KÂBE’NİN HAKÎKATİ VE
HAC:
‘’Şüphesiz,
insanlar için kurulan ilk ibâdet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve
hidâyet kaynağı olarak kurulan Kâbe’dir’’(Âl-i İmran, 96)
Kâbe, 12
metre genişliğinde ve 15 metre yüksekliğinde yaklaşık olarak küp şeklinde bir
yapıdır. Kapı ve penceresinin olmaması, içeri girilememesi, Allah’ın asla idrâk
edilemeyen zâtına işârettir. Kâbe, dünyanın merkezi ve göbeği olarak görülür.
Kudsî hadislerde; Kâbe’nin 7. Kat gökteki Beyt-i Mâmur’un ‘’izdüşümü/gölgesi’’
olduğu kabul edilir.
Mevlâna
Hz.leri; ‘’Kâbe Âzer’in oğlu Halil’in yaptığı bir binadır. Gerçek Kâbe olan
insanın kalbi ise Allah’ın nazargâhıdır’’ derken, Allah; ‘’Yerler ve gökler beni içine almadı, yalnız mümin kulumun kalbi aldı’’demiştir.
Kâbe, varoluşun kalbidir.
Melekler
Arş’ı, hacılar Kâbe’yi tavaf ederler. Kâbe kalp makamıdır ve Arş’ı simgeler.
HAC: Kûr’ân’da 9
yerde HACC, bir yerde HİCC şeklinde geçen bu kelime ZİYARET anlamındadır. Hac,
İslâmiyet’in 5 temel şartından biri olan bir ibâdettir.
Herkesin bildiği
hac, şeriat haccıdır. Gerçek hac enfüste(iç âlemde), hâne sahibine yapılır. Bu
da kendini bilmekle olur. Orada sefer zâhirî, burada bâtınî’dir. Orada karada,
burada denizde(mânâda) menziller kat edilir.
Hac, nefsten rûha olan seferdir. Hac,
rûhun Allah’a doğru asla bitmeyen yolculuğuna işaret eder. Hac, Allah’tan
geleni gene Allah’a döndürme çabasıdır.
‘’Haccı ve Umreyi Allah için tamamlayınız’’
(Bakara,196) Hicretin 8. Senesinde Mekke fethi gerçekleşmiş ve İslâm’da ilk hac
bu 9. sene başlamıştır.
Haccın şartlarını şöyle
sıralayabililiriz:
İhram, Mekke’ye giriş tavafı, Arafat’ta duruş, Müzdelife’de gecelemek, Mina’da
kurban kesmek, Hareme gelmek, Tekrar 7 defa Kâbe’yi tavaf etmek, Zemzem suyu
içmek, İbrâhim mâkâmında 2 rekât namaz kılmak.
İHRAM: Aslında
HELÂL olan bazı şeyleri, belirli bir süre kendisine yasaklamak anlamını taşır.
(Canlı öldürmek, kötü söz söylemek, yüzünü örtmek, sürme çekmek, dikişli elbise
giymek, güzel koku sürmek, saç-sakal, tüy-tırnak kesmek) ‘’İhramlı iken av hayvanı öldürmeyin’’ (Mâide, 95). Kişi
büründüğü ihram ile Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanmış olduğundan bu beldede canlı
olan her varlığa karşı hürmet ve merhametle davranmak, kısaca kendi varlığını
da ‘’Hareme’’ çevirmek zorundadır.
Mekke
dışından gelip hacı olmak isteyenlerin ihrama girmek zorunda oldukları yerlere
Mikat denilmektedir. Mikat:
Kesret ile vahdet, nefs ile rûh, sıfat ile zat arasında bir sınırdır. Mikat, rûhanî
bir doğum yeridir. Bedenden sıyrılan rûh, kabuğunu mikatte bırakmış, özgürlüğe
kanat açmıştır. Mikat, hac taliplisinin bütün varlığından sıyrılıp öteye ilk
adımını attığı yerdir. (Niyet)
Mekke’de yaşayanlar, yani hane halkı
ihrama girmek zorunda değildir. Çünkü dışarıdan gelenler ‘’O’’ kapının
açılmasını beklerken, hane halkı ezeli ‘’O’’ kapının içindedir. Yani kalben
ihramlıdır.
