19 Ocak 2017 Perşembe

SU KANUNU

Bu; Sayın Mustafa Kaya’nın ‘’BİR HIZIR ÖĞRETİSİ’’ diyerek kaleme aldığı ve daha Lise yıllarında Konya’da, Şems’in türbesinin önünde karşılaştığı bir ‘’ZÂT’’ın ‘’SU’ya BAK’’ demesiyle başlayan ve hiç bitmeyen ‘’SU’yu’’ inceleme ve SU’yun SIR’larının peşinde geçen bir ömrün kitabıdır.

‘’O kâfir olanlar görmediler mi ki, gökler ve yer bitişik halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hala inanmıyorlar mı’’ (Enbiya sûresi 30)

Hayatın ve varlığın en derin sırrı şu cümlededir: ‘’Allah ile kul arasında sadece SU vardır’’

Su hayatın SIR’rıdır. İnsan vücudunun  yüzde 70’i, Dünyamızın 4/3’ü Su’dur. İnsan beyninin ise, yüzde 70’den fazlası Su’dur ve Beyin Su’da yüzer. Bu sayede de ağırlığı 1,4 kilogramdan, 50 grama kadar düşer. Yani beynin ağırlığı, beyin Su’yu içerisinde 30 kat düşer.

Su hayat ve canlılıktır ve onsuz yaşanamaz. Allah Kur’an’ı Kerim’de her şeyin yaradılışından bahsetmiş, Su ve Rûh’un nasıl yaratıldığını söylememiştir. Rûh Allah’ın emrindedir. Su molekülü ise bilimsel olarak  ‘’2 Hidrojen, 1 oksijen’’ molekülünden oluşur. Bu moleküller serbest olarak dolaşır ve Su’yun oluşabilmesi için çarpışarak birleşmeleri gerekir. Bu çarpışmanın ise çok yüksek sıcaklık gerektirmesi nedeniyle oluşumu dünyada gerçekleşemez. (Aynı demir gibi)

Su dünyada oluşmamıştır ve yaradılışı dünya ile aynı yaştadır. Evrendeki Su miktarı asla değişmez, aynı Su; Yağmur, Bulut, Kar ve Buhar olarak devamlı olarak dolanıp durur. Biri yanıcı, biri yakıcı olan iki gazın birleşerek her türlü yangını söndüren Su’yu oluşturması da oldukça ilginçtir. Su sıfır derecede donar, 40 derecede kaynar ve buharlaşır. Bu Su’yun kaderidir(Gizli ısı).

Havanın sıcaklığı aniden artsa veya düşse bile suyun ısısı yavaş yavaş değişir. Bu durum canlıların hayatında önemli bir rol oynar, bu nedenle dünyamız, vücudumuz aniden soğumaz ve ısınmaz. Havalar soğuduğunda denizlerdeki Su’yun tamamı değil üzeri donar, buz katmanın altındaki + 4 derecedeki Su akmaya devam eder ve canlıların yaşamasına olanak sağlar. Su donduğunda oluşan BUZ genleşir ve bu sayede onbinlerce ton ağırlığındaki buz dağları  batmadan SU  yüzeyinde durabilir.

Bir Su molekülü, 104,7 derecelik bir açıyla, mükemmel bir dörtgendir. Bu geometridir ve geometri, molekülde var olduğundan, Su’yun çok belirli frekans özelliği vardır. Tüm Su molekülleri birbirinden farklıdır. Su molekülleri gibi  ‘’KAR TANELERİ’’ de asla birbirine benzemez. Hepsi altıgen olmasına rağmen Allah adeta KAR’a; parmak izi, ses tonu ve DNA’da olduğu gibi MÜHRÜ’nü vurmuştur. Kar çözüldüğünde Su olur, donduğunda gene eski şeklini alır.

