13 Aralık 2014 Cumartesi

TAVAF:

 ‘’Evimi, (Kâbe’yi) hem tavaf edenler, hem ibadete kapananlar, hem rükû ve secdeye varanlar için tertemiz bulundurun’’ (Bakara sûresi-125)

‘’Gerçekten Safa ve Merve, Allah’ın özel ibadet yerlerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret ederse, tavafı bunlarla yapmasında ona bir günah yoktur’’ (Bakara sûresi-158)

‘’Bir vakit İbrahim’e ‘’Bana hiç bir şeyi ortak koşma, evim olan Kâbe’yi tavaf edenleri, kıyama duranlar, rükû edenler ve secde edenler için temizle’’ diye o evin yerini hazırlamıştık’’ (Hac sûresi- 26)

‘’Sonra kirlerini temizlesinler, adaklarını yerine getirsinler,  o kadim evi, Kâbe’yi tavaf etsinler’’ (Hac sûresi-29)

Tavaf, bir şeyin etrafında dönmek anlamındadır. Evrende her şey döner. Yerküre, ay, güneş, yıldızlar. Elektronlar da Atom çekirdeği etrafında  dönerler. Tavaf eden hacılar da bu ezeli evrensel kurala uyup  Kâbe etrafında dönerler.

Kâinatta her şey soldan sağa doğru dönerken, Tavaf; Kâbe’nin sol tarafa alınmasıyla sağdan sola doğru olur. Çünkü Kâbe’yi tavaftan gaye nefsten kalbe/gönüle yolculuktur. Kalp de vücûdun solundadır.

Tavafa Hacer’ül esved öpülerek başlanır, sonra ona secde edilir veya kendisine ulaşma imkânı yoksa işâretle selâmlanır ve ondan biraz geride durulur. Hacer’ül esved, Allah’ın yeryüzündeki sağ eli kabul edilir. Kâbe’de izdiham artarsa, kendisini öpmek istediğimiz, fakat bunu yapamadığımız işâret yoluyla kendisine bildirilir. Artık, kendisini öpmek üzere sıranın bize gelmesi beklenmez. Çünkü bizden böyle bir davranış istenilseydi, kendisine ulaşamadığımızda ona işâret etmekle yetinmemiz emredilmezdi.

Tavaf Kâbe’nin etrafında yedi kez dönülerek gerçekleşir. Her dönüş bir ŞAVT’tır (tur, dönüş).

Yedi rakamı da çok anlamlıdır. Fâtiha yedi ayettir, Namazda yedi hareket vardır. Nefsin yedi kapısı (hırs, kibir, riyâ,...), Nefsin yedi mertebesi (emmare, levvame...), dünyanın yedi harikası, yedi renk, yedi nota, yedi gün, yedi kat yer, yedi kat gök, yedi felek, yedi abdal, Cehennemin yedi kapısı, Kur’an’da tekrarlanan yedi (Hicr sûresi-87). Örnekler çoğaltılabilir.

Ayrıca Mekke’nin camileri de yedi minarelidir (Medine’nin beş minarelidir).

Tavafın yedi oluşu; Yüce Allah’ın zâtını tamamlayan yedi vasıftan ibârettir.  Bunlar nefsi isimlerdir:

el-Hayy, el-Alîm, el-Mürîd, el-Kâdir, es- Semî, el- Basîr, el- Mütekellim.

Bu isimlerin sıfatları da aşağıdaki gibidir.

Hayat, İlim, İrade, Kudret, İşitme, Görme ve Kelâm. (Allah ancak bu yedi sıfatla idrâk edilebilir)

Yedi tavaftaki gaye insanın bu (kendine ait sandığı) sıfatlardan geçip (fenâ), Allah’ın sıfatlarına girmesidir (Bekâ). Allah’ın sıfatına girmenin mânâsı; 