İhrama
girildikten sonra, haccın bitimine kadar Telbiye
duası okunur. Hz. Peygamber’in getirdiği telbiye şöyledir. ‘’Lebbeyk, Allâhümme Lebbeyk (Buyur, Ey
Rabbim, buyur!). Hamd ve nimet sana aittir. Senin ortağın yoktur. Buyur,
Rabbim, buyur! Mülk senindir, buyur! Senin ortağın yoktur’’. Ârif’ler,
dünyada ve âhirette Telbiye’yi kesmezler. Çünkü onlar, sürekli Hakk’ın
kalplerinde ve nefislerindeki çağrısını duyar.
MEKKE’ye GİRİŞ TAVAFI: Tavaf bir
şeyin etrafında dönmek anlamındadır. Evrende her şey döner. Yerküre, ay,
yıldızlar güneşin, Elektronlar ise Atom çekirdeği etrafında döner. Tavaf eden
hacılar da bu ezeli evrensel kurala uyup Kâbe etrafında dönerler. Kâinatta her
şey soldan sağa doğru dönerken, Tavaf; Kâbe’nin sol tarafa alınmasıyla sağdan
sola doğru olur. Çünkü Kâbe’yi tavaftan gaye nefsten kalbe/gönüle yolculuktur.
Kalp de vücûdun solundadır.
Tavafa
Hacer’ül Esved öpülerek başlanır, sonra ona secde edilir veya kendisine ulaşma
imkânı yoksa işâretle selâmlanır ve ondan biraz geride durulur. Hacer’ül Esved,
Allah’ın yeryüzündeki sağ eli kabul edilir. Kâbe’de izdiham varsa, kendisini
öpmek istediğimiz, fakat bunu yapamadığımız işâret yoluyla kendisine
bildirilir. Artık, kendisini öpmek üzere sıranın bize gelmesi beklenmez. Çünkü
bizden böyle bir davranış istenilseydi, kendisine ulaşamadığımızda ona işâret
etmekle yetinmemiz emredilmezdi. Tavaf, Kâbe’nin etrafında 7 kez dönülerek
gerçekleşir. Her dönüş bir ŞAVT’tır (tur).
Tavafın 7
oluşu; Yüce Allah’ın zâtını tamamlayan 7 vasıftan ibarettir. Bunlar NEFSİ
isimlerdir. el-Hayy, el-Alîm, el-Mürîd, el-Kâdir, es-Semî, el-Basîr, el-Mütekellim.
Bu isimlerin sıfatları da; Hayat,
İlim, İrâde, Kudret, Duyma, Görme, Konuşma’dır.
(Allah ancak bu 7 sıfat ile idrâk edilebilir) 7 tavaftan gaye, insanın bu
(kendine ait sandığı) sıfatlardan FÂNİ olup, Allah’ın sıfatlarıyla BÂKİ olmasıdır.
Hayat;
Allah’ın hayatına, İlmi; Allah’ın ilmine, İrâdesi; Allah’ın irâdesine, Kudreti;
Allah’ın kudretine, Semi; Allah’ın işitmesine, Basarı; Allah’ın görmesine,
Kelâmı; Allah’ın kelâmına bağlanır.
Lütfi Filiz Hz.leri; Allah’ın 7
isminin 7 sıfat olarak yansımasını şöyle anlatır. ‘’Allah’taki isimler asıl,
bizdekiler ise HAYAL’dir. Çünkü
verdiklerini alıverdiği anda yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Örn. HAYAT. O
yaşıyor, biz de yaşıyoruz. Ama biz, O bu sıfatlarını bizde bıraktığı sürece
yaşıyoruz. Geri aldığı anda yaşamımız sona eriyor. Allah’ın bütün sıfatlarının
asılları kendinde olduğu için onlar ‘’Aslî’’,
O asıldan kâinata yansıyanlar ise ‘’Selbî’’
sıfatlardır. Selbî sıfatlar nefsten
doğduğu için, aslî sıfatların tam tersidir. (Fotoğrafın aslı ve negatifi
gibi)Bu nedenle cennetin kâinata yansıması cehennemi, Akl-ı Küll’ün yansıması Nefs-i
Küll’ü meydana getirir. (Ayna, fotoğraf)
Nasıl ki,
Kâbe’yi tavaftan gaye ‘’var sandığımız’’ kendi
sıfatlarımızdan sıyrılıp ‘’Allah’ın
sıfatları’’ ile sıfatlanmaksa, kâinata
gelmemizdeki gaye de Allah’ın bize emânet
olarak verdiği ‘’ismimizi’’ ortaya
çıkarmak ve bütün melekelerimizin (meleklerin) de onun etrafında tavaf etmesini
(dönmesini) sağlamaktır.
