YASAK
AĞAÇ:
‘’Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin beraberce cennete yerleşin; orada
kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece bu
ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendinize kötülük
eden zâlimlerden olursunuz, dedik.’’ (Bakara sûresi- 35)
Bu ayetin batınî
açıklamasında Havva’nın yaradılışı, cennet’teki
‘’YASAK AĞAÇ’’ ve Âdem ile Havva’nın
cennet’ten yeryüzüne inişi anlatılmaya
çalışılacaktır.
Allah Âdem’i iki eli
ile(Cemâl ve Celâl) yaratmış ve yeryüzüne Hâlife kılmıştır. Peki ya Havva nasıl
yaradılmıştır?.
Beşeri cisimlerin yaradılışı dört türdür...
Âdem’in cismi,
Havva’nın cismi, İsa’nın cismi ve Âdemoğullarının cismi.
Allah bu dört yaratmayı;
el-Hucûrât sûresi 13. Ayette birleştirmiş
ve şöyle demiştir:
‘’Ey insanlar! Biz
sizi yarattık’’. Burada Âdem’i
kastetmektedir.
‘’bir erkekten’’ .
Burada ise Havva’yı kastetmektedir.
‘’bir dişiden’’
İsa’yı kastetmektedir.
‘’erkek ve dişiden’’
Âdemoğulları kastedilmektedir. (Fütühat-ı Mekkiye 1 Syf- 359)
Ayrıca ÂDEM TOPRAKTAN, HAVVA (Âdem’den alınmış) KABURGADAN,
İSA RUHU’L KUDS’UN (Cebrail) ÜFLEMESİNDEN, ÂDEMOĞULLARI İSE ‘’kokuşmuş bir sudan’’ (Mürselat sûresi-
20) yaratılmıştır.
Hz. Âdem cennette tek başına yaşarken
yanlızlığının giderilmesi için Havva yaratılmıştır.
Allah Havva’yı
Âdem’in sol kaburga kemiğinden yaratmış, Âdem’deki boşluğu da Havva’ya arzu ile doldurmuştur. Çünkü varlıkta
boşluk kalmaz.
Havva’nın Âdem’den bir parça olması nedeniyle, Âdem’e
duyduğu sevgi aslına/vatanına özlem olup, Âdem’in Havva’ya duyduğu sevgi de,
parçaya yani kendinedir. Çünkü kadın erkeğin bir parçasıdır. Aslında Kadın ve
erkek TEK bir parçadır. (İbn. Arabi Hz.)
Âdem, akl-ı küll’ün temsilcisidir.
Çünkü önce akıl yaratılmıştır. Akl-ı küll pozitif olduğu ve her pozitifin
içinde gizli bir negatiflik bulunduğu için, negatif olan nefs-i küll yani Havva
da yaradılışta Âdem’in içinde gizlidir. Âdem ZÂT, Havva sıfat olup, ZÂT’ta
SIFAT gizlidir.
Yani Âdem’in
yaratılmasıyla birlikte, içindeki Havva da meydana çıkmıştır. Çünkü ikisi iç ve
dış olarak birbirlerinden ayrılmayan bir bütündür. Kainat ve dünya da böyledir.
Her şey, pozitif ve negatif devrenin tamamlamasıyla döner. Nesiller de bir
erkek ve bir dişiden ürer.
Allah, kendini görmek
için Âdem’i, onun kendini görmesi için de Havva’yı yaratmıştır.
Âdem mana, Havva ise
maddedir.
Âdem’in cennet’ten
atılmasının nedeni, Havva’ya aşık olarak gözünü ZÂT’tan ayırıp SIFAT’a
çevirmesidir. Sıfat ZÂT’tan ayrılmıştır
ve onun donmuş /kesif halidir. Âdem SIFAT’ta ZÂT’ı görememiştir. Bu aynı; çiçeğe bakan bir kimsenin o çiçekte Allah’ı
görememesi gibidir.Göremeyen kimse de Allah’tan uzak olmuş demektir. Çünkü,
sıfat ZÂT’tan ayrılamaz.
ZÂT cennettir.
ZÂT’tan uzaklaşmak da, cennetten kovulmaktır. (Lütfi Filiz HZ.)
