‘’Evimi, (Kâbe’yi) hem tavaf edenler, hem ibadete kapananlar,
hem rükû ve secdeye varanlar için tertemiz bulundurun’’ (Bakara sûresi-125)
‘’Gerçekten Safa ve Merve, Allah’ın
özel ibadet yerlerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kâbe’yi
ziyaret ederse, tavafı bunlarla
yapmasında ona bir günah yoktur’’ (Bakara sûresi-158)
‘’Bir vakit İbrahim’e ‘’Bana hiç bir
şeyi ortak koşma, evim olan Kâbe’yi tavaf
edenleri, kıyama duranlar, rükû edenler ve secde edenler için temizle’’ diye o
evin yerini hazırlamıştık’’ (Hac sûresi- 26)
‘’Sonra kirlerini temizlesinler,
adaklarını yerine getirsinler, o kadim evi, Kâbe’yi tavaf etsinler’’ (Hac sûresi-29)
Tavaf, bir
şeyin etrafında dönmek anlamındadır. Evrende her şey döner. Yerküre, ay, güneş,
yıldızlar. Elektronlar da Atom çekirdeği etrafında dönerler. Tavaf eden
hacılar da bu ezeli evrensel kurala uyup Kâbe etrafında dönerler.
Kâinatta her
şey soldan sağa doğru dönerken, Tavaf; Kâbe’nin sol tarafa alınmasıyla sağdan
sola doğru olur. Çünkü Kâbe’yi tavaftan gaye nefsten kalbe/gönüle yolculuktur.
Kalp de vücûdun solundadır.
Tavafa
Hacer’ül esved öpülerek başlanır, sonra ona secde edilir veya kendisine ulaşma
imkânı yoksa işâretle selâmlanır ve ondan biraz geride durulur. Hacer’ül esved,
Allah’ın yeryüzündeki sağ eli kabul edilir. Kâbe’de izdiham artarsa, kendisini
öpmek istediğimiz, fakat bunu yapamadığımız işâret yoluyla kendisine
bildirilir. Artık, kendisini öpmek üzere sıranın bize gelmesi beklenmez. Çünkü
bizden böyle bir davranış istenilseydi, kendisine ulaşamadığımızda ona işâret
etmekle yetinmemiz emredilmezdi.
Tavaf
Kâbe’nin etrafında yedi kez dönülerek gerçekleşir. Her dönüş bir ŞAVT’tır (tur,
dönüş).
Yedi rakamı
da çok anlamlıdır. Fâtiha yedi ayettir, Namazda yedi hareket vardır. Nefsin
yedi kapısı (hırs, kibir, riyâ,...), Nefsin yedi mertebesi (emmare,
levvame...), dünyanın yedi harikası, yedi renk, yedi nota, yedi gün, yedi kat
yer, yedi kat gök, yedi felek, yedi abdal, Cehennemin yedi kapısı, Kur’an’da
tekrarlanan yedi (Hicr sûresi-87). Örnekler çoğaltılabilir.
Ayrıca
Mekke’nin camileri de yedi minarelidir (Medine’nin beş minarelidir).
Tavafın yedi
oluşu; Yüce Allah’ın zâtını tamamlayan yedi vasıftan ibârettir. Bunlar nefsi
isimlerdir:
el-Hayy, el-Alîm,
el-Mürîd, el-Kâdir, es- Semî, el- Basîr, el- Mütekellim.
Bu isimlerin
sıfatları da aşağıdaki gibidir.
Hayat, İlim, İrade,
Kudret, İşitme, Görme ve Kelâm. (Allah ancak bu yedi sıfatla idrâk edilebilir)
Yedi
tavaftaki gaye insanın bu (kendine ait sandığı) sıfatlardan geçip (fenâ),
Allah’ın sıfatlarına girmesidir (Bekâ). Allah’ın sıfatına
girmenin mânâsı;
Hayatı; Allah’ın Hayatına, İlmi; Allah’ın İlmine, İradesi; Allah’ın, İradesine,
Kudreti; Allah'ın Kudretine, Semî (işitmesi); Allah’ın Semî’ne, Basarı (görmesi);
Allah’ın Basîr’ine, Kelâmı; Allah’ın Kelâm’ına bağlanması demektir.
