17 Nisan 2017 Pazartesi

KÂBE’NİN HAKÎKATİ VE HAC:

Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibâdet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidâyet kaynağı olarak kurulan Kâbe’dir’’(Âl-i İmran, 96)

Kâbe, 12 metre genişliğinde ve 15 metre yüksekliğinde yaklaşık olarak küp şeklinde bir yapıdır. Kapı ve penceresinin olmaması, içeri girilememesi, Allah’ın asla idrâk edilemeyen zâtına işârettir. Kâbe, dünyanın merkezi ve göbeği olarak görülür. Kudsî hadislerde; Kâbe’nin 7. Kat gökteki Beyt-i Mâmur’un ‘’izdüşümü/gölgesi’’ olduğu kabul edilir.

Mevlâna Hz.leri; ‘’Kâbe Âzer’in oğlu Halil’in yaptığı bir binadır. Gerçek Kâbe olan insanın kalbi ise Allah’ın nazargâhıdır’’ derken, Allah; ‘’Yerler ve gökler beni içine almadı, yalnız mümin kulumun kalbi aldı’’demiştir. Kâbe, varoluşun kalbidir.

Melekler Arş’ı, hacılar Kâbe’yi tavaf ederler. Kâbe kalp makamıdır ve Arş’ı simgeler.

HAC: Kûr’ân’da 9 yerde HACC, bir yerde HİCC şeklinde geçen bu kelime ZİYARET anlamındadır. Hac, İslâmiyet’in 5 temel şartından biri olan bir ibâdettir.

Herkesin bildiği hac, şeriat haccıdır. Gerçek hac enfüste(iç âlemde), hâne sahibine yapılır. Bu da kendini bilmekle olur. Orada sefer zâhirî, burada bâtınî’dir. Orada karada, burada denizde(mânâda) menziller kat edilir.

Hac, nefsten rûha olan seferdir. Hac, rûhun Allah’a doğru asla bitmeyen yolculuğuna işaret eder. Hac, Allah’tan geleni gene Allah’a döndürme çabasıdır.

Haccı ve Umreyi Allah için tamamlayınız’’ (Bakara,196) Hicretin 8. Senesinde Mekke fethi gerçekleşmiş ve İslâm’da ilk hac bu 9. sene başlamıştır.

Haccın şartlarını şöyle sıralayabililiriz: İhram, Mekke’ye giriş tavafı, Arafat’ta duruş, Müzdelife’de gecelemek, Mina’da kurban kesmek, Hareme gelmek, Tekrar 7 defa Kâbe’yi tavaf etmek, Zemzem suyu içmek, İbrâhim mâkâmında 2 rekât namaz kılmak.

İHRAM: Aslında HELÂL olan bazı şeyleri, belirli bir süre kendisine yasaklamak anlamını taşır. (Canlı öldürmek, kötü söz söylemek, yüzünü örtmek, sürme çekmek, dikişli elbise giymek, güzel koku sürmek, saç-sakal, tüy-tırnak kesmek) ‘İhramlı iken av hayvanı öldürmeyin’’ (Mâide, 95). Kişi büründüğü ihram ile Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanmış olduğundan bu beldede canlı olan her varlığa karşı hürmet ve merhametle davranmak, kısaca kendi varlığını da ‘’Hareme’’ çevirmek zorundadır.

Mekke dışından gelip hacı olmak isteyenlerin ihrama girmek zorunda oldukları yerlere Mikat denilmektedir. Mikat: Kesret ile vahdet, nefs ile rûh, sıfat ile zat arasında bir sınırdır. Mikat, rûhanî bir doğum yeridir. Bedenden sıyrılan rûh, kabuğunu mikatte bırakmış, özgürlüğe kanat açmıştır. Mikat, hac taliplisinin bütün varlığından sıyrılıp öteye ilk adımını attığı yerdir. (Niyet)

Mekke’de yaşayanlar, yani hane halkı ihrama girmek zorunda değildir. Çünkü dışarıdan gelenler ‘’O’’ kapının açılmasını beklerken, hane halkı ezeli ‘’O’’ kapının içindedir. Yani kalben ihramlıdır.