Çünkü, SU’yun hafızası vardır. Değişik Su kaynaklarından alınan Su örnekleri ile yapılan deneyler bunu doğrulamıştır. Su’yun molekülleri kullanılan kelimeler karşısında değişmekte ve farklı desenlere bürünmektedir. İyi ve güzel söz ile kırıcı ve hakaret içeren sözler karşısında Su’yun verdiği tepkiler farklı farklı olmaktadır. Yüzde 70’i Su olan insanın da kullandığı kelimelerin kendisinde ve karşısındakinde İZ bıraktığı aşikârdır. Zaten kelime ‘’yara izi’’ demektir ve her kelime İZ bırakır.Su’yun 27 özel desenden oluşan alfabesinin olduğu, ses dalgalarıyla gelen titreşimlerin, kelimeyi Su’yun kendi alfabesine çevirdiği bilimsel bir araştırmadır. Düşünceler ve niyetler Su’ya bu alfabe sayesinde yazılır, böylece Su’yun titreşimi değişir. Su’yun titreşimi değişince her şey değişir.

Havanın olmadığı yerde Su yoktur, Su’yun olmadığı yerde hava yoktur. Su görünmez hava olur, hava görünmez Su olur. İşte bu senin içindeki Su ile, senin dışındaki hava zannettiğin aslı Su olan şey arasındaki bağı anlatır. Su’lar birbirini etkiler.

Biz aslında HAVA değil SU kristalleri soluyoruz. Fakat bunu ancak KAR yağdığında anlayabiliyoruz. Yağan KAR değil HAVA’dır, SU’dur. Zaten hepsi aynı elementtir. (4 unsur)

SU’yun KANUNLARI vardır ve en önemli kanunu senin sabretmen karşısında işlemeye başlar. Sabretmek sıkıntılar karşısında gösterilen direnç değildir. Gerçek sabır, uğradığın haksızlıkları Allah’tan başkasına şikayet etmemek, herşeyi sadece Allah’tan istemektir. Hakiki sabır budur. Peki o zaman ne mi olur?. Eğer sen kimseciklere derdini anlatmadıysan, halinden şikayet etmediysen, vücudun bu hal sonrası Su sayesinde oluşan elektrik deşarj olmamış, akıp gitmemiş ve hala depolandığı gibi kalmıştır. İşte beynimiz Su’daki kayıtlı bilgileri çekip çıkarmak ve okuyabilmek için bu elektriğe, enerjiye ihtiyaç duyar. Dua’na Su ile cevap gelir, hiç düşünmediğin çareler aklına gelir. Beyin de kayırlı bilgileri bu Su’dan okur.

Bir şeyi başaracağına inanırsan, bunu yapabileceğine dair bilgiler, Beyin kütüphanesinde bulunan Beyin suyunda size sunulur. Her bilgi Beynimiz tarafından, Beyin Su’yu içinden okunur. Çünkü Su muhteşem bir kayıt cihazıdır. (Dünyada, Su’ya kayıt yapabilen bilgisayar yapılmaya çalışılmaktadır)

İnsanoğlunun vücudunda yaradılış itibariyle 7 tane özel SU DAMLASI bulunur. Bunların 2’si iç kulakta, 2’si gözde, 2‘si beynin sağ ve sol lobunda 1’i ise alında, iki göz arasındaki bölgededir (epifiz bezi). Yapılan tüm ibadetler, vücudumuzdaki bu 7 Su damlasını doğum anındaki saf hale getirmek içindir. Namazdaki secdeler de beynimizdeki bu Su damlaları ile ilintilidir. Çiğ soğan ve sarmısak, florür maddesi epifiz bezindeki bu Su damlacığını çok olumsuz etkiler, her gece mutlaka görülen rüyaların hatırlanmasına engel olur. Her gece Rûh’un ilâhi âleme intikâli ile görülen rüyalar sayesinde yaşadığımız bazı acı deneyimler daha kolay atlatılır. Hatırlanmazsa stres ve bunalıma neden olur.