Hayatı; Allah’ın Hayatına, İlmi; Allah’ın İlmine, İradesi; Allah’ın, İradesine, Kudreti; Allah'ın Kudretine, Semî (işitmesi); Allah’ın Semî’ne,  Basarı (görmesi); Allah’ın Basîr’ine,  Kelâmı; Allah’ın Kelâm’ına bağlanması demektir. (Cemâlnur Sargut/ Kâbe’nin Hakîkati Syf. 22-23)

‘’Tavaf, Allah’ın zâtını tamamlayan yedi vasfını tavaf etmek demektir. Bu yedi vasfından ilk şavt, Allah’ın hayatına hayatımı bağlıyorum demektir. Yani O’nun HAYY sıfatıyla, diriliş sıfatıyla her nefeste diriliyorum. Bunu hissettir bana Allah’ım demektir. İkinci şavt, Allah’ın ilmi ile ilimleniyorum, yani her öğrendiğim şey beni Allah’a götürüyor demektir. Üçüncü şavt, irademi Allah’ın iradesine bağla ki, nefsimi irâde edip kötü huylarımı yenebileyim demektir. Dördüncü şavt, Allah’ın kudretiyle beni kudretlendir ki bütün gücümle O’na hizmet edeyim demektir. Beş, altı ve yedinci şavt ‘’Allah’ım benden işit, benden gör ve benden konuş niyazlarıdır.’’   (Cemâlnur Sargut /Can-ı Candır Syf-91-92)

‘’Hacer’ül Esved’den alınan izinle Kâbe’nin çevresinde yapılan yedi dönüş, ‘’beyazın siyahın’’ içinde damla damla eriyişinin, nefsin rûha dönüşünün kimyâsıdır. Her dönüşte ‘’araz’’ lar (var sandığımız varlığımız) gözden silinmekte, arazın arkasında gizli olan ‘’hüviyet’’ ortaya çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle her yedi tavaftan biri Cenab-ı Hak’ın yedi sıfatına yani ‘’Hayat, İlim, İrade, Kudret, Duyma, Görme, Kelâm’’ sıfatlarına işaret etmekte, böylece tâlipli her dönüşte kendisinde iğreti/emânet olan bu sıfatları aslî sahibine geri vererek O’nun zâti ahadiyetinde ‘’fenâ’’ bulmaktadır. (Cemâlnur Sargut/ Kâbenin Hakîkati Syf. 27)

Lütfi Filiz Hz.  ise, Allah’ın yedi isminin yedi sıfat olarak yansımasını şöyle anlatır:

‘’Allah Hayat, İlim, İrade, Kudret, Duyma, Görme ve Kelâm sıfatlarını kullarına da bahşetmiştir ama O’ndakiler asıl, bizdekiler de hayaldir. Çünkü verdiklerini alıverdiği anda yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Örn. Hayat. O yaşıyor, biz de yaşıyoruz, ama biz, O bu sıfatını bizde bıraktığı sürece yaşıyoruz, geri alıverdiği anda yaşamımız sona eriyor.

Allah’ın diğer tüm sıfatları için de durum aynıdır. Asılları kendinde olduğu için, Kendi’ndeki sıfatlara ‘’aslî sıfatlar’’, O asıldan kâinata yansıttıklarına da ‘’selbî sıfatlar’’ denir.

Aslî sıfatlar, isminden de anlaşılacağı gibi esastır ve Allah’ta kötü bir şey bulunmayacağı için iyi sıfatlardır. Bunların kâinata yansımasından oluşan selbî sıfatlar ise, aslî olanların karşıtı durumunda olduklarından, onlara göre negatiftir. (aynı fotoğrafın aslı ve negatifi gibi)

Bu nedenle cennetin kâinata yansımasının cehennemi, Akl-ı Küll’ün yansımasının Nef-i Küll’ü veya sevabın yansımasının günahı oluşturması gibi.

Aslî sıfat esastır, zâtidir, has boyadır ve değişmez. Böyle olduğu için de ‘’Sıbgatullah’’ (Allah boyası) diye isimlendirilir.

Selbî sıfat ise nefisten doğduğu için, aslî sıfatın tam tersidir.

