17 Nisan 2017 Pazartesi

KÂBE’NİN HAKÎKATİ VE HAC:

Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibâdet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidâyet kaynağı olarak kurulan Kâbe’dir’’(Âl-i İmran, 96)

Kâbe, 12 metre genişliğinde ve 15 metre yüksekliğinde yaklaşık olarak küp şeklinde bir yapıdır. Kapı ve penceresinin olmaması, içeri girilememesi, Allah’ın asla idrâk edilemeyen zâtına işârettir. Kâbe, dünyanın merkezi ve göbeği olarak görülür. Kudsî hadislerde; Kâbe’nin 7. Kat gökteki Beyt-i Mâmur’un ‘’izdüşümü/gölgesi’’ olduğu kabul edilir.

Mevlâna Hz.leri; ‘’Kâbe Âzer’in oğlu Halil’in yaptığı bir binadır. Gerçek Kâbe olan insanın kalbi ise Allah’ın nazargâhıdır’’ derken, Allah; ‘’Yerler ve gökler beni içine almadı, yalnız mümin kulumun kalbi aldı’’demiştir. Kâbe, varoluşun kalbidir.

Melekler Arş’ı, hacılar Kâbe’yi tavaf ederler. Kâbe kalp makamıdır ve Arş’ı simgeler.

HAC: Kûr’ân’da 9 yerde HACC, bir yerde HİCC şeklinde geçen bu kelime ZİYARET anlamındadır. Hac, İslâmiyet’in 5 temel şartından biri olan bir ibâdettir.

Herkesin bildiği hac, şeriat haccıdır. Gerçek hac enfüste(iç âlemde), hâne sahibine yapılır. Bu da kendini bilmekle olur. Orada sefer zâhirî, burada bâtınî’dir. Orada karada, burada denizde(mânâda) menziller kat edilir.

Hac, nefsten rûha olan seferdir. Hac, rûhun Allah’a doğru asla bitmeyen yolculuğuna işaret eder. Hac, Allah’tan geleni gene Allah’a döndürme çabasıdır.

Haccı ve Umreyi Allah için tamamlayınız’’ (Bakara,196) Hicretin 8. Senesinde Mekke fethi gerçekleşmiş ve İslâm’da ilk hac bu 9. sene başlamıştır.

Haccın şartlarını şöyle sıralayabililiriz: İhram, Mekke’ye giriş tavafı, Arafat’ta duruş, Müzdelife’de gecelemek, Mina’da kurban kesmek, Hareme gelmek, Tekrar 7 defa Kâbe’yi tavaf etmek, Zemzem suyu içmek, İbrâhim mâkâmında 2 rekât namaz kılmak.

İHRAM: Aslında HELÂL olan bazı şeyleri, belirli bir süre kendisine yasaklamak anlamını taşır. (Canlı öldürmek, kötü söz söylemek, yüzünü örtmek, sürme çekmek, dikişli elbise giymek, güzel koku sürmek, saç-sakal, tüy-tırnak kesmek) ‘İhramlı iken av hayvanı öldürmeyin’’ (Mâide, 95). Kişi büründüğü ihram ile Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanmış olduğundan bu beldede canlı olan her varlığa karşı hürmet ve merhametle davranmak, kısaca kendi varlığını da ‘’Hareme’’ çevirmek zorundadır.

Mekke dışından gelip hacı olmak isteyenlerin ihrama girmek zorunda oldukları yerlere Mikat denilmektedir. Mikat: Kesret ile vahdet, nefs ile rûh, sıfat ile zat arasında bir sınırdır. Mikat, rûhanî bir doğum yeridir. Bedenden sıyrılan rûh, kabuğunu mikatte bırakmış, özgürlüğe kanat açmıştır. Mikat, hac taliplisinin bütün varlığından sıyrılıp öteye ilk adımını attığı yerdir. (Niyet)

Mekke’de yaşayanlar, yani hane halkı ihrama girmek zorunda değildir. Çünkü dışarıdan gelenler ‘’O’’ kapının açılmasını beklerken, hane halkı ezeli ‘’O’’ kapının içindedir. Yani kalben ihramlıdır.

