20 Eylül 2014 Cumartesi

YASAK AĞAÇ:

‘’Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece bu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendinize kötülük eden zâlimlerden olursunuz, dedik.’’ (Bakara sûresi- 35)

Bu ayetin batınî açıklamasında Havva’nın yaradılışı,  cennet’teki ‘’YASAK AĞAÇ’’ ve Âdem ile Havva’nın  cennet’ten  yeryüzüne inişi anlatılmaya çalışılacaktır.
 
Allah Âdem’i iki eli ile(Cemâl ve Celâl) yaratmış ve yeryüzüne Hâlife kılmıştır. Peki ya Havva nasıl yaradılmıştır?.

Beşeri cisimlerin yaradılışı dört türdür...

Âdem’in cismi, Havva’nın cismi, İsa’nın cismi ve Âdemoğullarının cismi.

Allah bu dört yaratmayı;  el-Hucûrât sûresi 13. Ayette birleştirmiş ve şöyle demiştir:

‘’Ey insanlar! Biz sizi yarattık’’. Burada Âdem’i  kastetmektedir.
‘’bir erkekten’’ . Burada ise Havva’yı kastetmektedir.
‘’bir dişiden’’ İsa’yı kastetmektedir.
‘’erkek ve dişiden’’ Âdemoğulları kastedilmektedir. (Fütühat-ı Mekkiye 1 Syf- 359)

Ayrıca ÂDEM TOPRAKTAN, HAVVA (Âdem’den alınmış) KABURGADAN, İSA RUHU’L KUDS’UN (Cebrail) ÜFLEMESİNDEN, ÂDEMOĞULLARI İSE ‘’kokuşmuş bir sudan’’ (Mürselat sûresi- 20) yaratılmıştır.

Hz. Âdem cennette tek başına yaşarken yanlızlığının giderilmesi için Havva yaratılmıştır.
Allah Havva’yı Âdem’in sol kaburga kemiğinden yaratmış,  Âdem’deki boşluğu da  Havva’ya arzu ile doldurmuştur. Çünkü varlıkta boşluk kalmaz.

Havva’nın  Âdem’den bir parça olması nedeniyle, Âdem’e duyduğu sevgi aslına/vatanına özlem olup, Âdem’in Havva’ya duyduğu sevgi de, parçaya yani kendinedir. Çünkü kadın erkeğin bir parçasıdır. Aslında Kadın ve erkek TEK bir parçadır. (İbn. Arabi Hz.)

Âdem, akl-ı küll’ün temsilcisidir. Çünkü önce akıl yaratılmıştır. Akl-ı küll pozitif olduğu ve her pozitifin içinde gizli bir negatiflik bulunduğu için, negatif olan nefs-i küll yani Havva da yaradılışta Âdem’in içinde gizlidir. Âdem ZÂT, Havva sıfat olup, ZÂT’ta SIFAT gizlidir.

Yani Âdem’in yaratılmasıyla birlikte, içindeki Havva da meydana çıkmıştır. Çünkü ikisi iç ve dış olarak birbirlerinden ayrılmayan bir bütündür. Kainat ve dünya da böyledir. Her şey, pozitif ve negatif devrenin tamamlamasıyla döner. Nesiller de bir erkek ve bir dişiden ürer.

Allah, kendini görmek için Âdem’i, onun kendini görmesi için de Havva’yı yaratmıştır.

Âdem mana, Havva ise maddedir.

Âdem’in cennet’ten atılmasının nedeni, Havva’ya aşık olarak gözünü ZÂT’tan ayırıp SIFAT’a çevirmesidir.  Sıfat ZÂT’tan ayrılmıştır ve onun donmuş /kesif halidir. Âdem SIFAT’ta ZÂT’ı görememiştir. Bu aynı;  çiçeğe bakan bir kimsenin o çiçekte Allah’ı görememesi gibidir.Göremeyen kimse de Allah’tan uzak olmuş demektir. Çünkü, sıfat ZÂT’tan ayrılamaz.

ZÂT cennettir. ZÂT’tan uzaklaşmak da, cennetten kovulmaktır. (Lütfi Filiz HZ.)