Biz: ‘’Ey âdem! Sen
ve eşin beraberce cennete yerleşin.....dedik’’ Eşinden maksat NEFS’tir. Havva
olarak isimlendirilmesinin nedeni, zulmânî cisimle(vücud) beraber olması, ondan
ayrılamamasındandır. Âdem ile Havva’nın ayrılmamaları emredilen Cennet ‘’RUH
ÂLEMİ SEMÂSI’’ dır. Cennet nimetleri de ‘’KALBİ GIDALAR ve RUHÎ MEYVELERDİR’’
(İbn. Arabi Hz. Tefsir-i Kebîr)
Allah Âdem ile
Havva’ya cennetini sunmuş, orada dilediğince yiyip içmesi ve gezmesi konusunda
özgür bırakmıştır. Sadece yasak ağaca yaklaşılmasını yasaklamıştır.
Kur’an-ı Kerîm
‘’yasak ağaç’’ ile ilgili bilgi vermemiş, sadece ağaça yaklaşılmasını yasak
kılmıştır. Bu konuda fazla bir bilginin olmaması, fazla bir bilginin Allah
katında gereksizliğinin göstergesi olduğu kabul edilmiştir.
Yine bu ağacın ne olduğuna yönelik çeşitli
yorumlar yapılmış, Elma, Üzüm, İncir, en çok da BUĞDAY olduğu fikri kabul
görmüştür.
Hıristiyanlar ise
yasak ağacın Âdem ile Havva arasındaki cinsi yaklaşım olabileceğine inanmış,
RUHBANİYET(evlenmemek) fikri de böyle
gelişmiştir.
AĞAÇ: KAZA VE KADER AĞACI; EŞ- ŞECERE/İNSAN-I KÂMİL; HAKK’IN
CEMÂLİ; AŞK AĞACI
YENEN MEYVE: BUĞDAY; DÜNYA VE DÜNYAYA AİT DÜŞÜNCELER;
BEŞERİYET; NEFSİN İSTEKLERİ; GAM VE MİHNET
CENAB-I HAKK, Hz.
ÂDEM’E: ‘’Sana Cennet’i ihsan ettim. Maksadın Cennet ise hasıl oldu. Nimetler
de verdim. Gayen bu ise o da oldu. Ye, iç, otur, eğlen, gez, yürü..... Yalnız
şu yasak ağaca yaklaşma. Çünkü sana ihsan ettiğim şeyler akıl ölçüsü içindedir.
Yasak olan ağaç ise ‘’AŞK’’ dır. Onun meyvesi gam ve mihnet, gölgesi zulmet ve
hayrettir. Süsü güzelin gözyaşıdır. Mihnet muhabbetsiz, yakınlık belâsız olmaz.
Cennet ise rahat köşesi ve sığınaktır’’ dedi. (Ken’an Rıfâi Hz.)
Eli açıklık ve
cömertlik Âdem’i Cennet’e gönderdi; o
orada izzet minderlerine oturtuldu. Bütün Cennet onun emrine âmâde kılındı. O,
Cenneti iyice seyretti; ama aşk ve acının tozuna bile rastlamadı. ‘’Yağla su
birbirine karışmaz’’ dedi.
Âdem Cennetin hiç bir
değeri olmadığını görünce, ayrılmaya karar verdi. Ama Allah onu ona mülk olarak
vermişti. Oradan çabucak çıkmanın yolu Allah’ın emrini tutmamaktı. (William
Chittick)
Zaten Âdem’in
kaderinde yeryüzünde HÂLİFE olmak yazılıydı( Ben yeryüzünde bir Hâlife yaratacağım
Bakara-30)
Yûsuf’u çirkin bir
fiil işlemekten koruyan RAB, Âdem’i de ağacı tatmaktan koruyabilirdi. Ama
dünyanın kargaşa, keder ve belâ ile dolması gerekiyorduysa, ne yapabilirdi.?
(William Chittick)
Allah Âdem’e
Halîfe’lik yani yeryüzünde kendi adına hükmetme gücü vermiştir. Bu güç bir
şereflilik değil, bir sınama aracıdır. İnsanın bir şeyden alıkonulması bir
sınamadır. Şereflendirmek ise bir serbestliktir. Halîfe makamında bulunan kimse
hareketlerinde dâima bir sakınma durumundadır, daima bir ihtiyat halindedir.