İhrama girildikten sonra, haccın bitimine kadar Telbiye duası okunur. Hz. Peygamber’in getirdiği telbiye şöyledir. ‘’Lebbeyk, Allâhümme Lebbeyk (Buyur, Ey Rabbim, buyur!). Hamd ve nimet sana aittir. Senin ortağın yoktur. Buyur, Rabbim, buyur! Mülk senindir, buyur! Senin ortağın yoktur’’. Ârif’ler, dünyada ve âhirette Telbiye’yi kesmezler. Çünkü onlar, sürekli Hakk’ın kalplerinde ve nefislerindeki çağrısını duyar.

MEKKE’ye GİRİŞ TAVAFI: Tavaf bir şeyin etrafında dönmek anlamındadır. Evrende her şey döner. Yerküre, ay, yıldızlar güneşin, Elektronlar ise Atom çekirdeği etrafında döner. Tavaf eden hacılar da bu ezeli evrensel kurala uyup Kâbe etrafında dönerler. Kâinatta her şey soldan sağa doğru dönerken, Tavaf; Kâbe’nin sol tarafa alınmasıyla sağdan sola doğru olur. Çünkü Kâbe’yi tavaftan gaye nefsten kalbe/gönüle yolculuktur. Kalp de vücûdun solundadır.

Tavafa Hacer’ül Esved öpülerek başlanır, sonra ona secde edilir veya kendisine ulaşma imkânı yoksa işâretle selâmlanır ve ondan biraz geride durulur. Hacer’ül Esved, Allah’ın yeryüzündeki sağ eli kabul edilir. Kâbe’de izdiham varsa, kendisini öpmek istediğimiz, fakat bunu yapamadığımız işâret yoluyla kendisine bildirilir. Artık, kendisini öpmek üzere sıranın bize gelmesi beklenmez. Çünkü bizden böyle bir davranış istenilseydi, kendisine ulaşamadığımızda ona işâret etmekle yetinmemiz emredilmezdi. Tavaf, Kâbe’nin etrafında 7 kez dönülerek gerçekleşir. Her dönüş bir ŞAVT’tır (tur).

Tavafın 7 oluşu; Yüce Allah’ın zâtını tamamlayan 7 vasıftan ibarettir. Bunlar NEFSİ isimlerdir. el-Hayy, el-Alîm, el-Mürîd, el-Kâdir, es-Semî, el-Basîr, el-Mütekellim. Bu isimlerin sıfatları da; Hayat, İlim, İrâde, Kudret, Duyma, Görme, Konuşma’dır. (Allah ancak bu 7 sıfat ile idrâk edilebilir) 7 tavaftan gaye, insanın bu (kendine ait sandığı) sıfatlardan FÂNİ olup, Allah’ın sıfatlarıyla BÂKİ olmasıdır.

Hayat; Allah’ın hayatına, İlmi; Allah’ın ilmine, İrâdesi; Allah’ın irâdesine, Kudreti; Allah’ın kudretine, Semi; Allah’ın işitmesine, Basarı; Allah’ın görmesine, Kelâmı; Allah’ın kelâmına bağlanır.

Lütfi Filiz Hz.leri; Allah’ın 7 isminin 7 sıfat olarak yansımasını şöyle anlatır. ‘’Allah’taki isimler asıl, bizdekiler ise HAYAL’dir. Çünkü verdiklerini alıverdiği anda yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Örn. HAYAT. O yaşıyor, biz de yaşıyoruz. Ama biz, O bu sıfatlarını bizde bıraktığı sürece yaşıyoruz. Geri aldığı anda yaşamımız sona eriyor. Allah’ın bütün sıfatlarının asılları kendinde olduğu için onlar ‘’Aslî’’, O asıldan kâinata yansıyanlar ise ‘’Selbî’’ sıfatlardır. Selbî sıfatlar nefsten doğduğu için, aslî sıfatların tam tersidir. (Fotoğrafın aslı ve negatifi gibi)Bu nedenle cennetin kâinata yansıması cehennemi, Akl-ı Küll’ün yansıması Nefs-i Küll’ü meydana getirir. (Ayna, fotoğraf)

Nasıl ki, Kâbe’yi tavaftan gaye  ‘’var sandığımız’’ kendi sıfatlarımızdan sıyrılıp ‘’Allah’ın sıfatları’’  ile sıfatlanmaksa, kâinata gelmemizdeki gaye de Allah’ın bize emânet olarak verdiği ‘’ismimizi’’ ortaya çıkarmak ve bütün melekelerimizin (meleklerin) de onun etrafında tavaf etmesini (dönmesini) sağlamaktır.