İnsan ‘’Allah günahımı affetsin’’ dediği zaman, ‘’Selbî sıfatlarımdan dolayı yaptığım hatayı bağışlasın ve bana Aslî sıfatını nasip etsin’’ demek istemektedir.’’ (Noktanın sonsuzluğu-1 Syf. 93-94)

Melekler Arş’ı, hacılar Kâbe’yi tavaf ederler.

Kâbe kalp makamıdır ve Arş’ı simgeler.  Allah ‘’yerler ve gökler beni içine almadı, yalnız mümin kulumun kalbi aldı’’ derken İnsan-ı Kâmil’i kastetmektedir.

Çünkü İnsan-ı Kâmil kâinatın  Arş’ı/ kalbidir. ‘’Rahman Arş’a istivâ etti’’ (Ta-ha Sûresi- 5) Allah Mümin kulun kalbini kuşattı demektir.

Kimi Kâbe’ye gider. Kimine Kâbe gelir (Rabiatül Adeviye  Hazretlerini Kâbe’bin karşıladığı hikâyesi meşhurdur). Kimi Kâbe olur (Beyazid-i Bestâmî Hz. nin meşakkatle Hac’ca gitmeye niyetlenen bir kişiye ‘’gel beni tavaf et’’ demesi onun Kâbe olduğunun kanıtıdır).

‘’Kâbe, İnsan-ı Kâmil’in (Hz. Muhammed’in) vücudundan başka bir şey değildir ki. Orada Allah’tan başka bir şey olamaz.’’ (Cemâlnur Sargut Hz. Âdem fassı Syf-24)

‘’And olsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve yüce Kur’ân’ı verdik’’ (Hicr Sûresi-87)

Yani Allah için sabit olan yedi sıfat verdik sana. Bu sıfatlar şunlardır: Hayat, İlim, İrade, Kudret, Semî (işitme), Basar (duyma), Kelâm (konuşma)......

‘’tekrarlanan...’’ yinelenen ve senin için sübutu/ortaya çıkışı ikilenen dir. Önce O’nun ahlakıyla ahlaklanman, O’nun sıfatıyla sıfatlanman sırasında Kalp varlığı makamında senin için gerçekleştiler. Sonra Tevhîd de ‘’fenâ bulma’’ nın ardından hakkani varlıkla ‘’bekâ bulma’’ makamında gerçekleştiler. (İbn. Arabi Hz. Tefsir-i Kebîr Tev’ilât)

Tekrarlanan yedi (es-Seb’ul mesani) Fâtiha sûresidir ve bu sûre Hz. Muhammed’e tahsis edilmiştir.

Çünkü âlemde ne varsa Kur’an’dadır, Hz. Muhammed/İnsan-ı Kâmil ile Kur’an ikizdir. Kur’an’da olan her şey  de Fâtiha’da toplanmıştır. O halde Fâtiha sûresi Hz. Muhammed’e aittir. Fâtiha açılış demektir. Kur’ân ve bütün kilitler O’nunla açılır.

Tekrar Tavaf’a dönecek olursak;

‘’Nasıl ki, Kâbe’yi tavaftaki gaye ‘’var sandığımız’’ kendi sıfatlarımızdan sıyrılıp ‘’Allah’ın sıfatları’’ ile sıfatlanmaksa, Kâinata gelmemizdeki gaye de Allah’ın bize emanet olarak verdiği ismimizi ortaya çıkarmak bütün melekelerimizin de onun etrafında tavaf etmesini sağlamaktır.

İnsan’ın ‘’has ismi’’ Kâbe’ye,  diğer esmaları ise bunun etrafında tavaf eden hacı adaylarına benzetilebilir. Bu tıpkı bir Güneşin uydularının,  onun etrafında tavaf etmesi gibidir. (Lütfi Filiz Hz. Noktanın Sonsuzluğu-1 Syf. 254)