İnsanın ‘’has ismi’’ Kâbe’ye, diğer esmaları
ise bunun etrafında tavaf eden hacı adaylarına benzetilebilir. Bu tıpkı Güneşin
uydularının, onun etrafında tavaf etmesi gibidir.(Lütfi Filiz Hz. 1.cilt 254)
SA’Y: Safâ ve Merve
tepeleri arasında 7 kez koşularak yapılan fiildir. SA’Y; Hz. İbrâhim’in karısı
Hacer’in, oğlu İsmâil’e SU bulmak
gayesi ile koşmasıdır. Safâ; Büyük,
kaypak sert taş. Merve; Küçük,
yumuşak taş demektir. Safâ ve Merve, Allah’ın insanın fıtratına yerleştirdiği
zıddiyeti gösterir. İnsan, celâl ve cemâlin, sevap ve günahın, rûh ve nefsin cem olduğu (toplandığı) bir varlıktır.
Safâ ve Merve arasında koşmak, insanın hayatı boyunca bu zıt duygular arasında
gidip gelişini anlatır. Sa’y, Safâ tepesinden Kâbe ile göz teması kurularak başlar
ve Merve’de son bulur. Tavafın başlangıç ve bitiş yeri aynı nokta olmasına
rağmen, Sa’y başladığı yerde bitmez. Bu da hayatın kime, ne zaman, nasıl ve ne
getireceğinin bilinmeyeceği gerçeğine işârettir. Tavaf susuzluğu arama, sa’y ise su aramadır.
ARAFAT’DA DURUŞ: Arafat bir Mârifet
yeridir. Yani bir anlamda kişinin kendini tanıdığı, bildiği, kendi hakîkatinin
sırrına erdiği, taşıdığı ilâhi emâneti idrak ettiği ve özündeki sırrı
keşfettiği bir irfân makamıdır. Kişi Arafat’da vakfe (duruş) yaparak, nereden
geldiğinin, nerede durduğunun, nereye gideceğinin muhakemesini yapar. Arafat,
Hz. Âdem ile Havva’nın dünyada karşılaştıkları yerdir. Âdem rûh, Havva nefs makamıdır. Arafat’da duran Ârif’dir. Yani
nefsini rûh makamına yükselten ÂRİF olur. Gerçek
hac Arafat’dır.
MÜZDELİFE’DE GECELEMEK: Müzdelife
makâmın yükselmesidir.
Âdem ile
Havva, Müzdelife gecesinde basîretleri sayesinde hakîkate ulaşmalarına engel
olan iki düşmanın (dışta şeytan, içte nefs) varlığını tanımıştır. Müzdelife
gecesi, bu iki azılı düşmana karşı güç toplamanın, mânevî donanımın
göstergesidir. Hac yolcusu, Müzdelife de Âdem ile Havva’nın hatıralarını tekrar
yaşar ve yol kesicisini hatırlar.
MİNA’DA KURBAN KESMEK: Hakîkat
yolcusu, Mina’da atası Âdem’i cennetten çıkaran ve kendisini de cennete
sokmamak için uğraş veren Şeytan’la karşı karşıyadır. Müzdelife’de hazırladığı
taşlarla (7x3=21) üç noktada(Cemre’ler) onu kovar. Bu üç nokta Ef’al, Sıfat ve
Zât noktalarıdır. Talipli Vahdet(Birlik) idrakini tekrar kazanabilmek için bu
üç noktada Tevhid-i Ef’al, Tevhid-i Sıfat ve Tevhid-i Zât mertebelerinden
geçerek fenâ bulmalıdır. Ancak bu şekilde varlığından kurtulur ve Kâmil’liğe
adım atar.