İhrama girildikten sonra, haccın bitimine kadar Telbiye duası okunur. Hz. Peygamber’in getirdiği telbiye şöyledir. ‘’Lebbeyk, Allâhümme Lebbeyk (Buyur, Ey Rabbim, buyur!). Hamd ve nimet sana aittir. Senin ortağın yoktur. Buyur, Rabbim, buyur! Mülk senindir, buyur! Senin ortağın yoktur’’. Ârif’ler, dünyada ve âhirette Telbiye’yi kesmezler. Çünkü onlar, sürekli Hakk’ın kalplerinde ve nefislerindeki çağrısını duyar.

MEKKE’ye GİRİŞ TAVAFI: Tavaf bir şeyin etrafında dönmek anlamındadır. Evrende her şey döner. Yerküre, ay, yıldızlar güneşin, Elektronlar ise Atom çekirdeği etrafında döner. Tavaf eden hacılar da bu ezeli evrensel kurala uyup Kâbe etrafında dönerler. Kâinatta her şey soldan sağa doğru dönerken, Tavaf; Kâbe’nin sol tarafa alınmasıyla sağdan sola doğru olur. Çünkü Kâbe’yi tavaftan gaye nefsten kalbe/gönüle yolculuktur. Kalp de vücûdun solundadır.

Tavafa Hacer’ül Esved öpülerek başlanır, sonra ona secde edilir veya kendisine ulaşma imkânı yoksa işâretle selâmlanır ve ondan biraz geride durulur. Hacer’ül Esved, Allah’ın yeryüzündeki sağ eli kabul edilir. Kâbe’de izdiham varsa, kendisini öpmek istediğimiz, fakat bunu yapamadığımız işâret yoluyla kendisine bildirilir. Artık, kendisini öpmek üzere sıranın bize gelmesi beklenmez. Çünkü bizden böyle bir davranış istenilseydi, kendisine ulaşamadığımızda ona işâret etmekle yetinmemiz emredilmezdi. Tavaf, Kâbe’nin etrafında 7 kez dönülerek gerçekleşir. Her dönüş bir ŞAVT’tır (tur).

Tavafın 7 oluşu; Yüce Allah’ın zâtını tamamlayan 7 vasıftan ibarettir. Bunlar NEFSİ isimlerdir. el-Hayy, el-Alîm, el-Mürîd, el-Kâdir, es-Semî, el-Basîr, el-Mütekellim. Bu isimlerin sıfatları da; Hayat, İlim, İrâde, Kudret, Duyma, Görme, Konuşma’dır. (Allah ancak bu 7 sıfat ile idrâk edilebilir) 7 tavaftan gaye, insanın bu (kendine ait sandığı) sıfatlardan FÂNİ olup, Allah’ın sıfatlarıyla BÂKİ olmasıdır.

Hayat; Allah’ın hayatına, İlmi; Allah’ın ilmine, İrâdesi; Allah’ın irâdesine, Kudreti; Allah’ın kudretine, Semi; Allah’ın işitmesine, Basarı; Allah’ın görmesine, Kelâmı; Allah’ın kelâmına bağlanır.

Lütfi Filiz Hz.leri; Allah’ın 7 isminin 7 sıfat olarak yansımasını şöyle anlatır. ‘’Allah’taki isimler asıl, bizdekiler ise HAYAL’dir. Çünkü verdiklerini alıverdiği anda yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Örn. HAYAT. O yaşıyor, biz de yaşıyoruz. Ama biz, O bu sıfatlarını bizde bıraktığı sürece yaşıyoruz. Geri aldığı anda yaşamımız sona eriyor. Allah’ın bütün sıfatlarının asılları kendinde olduğu için onlar ‘’Aslî’’, O asıldan kâinata yansıyanlar ise ‘’Selbî’’ sıfatlardır. Selbî sıfatlar nefsten doğduğu için, aslî sıfatların tam tersidir. (Fotoğrafın aslı ve negatifi gibi)Bu nedenle cennetin kâinata yansıması cehennemi, Akl-ı Küll’ün yansıması Nefs-i Küll’ü meydana getirir. (Ayna, fotoğraf)

Nasıl ki, Kâbe’yi tavaftan gaye  ‘’var sandığımız’’ kendi sıfatlarımızdan sıyrılıp ‘’Allah’ın sıfatları’’  ile sıfatlanmaksa, kâinata gelmemizdeki gaye de Allah’ın bize emânet olarak verdiği ‘’ismimizi’’ ortaya çıkarmak ve bütün melekelerimizin (meleklerin) de onun etrafında tavaf etmesini (dönmesini) sağlamaktır.