Tavâf iki kısımdır: İzâfa (ziyâret) tavâfı,  İlâhi feyzin devâmı için hiç durmadan terakkiye işârettir. Çünkü bu terakki, insâni kemâle erdikten sonra hiç kesilmez. Yüce Hakk Teâla’nın nihâyeti yoktur. Vedâ tavâfı, hâl yolu ile Yüce Allah’a doğru hidâyet bulmaya işârettir. Bu hidâyet; Yüce Hakk Teâla’nın sırrını, hak edene emânet eylemesinden ibarettir. (Cemâlnur Sargut Kâbe’nin Hakîkati Syf. 24)

Tavaf, feleğe özgü dairesel bir şekle sahiptir. Felekler de öyledir. Allah seni yıldızlara  özgü bu dönüş bilgisine ulaştırdığında tavaf eden sayılırsın. Çünkü felek ve yıldızların seçme hakkı yoktur. Felek ve yıldızlar, süfli/aşağı âlemin müdebbirleridir/tedbir sahipleridir. İhtiyârları/irâdeleri  yoktur. (Cemâlnur Sargut /Hz. İdris fassı Syf. 53)

‘’Yedi sıfat, yedi yıldızdır’’ (Cemâlnur Sargut/ Hz. Nûh fassı Syf. 162)

İşte sen ne zaman sende mevcut olan yedi sıfatın sadece Allah’a ait olduğunu, gökteki yıldızlar gibi hiç bir idarenin olmadığını idrak edersin, o zaman tavaf eden sayılırsın.

Kâbe’nin varoluşunun ve tavâfının sırlarıyla ilgili tâlim ve lûtuf konuşmaları (İbn Arabî Hz):

O sağ elini uzattı ve ben onu öptüm. Kendisine âşık olduğum sûret bana ulaştı. Sonra o bana ‘’hayat’’ sûretinde gözüktü, ben de ona ‘’ölüm’’ sûretinde gözüktüm. Sonra bu sûret diğer sûretle biatlaşmak (tokalaşmak) istedi.

Sonra, o bana bir bakış, bir ‘’göz’’ (basar) sûretinde gözüktü. Ben ona ‘’nazardan, bakıştan yoksun’’ olan bir kimse sûretinde gözüktüm. Bu durum bir ‘’şavt’’ı tamamladıktan ve şavtın bozulmasından sonra meydana geldi. Ve bu sûret diğer sûretle biatlaşmak istedi.

Sonra, o bana en yaygın ‘’ilim’’ sûretinde gözüktü. Ben de ona tam ‘’bilgisizlik’’ sûretinde gözüktüm. Yine bu sûret diğer sûretle biatlaşmak istedi.

Sonra, benim için çağrıyı ‘’işitmek’’ şeklinde gözüktü. Ben de ona, ‘’duymaktan yoksun’’ biri sûretinde gözüktüm. Yine bu sûret diğer sûretle biatlaşmak istedi. Bunun üzerine Hakk ikisi arasına perdelerini indirdi.

Sonra, o bana ‘’hitap’’ şeklinde gözüktü. Ben de onun için ‘’dilsizlik’’ sûretine girdim. Bu sûret diğer sûretle biatlaşmak istedi. Bunun üzerine Hakk o ikisi arasına Levh’in yazılarını, rakamlarını ve satırlarını gösterdi.

Sonra, o bana ‘’irâde’’ sûretinde gözüktü. Ben de ona ‘’hakîkate ve tabiata erişemeyen’’ kusurlu bir sûret olarak gözüktüm. Böylelikle (bana ait) sûret, (Hakk’a ait) sûrete biat etmek istedi. Bunun üzerine Hakk Teâlâ ikisi arasına ışığını ve nûrunu bol bol akıttı.

Sonra, o bana ‘’kudret’’ ve takat (güç) sûretinde gözüktü. Ben de ona ‘‘âcizlik ve ihtiyâç’’ sûretinde gözüktüm. Bu sûret diğer sûretle biatlaşmak istedi. Bunun üzerine Hakk Teâlâ kuluna kulunun kusurlarını (taksir) gösterdi.

(Burada anlatılmak istenen kulun Hakk’ın sıfatlarıyla sıfatlanması yani fenâdan bekâya ermesidir.)

Allah nasip etsin.