İŞARET – 4
GEÇMİŞTE YAŞIYORUZ,
GELECEKTEN GELİYORUZ. GELECEK GEÇMİŞİ YARATIR, O GEÇMİŞ DE GELECEĞİ. AN’da yani
Allah katında her şey olup bitmiştir. Ancak beden heykelinde olduğumuz müddetçe
ZAMAN’a tabiyiz. ‘’İÇİMİZDE’’ bizden önce karar veren biri var. Bedenimiz ve
beynimiz de onun hükmünde olduğu için arkadan ‘’gecikmeli’’ geliyor. Örn. Ölmüş
bir yıldızın ışığı şimdi görülüyor. Adına ‘’tersine nedensellik’’ denilen geleceğin
geçmiş, geçmişin gelecek olduğu dairesel zaman döngüsü. Ancak Einstein’in dediği
gibi ‘’Geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek arasındaki fark, sadece bir illüzyondan
ibarettir’’
Bu hepimizin macerası.
‘’O’’ bize ruhundan üfledi ve biz 18 bin âlem diye tabir edilen sayısız âlemden
teker teker çeşitli manalar giydirilerek indirildik. Her insan, hayat bulup
varoluş alanına girmiş her varlık bu yolculuğu yaptı. Şimdi ise bu dünyaya
inişimiz esnasında saf varlığımız üzerine giydirildiğimiz her bir giysiyi/perdeyi,
tam tersi yönde yükselerek(miraç yaparak) onları aldığımız gök ve âlem katmanlarında
çıkarıp bırakarak, Rabbimize geri dönme yolculuğundayız.
Varoluş sebebimiz
ruhaniyetimizi tamamlamak ve olgunlaşmak için tekâmül etmektir. Bu yolda bilmemiz
gereken her şey ve ilim, var edildiğimiz AN itibarıyla potansiyel olarak bize
yüklenmiştir. ‘’Öğrenme’’ yeni bilgilerin değil, hâlihazırda var olanın zamana
bağlı olarak açığa çıkmasıdır. Hayvanî nefs de, tekamül sürecimizi gerçekleştirebilmemiz için hayatta kalmamızı
sağlamak üzere Rabb’imiz tarafından programlanmıştır. İçgüdü Allah’ın bizleri korumak için
düzenlediği müthiş bir sistemdir ve hayvanlarda olan bu hissiyat (hayvani nefs)
bizde de vardır ve kullanılmalıdır. Etrafımızda gördüğümüz her şey ve herkes
Rabb’i tecellinin bizimle iletişim kurma şekli ve varlık elbisesi giymiş
yansımalarıdır. Kâinatta tek bir varlık ya da oluşum yoktur ki, Allah
sisteminin bir parçası olmasın.
Fiziksel
tekâmülümüzdeki kademelere bakarsak beden teçhizatının gerçeği görmek üzere
değil, tam tersi ‘’gerçeklikten mahrum edilmek üzere’’ yaratıldığını fark
ederiz. Hakîkat beyin tarafından gizlenir. Çünkü BEYİN KÂFİR’dir, gerçekleri
örter. Dünya hayatı bizlere hakikate perde olmak üzere ve ‘’varlığı/varoluşu’’
deneyimlememiz için verilmiştir. Hayat deneyimimiz ŞAHİT olmak, ŞAHİT tutulmak yani
gözlemlemek üzere kurulmuştur. Aslında bu ‘’gerçek’’ zannettiğimiz ama aslı
simülasyon olan algı alanında, Allah’tan kopmadığımız halde kendimizi ayrı bir
dünyada zannediyoruz (green box kutusundaki gibi). Aslında burada bile değiliz.
Gölge sahnelerde, gölge oyunlar. Gerçekte herkes bir gölge ve perde yani sahne.
Ancak gölgelerin de ZÂT’a bağlı olduğunu unutmamak gerekir. Bu hayal âleminde
irademiz, ruhumuz ve nefsimiz yani ebedi varlığımız inşa ediliyor. Peki; ne
için? Bir sonraki etap olan AHİRET için…
Bizler geçmişimizi geleceğe götürüyoruz. Ancak giderken sanal sahne
dekorlarını, Kur’an’ın ifadesi ile’’EŞYA’yı/ŞEY’leri burada bırakıyoruz.