İnsanın ‘’has ismi’’ Kâbe’ye, diğer esmaları ise bunun etrafında tavaf eden hacı adaylarına benzetilebilir. Bu tıpkı Güneşin uydularının, onun etrafında tavaf etmesi gibidir.(Lütfi Filiz Hz. 1.cilt 254)

SA’Y: Safâ ve Merve tepeleri arasında 7 kez koşularak yapılan fiildir. SA’Y; Hz. İbrâhim’in karısı Hacer’in, oğlu İsmâil’e SU bulmak gayesi ile koşmasıdır. Safâ; Büyük, kaypak sert taş. Merve; Küçük, yumuşak taş demektir. Safâ ve Merve, Allah’ın insanın fıtratına yerleştirdiği zıddiyeti gösterir. İnsan, celâl ve cemâlin, sevap ve günahın, rûh ve nefsin cem olduğu (toplandığı) bir varlıktır. Safâ ve Merve arasında koşmak, insanın hayatı boyunca bu zıt duygular arasında gidip gelişini anlatır. Sa’y, Safâ tepesinden Kâbe ile göz teması kurularak başlar ve Merve’de son bulur. Tavafın başlangıç ve bitiş yeri aynı nokta olmasına rağmen, Sa’y başladığı yerde bitmez. Bu da hayatın kime, ne zaman, nasıl ve ne getireceğinin bilinmeyeceği gerçeğine işârettir. Tavaf susuzluğu arama, sa’y ise su aramadır.

ARAFAT’DA DURUŞ: Arafat bir Mârifet yeridir. Yani bir anlamda kişinin kendini tanıdığı, bildiği, kendi hakîkatinin sırrına erdiği, taşıdığı ilâhi emâneti idrak ettiği ve özündeki sırrı keşfettiği bir irfân makamıdır. Kişi Arafat’da vakfe (duruş) yaparak, nereden geldiğinin, nerede durduğunun, nereye gideceğinin muhakemesini yapar. Arafat, Hz. Âdem ile Havva’nın dünyada karşılaştıkları yerdir. Âdem rûh, Havva nefs makamıdır. Arafat’da duran Ârif’dir. Yani nefsini rûh makamına yükselten ÂRİF olur. Gerçek hac Arafat’dır.

MÜZDELİFE’DE GECELEMEK: Müzdelife makâmın yükselmesidir.

Âdem ile Havva, Müzdelife gecesinde basîretleri sayesinde hakîkate ulaşmalarına engel olan iki düşmanın (dışta şeytan, içte nefs) varlığını tanımıştır. Müzdelife gecesi, bu iki azılı düşmana karşı güç toplamanın, mânevî donanımın göstergesidir. Hac yolcusu, Müzdelife de Âdem ile Havva’nın hatıralarını tekrar yaşar ve yol kesicisini hatırlar.

MİNA’DA KURBAN KESMEK: Hakîkat yolcusu, Mina’da atası Âdem’i cennetten çıkaran ve kendisini de cennete sokmamak için uğraş veren Şeytan’la karşı karşıyadır. Müzdelife’de hazırladığı taşlarla (7x3=21) üç noktada(Cemre’ler) onu kovar. Bu üç nokta Ef’al, Sıfat ve Zât noktalarıdır. Talipli Vahdet(Birlik) idrakini tekrar kazanabilmek için bu üç noktada Tevhid-i Ef’al, Tevhid-i Sıfat ve Tevhid-i Zât mertebelerinden geçerek fenâ bulmalıdır. Ancak bu şekilde varlığından kurtulur ve Kâmil’liğe adım atar.

TEKRAR KÂBE’Yİ 7 KERE TAVAF ETMEK: Tavaf, Allah’ın ’’Ben sizin rabbiniz değil miyim’’ sorusuna rûhların ‘’evet rabbimizsin’’ deyişlerini duymak, kendinden geçmek, Rabbine kavuşmaktır. Tavaf, dostun aşk vuruşları, darbeleri önünde başını top yapıp, başsız, ayaksız dosta koşmaktır. Hacer’ül Esved’den alınan izinle Kâbe’nin çevresinde yapılan 7 dönüş, beyazın siyahın içinde damla damla eriyişinin, Nefsin rûha dönüşünün kimyasıdır. Her dönüşte ‘’araz’’ lar gözden silinmekte, arazın ardından gizli olan  ‘’hüviyet’’ ortaya çıkmaktadır. Talipli her dönüşte Allah’ın kendisine emânet olarak verdiği Hayat, İlim, İrâde, Kudret, Duyma, Görme, Konuşma gibi sıfatları ‘’aslî’’ sahibine geri vererek O’nun Zât-i Ahâdiyet’inde fenâ bulmaktadır.