Müzik, tüm insanlığın ortak frekansıdır. Evrenseldir. İnsan bedeni ilk yaratıldığında, Rûh bu dar ten kafesine girememiş, bir anda bir mûsiki sesi duyulmuş ve Rûh bir süreliğine ten kafesine girmiştir. Bu mûsikinin NEY’in sesine benzediği, bu nedenle NEY sesinin tüm insanları etkilediği söylenir. Müzik vücûd Su’yunda çok yüksek bir etkileşim yapar. Seni mutlu eden müzikleri dinle, moralin bozuk iken hüzünlü ve hazin şarkılar dinleme.

Su’ya sakın hakaret etme, ‘’pis, kirli Su’’ deme. İllâ bir şey diyeceksen ‘’kullanılmaz halde, bir yeri temizlemiş, kirini almış’’ de. Allah Su’yu sevmiş ve Aziz(güçlü) kılmıştır. Su’yu Besmele ile, Su’ya duyurarak ve anlamını idrâk etmeye çalışarak iç. Besmele, neye söylenirse ‘’Emredildiğin üzere ol’’ demektir. Besmele ile Su’yun molekülleri değişir ve senin o an edeceğin dua (ki Rûh’un duasıdır) kabul olur. Olumsuz kelimeler ise vücud Su’yumuzu olumsuz etkiler, Su molekülleri o kelimelere uygun şekil alır, beyin bu şekilleri okuyarak karar verir. Hep olumlu kelimeler kullan. Olmadı deme, oluyor de. Başaramadım deme, Başarıyorum de.

Su’yun rengi, kokusu ve tadı yoktur denilir. Vardır ama anlatılamaz. Bir meyvenin, bir sebzenin tadı, kokusu ve rengi Su’dan gelir. Tad, koku ve renk; bunlar toplu halde Su’yun içerisinde gizlidir. Meyve ve sebzelerin istidadına göre parçalanır, dağılır. Bütün renk skalaları Su’yun içinde gizlenmiştir. Kâinatta içinde Su bulunmayan hiçbir şey yoktur. Kayada dahi Su bulunur. ‘’Taşı sıksa Su’yunu çıkarır’’ sözü boşuna değildir. Bugün, taşın Su’yu çıkarılmıştır ve bu Su yanmaz kumaş üretiminde, yangın söndürmede kullanılmaktadır.

Vücudumuzdaki Su ‘’DENİZ SU’yu’’dur.  Vücud Su’yu ile aldığımız TUZ birleşir, TUZLU SU olur. Dışarıdan geldikten sonra el ve ayaklarımızı tuzlu Su ile yıkamak negatif elektriğimizi alır.

Gözyaşında Iyzozyme denilen madde, acı anında midede kalırsa ünsere neden olur. Bu madde gözyaşı ile dışarıya atılmalıdır. Tırnak, vücudumuzun en tehlikeli virüs ve mikroplarının barındığı atık bir maddedir. Bu nedenle uzatılmamalı, makul ölçüde kesilmelidir. Uzatılması psikolojik hastalıklara neden olabilir. Deprasyona Su sesi ve zencefil şerbeti iyi gelir. Saçlar auramızın hafızasıdır. Yaşadıklarımızın tüm manyetik izleri, statik elektriğe duyarlı bu kök uzantısında birikir. Kadınlar bu yüzden geçmişlerini unutmakta zorlanır ve doğal bir refleks olarak saçlarına yönelir.

Değişmeye, iyileşmeye cesareti olmayan insanlar sürekli içinde bulundukları hali anlatır. Bilmezler ki, anlattıkça yaşadıkları hal devam eder. Bu ‘’SU KANUNU’’dur. En çok neyin sohbetini yapıyorsan, hayatının en büyük imtihanları oradan olacaktır. Bu da ‘’SU KANUNU’’dur.

İnsanın hayattaki öncelikleri kaderini gösterir. En çok konuştukları bir sonraki yaşayacaklarını, en çok yiyip içtikleri, öfkelendikleri yaşayacakları hastalıkları öngörür. SU KANUNU.

Aklına hayatının geçmişteki karanlık dönemlerini, şansızlıklarını ve düş kırıklıklarını takanlar, tekrar tekrar düşünenler, vücudundaki Su moleküllerini o günlerdeki haline döndürür ve aynı halleri gelecekte de yaşamak için dua etmiş gibi olur. SU KANUNU.