(Cemâlnur Sargut/ Kâbe’nin Hakîkati Syf. 22-23)
‘’Tavaf,
Allah’ın zâtını tamamlayan yedi vasfını tavaf etmek demektir. Bu yedi vasfından
ilk
şavt, Allah’ın hayatına hayatımı bağlıyorum demektir. Yani O’nun HAYY
sıfatıyla, diriliş sıfatıyla her nefeste diriliyorum. Bunu hissettir bana
Allah’ım demektir. İkinci şavt, Allah’ın ilmi ile ilimleniyorum, yani her
öğrendiğim şey beni Allah’a götürüyor demektir. Üçüncü şavt,
irademi Allah’ın iradesine bağla ki, nefsimi irâde edip kötü huylarımı
yenebileyim demektir. Dördüncü şavt, Allah’ın kudretiyle
beni kudretlendir ki bütün gücümle O’na hizmet edeyim demektir. Beş,
altı ve yedinci şavt ‘’Allah’ım
benden işit, benden gör ve benden konuş niyazlarıdır.’’ (Cemâlnur
Sargut /Can-ı Candır Syf-91-92)
‘’Hacer’ül
Esved’den alınan izinle Kâbe’nin çevresinde yapılan yedi dönüş, ‘’beyazın siyahın’’ içinde damla damla
eriyişinin, nefsin rûha dönüşünün kimyâsıdır. Her dönüşte ‘’araz’’ lar (var
sandığımız varlığımız) gözden silinmekte, arazın arkasında gizli olan ‘’hüviyet’’
ortaya çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle her yedi tavaftan biri Cenab-ı
Hak’ın yedi sıfatına yani ‘’Hayat, İlim, İrade, Kudret, Duyma, Görme, Kelâm’’
sıfatlarına işaret etmekte, böylece tâlipli her dönüşte kendisinde
iğreti/emânet olan bu sıfatları aslî sahibine geri vererek O’nun zâti
ahadiyetinde ‘’fenâ’’ bulmaktadır. (Cemâlnur Sargut/ Kâbenin Hakîkati
Syf. 27)
Lütfi Filiz
Hz. ise, Allah’ın yedi isminin yedi sıfat olarak yansımasını şöyle
anlatır:
‘’Allah Hayat,
İlim, İrade, Kudret, Duyma, Görme ve Kelâm sıfatlarını kullarına da
bahşetmiştir ama O’ndakiler asıl, bizdekiler de hayaldir. Çünkü verdiklerini
alıverdiği anda yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Örn. Hayat. O yaşıyor,
biz de yaşıyoruz, ama biz, O bu sıfatını bizde bıraktığı sürece yaşıyoruz, geri
alıverdiği anda yaşamımız sona eriyor.
Allah’ın
diğer tüm sıfatları için de durum aynıdır. Asılları kendinde olduğu için,
Kendi’ndeki sıfatlara ‘’aslî sıfatlar’’, O asıldan kâinata
yansıttıklarına da ‘’selbî sıfatlar’’ denir.
Aslî sıfatlar, isminden de anlaşılacağı gibi
esastır ve Allah’ta kötü bir şey bulunmayacağı için iyi sıfatlardır. Bunların
kâinata yansımasından oluşan selbî sıfatlar ise, aslî olanların
karşıtı durumunda olduklarından, onlara göre negatiftir. (aynı fotoğrafın aslı
ve negatifi gibi)
Bu nedenle cennetin
kâinata yansımasının cehennemi, Akl-ı Küll’ün yansımasının Nef-i Küll’ü veya
sevabın yansımasının günahı oluşturması gibi.
Aslî sıfat esastır,
zâtidir, has boyadır ve değişmez. Böyle olduğu için de ‘’Sıbgatullah’’ (Allah
boyası) diye isimlendirilir.
Selbî sıfat
ise nefisten doğduğu için, aslî sıfatın tam tersidir.