’And olsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve yüce Kur’ân’ı verdik’’ (Hicr, 87)

Yani Allah için sabit olan 7 sıfat verdik sana. Bu sıfatlar şunlardır. Hayat, İlim, İrâde, Kudret, İşitme, Duyma, Konuşma......‘’tekrarlanan..... ’’ yinelenen ve senin için sübutu/ortaya çıkışı ‘’ikilenen’’dir. Önce O’nun ahlakıyla ahlâklanman, O’nun sıfatıyla sıfatlanman sırasında kalp varlığı makamında senin için gerçekleştiler. Sonra Tevhid’de fenâ bulmanın ardından Hakkanî varlıkla bekâ bulma makâmında gerçekleştiler. Tekrarlanan yedi (Es-Seb’ul Mesani) Fâtiha sûresidir ve bu sûre Hz. Muhammed’e (sav.) tahsis edilmiştir.

ZEMZEM İÇMEK: Zemzem tavafı başarmış kula Cenâb-ı Hak tarafından verilen Mârifet ilmidir. Zemzem alçak sesle konuşmak demektir. Hak yolcusu, hakîkat taliplisi kendi vücut ülkesinden bir ırmak gibi çağlaya çağlaya gelmiş, ama deryaya ulaştığında bu coşku yerini sessizliğe ve huzura bırakmıştır. O artık makam sahibidir. Gerçeğin sükût olduğunu öğrenmiştir. Çünkü bu ilim, herkese değil, ancak ehline, yetenekli olana duyurulmalıdır.

İBRAHİM MAKAMINDA İKİ REKÂT NAMAZ KILMAK: Hac yolcusu, Allah’ın izniyle tavafını tamamlamış, sonunda zâtın nûrundan tekrar bu dünyanın idrâk düzeyine geri gönderilmiştir. Şimdi ‘’O’’ hem kesrette vahdeti, hem de vahdet de kesreti zevk eden bir ‘’tevhid eri’’ olarak ‘’tevhid’in babası’’ olan Hz. İbrâhim’in makamında 2 rekât şükür namazı kılmayı hak etmiştir. Çünkü Hz. İbrâhim AHDE VEFA gösteren kimsedir(Necm, 37).

Tavafı başaran, nefsin kötü sıfatlarını kurban eden, haccı başarı ile tamamlamış demektir. Artık ihramdan çıkmasında bir sakınca yoktur. İhramlı iken haram olan şeyler, artık ona helâldir.

İhramdan sonra güzel koku sürülür ki, ulaştığı helâllik durumunun kokusu ortaya çıksın. Hırs bıyıkları kısaltılır, öfke ve kin tırnakları kesilir. Saçlar kısaltılır ki, Haktan halka dönebilsin. İlmihâl dilinde saçların tıraş edilmesi halk, kısaltılması ise ‘’taksir’’ anlamındadır. Taksir; kısaltma, bir şeyi eksik ve kusurlu bırakmak demektir. Hakîkat yolcuları, kazandığı ihlâsı koruyabilmek için bilinçli olarak hata ve kusurlarını ön plana çıkararak halk katında hor görünmeyi bir meşrep olarak kendilerine seçmişlerdir. Böylece de Hak ile aralarındaki sırrı korumuş olurlar.

’Hani İbrâhim(as.).....Beytullah’ın temellerini yükseltiyordu’’ (Bakara, 127). Bir görüşe göre Kâbe; Âdem zamanında gökten indirildi. O zaman biri doğuya, biri batıya bakan iki kapısı vardı. Âdem, Hindistan’dan Kâbe’ye hac ziyaretinde bulunmak üzere geldi, melekler onu 40 fersah yürüyerek karşıladılar. Kâbe, Nûh tufanında göğe kaldırıldı. Ardından İbrâhim(as.) zamanında bir kez daha indirildi. İbrâhim(as.), Kâbe’yi ziyaret etti, temellerini yükseltti, iki kapısından birini kapatarak geriye tek bir kapı bıraktı. Sonra, Mekke yakınlarındaki Ebu Kubeys dağı yarıldı ve içinden Hacer’ül Esved çıktı. Hacer’ül Esved, cennet yakutlarından beyaz renkli bir yakuttu. Cebrâil onu indirmişti ve tûfan günlerinden İbrâhim(as.) zamanına kadar Ebu Kubeys dağında saklı kalmıştı. İbrâhim(as.) bu taşı yerine koydu. Sonra bu taş günahkârların el sürmelerinden dolayı karardı’’.