Kimi dışlar ve aşağılarsan sonunda onun durumuna düşersin. Bu kainatın matematiğidir. Bir koyar, bir alırsın. Kendi frekansına uymayan kelimeleri kullanmak psikolojik rahatsızlıklara yol açar, unutma.Kelimeler hazinendir. Kullandığın kelime Su’ya yazı yazar, beyin o yazıyı okur, sen yaşarsın.

Peygamberler hep sıcak ve kurak iklimlere gönderilmiştir. Su’yun olmadığı, çok az bulunduğu yerlere(?).  Hz. Peygamber BALIK yememiş ve bunun nedenini de söylememiştir.DÜŞÜN (?).

Zeytin ve Zeytinyağı tüket, Tahin ve Pekmez ye, yemeğe tuz ile başla yemeğini tuz ile bitir. Abdest alırken, yatarken ayaklarını soğuk Su ile yıka. Her gün iki yemek kaşığı SİRKE tüket. Yemeklerinde kemik Su’yu kullan.Bol taze acı biber ye. Su’yu ayakta içme. İlle içeceksen sağ ayak baş parmağını kaldırarak iç. Lokmalarını çok iyi çiğne(27 kere). Her Dişin altında yaradılış itibariyle iki sır nokta vardır. Az çiğneme sonucunda o noktalar uyarılmaz ve Su gerekli geometrik şekli almadığı için vücud doyduğunu anlamaz. Dişlerine azami önem ver. Çok sıcak yeme. Sık duş al.

Unutma; Allah dediğin anda kalbin farklı bir şekilde çarpmıyorsa içtiğin ve içindeki Su ölüdür. O’nu canlandır. Nasıl mı? Doğal kaynak Su’ları kullanmaya çalış, Su’yu cam şişede veya bulabilirsen toprak testi de soğuk olarak tüket. Su’ya hürmet et. Su’yu Besmele ile, yudum yudum iç.

Laboratuvar çalışmaları, bazı sözcüklerin Su moleküllerine olumlu tepkiler verdiğini ispatlamıştır. ‘’SİYAH, HARİKULADE, DUT, AĞAÇ, KOYUN, ANKA, ZÜMRÜT, BOLLUK, UYUM, SİMYA, UĞURLU, MESUT,GÜZEL, HAYIRSEVER, YARADILIŞ, YARATICI, FETİH, FETHETMEK, MERHAMET, ŞÜKÜR, İYİLİK, CEVHER, ŞEREF, MUTLULUK, IŞIK, MÛCİZE, CENNET, CEHENNEM, TATLIM, NEŞE, EVET, ŞAHANE, GÜL, GÜL SUYU’’ bunlardan sadece bazılarıdır. Kurduğunuz cümleler içine bu kelimeleri serpiştir. Dua’larını bu kelimelerin yer aldığı cümleler ile yapmaya çalış. (Mustafa Kaya- Su Kanunu)

Su’yu Bâtınî anlamda incelersek; Rivayete göre Ebû Rezîn isimli sahabî Hz. Peygamber’e ‘’Âlemi yaratmadan önce Rab’bimiz neredeydi’’ diye sorduğunda Hz. Peygamber ona ‘’Altında ve üstünde hava bulunmayan ‘’AMÂ’’da idi’’ diye cevap vermiştir.

‘AMÂ; Bulut, sis, duman, zifiri karanlık, körlük, hiçlik, bütün unsurların karmakarışık bulunduğu ilk durum(İlk taayyün) anlamındadır.. Allah bilinmeyen gizli bir hazine iken, bilinmek istemiş ve bu istekle de teneffüs etmiştir. İşte ‘AMÂ ve ÂLEM ‘’RAHMAN’ın NEFESİ’’ ile bu teneffüsten ortaya çıkmıştır. ‘AMÂ bu nefesin sûretidir. Çünkü BULUT anlamındaki ‘AMÂ buhardan meydana gelir ve RAHMANİ NEFES de RAHMANİ bir BUHAR’dır.