İnsanın ‘’has ismi’’ Kâbe’ye, diğer esmaları ise bunun etrafında tavaf eden hacı adaylarına benzetilebilir. Bu tıpkı Güneşin uydularının, onun etrafında tavaf etmesi gibidir.(Lütfi Filiz Hz. 1.cilt 254)

SA’Y: Safâ ve Merve tepeleri arasında 7 kez koşularak yapılan fiildir. SA’Y; Hz. İbrâhim’in karısı Hacer’in, oğlu İsmâil’e SU bulmak gayesi ile koşmasıdır. Safâ; Büyük, kaypak sert taş. Merve; Küçük, yumuşak taş demektir. Safâ ve Merve, Allah’ın insanın fıtratına yerleştirdiği zıddiyeti gösterir. İnsan, celâl ve cemâlin, sevap ve günahın, rûh ve nefsin cem olduğu (toplandığı) bir varlıktır. Safâ ve Merve arasında koşmak, insanın hayatı boyunca bu zıt duygular arasında gidip gelişini anlatır. Sa’y, Safâ tepesinden Kâbe ile göz teması kurularak başlar ve Merve’de son bulur. Tavafın başlangıç ve bitiş yeri aynı nokta olmasına rağmen, Sa’y başladığı yerde bitmez. Bu da hayatın kime, ne zaman, nasıl ve ne getireceğinin bilinmeyeceği gerçeğine işârettir. Tavaf susuzluğu arama, sa’y ise su aramadır.

ARAFAT’DA DURUŞ: Arafat bir Mârifet yeridir. Yani bir anlamda kişinin kendini tanıdığı, bildiği, kendi hakîkatinin sırrına erdiği, taşıdığı ilâhi emâneti idrak ettiği ve özündeki sırrı keşfettiği bir irfân makamıdır. Kişi Arafat’da vakfe (duruş) yaparak, nereden geldiğinin, nerede durduğunun, nereye gideceğinin muhakemesini yapar. Arafat, Hz. Âdem ile Havva’nın dünyada karşılaştıkları yerdir. Âdem rûh, Havva nefs makamıdır. Arafat’da duran Ârif’dir. Yani nefsini rûh makamına yükselten ÂRİF olur. Gerçek hac Arafat’dır.

MÜZDELİFE’DE GECELEMEK: Müzdelife makâmın yükselmesidir.

Âdem ile Havva, Müzdelife gecesinde basîretleri sayesinde hakîkate ulaşmalarına engel olan iki düşmanın (dışta şeytan, içte nefs) varlığını tanımıştır. Müzdelife gecesi, bu iki azılı düşmana karşı güç toplamanın, mânevî donanımın göstergesidir. Hac yolcusu, Müzdelife de Âdem ile Havva’nın hatıralarını tekrar yaşar ve yol kesicisini hatırlar.

MİNA’DA KURBAN KESMEK: Hakîkat yolcusu, Mina’da atası Âdem’i cennetten çıkaran ve kendisini de cennete sokmamak için uğraş veren Şeytan’la karşı karşıyadır. Müzdelife’de hazırladığı taşlarla (7x3=21) üç noktada(Cemre’ler) onu kovar. Bu üç nokta Ef’al, Sıfat ve Zât noktalarıdır. Talipli Vahdet(Birlik) idrakini tekrar kazanabilmek için bu üç noktada Tevhid-i Ef’al, Tevhid-i Sıfat ve Tevhid-i Zât mertebelerinden geçerek fenâ bulmalıdır. Ancak bu şekilde varlığından kurtulur ve Kâmil’liğe adım atar.