TE’VİLİ: Hacer’ül Esved’in Âdem(as.) zamanında inmiş olması, Âdem’in var olması ile birlikte kalbin onun zamanında ortaya çıkmasına işârettir. Kâbe’nin iki kapısının olması, nûr ve zûlmet âlemi mârifetinin onun zamanında zuhûr etmesine işarettir. Meleklerin Âdem’i karşılamaları hayvanî ve bitkisel kuvvetlerin bedene taallûk etmesine, 40 fersah da balçığının yoğrulduğu 40 güne işarettir.

Kâbe’nin tûfan vakti Semâ’ya yükseltilmesi, NÛH zamanında heva ve cehâlet tûfanının baskın gelmesinden dolayı insanların kalp makâmından perdelenmelerine işârettir. Kâbe’deki iki kapıdan birinin kapatılması, İbrâhim (as.)’ın kalp makamından rûh/sır makamına yükselmesidir. İbrâhim(as.) TEVHİD’in babasıdır. Hacer’ül Esved (karataş), rûha işarettir. Dağın yarılması rûhun bedenle örtülmesidir. Hacer’ül Esved’in kararması, nefsâni kuvvetlerin kalbe galip gelip istilâ etmesi ve kalbin rûh cihetindeki nûrani yüzünü karartması demektir.

Allah, ilâhi bir sır nedeniyle, Ev’ine dört rükün yerleştirmiştir. Kâbe altıgen olduğu için, gerçekte bunlar üç rükündür. Üç rükünden birincisi ‘’Hak kaynaklı’’ (Hacer’ül Esved, Hz. Muhammed), ikincisi ‘’Melek kaynaklı’’ (Yemen, Hz. Îsâ), üçüncüsü ‘’Nefis kaynaklı’’ (Şam, Hz. Âdem) düşüncedir. Nebilerin kalpleri de böyledir. Tıpkı Kâbe’nin şekli gibi üçgen şeklindedir. Müminlerin kalpleri ile Peygamber-Nebilerin dışındaki korunmuş kimselerin kalpleri ise dörtgen şeklindedir. Buradaki dördüncü rükün ‘’Şeytan kaynaklı’’ (Irak, Hz. İbrâhim) düşüncedir. Bu nedenle bu rükne gelinince ‘’Bölücülükten, ikiyüzlülükten ve kötü ahlâktan Allah’a sığınırım’’ denilir.

(Cemâlnur Sargut/Kâbe’nin Hakîkati)


3 Nisan 2017 Pazartesi

HİCRİ  AYLAR:
Hicri Takvim; Hz. Muhammed (sav.)’in, 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicreti esas alınarak kabul edilmiş bir takvim çeşididir. Takvim; zamanı yıllara, aylara, haftalara ve günlere göre ayıran yöntemdir. 1 Ocak 1926 yılından beri Cumhuriyet’in kabulü  ile birlikte, ülkemizde Milâdi takvim  uygulanmaktadır.
Hicri Takvim; ayın dünya etrafında 12 kere dönüşü (354 gün), Milâdi takvim ise; dünyanın güneş etrafında 12 kere dönüşü (365 gün) esasına dayanır. Milâdi Takvim de, Hz. Îsâ’nın doğuşu başlangıç kabul edilir.
’ Doğrusu Allah katında, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında ayların sayısı on ikidir, bunlardan dördü (içinde savaşılması) haram olanlardır. Bu dosdoğru dindir.
Bu aylarda kendinize zûlmetmeyin, müşrikler sizinle savaştıkları gibi siz de onlarla topluca savaşın. Allah’ın korunanlarla beraber olduğunu bilin’’ (Tövbe Sûresi- 36)
Hicri aylar:  1.Muharrem,  2. Sefer,  3. Rebîu’l-Evvel, 4. Rebîu’l-Ahîr, 5. Cemazil-Evvel, 6. Cemazil-Ahir,  7. Recep,  8. Şaban,  9. Ramazan,  10. Şevval,  11. Zu’l-Ka’de, 12. Zu’l-Hicce’dir.