Seyr-i Sülûk
içsel/kendinden kendine yapılan bir yolculuktur ve tasavvuf anlayışı bu noktada
devreye girer. Tasavvuf/saflaşma, Tanrı’ya benzeme, O’nun ahlakıyla
ahlaklanmaya çalışma isteğidir. Tasavvuf güzel ahlâktır ve bu nedenle günah ve
haramlar vardır. İnsan metabolizmasına ve ruhaniyetine zarar veren her şey
günah ve haramdır. Dedikodu GÜNAH’tır ve varoluş hakikatine karşı yapılan
hatadır. Hakkında dedikodu yapanlar
senin günahlarını yüklenirken, sen onun sevaplarını üstlenirsin. Sistemin
muazzamlığı… Sen birilerinden hesap sorarsan sistem de senin birilerinde,
birilerin de sende kalan haklarının hesabını sorar. Harama yaklaşmak kişinin
frekans ayarlarının bozar. Domuz eti ve leş yemek vücudun rezonansını bozduğu
için haramdır.
Bir suç işlersen onun
sonuçlarıyla ömür boyu yaşarsın. Bu da ceza, yani karşılıktır. Cezalandırmanın,
ceza evinde yatmanın altında yatan gerçek dönüşümdür. Şiddet, çekişme ve isyan
Âdem’den beri vardır ve var olacaktır. İyi ve kötünün savaşı. Sen sadece hangi
tarafta olduğuna karar ver. Günah-kâr günahlarından dolayı aczini görüp boyun
eğen ve bu durumu kâra çevirendir. Fedâ-kâr feda ettiklerinden kâr edendir. Depresyon Rûhun dünyaya gelme sebebi olan
tekâmülü için çırpınması ve bedenine muhalefet etmesidir. Yaşlandıkça gece
uykusunun azalması, Rabbi ile iletişime geçmesi ve ibâdetlerini
gerçekleştirmesi içindir. Akli dengesi yerinde olmayan bir kişi ailesi için bir
temizlenme ve yücelme vesilesidir. Zorlanma olmazsa kapasitemiz açığa çıkmaz.
Nerede rahatlama varsa orada gelişim durur. Din kelimesinin bir diğer anlamı
‘’Disiplin’’dir. Din kişiye yeme, içme, yatma, kalkma disiplini verir. Dinde
tembelliğe asla yer yoktur.
‘’Lâ ilahe illallah’’ kalbe sakinlik veren en
büyük zikirdir. Kalp soldadır ve Kur’an ve kutsal yazıların sağdan sola oluşu
kalbin etkilenmesi içindir. Tavaf da sağdan sola doğru yapılır. Elini kalbinin
üzerine koy, bedeninle konuş, bilinçaltına olumlu telkinler ver. ‘’Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi, sen de
iyilik yap’’ (Kasas-77 Şaka için bile olsa yalan söyleme. Ancak iki kişinin
arasını düzelten, hayır söyleyip hayır tebliğ eden yalancı değildir. Güzel
duyguların güzel kokusu olur. Tenin kokmaya başlarsa ahlâkında problem var
demektir. Başına gelmesinden korktuğun bir durumu yaşayana yardım etmek, seni o
duruma gelmekten korur. Arkadaş çok önemlidir. Değişmek-dönüşmek isteyen çevre
değiştirsin. Kötü söz söyleme, olumsuz düşünceden dahi sakın. Kendini
düzelttiğin ve güzelleştirdiğin AN, her şey değişip güzelleşir.
Cömert ol, herkesi ayırmadan ver, affedici ol
ve hakîki KUL olmaya çalış. Bizler mülkün sahibi değil, sadece emanetçileriyiz.
Zekât ver. Zekât malı temizler. İlmin zekâtı her an olmalıdır. Sadaka kavramı
Allah’ın sana verdiği emâneti, tayin edilmiş ihtiyaç sahiplerine dağıtarak
ulaştırman ve Allah’a sadakat göstermen, demektir. Bunu yaparsan asla sıkıntı
çekmezsin. Hakîkat ilmi bizim yol azığımızdır, paylaşılması gerekir. İstişare
ve bilgi alışverişi Peygamber sünnetidir. Bilmiyorum de. ‘’Biliyorum’’ dediğin
gün, bittiğin gündür. Kalbini kibirden arındır.