İbn. Arabî Hz.; her şeyin Allah’ın kelimeleri olduğu kabulünden hareketle kelimenin konuşanın nefsinde ortaya çıkması gibi, Allah’ın dışındaki her şeyin de ‘AMÂ’dan ve ‘AMÂ’da zuhûr ettiği ve etmekte olduğu görüşünü savunur.

İşte; kelimelerin harflerden, harflerin de nefesten ortaya çıkması gibi, varlıklar da ilâhi ilimdeki sonsuz imkânları ifâde eden SÂBİT HAKÎKATLER’den(a’yan-ı sâbite) yani ilâhi kelimelerden ortaya çıkmaktadır. Harfler ile nefes arasındaki ilişki, Rahmani Nefes ile Varlıklar arasındaki ilişki gibidir.

Harfler ve kelimeler yani SES, HAVA’nın olmadığı yerde yayılamaz. HAVA ASIL’dır. Çünkü, Rahman’ın nefesine (‘AMÂ) yani BULUT’a en yakın nisbettir. HAVA’nın sıcaklığından ‘’ATEŞ’’, nemliliğinden ‘’SU’’, SU’yun donmasıyla da ‘’TOPRAK’’ oluşur. ATEŞ, HAVA SU, TOPRAK dört UNSUR’dur denilmesine rağmen TEK unsurdur. UNSUR: EVRENİN İLK MADDESİ VE TEMEL İLKESİDİR. Her bir UNSUR, diğer üç unsuru da içerir. Bu nedenle bir zaman ATEŞ olarak görünürken, bir zaman TOPRAK veya SU veya HAVA olabilir.

SU RAHMET’tir ve BÜTÜN DOĞAL UNSURLARIN TEMELİDİR. HAYATIN SIR’RI SU’DA YAYILMIŞTIR. HER ŞEY SU’DANDIR VE HER ŞEY DE SU VARDIR.  ÇÜNKÜ SU; İNSAN-I KÂMİL’i yani MUHAMMED-İ HAKÎKAT’i SİMGELER.  ‘’Her şeyi SU’dan yarattık’’(Enbiya-30) demek, her şeyi aslı ve ÖZ’ü Mûhammed-i Hakîkat’tir demektir. (ELİF’in ALLAH’ı simgelemesi gibi)

‘’ALLAH İLE KUL ARASINDA SADECE SU VARDIR’’ demek, ‘’HZ. MUHAMMED, ALLAH İLE KUL ARASINDA BERZAH’TIR’’ demektir.

 ‘’O, gökten Su indirdi de vadilerin her biri kendi kabiliyetlerince dolup taşar. Bu akan Su’lar, üzerlerinde kabaran köpükleri yüklenir götürür. İnsanların zinet veya başka bazı eşya yapmak için ateşte erittikleri madenlerin üzerinde de buna benzer bir köpük oluşur. İşte Allah, Hakk ve Bâtıla böyle misal verir. Köpük atılır gider. İnsanlara fayda veren şeylere gelince, o yeryüzünde kalır’’ (Ra’d- 17) Cenab-ı Hakk, kalpleri vâdiler mesâbesinde yaratmıştır ve bunların bazılarını küçük, büyük, celîl ve hakir eylediği için her kalbe, kendi istidadına göre bu Su’dan istifade yolları açmıştır. Herkesin ezel nasibi olan(Hakikat) kalplerde kalırken, istidadının dışında olan atılır gider.  

SU; YAĞMUR SU’yu ve YERYÜZÜ SU’yu olarak iki kısımdır. SU ilimdir. Yağmur Su’yu simgesel olarak; Vâsıtasız, Vehbî ilim/ilm-i LEDÛN olarak kabul edilir(Veli, Nebi ve Peygamberlerin ilmi). Yeryüzü Su’ları ise; çıktığı veya üzerinde aktığı yere göre farklılıklar gösterir. Bu Su da simgesel olarak Vâsıtalı/Kesbî ilim olarak kabul edilir(Herkesin anlayışı ve zannına göre ortaya çıkan ilim).