TEKRAR KÂBE’Yİ 7 KERE TAVAF ETMEK: Tavaf,
Allah’ın ’’Ben sizin rabbiniz değil miyim’’ sorusuna rûhların ‘’evet
rabbimizsin’’ deyişlerini duymak, kendinden geçmek, Rabbine kavuşmaktır.
Tavaf, dostun aşk vuruşları, darbeleri önünde başını top yapıp, başsız, ayaksız
dosta koşmaktır. Hacer’ül Esved’den alınan izinle Kâbe’nin çevresinde yapılan 7
dönüş, beyazın siyahın içinde damla damla eriyişinin, Nefsin rûha dönüşünün
kimyasıdır. Her dönüşte ‘’araz’’ lar
gözden silinmekte, arazın ardından gizli olan
‘’hüviyet’’ ortaya
çıkmaktadır. Talipli her dönüşte Allah’ın kendisine emânet olarak verdiği Hayat,
İlim, İrâde, Kudret, Duyma, Görme, Konuşma gibi sıfatları ‘’aslî’’ sahibine geri vererek O’nun Zât-i Ahâdiyet’inde fenâ
bulmaktadır.
‘’And
olsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve yüce Kur’ân’ı verdik’’ (Hicr, 87)
Yani Allah
için sabit olan 7 sıfat verdik sana. Bu sıfatlar şunlardır. Hayat, İlim, İrâde,
Kudret, İşitme, Duyma, Konuşma......‘’tekrarlanan.....
’’ yinelenen ve senin için sübutu/ortaya çıkışı ‘’ikilenen’’dir. Önce O’nun ahlakıyla ahlâklanman, O’nun sıfatıyla
sıfatlanman sırasında kalp varlığı makamında senin için gerçekleştiler. Sonra Tevhid’de
fenâ bulmanın ardından Hakkanî varlıkla bekâ bulma makâmında gerçekleştiler.
Tekrarlanan yedi (Es-Seb’ul Mesani) Fâtiha
sûresidir ve bu sûre Hz. Muhammed’e (sav.) tahsis edilmiştir.
ZEMZEM İÇMEK: Zemzem tavafı
başarmış kula Cenâb-ı Hak tarafından verilen Mârifet ilmidir. Zemzem alçak
sesle konuşmak demektir. Hak yolcusu, hakîkat taliplisi kendi vücut ülkesinden
bir ırmak gibi çağlaya çağlaya gelmiş, ama deryaya ulaştığında bu coşku yerini
sessizliğe ve huzura bırakmıştır. O artık makam sahibidir. Gerçeğin sükût
olduğunu öğrenmiştir. Çünkü bu ilim, herkese değil, ancak ehline, yetenekli
olana duyurulmalıdır.
İBRAHİM MAKAMINDA İKİ REKÂT NAMAZ
KILMAK: Hac yolcusu, Allah’ın izniyle tavafını tamamlamış,
sonunda zâtın nûrundan tekrar bu dünyanın idrâk düzeyine geri gönderilmiştir.
Şimdi ‘’O’’ hem kesrette vahdeti, hem de vahdet de kesreti zevk eden bir ‘’tevhid eri’’ olarak ‘’tevhid’in babası’’ olan Hz. İbrâhim’in
makamında 2 rekât şükür namazı kılmayı hak etmiştir. Çünkü Hz. İbrâhim AHDE VEFA gösteren kimsedir(Necm, 37).
Tavafı başaran, nefsin kötü
sıfatlarını kurban eden, haccı başarı ile tamamlamış demektir. Artık ihramdan çıkmasında
bir sakınca yoktur. İhramlı iken haram olan şeyler, artık ona helâldir.
İhramdan
sonra güzel koku sürülür ki, ulaştığı helâllik durumunun kokusu ortaya çıksın.