Biz: ‘’Ey âdem! Sen ve eşin beraberce cennete yerleşin.....dedik’’ Eşinden maksat NEFS’tir. Havva olarak isimlendirilmesinin nedeni, zulmânî cisimle(vücud) beraber olması, ondan ayrılamamasındandır. Âdem ile Havva’nın ayrılmamaları emredilen Cennet ‘’RUH ÂLEMİ SEMÂSI’’ dır. Cennet nimetleri de ‘’KALBİ GIDALAR ve RUHÎ MEYVELERDİR’’ (İbn. Arabi Hz. Tefsir-i Kebîr)

Allah Âdem ile Havva’ya cennetini sunmuş, orada dilediğince yiyip içmesi ve gezmesi konusunda özgür bırakmıştır. Sadece yasak ağaca yaklaşılmasını yasaklamıştır.

Kur’an-ı Kerîm ‘’yasak ağaç’’ ile ilgili bilgi vermemiş, sadece ağaça yaklaşılmasını yasak kılmıştır. Bu konuda fazla bir bilginin olmaması, fazla bir bilginin Allah katında gereksizliğinin göstergesi olduğu kabul edilmiştir.

 Yine bu ağacın ne olduğuna yönelik çeşitli yorumlar yapılmış, Elma, Üzüm, İncir, en çok da BUĞDAY olduğu fikri kabul görmüştür.

Hıristiyanlar ise yasak ağacın Âdem ile Havva arasındaki cinsi yaklaşım olabileceğine inanmış, RUHBANİYET(evlenmemek)  fikri de böyle gelişmiştir.

AĞAÇ: KAZA VE KADER AĞACI; EŞ- ŞECERE/İNSAN-I KÂMİL; HAKK’IN CEMÂLİ;  AŞK AĞACI

YENEN MEYVE: BUĞDAY; DÜNYA VE DÜNYAYA AİT DÜŞÜNCELER; BEŞERİYET; NEFSİN İSTEKLERİ; GAM VE MİHNET

CENAB-I HAKK, Hz. ÂDEM’E: ‘’Sana Cennet’i ihsan ettim. Maksadın Cennet ise hasıl oldu. Nimetler de verdim. Gayen bu ise o da oldu. Ye, iç, otur, eğlen, gez, yürü..... Yalnız şu yasak ağaca yaklaşma. Çünkü sana ihsan ettiğim şeyler akıl ölçüsü içindedir. Yasak olan ağaç ise ‘’AŞK’’ dır. Onun meyvesi gam ve mihnet, gölgesi zulmet ve hayrettir. Süsü güzelin gözyaşıdır. Mihnet muhabbetsiz, yakınlık belâsız olmaz. Cennet ise rahat köşesi ve sığınaktır’’ dedi. (Ken’an Rıfâi Hz.)

Eli açıklık ve cömertlik Âdem’i Cennet’e  gönderdi; o orada izzet minderlerine oturtuldu. Bütün Cennet onun emrine âmâde kılındı. O, Cenneti iyice seyretti; ama aşk ve acının tozuna bile rastlamadı. ‘’Yağla su birbirine karışmaz’’ dedi.

Âdem Cennetin hiç bir değeri olmadığını görünce, ayrılmaya karar verdi. Ama Allah onu ona mülk olarak vermişti. Oradan çabucak çıkmanın yolu Allah’ın emrini tutmamaktı. (William Chittick)

Zaten Âdem’in kaderinde yeryüzünde HÂLİFE olmak yazılıydı( Ben yeryüzünde bir Hâlife yaratacağım Bakara-30)

Yûsuf’u çirkin bir fiil işlemekten koruyan RAB, Âdem’i de ağacı tatmaktan koruyabilirdi. Ama dünyanın kargaşa, keder ve belâ ile dolması gerekiyorduysa, ne yapabilirdi.? (William Chittick)

Allah Âdem’e Halîfe’lik yani yeryüzünde kendi adına hükmetme gücü vermiştir. Bu güç bir şereflilik değil, bir sınama aracıdır. İnsanın bir şeyden alıkonulması bir sınamadır. Şereflendirmek ise bir serbestliktir. Halîfe makamında bulunan kimse hareketlerinde dâima bir sakınma durumundadır, daima bir ihtiyat halindedir.