İslâm’dan önce Hz. İbrâhim’den beri süren köklü bir geleneğe göre Araplar, yılın dört ayını ‘’Haram Aylar’’ sayarlardı. Bu aylarda savaşmak büyük günah, işlenen zûlüm ise büyük zûlüm sayılırdı. ’Ey Muhammed! Sana kutsal ayı ve o aydaki savaşı sorarlar. De ki; o ayda savaşmak büyük suçtur’’ (Bakara-217) Bu haram aylar:
Zilkade, Zilhicce,  Muharrem ve  Recep aylarıdır.
Şeyh-ül Ekber, Muhyiddin İbnü’l Arabî Hazretleri, hicrî ve haram aylara bâtınî açıdan yorum getirmiştir. (Muhyiddin/dini ihya eden)
‘’Hak Teâlâ katında  bir takım merhaleler vardır ki kalp bu derecelere, ya zamanı geldiğinde ya da anlamına vâkıf olduğu takdirde yükselir. Eğer bunlara anlamı bakımından ulaşmışsa bu ancak birkaç günlük gerçekleşir. Ve bu anlamalar o zamanlarla uyum içerisinde olduğu takdirde, o yıl bitene kadar, ancak o zaman diliminde bu anlamlara vâkıf olur. Her yeni yıl geldikçe, o zaman diliminde, fıtratındaki arınmışlık ve göstereceği gayret miktarınca bilgisinde artış olur.’’
Zira yılın içindeki aylar, manevi yolların başlangıçları ve sonlarını, temel ve nihai ilkelerini sembolize ederler.
1-MUHARREM: Hicrî yılın ilk ayı olup, aynı zamanda ‘’haram’’ aylardandır. Müride bu ayda çizgiyi aşması haram kılınmıştır. ‘’Bu aynı Kâbe’de hac yapmaya niyetlenen kulun ihram giyerek bazı yasaklara uyması gibidir’’ Bu ayda; Hicret’in 60. Yılında, 10 Muharrem’de, Kerbelâ’da, Hz. Peygamber’in sevgili torunu Hz. Hüseyin ve ailesinden 72 masum kişi Muaviye’nin oğlu Yezit tarafından (30.000 kişilik ordu ile) şehit edilmiştir. (Kerbelâ vakıası acı ile anılmasına rağmen, bu ayda Hz. İbrâhim ateşten, Hz. Yunus balığın karnından kurtulmuş, Hz. Îsâ göğe yükselmiş, Hz. Âdem affedilmiş, Hz. Nûh’un gemisi Cûdi dağı üzerine oturmuştur) Muharrem ayının 10. Günü 40 çeşit birbirinden farklı malzeme karıştırılarak Aşûre yapılır. Bu farklılıkları birleştirmek olup, Tevhid’in ağız tadına yansımasıdır
2-SEFER: Müridin göstereceği gayretle, kışın yeryüzündeki tomurcukların açmaması ve tohumların kuruması gibi, alışıklık ve bağımlılık otlarının sararması ve muhalefet ağaçlarının kurumasını temsil etmektedir. Silme, süpürme anlamındaki Sefer Ay’ı, toprağın yeni ve taze tohum ve polenlere hazır hale gelmesi için, zararlı ve zehirli otlardan arındırıldığı gibi, müridin bu zaman diliminde göstereceği gayretle hata ve kusurlarından soyutlanması demektir.
3- REBÎ’UL-EVVEL: İlkbahar. İnsanlarla ilişkiler (muamelat) baharının tomurcuklarının açmasını sembolize eder. (12. Gün Hz. Muhammed’in doğumu. Mevlüd Kandili)