Herkesin Su’dan, yani Hakikatten payı istidadı ölçüsündedir.  İstidat ezeli nasiptir.   DEĞİŞMEZ.

Allah Doğrusunu herkesden daha iyi bilir. 

4 Ocak 2017 Çarşamba


HZ. NÛH (a.s):

HZ. Şit’in soyundan gelmektedir. Hz. İdris göğe çıkarıldıktan sonra onun azan ve putlara tapan kavmine Peygamber olarak gönderilmiştir. Putlara ilk tapan kavim bu kavimdir. Hz. Nûh, 50 yaşında Peygamber olmuş, 950 yıl yaşayarak kavmini dine ve ibâdete davet etmiştir.

Hz. Nûh, gemicilerin ve marangozların piri sayılır. Çünkü Allah’ın ihsânı ile bu işleri ilk yapandır.
Nûh ismi; Çok ağlayan anlamındadır. Nûh,  Allah korkusundan çok ağladığı için kendisine bu isim verilmiştir. Çok gözyaşı dökmüş ve en büyük tûfan onun döneminde olmuştur.

Hz. Nûh, ‘’Subbuhi’’ hikmetin temsilcisidir. Subbuh; çok tesbih eden, Allah’ı her türlü noksan sıfatlardan ‘’tenzih’’ eden anlamındadır.

Zaman bakımından Hz. Muhammed’den önce gelen bütün Peygamberler arasında Nûh, ‘’tenzih’’ in temsilcisidir. Zira inatçı bir putperestliğin egemen olduğu bir devirde yaşarken putları yerle bir edip, Tek olan Allah’a ibâdeti savunmuştur. Devir bunu gerektirmektedir. Buna rağmen yalnız ‘’tenzih’’ edebe aykırıdır. Akıl ‘’tenzih’’ e, hayal ‘’teşbih’’ e götürür (İki göz ile görme). Aklın Tanrı’ya ulaşamaması ‘’tenzih’’ tir. Hayalin O’nu bulması ‘’teşbih’’ tir. Kur’ân ‘’cem’’ makamına, tenzih ile teşbihi birleştirmeye davet eder. Hz. Nûh bunu yapamamış, kavmini hiç tanımadıkları bir ilâha (zâta) davet etmiştir. Eğer Nûh tenzih ve teşbihi birleştirseydi (tevhid), kavmi Nûh’a îman ederdi. (Kur’ân’ın idrâki, Hz. Mûhammed ümmetine verilmiştir)

Kur’ân’da Nûh sûresi 28 âyettir ve bu âyetlerde Nûh’un kavmini sürekli Allah’a davet ettiği, ancak davetine icabet edilmediği ve inanmayan kavmin tûfan ile helâk edildiği anlatılır.

Nûh tufanı, Kur’ân’da farklı ayetlerde de geçer. ‘’Hûd sûresi’’ bunlardan biridir.

‘’And olsun biz Nûh’u kavmine Resûl gönderdik. Onlara: ‘Ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım’ dedi. Allah’tan başkasına kulluk etmeyin! Ben, size gelecek elem verici bir azaptan korkuyorum. Ey kavmim! Allah’ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a aittir’’ (Hûd, 25- 26-  29)

‘’Dediler ki: Ey Nûh! Bizimle mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğini(azabı) bize getir!’’ (Hûd, 32)

‘’Nûh’a vahyolundu ki: Kavminden îman etmiş olanlardan başkası artık sana inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme. Gözlerimizin önünde ve vahyimiz uyarınca gemiyi yap ve zûlmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!’’ (Hûd,36-37)

‘’Nûh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: Eğer, bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz! Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz.’’ (Hûd, 38-39)

‘’Nihayet, emrimiz gelip de ‘’TENÛR’’/fırın kaynadığında Nûh’a dedik ki: (Canlı çeşitlerinin) her birinden birer çift ile(boğulacağına dair aleyhinde sözü geçmiş olanlar dışında), aileni ve iman edenleri gemiye yükle! Zaten onunla birlikte pek azı îman etmişti.’’ (Hûd, 40)