Bu, şunu ortaya
çıkarır ki, insanlıkla ilgili HİLÂFET mutlak değildir. Ve bunun özel bir sınırı
vardır ki, tecavüzü zûlümdür. O sınırı tayin eden de bu ağaçtır.
Zûlüm bir şeyi yerli
yerine koymamaktır. Zûlmün karşılığı ise HİKMET’tir. Hikmet her şeyin yerli
yerine konulmasıdır.
‘’Biz EMANET’i göklere, yere ve dağlara teklif ettik de, onlar
yüklenmekten çekindiler, korktular. O’nu insan yüklendi. Doğrusu o çok zâlim, çok cahildir’’. (Ahzâp sûresi- 72)
Bütün mevcudat
Allah’ın insan eline arz ettiği bir emanettir. İnsan o EMANETİN hakkını verdiği
zaman SUFİ, vermediği zaman CAHİL ve ZÂLİM oluyor. (İbn. Arabi Hz. Emanet ve
Hikmet)
Bunun üzerine şeytan onları oradan kaydırdı, içinde bulunduklarından
çıkardı. Biz de: ‘’Birbirinize düşman
olarak inin, orada belirli bir müddete kadar sizin için bir karar yeri ve nasip
vardır’’ dedik. (Bakara sûresi- 36)
‘’birbirinize düşman
olarak inin’’ ifadesinde çok özel
bir işaret vardır. Allah’ın bilinmezliği
olan ‘’lâ taayyün’’ (zuhûr’un olmadığı) AHADİYET
yani ZÂT âleminden, VAHİDİYET, oradan da ULUHİYET mertebesine iniş vardır. Nedir bu âlemler?.
AHADİYET: İsim ve sıfatların olmadığı, ‘’YÜCE ZÂT’’
MERTEBESİ. TEK’LİK.
VAHİDİYET: İsim ve sıfatlar ZÂT olarak açığa çıkar.
Ancak aralarında hiç bir FARK yoktur. Biri diğerinin aynıdır. İLK TAAYYÜN/İLK
ORTAYA ÇIKIŞ. BİR’LİK.
ULUHİYET: İsim ve sıfatların her biri, özellik ve
niteliklerine göre açığa çıkar. Böylece Muntakim/intikam alan isim ilen
Mün’im/nimet veren isim, birbirinin zıttı olur. Bütün isim ve sıfatlar bu
makamda böyledir. İKİNCİ TAAYYÜN
ULUHİYET METREBESİNE; RAHMANİ NEFES, HAKİKATLERİN
ŞEKİLLENDİĞİ MERTEBE, EZELİ İLİM MERTEBESİ, İNSANIN HAKİKATİ MERTEBESİ, ‘’AMÂ’’
(ince bulut ) MERTEBESİ, İNSAN-I KÂMİL/BERZAH MERTEBESİ DE DENİR. Bu mertebeye
BERZAH denmesinin nedeni; HAK ile HALK’ın arasında perde olması nedeniyledir. (Abdülkerim
el-Cili Hz.)
İŞTE BU İNİŞ, ZITLIKLARIN
OLDUĞU MERTEBE; ‘’ULUHİYET’’ MERTEBESİNEDİR.
‘’belirli bir müddete kadar’’ yani ‘’iradi ölüm’’, ölmeden önce ölme makamına gelinceye
kadar(küçük kıyamet). Veya ‘’beşeri ölüm’’ gerçekleşinceye kadar(büyük kıyamet)
VARLIK BİR DAİREDİR.
ÂDEM’İN CENNET’TE BAŞLAYAN VE AŞAĞILARIN AŞAĞISI SUFLİ ÂLEM OLAN DÜNYAYA
İNDİRİLMESİYLE DEVAM EDEN YOLCULUĞU TEKRAR CENNET’TE SON BULACAKTIR.
ÇÜNKÜ SON BAŞA DÖNMEKTİR.
ÇÜNKÜ SON BAŞA DÖNMEKTİR.
Allah idrak etmeyi
nasip etsin. Amin.