Hırs bıyıkları kısaltılır, öfke ve kin tırnakları kesilir. Saçlar kısaltılır
ki, Haktan halka dönebilsin. İlmihâl dilinde saçların tıraş edilmesi halk, kısaltılması ise ‘’taksir’’
anlamındadır. Taksir; kısaltma,
bir şeyi eksik ve kusurlu bırakmak demektir. Hakîkat yolcuları, kazandığı
ihlâsı koruyabilmek için bilinçli olarak hata ve kusurlarını ön plana çıkararak
halk katında hor görünmeyi bir meşrep olarak kendilerine seçmişlerdir. Böylece
de Hak ile aralarındaki sırrı korumuş olurlar.
‘’Hani İbrâhim(as.).....Beytullah’ın
temellerini yükseltiyordu’’ (Bakara, 127). Bir görüşe göre Kâbe; Âdem
zamanında gökten indirildi. O zaman biri doğuya, biri batıya bakan iki kapısı
vardı. Âdem, Hindistan’dan Kâbe’ye hac ziyaretinde bulunmak üzere geldi,
melekler onu 40 fersah yürüyerek karşıladılar. Kâbe, Nûh tufanında göğe kaldırıldı. Ardından İbrâhim(as.) zamanında bir
kez daha indirildi. İbrâhim(as.), Kâbe’yi ziyaret etti, temellerini yükseltti,
iki kapısından birini kapatarak geriye tek bir kapı bıraktı. Sonra, Mekke
yakınlarındaki Ebu Kubeys dağı yarıldı ve içinden Hacer’ül Esved çıktı.
Hacer’ül Esved, cennet yakutlarından beyaz renkli bir yakuttu. Cebrâil onu
indirmişti ve tûfan günlerinden İbrâhim(as.) zamanına kadar Ebu Kubeys dağında
saklı kalmıştı. İbrâhim(as.) bu taşı yerine koydu. Sonra bu taş günahkârların
el sürmelerinden dolayı karardı’’.
TE’VİLİ: Hacer’ül
Esved’in Âdem(as.) zamanında inmiş olması, Âdem’in var olması ile birlikte
kalbin onun zamanında ortaya çıkmasına işârettir. Kâbe’nin iki kapısının
olması, nûr ve zûlmet âlemi mârifetinin onun zamanında zuhûr etmesine işarettir.
Meleklerin Âdem’i karşılamaları hayvanî ve bitkisel kuvvetlerin bedene taallûk
etmesine, 40 fersah da balçığının yoğrulduğu 40 güne işarettir.
Kâbe’nin tûfan
vakti Semâ’ya yükseltilmesi, NÛH zamanında heva ve cehâlet tûfanının baskın
gelmesinden dolayı insanların kalp makâmından perdelenmelerine işârettir.
Kâbe’deki iki kapıdan birinin kapatılması, İbrâhim (as.)’ın kalp makamından rûh/sır makamına yükselmesidir. İbrâhim(as.) TEVHİD’in babasıdır.
Hacer’ül Esved (karataş), rûha işarettir.
Dağın yarılması rûhun bedenle örtülmesidir. Hacer’ül Esved’in kararması,
nefsâni kuvvetlerin kalbe galip gelip istilâ etmesi ve kalbin rûh cihetindeki
nûrani yüzünü karartması demektir.
Allah, ilâhi
bir sır nedeniyle, Ev’ine dört rükün yerleştirmiştir. Kâbe altıgen olduğu için,
gerçekte bunlar üç rükündür. Üç rükünden birincisi ‘’Hak kaynaklı’’ (Hacer’ül Esved, Hz. Muhammed), ikincisi ‘’Melek kaynaklı’’ (Yemen, Hz. Îsâ),
üçüncüsü ‘’Nefis kaynaklı’’ (Şam, Hz.
Âdem) düşüncedir. Nebilerin kalpleri de böyledir. Tıpkı Kâbe’nin şekli gibi
üçgen şeklindedir. Müminlerin kalpleri ile Peygamber-Nebilerin dışındaki
korunmuş kimselerin kalpleri ise dörtgen
şeklindedir. Buradaki dördüncü rükün ‘’Şeytan
kaynaklı’’ (Irak, Hz. İbrâhim) düşüncedir. Bu nedenle bu rükne gelinince ‘’Bölücülükten,
ikiyüzlülükten ve kötü ahlâktan Allah’a sığınırım’’ denilir.
(Cemâlnur Sargut/Kâbe’nin Hakîkati)