‘’Nûh dedi ki: Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz ki, Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir. Gemi, Dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nûh gemiden uzakta bulunan oğluna (Kenan):’ Yavrucuğum! (sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma’ diye seslendi. Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nûh): ‘Bugün Allah’ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur’ dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu’’ (Hûd, 41- 42-43)

‘’(Nihayet) ‘Ey arz suyunu yut! Ve ey gök suyunu tut!’ denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdi (dağının) üzerine yerleşti. Ve: ‘O zalimler topluluğunun canı cehenneme’ denildi’’ (Hûd, 44)

‘’Nûh Rabbine dua edip dedi ki: ‘Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vaadin ise elbette Hakk’tır. Sen hâkimler hâkimisin. Allah buyurdu ki: Ey Nûh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi Benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.’’ (Hûd, 45- 46)

‘’Nûh dedi ki: Ey Rabbim! Senden ben hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum! Denildi ki: Ey Nûh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selâm bereketlerle(gemiden) in! Kendilerini (dünyaya) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı ümmetler de olacaktır. (Resulüm!) İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi sonuç(sabredip) sakınanlarındır’’ (Hûd, 47-48-49)

Nûh tufanı, rûhsal tûfandan bir örnektir. Nûh’un seferi kurtuluş seferidir.

Hz. Nûh (a.s) Allah’ın takdir ettiği ve hükmünü icra ettiği gezegenlerin toplanma vaktinin yaklaşmış olduğunu bildi. Gezegenlerin bu toplanmasının yengeç burcunda olacağını gördü. Yengeç burcu ise ‘’su’’ burcudur. Bu burç Allah’ın dünyayı kendisinden yarattığı değişken bir burçtur. Bu burç değişken olunca dünyanın bahtı ve kısmeti de onunla birlikte olmuştur.  Âhiret yurdunun bahtı ve kısmeti ‘’Aslan’’ burcudur ve bu burç sâbittir. Bu her şeyi en iyi bilen Allah’ın bir Hikmeti dir.

Hz. Nûh’un işareti gezegenlerin bir araya gelmesinde ve ‘’tûfan’’ da değildi. Çünkü öyle olsa, onun ashâbından bazı âlimler bu işaretin bilgisini idrâk ederler ve bundan dolayı o bilgide ortak olurlardı.
Allah Nûh’un işaretini ‘’tennur’’ (fırın) kıldı. ‘’Nihayet emrimiz geldiğinde ve tenûr/tandır/fırın kaynadığında’’ (Hûd-40)

Nûh kavmini, bu fırının yakında coşup su fışkıracağını söyleyerek uyarmıştı. Ama onlar onun sözleriyle alay ettiler. Çünkü ateşin asla suya dönüşemeyeceğini hakîkat derecesinde biliyorlardı. Bunun nedeni âlemin cevherini ve sûretlerini bilmemeleridir. Eğer, ateşin cevherde bir sûret olduğunu ve suyun da bu şekilde bir sûret olduğunu bilselerdi alay etmezlerdi. Su ilmin benzeridir, çünkü maddi ve manevî hayat bu ikisindedir. Bu yüzden Nûh’un kavmi de kendilerine şifa olacak ‘’ilmi’’ inkâr etmeleri yüzünden ‘’su’’ ile helâk edildiler. Çünkü Nûh geçmişte ‘’yeryüzünde dolaşan bir tek kâfir bile bırakma’’ (Nûh, 21) diye dua etmişti ve bu duaya icâbet edilmişti.

Nûh kavmi; Nûh’un, ‘’tenûr’’un  ‘’nûr’’ olan hakîkatinin tercümanı olduğunu bilemediler. Bilemediler ki ‘’tenûr’’un aslı ‘’nûr’’dur ve ona cismanî varlık mertebesinde var oluşu tamamlayan ‘’te’’ harfi eklenmiştir.