Namaz kıl. Namaz
kozmik bilgilerin kula aktarıldığı bir süreç, aslî merkezle bağlantı halidir.
Salat yanmak demektir, günahların yanması olarak kullanılsa da Rab tarafından
enerji yüklenmesidir. Sadece namazda Allah kulunun her şeyden uzaklaşmasını
ister. Hakikî manada kılınan namaz, kulu aldığı NUR ve enerji ile günah ve
belâlardan bir kalkan gibi korur. İnancı yüksek, iyilik yapan, ibâdet eden,
müzik aleti çalan, dil öğrenen kişilerin en az üçte birinde potansiyel olarak
bu hastalık riski olmasına rağmen Alzaymır veya Parkinson hastalığı
görülmemektedir. Oruç ve açlığın faydaları anlatılmakla bitmez (özellikle
Pazartesi ve Perşembe günleri). Kur’an oku, o AN’da Rabb’in senden sana
konuşur. Kur’an telkin kitabıdır, tekrarı yoktur. Hz. Peygamber Cuma günü Kehf
sûresini ilk ayetlerinin (ilk ve son 10 ayetinin) okunmasının insanı Deccal’in
fitnesinden koruyacağını söylemiştir. Cuma günü kâinatın bütün enerji
türlerinin birleştiği zamandır. ‘’Cem’’ zamanıdır. Cuma günü selâ vakti Mars
saatine denk geldiği için, o saatlerde dünyevi işler ve meşguliyetlerden
uzaklaşıp kendine dönerek Güneş saatinin sonuna kadar ibâdetle geçirilmesi
uyarısı yapılmıştır.
Kur’an; Arapçası
herkesin veri tabanında olan bir programdır ve Arapça pek çok dilin kökenidir.
İngilizce; Arapçadan pek çok kelime almıştır. Allah’ın Âdem’e 700 ya da 700 bin
dil öğrettiği rivâyet edilir. İnsan bilincinde hepsini kayıtlı olduğu ve bazı
durumlarda açığa çıkabileceği söylenir.Nijeryalı bir gencin kaza geçirdikten
sonra uyandığında başka bir dilde konuştuğu basında çokça yer almıştır.
Nefsî tezkiye
bilinçaltı temizliğidir. İnsan beyninin % 96’sı bilinçaltı tarafından
yönetilir. Bilinçaltı, Rabb’i tecellidir. Bilinçaltı AN’da, üst bilinç
ZAMAN’dadır. Bilinçaltında iyi-kötü, geçmiş-gelecek yoktur. Gaye üst bilinç
ile bilinçaltını uyumlu hale getirmektir. ’’ Tekrar’’ bilinçaltının öğrenme
metodudur. Nefis teskiye edilip Rûha dönüşürse Rabb’i Has açığa çıkar. Sonraki
hedef Âlemlerin Rabb’ine ulaşmaktır. Rabb’ül Âlemine ulaşan AN’ı yaşar.
Bedenlerimiz ATOM ve
ATOM ALTI PARÇACIKLAR’dan yapılanır. Vücut ağırlığımızın yüzde 99.9’u altıgen
yapılmış, her biri düal çiftten oluşan proton ve nötronlardan (Kuarklardan)
oluşur. Koskoca uzayda metreküp başına sadece
birkaç tane ATOM bulunurken, kütle çekim kuvveti hepsi aynı kaynaktan olan aynı
ATOM’ları farklı bir şekilde bir araya getirerek gezegenleri, ağaçları, hayvan
ve insanları oluşturur.
CERN; Avrupa nükleer
araştırma merkezinin (İngilizce) baş harfleridir. Bir manası da ‘’Boynuz’’ dur.
Lego’sunun sembolü iç içe geçmiş üç adet altı’dır (666). Giriş kapısının önünde
iki büyük Hint tanrısından biri olan ve dönüşüm ve değişimi simgeleyen
‘’Shiva’’ heykeli bulunur. CERN’de yapılan
deneylerde ATOM altı düzeyindeki KUARK’lar incelenmiş ve bu konuda bilgi
HADRON’lar vesilesiyle edinilmiştir. Hadron atomaltı parçacıkların genel adıdır.