İnsan ‘’Allah günahımı affetsin’’ dediği
zaman, ‘’Selbî sıfatlarımdan dolayı
yaptığım hatayı bağışlasın ve bana Aslî sıfatını nasip etsin’’ demek
istemektedir.’’ (Noktanın sonsuzluğu-1 Syf. 93-94)
Melekler
Arş’ı, hacılar Kâbe’yi tavaf ederler.
Kâbe kalp
makamıdır ve Arş’ı simgeler. Allah ‘’yerler ve gökler beni içine almadı, yalnız
mümin kulumun kalbi aldı’’ derken İnsan-ı Kâmil’i kastetmektedir.
Çünkü
İnsan-ı Kâmil kâinatın Arş’ı/ kalbidir. ‘’Rahman Arş’a istivâ etti’’
(Ta-ha Sûresi- 5) Allah Mümin kulun kalbini kuşattı demektir.
Kimi Kâbe’ye gider. Kimine Kâbe gelir
(Rabiatül
Adeviye Hazretlerini Kâbe’bin karşıladığı hikâyesi meşhurdur). Kimi Kâbe olur (Beyazid-i Bestâmî Hz. nin
meşakkatle Hac’ca gitmeye niyetlenen bir kişiye ‘’gel beni tavaf et’’ demesi onun Kâbe olduğunun kanıtıdır).
‘’Kâbe,
İnsan-ı Kâmil’in (Hz. Muhammed’in) vücudundan başka bir şey değildir ki. Orada
Allah’tan başka bir şey olamaz.’’ (Cemâlnur Sargut Hz. Âdem fassı Syf-24)
‘’And olsun ki, biz
sana tekrarlanan yedi âyeti ve yüce Kur’ân’ı verdik’’ (Hicr Sûresi-87)
Yani Allah
için sabit olan yedi sıfat verdik sana. Bu sıfatlar şunlardır: Hayat, İlim,
İrade, Kudret, Semî (işitme), Basar (duyma), Kelâm (konuşma)......
‘’tekrarlanan...’’ yinelenen ve senin için
sübutu/ortaya çıkışı ikilenen dir. Önce O’nun ahlakıyla
ahlaklanman, O’nun sıfatıyla sıfatlanman sırasında Kalp varlığı makamında senin
için gerçekleştiler. Sonra Tevhîd de ‘’fenâ bulma’’ nın ardından hakkani
varlıkla ‘’bekâ bulma’’ makamında gerçekleştiler. (İbn. Arabi Hz.
Tefsir-i Kebîr Tev’ilât)
Tekrarlanan yedi
(es-Seb’ul mesani) Fâtiha sûresidir ve bu sûre Hz. Muhammed’e tahsis
edilmiştir.
Çünkü âlemde
ne varsa Kur’an’dadır, Hz. Muhammed/İnsan-ı Kâmil ile Kur’an ikizdir. Kur’an’da
olan her şey de Fâtiha’da toplanmıştır. O halde Fâtiha sûresi Hz. Muhammed’e
aittir. Fâtiha açılış demektir. Kur’ân ve bütün kilitler O’nunla açılır.
Tekrar Tavaf’a
dönecek olursak;
‘’Nasıl ki,
Kâbe’yi tavaftaki gaye ‘’var sandığımız’’ kendi
sıfatlarımızdan sıyrılıp ‘’Allah’ın sıfatları’’ ile
sıfatlanmaksa, Kâinata gelmemizdeki gaye de Allah’ın bize emanet olarak verdiği ismimizi
ortaya çıkarmak bütün melekelerimizin de onun etrafında tavaf etmesini
sağlamaktır.
İnsan’ın ‘’has
ismi’’ Kâbe’ye, diğer esmaları ise bunun etrafında tavaf eden
hacı adaylarına benzetilebilir. Bu tıpkı bir Güneşin uydularının, onun
etrafında tavaf etmesi gibidir. (Lütfi Filiz Hz. Noktanın Sonsuzluğu-1 Syf.