TEKRAR KÂBE’Yİ 7 KERE TAVAF ETMEK: Tavaf, Allah’ın ’’Ben sizin rabbiniz değil miyim’’ sorusuna rûhların ‘’evet rabbimizsin’’ deyişlerini duymak, kendinden geçmek, Rabbine kavuşmaktır. Tavaf, dostun aşk vuruşları, darbeleri önünde başını top yapıp, başsız, ayaksız dosta koşmaktır. Hacer’ül Esved’den alınan izinle Kâbe’nin çevresinde yapılan 7 dönüş, beyazın siyahın içinde damla damla eriyişinin, Nefsin rûha dönüşünün kimyasıdır. Her dönüşte ‘’araz’’ lar gözden silinmekte, arazın ardından gizli olan  ‘’hüviyet’’ ortaya çıkmaktadır. Talipli her dönüşte Allah’ın kendisine emânet olarak verdiği Hayat, İlim, İrâde, Kudret, Duyma, Görme, Konuşma gibi sıfatları ‘’aslî’’ sahibine geri vererek O’nun Zât-i Ahâdiyet’inde fenâ bulmaktadır.

’And olsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve yüce Kur’ân’ı verdik’’ (Hicr, 87)

Yani Allah için sabit olan 7 sıfat verdik sana. Bu sıfatlar şunlardır. Hayat, İlim, İrâde, Kudret, İşitme, Duyma, Konuşma......‘’tekrarlanan..... ’’ yinelenen ve senin için sübutu/ortaya çıkışı ‘’ikilenen’’dir. Önce O’nun ahlakıyla ahlâklanman, O’nun sıfatıyla sıfatlanman sırasında kalp varlığı makamında senin için gerçekleştiler. Sonra Tevhid’de fenâ bulmanın ardından Hakkanî varlıkla bekâ bulma makâmında gerçekleştiler. Tekrarlanan yedi (Es-Seb’ul Mesani) Fâtiha sûresidir ve bu sûre Hz. Muhammed’e (sav.) tahsis edilmiştir.

ZEMZEM İÇMEK: Zemzem tavafı başarmış kula Cenâb-ı Hak tarafından verilen Mârifet ilmidir. Zemzem alçak sesle konuşmak demektir. Hak yolcusu, hakîkat taliplisi kendi vücut ülkesinden bir ırmak gibi çağlaya çağlaya gelmiş, ama deryaya ulaştığında bu coşku yerini sessizliğe ve huzura bırakmıştır. O artık makam sahibidir. Gerçeğin sükût olduğunu öğrenmiştir. Çünkü bu ilim, herkese değil, ancak ehline, yetenekli olana duyurulmalıdır.

İBRAHİM MAKAMINDA İKİ REKÂT NAMAZ KILMAK: Hac yolcusu, Allah’ın izniyle tavafını tamamlamış, sonunda zâtın nûrundan tekrar bu dünyanın idrâk düzeyine geri gönderilmiştir. Şimdi ‘’O’’ hem kesrette vahdeti, hem de vahdet de kesreti zevk eden bir ‘’tevhid eri’’ olarak ‘’tevhid’in babası’’ olan Hz. İbrâhim’in makamında 2 rekât şükür namazı kılmayı hak etmiştir. Çünkü Hz. İbrâhim AHDE VEFA gösteren kimsedir(Necm, 37).

Tavafı başaran, nefsin kötü sıfatlarını kurban eden, haccı başarı ile tamamlamış demektir. Artık ihramdan çıkmasında bir sakınca yoktur. İhramlı iken haram olan şeyler, artık ona helâldir.

İhramdan sonra güzel koku sürülür ki, ulaştığı helâllik durumunun kokusu ortaya çıksın. Hırs bıyıkları kısaltılır, öfke ve kin tırnakları kesilir. Saçlar kısaltılır ki, Haktan halka dönebilsin. İlmihâl dilinde saçların tıraş edilmesi halk, kısaltılması ise ‘’taksir’’ anlamındadır. Taksir; kısaltma, bir şeyi eksik ve kusurlu bırakmak demektir. Hakîkat yolcuları, kazandığı ihlâsı koruyabilmek için bilinçli olarak hata ve kusurlarını ön plana çıkararak halk katında hor görünmeyi bir meşrep olarak kendilerine seçmişlerdir. Böylece de Hak ile aralarındaki sırrı korumuş olurlar.