Kuarklar bir araya kümelenerek HADRON’ları oluştururlar. Atomaltı düzeyindeki
KUARK’lar hiçbir şekilde ‘’yalnız’’ olarak gözlemlenemez. 6 çeşit KUARK’tan
bahsedilir. Yukarı, aşağı, cazip, garip, alt ve üst kuarklar. GARİP ve GARİP
olmayan Kuarklar. Bunlar ‘’güçlü’’ olarak adlandırılır çünkü ‘’rastgele’’ bir
biçimde ATOM’un çekirdeğinden gözden kaybolup, garip bir şekilde yeniden ortaya
çıkabilirler. Bilim dünyasında herkes ‘’GARİP’’ kuarkların diğer boyutlarda
kaybolup, sonra tekrar ortaya çıktıkları gerçeğini bilirken, onların ‘’nereye
gittiği’’ gerçeği hiç kimse tarafından bilinmemektedir. Her AN var edilip, yok
ediliyoruz ve yeni bir benzerimiz ile tekrar var ediliyoruz. ÂDEM ve ADEM, KEVN
ve FESAD, OLUŞ ve BOZULUŞ, İDAM ve İCAD. GARİB/KAYIP KUARKLAR. GAYB insanın
kaybolan aslıdır. Allah dostlarının KUANTUM parçacıkları gibi bir AN’da bir çok
yerde olma hali. Veya Saba melikesi Belkıs’ın AN’da yok olan tahtının, hemen
ardından takip eden ‘’yeniden yaratılma’’ aşamasında Hz. Süleyman’ın huzurunda belirmesi
(Neml, 38-40), Somuncu Babanın Ulu Camide aynı anda üç kapıdan çıkması, İbn.
Arabî Hazretlerinin bazı kitaplarını dokuza bölünerek yazması gibi….
İsimler harflere,
harfler sayı ve notalara dönüşebilir. Ayrıca renkleri harflerle, kokuları
sayılarla okuyan veya notalarla duyan insanlar vardır (sinestezi 25 bin kişiden
1 kişide görülüyor). Bu duruma EPİFİZ bezinin salgıladığı üç hormondan biri
olan ve RUH molekülü de denilen DMT hormonunun sebep olduğu söylenir(diğerleri
Melatonin ve Serotonin hormonu). Salgı esnasında kişinin algıları inanılmaz
derecede açılır. DMT hormonu özellikle doğum ve ölüm deneyimi esnasında, zikir
ve ibâdet yaparken, namazda bir noktaya odaklanıldığında çok artar. Hz.
Mûsâ’nın kavmine indirilen ‘’KUDRET HELVA’’sının(MENNE) süper bir iletken olan
bu hormon olduğu, EPİFİZ bezinin aktivasyonunu
patlatarak boyutlar arası geçişi mümkün kıldığı iddiası vardır. Hatta
MENNE’nin ilk defa MU medeniyetinde geliştirildiği ve orada kullanılmaya
başlandığı için adına MU-ANNA denildiği, bunun büyük piramitlerin yapımlarında
sesle birlikte kullanılarak yerçekimi kanununu işlev dışı bıraktığı da
söylenmektedir.
Kâinat ‘’SES/KÜN’’
ile var edilmiştir. Sesler ve kelimeler sûretlere dönüşür. Kelime yara izi
demek olup, muhatabında iz bırakır. Yüce Allah kulunun ağzından çıkan her
kelimeden bir melek/kuvvet yaratır. Söylenen kelime iyi ve güzel ise ondan bir ‘’RAHMET’’
meleği, kötü ve çirkin ise ‘’İNTİKAM ve GAZAP’’ meleği oluşur. Keşif ehli
kelime ve manalardan oluşan sûretlere ŞAHİT olmuşlardır. İbnü’l Arabî Hazretleri de bir dönem yanında
ve hizmetinde kaldığı Fatma ismindeki hanımın okuduğu FATİHÂ’nın, sûrete
büründüğüne ŞAHİT olmuştur. Yine Hazret ‘’Abdülkerim el Vahşi’’ isimli Allah
adamlarından bir Zâtın boğulma tehlikesi geçirdiğinde ‘’bu Aziz ve Alîm olan Allah’ın takdiridir’’ (Yâsin-38) sûresini
okuduğunda sûrenin büyük bir kuşa dönüşerek kendisini kurtardığını o Zâtın kendi
ağzından dinlemiştir.