254)
Tavâf iki
kısımdır: İzâfa
(ziyâret) tavâfı, İlâhi feyzin
devâmı için hiç durmadan terakkiye işârettir. Çünkü bu terakki, insâni kemâle
erdikten sonra hiç kesilmez. Yüce Hakk Teâla’nın nihâyeti yoktur. Vedâ
tavâfı, hâl yolu ile Yüce Allah’a doğru hidâyet bulmaya
işârettir. Bu hidâyet; Yüce Hakk Teâla’nın sırrını, hak edene emânet
eylemesinden ibarettir. (Cemâlnur Sargut Kâbe’nin Hakîkati Syf. 24)
Tavaf,
feleğe özgü dairesel bir şekle sahiptir. Felekler de öyledir. Allah seni
yıldızlara özgü bu dönüş bilgisine ulaştırdığında tavaf eden sayılırsın. Çünkü
felek ve yıldızların seçme hakkı yoktur. Felek ve yıldızlar, süfli/aşağı âlemin
müdebbirleridir/tedbir sahipleridir. İhtiyârları/irâdeleri yoktur. (Cemâlnur
Sargut /Hz. İdris fassı Syf. 53)
‘’Yedi sıfat, yedi
yıldızdır’’
(Cemâlnur Sargut/ Hz. Nûh fassı Syf. 162)
İşte
sen ne zaman sende mevcut olan yedi sıfatın sadece Allah’a ait olduğunu,
gökteki yıldızlar gibi hiç bir idarenin olmadığını idrak edersin, o zaman tavaf
eden sayılırsın.
Kâbe’nin varoluşunun ve tavâfının
sırlarıyla ilgili tâlim ve lûtuf konuşmaları (İbn Arabî Hz):
O sağ elini
uzattı ve ben onu öptüm. Kendisine âşık olduğum sûret bana ulaştı. Sonra o bana
‘’hayat’’
sûretinde gözüktü, ben de ona ‘’ölüm’’ sûretinde gözüktüm. Sonra
bu sûret diğer sûretle biatlaşmak (tokalaşmak) istedi.
Sonra, o
bana bir bakış, bir ‘’göz’’ (basar) sûretinde gözüktü. Ben ona ‘’nazardan, bakıştan yoksun’’ olan
bir kimse sûretinde gözüktüm. Bu durum bir ‘’şavt’’ı tamamladıktan ve şavtın
bozulmasından sonra meydana geldi. Ve bu sûret diğer sûretle biatlaşmak istedi.
Sonra, o
bana en yaygın ‘’ilim’’ sûretinde gözüktü. Ben de ona tam ‘’bilgisizlik’’ sûretinde
gözüktüm. Yine bu sûret diğer sûretle biatlaşmak istedi.
Sonra, benim
için çağrıyı ‘’işitmek’’ şeklinde gözüktü. Ben de ona, ‘’duymaktan yoksun’’ biri
sûretinde gözüktüm. Yine bu sûret diğer sûretle biatlaşmak istedi. Bunun
üzerine Hakk ikisi arasına perdelerini indirdi.
Sonra, o bana
‘’hitap’’
şeklinde gözüktü. Ben de onun için ‘’dilsizlik’’ sûretine girdim. Bu
sûret diğer sûretle biatlaşmak istedi. Bunun üzerine Hakk o ikisi arasına Levh’in
yazılarını, rakamlarını ve satırlarını gösterdi.
Sonra, o
bana ‘’irâde’’
sûretinde gözüktü. Ben de ona ‘’hakîkate ve tabiata erişemeyen’’ kusurlu
bir sûret olarak gözüktüm. Böylelikle (bana ait) sûret, (Hakk’a ait) sûrete
biat etmek istedi. Bunun üzerine Hakk Teâlâ ikisi arasına ışığını ve nûrunu bol
bol akıttı.
Sonra, o
bana ‘’kudret’’
ve takat (güç) sûretinde gözüktü. Ben de ona ‘‘âcizlik ve ihtiyâç’’ sûretinde
gözüktüm. Bu sûret diğer sûretle biatlaşmak istedi. Bunun üzerine Hakk Teâlâ kuluna kulunun kusurlarını (taksir)
gösterdi.
(Burada
anlatılmak istenen kulun Hakk’ın sıfatlarıyla sıfatlanması yani fenâdan bekâya
ermesidir.)
Allah nasip
etsin.