4- REBÎ’UL-AHİR: İkinci bahar.  Öneminden dikkatleri üzerine çeken düşünce ve tefekkür çiçeklerinin açmasını temsil eder. Bu sûfilerin ‘’zevk’’ diye isimlendirdikleri, tecellilerin başlangıç ilkelerinin birinci evresini temsil etmektedir.
5-CEMAZİL EVVEL: İlk donma. Hallerde donukluk. Bu ayda varit olan sırlar karşısında müridin katılaşması ve donması demektir.
6- CEMAZİL ÂHİR: İkinci donma. Ulaşılan sırlardaki donukluk. Bu sefer varit olan nûrların müridi dondurup katılaştırarak mecalsiz bırakması demektir.
7- RECEP: (Haram ay, üç ayların başlangıcı) Korkma, saygı ve huşu duyma anlamındadır. Burası ‘’Ferdâniyet Mâkamı’’ olup, bu makam müride ait olmadığından, o makamda kendisini perdeleyecek O’ndan başka bir şey ‘’gayr’’ olmaz. Recep Ay’ı varidat ve tecellilerin bol bol yağmasından kaynaklanan ürkme ve huşuyu temsil eder. (Regâib ve  Mirac Kandilleri)
8- ŞABAN: Dallara ayrılma ve toplanma anlamındadır. Her iki tarafla ilgili olduğu halde, onlardan birisinde değil de, her iki tarafa bakan yüzü sebebiyle yalnızca ortada duran berzaha ait konuların, yine berzahta ayrışmasını sembolize eder. Bu makam değerlendirme mevziidir. (Berat Kandili)
9-RAMAZÂN: Güneşte kavrulmuş toprak anlamındadır. Ayetlerin ispatı için harikulade, sıra dışı kerametlerin zuhûr etmesi demektir. Bu ise kişinin makamına göre, ya  Nübüvvet veyahut Velâyet içindir. Fakat bugünkü zamanımızda bu  ancak Velâyet için mümkündür. Çünkü hem Risâlet, hem de Nübüvvet artık bitmiştir. (Oruç, Kadir gecesi)
10- ŞEVVAL: Ayağa kalkma ve taşma anlamındadır. Vûslata ermiş bir mürit için perdelerin kalkmasını temsil etmektedir.Veya müridin vûslata erme esnasında âlemin sırlarıyla ilgili perdelerin kalkması anlamına gelir ki, bu yolla kişi, insanların nasıl Allah’a rehberlik edip dâvet edeceğini öğrenmiş olur. (Hac ayı, Arife, 1. Bayram, Tabiatın ferahlaması)
11-ZU’L-KA’DE: (Haram ay) Oturma anlamındadır. Yolun başında bulunanların artık oturup olgunlaşmasını sembolize eder. Ya da irşat ve rehberliğe hazır olmasını temsil eder. (Hac ayı)
12-ZU’L-HİCCE: (Haram ay) Hac ayı yani yolculuk anlamındadır. Yolcuların tahalluk ve tahakkuk ehli (ahlâkın yetkinleşmesi) olmaları sebebiyle Tevhidi-i Ef’al’den Tevhid-i Sıfata, Tevhid-i Sıfat’tan Tevhid-i Zât’a (Fenafillah mertebeleri) doğru yolculuk yapmalarına kanıt olmaktadır.  (Hac ayı, Arife, 2. Bayram, Nefsin özgürleşmesi)