MÜMİN; Rabb’i
hasından Rahman mertebesine ulaşmış kişidir. Onlar (Miraç edip) beden kalıbının
arkasına geçtiklerinde, kendi varlıklarının Hakîkat-i Muhammediye
çekirdeğindeki haliyle karşılaşacaklardır. İnsanın iki türlü varlığı vardır.
Biri şu AN’da kendisi sandığı ‘’GÖLGE’’ varlığı, bir de Miraç da karşılaşacağı
ASLÎ varlığı. Kendini bilmek ve tanımak, ilâhi hakikatine ve varoluş amacına
kavuşmaktır. Bunu başaranlar hem dünyada ve hem de diğer boyutlarda iradeleri
ile bulunabilmeyi, boyutlar arasında gezebilmeyi başarırlar. Kâinatta her yerde
kendilerini görürler.
Biz bir tohumuz.
Hayatımızdaki her şey bizim bir ağaç olup, meyve vermemizi sağlayacak
yoldaşımızdır. Bu yolculuğu doğru değerlendirmek, nefsin/iblisin telkinlerinden
‘’ÎMAN’’ ile korunmak ve ‘’UYANIK’’ olmak
zorundayız. Ne gücümüz var ne kuvvetimiz. La havle ve la kuvvete illa billahil
aziym. ‘’Öyleyse Allah’a firar edin.
Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan apaçık bir uyarıcıyım’’ (Zariyat-50)
İlâhi hakikate giden
yolda Yaratanımız tarafından ‘’bizim için’’ bırakılan izleri ‘’bu niye böyle’’
demeden takip et. Diline hâkim ol, olumsuz düşünmemeye çalış. Alışkanlıklar
değişir, istidatlar ise geliştirilir. Bunun için dünyadayız. Tövbe et, yalandan,
günahlarından, endişelerinden tövbe et. Rabb’ine dön. Rabb’inle konuş. Kendindeki
Rabb’inle…. İnşallah. Âmin. Sadakallahül
Azim.
KİTAPTAN KISA
NOTLAR: * Sezeryan(Sezar’a ait) ile doğum,
anne ile çocuk arasında Rabbi tarafından planlanmış bağda sorun oluşturabilmektedir.
Doğum esnasında yüklenen kimyasallar çocukta ve annede olan DMT patlayışı ve nöral
tutuşmaların önüne geçebilir. Normal doğum ile doğan çocuk ile anne arasındaki
bağlar çok daha kuvvetli olmaktadır.
* Bir bebeğin beynindeki nöronlar, hayatının ilk 2
senesinde, saniyede 2 milyon yeni bağlantı oluşturacak şekilde bağlanmaya
başlar. 2 yaşına geldiğinde tipik bir nöronun 15 bin bağlantısı olur ki bu, bir
yetişkinin nöron bağlantısının 2 katıdır. 2 yaşında tüm nöron bağlantıları
tamamlanan çocuğun ilgisi nereye yönelirse, o nöron bağlantıları korunurken
diğerleri kaybolur. 21 yaşında ise beyin tüm gelişimini tamamlar. Bu dönemden
önce akıl ve muhakeme zayıf olduğu için, bazı ülkelerde içki bu yaşa kadar
yasaktır. Bizde de askerlik hizmeti 21 yaşında başlar. Özellikle şiddet, sübliminal mesajlar içeren oyun ve dizilerin
bu yaşlara kadar her çocuktan uzak tutulması önerilir.
*Doğru yapılanmış bir anne-baba ve evlat ilişkisine
baktığında ilginç bir şekilde Rabb’i ile kulu arasındaki ilişkinin bir tür
numunesi görülür. Evladına aşırı düşkün ve ne yapsa yaranamayan bir ebeveyn.