Sonra gâibden bir nida geldi ‘’Ey gök suyunu tut, ey yer suyunu yut’’ (Hûd, 44).

Böylece kurtuluş gemisi ilâhi cömertliğe bir işaret olarak cûdi (cömertlik dağı) üzerine oturdu. (İbnü’l Arabî Hz. Seferler Syf. 41-42-43)

Fırın/tenûr), İnsan-ı Kâmil’dir. İnsan-ı Kâmil’in ocağı Allah’ın inayetiyle hiç durmadan yanar ve yanmaya elverişli olanları vakit ve zamanı gelince tutuşturur.

Ateş/tenûr, şiddetli nûrdur ve ondan fışkıran su ilimdir. Nûh (a.s) kavmi, ilmi reddettiği için ilim suyu ile helâk olmuştur. (Firavun da suda boğulmuştur)

Senin kötülüğü emreden nefsin, şeytanın, dünyan ve hevân sen kurtuluş hayatın olan bu gemiyi inşa etmeye devam ettikçe seninle alay etmekten geri durmazlar.

‘’Nûh’un gemisinden maksat, Kâmil insanın nefh ettiği (üflediği) bir cezbe ve izâfi rûhtur. Bu hâsıl olmadıktan sonra, insanın kendi cüz-i aklı ile rûh deryasına ve hakîkat âlemine sefer kılmasına imkân yoktur. Bu yolda emniyet ve aman, yani kurtuluş, o aşk ve cezbe gemisine sığınmaktan ibârettir.’’ (Ken’an Rıfâî Hz.)

Bu dünya tûfanı içinde yüzücülüğüne güvenmeyip, Nûh’un gemisine canını atana ne mutlu.
Her veliyi Nûh ve kaptan bil, bu halkın sohbetini de tûfan say.

Hz. Peygamber; ‘’Ashabım Nûh’un gemisi gibidir, O’na binen kurtulur, binmeyen helâk olur’’ demiştir.

 Ayrıca; dolu gemi hamile kadınların râhimlerinden mecâzdır. Babanın sülbünden (zürriyetinden) bir tûfan ile atılan nesiller, anaların rahminde Hz. Nûh’un gemisi gibi kurtuluş gemisi olur. Zürriyet, bir anlamda genetik kartlar olup, meni sıvısı içinde akıl almaz bir sefere çıkarak görevini tamamlar.
Nûh’un seferi kurtuluş seferidir ve ‘’Cûdi/ vü’cûd’’ dağına oturarak (10  Mûharrem’de) son bulmuştur.

Nûh’un, tûfandan kurtulan 3 oğlundan Sam’ın zürriyetinden ‘’Arap’’, Ham’ın zürriyetinden ‘’zenci ve Habeş’’, Yafes’in zürriyetinden ‘’Türk ve uzak doğu’’ ırkının türediğine inanılmaktadır.

Tûfan’da Kâbe’nin yeryüzünden göğe kaldırıldığı, sonra tekrar yerine yerleştirildiği ifade edilir. (Kâbe’nin Tûfan vakti Semâ’ya yükseltilmesi, Nûh (as.) zamanında hevânın ve cehâlet tûfanının baskın gelmesinden dolayı insanların kalp makamından perdelenmelerine işarettir)

Hz. Nûh; Ülü’l Azm (en büyük) 6 Peygamber’den biridir (Hz. Âdem, Hz. Nûh, Hz. İbrâhim, Hz. Mûsâ, Hz. İsâ, Hz. Muhammed). Bu Peygamberler içinde ilk Baba, rûhsal olması bakımından Hz. Mûhammed, 2. Baba bedensel olan Hz. Âdem, 3. Baba ilk Resûl Hz. Nûh, 4. Baba Müslümanların babası Hz. İbrâhim’dir.

Nûh’un vefat etmeden önce oğluna vasiyeti şöyledir:

Sana ‘’lâ ilâhe illallahı ve  sübhanallahi ve bi hamdihi’’ sözünü emrediyorum. Ayrıca Nûh oğluna; şirk ve kibirden de uzak durmasını söylemiştir.