İşte burada asıl amaçlara ulaşılır. Görülebilen ve görülemeyenler birleşirler ve böylece himmetler ve istenenler tek bir noktaya odaklanır. Tam bu noktadan itibaren ilâhi makamlarda başka bir oluşum ve zuhûr gerçekleşir. Mûvaffak kılan yalnızca Allah’tır ve her hâlükârda tam anlamıyla övgü ve teşekkür ancak Allah’a aittir. (İbnü’l Arabî Hz. İsm’î Âzam Syf. 177-179)
Hicret(Hıcr-et): Medine’ye hicret eden Mekke’li Müslümanlar (Muhâcirler); Rûhanî kuvvetlerdir ki, onlar zât makamından sıfatlar makamına göç (Hicret) etmişlerdir. Onlara yardım eden Ensar (Medine’li mûhacirler) ise rûha yardımcı olan nefsten mümin ve mutmain kuvvetlerdir (Hz. Peygamber nefsini Müslüman kılmış ve bu konuda zevceleri ona yardım etmiştir). Peygamber’in Medine’den Mekke’ye dönüşü Cem’e (birliğe) işârettir. (Bursevî Hz.leri)
Peygamberin hicreti, vakti gelene nefsten rûha yolculuğun nasıl olması gerektiğini göstermek içindir. Mekke’nin fethi Bekke’nin fethidir. ‘’B’’ harfi Peygamber’in mübarek vücudunu yani berzahı temsil eder. Bu bir miraçtır. Miracın dönüşü Hakk-el Yakîn’dir.
Hac;  Amaca ve maksada yani kalbe yönelmektir. Umre;  ziyaret anlamındadır.
Ramazan: Allah’ın isimlerindendir (Samet ismi ile aynı anlamdadır ve ihtiyaçsız demektir). Ramazan ayında Namaz kılmak, Allah’a namaz kılmaktır. Ramazan ayının yarısı Allah’a, yarısı kula aittir. Aynı Fâtiha sûresi gibi. Gündüz Allah’a aittir. Allah ‘’Oruç benim içindir’’ ecri bana aittir demiştir. Çünkü oruç tenzihtir ve tenzih Allah’a aittir. Gece kula aittir. Yemek, içmek serbesttir. Namaz nûr, oruç aydınlıktır. Ramazan ayında (ay demek zorunludur) cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır. Ramazan ayında oruç tutmak Müslüman, yetişkin, akıllı, sağlıklı ve yolcu olmayan herkese farzdır.
’Ayı hilâl gören kimse oruç tutsun’’ (Bakara-185). Âriflerin kalbinde Mârifet hilâli doğduğunda oruç tutmak farzdır. Hilâlin her şehirden farklı görülmesi ve hiçbir şehir halkının diğerinin durumunu bilmemesi, herkesin Hak karşısında kendi nefsinden yükümlü olduğunun göstergesidir. İnsanın bedeni ve güçleri onun şehri (Hicr), bölgesi ve tebaasıdır. Sen başkasından değil, kendi güçlerinden sorumlu bir çobansın. Bu yüzden, herkes kendi adına mücadele eder.
DİNİ GÜNLER: Regaip Kandili: Hz. Peygamberin annesi Âmine’nin rahmine düştüğü, Allah’ın Rahmet ve bağışlamasının bol olduğu, duaların kabul edildiği gece.
Mevlüt Kandili: 571 YILI Rebiülevvel ayının 12. Günü, Hz. peygamberin mübârek vücutlarının teşrifi.
Miraç Kandili: Hz. Muhammed’in Allah’ın çağrısı ile göğe çıkıp mirac yaptığı gece.
Berât Kandili: Günahların affedildiği, kulun dualarına Allah’ın karşılık verdiği gece.
Kadir gecesi: Kur’ân’ı Kerim’in Hz. Peygamber’e vahyedilmeye başlandığı gece olup, Ramazan ayının son üçte birlik bölümünde olduğuna inanılır. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
Ramazanı sabır, zorluk ve gece gibi düşünürsek Kadir, yani Allah’ın mânâsının tecellîsi olan Kur’ân’ın idrâki, ancak bu zorluğa katlananlara inmektedir.
Gecenin son üçte biri ne demektir? Allah gecenin son üçte birinde dünya Semâ’sına tenezzül ederek ’var mı benden bir şey isteyen’’ diye sorar.
İnsan bütünüyle gecedir. Beden, nefs ve rûhtan ibarettir. Kim ki beden (varlık) ve nefsinin esaretinden kurtulur, O rûhtan ibaret olur. Bu da son üçte birlik bölüm olup Allah’la irtibat kurulan, mânânın indiği yerdir. (Burada dua kendinden kendinedir)
Arife: Allah’ın bize vacip kıldığı, kendisini bilme makamı sayılmıştır. Allah’ı bilmek, iki yarım teşkil eder. Birinci yarım zâtı bilmek, diğer yarım ise O’nun ilah olduğunu bilmektir. Allah hakkında elde ettiğimiz şey, bilginin dörtte üçüdür.
Bir çeyreği ise, hiç bir zaman bilemeyiz. Bu nedenle arife günü diğer günlerden eksiktir.
Bayram: İki tanedir. 1. Bayram tabiatın ferahlaması olan şeker/şükür bayramı, 2. Bayram nefsin kurtuluşu olan kurban bayramıdır. Bu bayramda kurban kesilir (Nefsin kurban edilmesi)

Bilgi: Bu yazıda Hz. Peygamberin geçirdiği gelişim aşamaları anlatılmak istenmektedir. Bu aşamalar on iki mertebedir ve Peygamberdeki Muhammedî hakikatin doğuşu ile başlar, nefsin özgürleşmesi yani rûha tabi olması ve 2. Bayram ile sona erer. Her varlık istidâdı ölçüsünde bu mertebelerden pay alacaktır.