarak geçer. Hz. Peygamber ve diğer tüm peygamberler minyatür sanatıyla resmedilirken (nûrunun şiddeti nedeniyle) yüzleri peçeli ve başlarından çıkan bir ateş çemberi ile gösterilir.

Enbiyâ sûresinin 68 ve 69.  âyetlerine göre; ‘’Hz. İbrâhim Nemrut tarafından ateşe atılmış, sonra da o ateş Allah’ın emri ile onu serin kılmıştır…’’ Çünkü ateş, ateşi yakmaz.

Kasas sûresi, 29 ve 30. âyetlere göre de; ‘’Mûsa Tûr tarafından bir ateş gördü… Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ tarafından kendisine seslenildi. Ey Mûsa! Bil ki Ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.’’ Mûsa’nın gördüğü kutsal ruh ateşidir… Mübârek yer, sır adı verilen kalbin kemâli yani sıfarlarda fenâ bulma makamıdır. Burada söyleyen de, dinleyen de Allah’tır.

 ‘’Hûd suresi- 40. âyet, Nûh tûfanını anlatır;  ‘’Nihayet, emrimiz gelip de ‘’TENÛR’’/Ocak ; kaynadığında…’’  Nûh kavmi; Nûh’un, ‘’tenûr’’un  ‘’nûr’’ olan hakîkatinin tercümanı olduğunu bilemediler. Bilemediler ki ‘’tenûr’’un aslı ‘’nûr’’dur ve ona cismanî varlık mertebesinde var oluşu tamamlayan ‘’te’’ harfi eklenmiştir. Ateş/tenûr, şiddetli nûrdur ve ondan fışkıran su ilimdir. Nûh (a.s) kavmi, ilmi reddettiği için ilim suyu ile helâk olmuştur.

Ocak/tenûr, İnsan-ı Kâmil’dir. İnsan-ı Kâmil’in ocağı Allah’ın inayetiyle hiç durmadan yanar ve yanmaya elverişli olanları vakit ve zamanı gelince tutuşturur.’’ (İbn’ül Arabi Hz.)

(İnsan-ı  Kâmil; mânevi kemâlde en yüksek dereceye yükseldiği için iksir gibi olan nazarıyla insanı kötülükten iyiliğe, küfürden îmâna çevirebilen nadir bulunan ulu veli, Kibrit-i Ahmer’dir )

Kibrit-i Ahmer (Kırmızı Kibrit); Şeyleri değersiz niteliklerinden, değerli niteliklere çevirmeyi sağlayan kimyadır (Simya ilmi). Bu kimya sayesinde taş yakuta ve bakır saf altına dönüştürülerek, değersiz varlığımızdan geçip zâta ulaşmak hedeflenir. İnsanın tüm gayreti; hayvani sıfatlarını, kalbin cevherlerine dönüştürerek âlemlerin Rabbine yaklaşma ve ona kavuşma çabasıdır. Fitne de altını bakırdan ayıran ‘’ateş’’ tir. Çünkü bir insanın kalbine fitne düştü mü onun cevheri ortaya çıkar.

Neticede; Nâr (ateş) da Nûr'da Allah'ındır. Nâr celâl (azâmet, kibriya), nûr ise cemâl (lütuf) tecellîsidir. Ancak Allah der ki; ''Celâlim cemâlimi örten perdedir''