’Hani İbrâhim(as.).....Beytullah’ın temellerini yükseltiyordu’’ (Bakara, 127). Bir görüşe göre Kâbe; Âdem zamanında gökten indirildi. O zaman biri doğuya, biri batıya bakan iki kapısı vardı. Âdem, Hindistan’dan Kâbe’ye hac ziyaretinde bulunmak üzere geldi, melekler onu 40 fersah yürüyerek karşıladılar. Kâbe, Nûh tufanında göğe kaldırıldı. Ardından İbrâhim(as.) zamanında bir kez daha indirildi. İbrâhim(as.), Kâbe’yi ziyaret etti, temellerini yükseltti, iki kapısından birini kapatarak geriye tek bir kapı bıraktı. Sonra, Mekke yakınlarındaki Ebu Kubeys dağı yarıldı ve içinden Hacer’ül Esved çıktı. Hacer’ül Esved, cennet yakutlarından beyaz renkli bir yakuttu. Cebrâil onu indirmişti ve tûfan günlerinden İbrâhim(as.) zamanına kadar Ebu Kubeys dağında saklı kalmıştı. İbrâhim(as.) bu taşı yerine koydu. Sonra bu taş günahkârların el sürmelerinden dolayı karardı’’.

TE’VİLİ: Hacer’ül Esved’in Âdem(as.) zamanında inmiş olması, Âdem’in var olması ile birlikte kalbin onun zamanında ortaya çıkmasına işârettir. Kâbe’nin iki kapısının olması, nûr ve zûlmet âlemi mârifetinin onun zamanında zuhûr etmesine işarettir. Meleklerin Âdem’i karşılamaları hayvanî ve bitkisel kuvvetlerin bedene taallûk etmesine, 40 fersah da balçığının yoğrulduğu 40 güne işarettir.

Kâbe’nin tûfan vakti Semâ’ya yükseltilmesi, NÛH zamanında heva ve cehâlet tûfanının baskın gelmesinden dolayı insanların kalp makâmından perdelenmelerine işârettir. Kâbe’deki iki kapıdan birinin kapatılması, İbrâhim (as.)’ın kalp makamından rûh/sır makamına yükselmesidir. İbrâhim(as.) TEVHİD’in babasıdır. Hacer’ül Esved (karataş), rûha işarettir. Dağın yarılması rûhun bedenle örtülmesidir. Hacer’ül Esved’in kararması, nefsâni kuvvetlerin kalbe galip gelip istilâ etmesi ve kalbin rûh cihetindeki nûrani yüzünü karartması demektir.

Allah, ilâhi bir sır nedeniyle, Ev’ine dört rükün yerleştirmiştir. Kâbe altıgen olduğu için, gerçekte bunlar üç rükündür. Üç rükünden birincisi ‘’Hak kaynaklı’’ (Hacer’ül Esved, Hz. Muhammed), ikincisi ‘’Melek kaynaklı’’ (Yemen, Hz. Îsâ), üçüncüsü ‘’Nefis kaynaklı’’ (Şam, Hz. Âdem) düşüncedir. Nebilerin kalpleri de böyledir. Tıpkı Kâbe’nin şekli gibi üçgen şeklindedir. Müminlerin kalpleri ile Peygamber-Nebilerin dışındaki korunmuş kimselerin kalpleri ise dörtgen şeklindedir. Buradaki dördüncü rükün ‘’Şeytan kaynaklı’’ (Irak, Hz. İbrâhim) düşüncedir. Bu nedenle bu rükne gelinince ‘’Bölücülükten, ikiyüzlülükten ve kötü ahlâktan Allah’a sığınırım’’ denilir.

(Cemâlnur Sargut/Kâbe’nin Hakîkati)