Bu, şunu ortaya çıkarır ki, insanlıkla ilgili HİLÂFET mutlak değildir. Ve bunun özel bir sınırı vardır ki, tecavüzü zûlümdür. O sınırı tayin eden de bu ağaçtır.

Zûlüm bir şeyi yerli yerine koymamaktır. Zûlmün karşılığı ise HİKMET’tir. Hikmet her şeyin yerli yerine konulmasıdır.

‘’Biz EMANET’i göklere, yere ve dağlara teklif ettik de, onlar yüklenmekten çekindiler, korktular. O’nu insan yüklendi. Doğrusu o çok  zâlim, çok cahildir’’. (Ahzâp sûresi- 72)

Bütün mevcudat Allah’ın insan eline arz ettiği bir emanettir. İnsan o EMANETİN hakkını verdiği zaman SUFİ, vermediği zaman CAHİL ve ZÂLİM oluyor. (İbn. Arabi Hz. Emanet ve Hikmet)

Bunun üzerine şeytan onları oradan kaydırdı, içinde bulunduklarından çıkardı.  Biz de: ‘’Birbirinize düşman olarak inin, orada belirli bir müddete kadar sizin için bir karar yeri ve nasip vardır’’ dedik. (Bakara sûresi- 36)

 ‘’birbirinize düşman olarak inin’’  ifadesinde çok özel bir işaret vardır.  Allah’ın bilinmezliği olan   ‘’lâ taayyün’’ (zuhûr’un olmadığı) AHADİYET yani ZÂT âleminden, VAHİDİYET, oradan da ULUHİYET mertebesine iniş vardır.  Nedir bu âlemler?.

AHADİYET: İsim ve sıfatların olmadığı, ‘’YÜCE ZÂT’’ MERTEBESİ. TEK’LİK.

VAHİDİYET: İsim ve sıfatlar ZÂT olarak açığa çıkar. Ancak aralarında hiç bir FARK yoktur. Biri diğerinin aynıdır. İLK TAAYYÜN/İLK ORTAYA ÇIKIŞ. BİR’LİK.

ULUHİYET: İsim ve sıfatların her biri, özellik ve niteliklerine göre açığa çıkar. Böylece Muntakim/intikam alan isim ilen Mün’im/nimet veren isim, birbirinin zıttı olur. Bütün isim ve sıfatlar bu makamda böyledir.  İKİNCİ TAAYYÜN

ULUHİYET METREBESİNE; RAHMANİ NEFES, HAKİKATLERİN ŞEKİLLENDİĞİ MERTEBE, EZELİ İLİM MERTEBESİ, İNSANIN HAKİKATİ MERTEBESİ, ‘’AMÂ’’ (ince bulut ) MERTEBESİ, İNSAN-I KÂMİL/BERZAH MERTEBESİ DE DENİR. Bu mertebeye BERZAH denmesinin nedeni; HAK ile HALK’ın arasında perde olması nedeniyledir. (Abdülkerim el-Cili Hz.)

İŞTE BU İNİŞ, ZITLIKLARIN OLDUĞU MERTEBE; ‘’ULUHİYET’’ MERTEBESİNEDİR.

‘’belirli bir müddete kadar’’ yani ‘’iradi ölüm’’,  ölmeden önce ölme makamına gelinceye kadar(küçük kıyamet). Veya ‘’beşeri ölüm’’ gerçekleşinceye kadar(büyük kıyamet)

VARLIK BİR DAİREDİR. ÂDEM’İN CENNET’TE BAŞLAYAN VE AŞAĞILARIN AŞAĞISI SUFLİ ÂLEM OLAN DÜNYAYA İNDİRİLMESİYLE DEVAM EDEN YOLCULUĞU TEKRAR CENNET’TE SON BULACAKTIR. 

ÇÜNKÜ SON BAŞA DÖNMEKTİR.

Allah idrak etmeyi nasip etsin. Amin.