Çok verse çok verdin, az verse az verdin diye hemen her koşulda ebeveynini
suçlayan evlat… Eğer anne-babalar evlatlarıyla bu tür sorunlar yaşıyorsa
atalarından gelen birtakım aktarımlar da dâhil iki şeye bakmalıdır. 1.
Rab’lerine olan şükürlerinde ve itaatlerindeki eksikliklerine, 2. Kendi ana
babalarına olan ilgi ve itaatlerindeki eksikliklerine…
*‘’Emânetleri
ehline veriniz’’ (Nisâ-58). ‘’Allah
emânetleri yerlere, göklere, dağlara teklif etti. Onlar bunu yüklenmekten
çekindiler. Ancak çokça zâlim olan insan bu emâneti yüklendi’’ (Ahzap-72)
Allah ehline verilmesi gereken emâneti neden cahil ve zâlim olan insana verdi?
Allah emâneti nefsine, dünyaya ve Allah’tan başka her şeye cahil olan insana
verdi….
* Tasavvufta ölmeden önce ölme yani FANİ olmaktan
bahsedilir. Bu algılardan ölmek, beden kafesini ve 4 unsuru (Ateş, hava, su,
toprak) kırmaktır. Dört aşamada dört tür ölüm. 1.Beyaz ölüm yani AÇLIK’tır. 2.
Yeşil ölüm, nefsin arzularına muhalefet etmektir. 3. Kırmızı ölüm yamalı elbise
giymek yani doğanın renkleri gibi bünyesinde her rengi barındırmak, renklilik
ve çeşitlilikleri bir ederek yeryüzü gibi olmaktır. 3. Siyah ölüm, sıkıntılara
tahammüldür.
* Mekke ve Medine de nazil olan âyetler mana
bakımından aynı kapsamda değildir. Mekke
başlangıçtır. İslâmın ve tebliğin başladığı yerdir. O dönem insanı puta
tapanlar, müşrikler ve kabilelerdir. Medine ise NEFS’ten RUHANİYET’e geçiş,
HİCRET ve Hakîkat ilminden nasibi olana sesleniştir. Okurken bu şekilde
değerlendirilmelidir.
* Kur’an üç şeyi emretmiştir. CİHAT(Nefs ile
mücadele/savaş), İnfak(verme ve temizlenme), HİCRET (Nefs’ten Ruha yolculuk)
* En büyük mucize KUL(Abd) olmaktır. İbâdet Ubudiyet
kökünden gelir. İbâdet kulun Allah’a
nefsi ile yaptığı yaklaşmadır. Bu durumda Allah kuldan RAZI olur. Ubudiyet(kulluk)
ise Sufi’nin yaklaşımı olup, Hak, tecellisidir. Bu durumda kul Allah’tan
RAZI olur. Kalb-i Selim, SELÂMETE ermiş KALP’tir.
* Tefekkür et. İsâbet edersen Allah’tan iki, edemezsen
bir sevap alırsın. Ancak Kutsi bir hadiste şöyle denilmiştir. ‘’Allah’ın Zât’ını tefekkür etmeyiniz, isim
ve sıfatlarını tefekkür ediniz’’
* Zikir AN’da olmaktır. Mürşid ile Mürid’in
frekansı(titreşimleri) tutarsa REZONAN’sa girer ve ancak o zaman bilgi akışı
olur. ‘’DIŞ SES’’ sende tecelli eden
RAB’dır. Hakk’ın kendinden kendine tecellileri. Unutma, Rabbini nasıl tanırsan
sana öyle davranır.
* Evrende her şey Allah’ı teşbih eder. Tesbih
yüzmek/titreşmektir. Her şey sudan yaratılmıştır. Her şey enerji denizinde
yüzer ve titreşir. Sahabe;
hedefine yol alan, yüzen, titreşendir. * Bir
organın hastalanması, o organın zikrinin/titreşiminin bozulmasıdır. Kalp
Kâbe’de Allah ile irtibata geçer.
* Gözümüzü açtığımızda gördüğümüz ilk renk yeşildir
(bitki örtüsüdür). Yeşil ışık olmazsa kuşlar yolunu bulamaz. Razı olmuş ve
olunmuş nefsin rengi yeşildir. Levh-i Mahfuz’un simgesidir. Yeşil güven veren
renktir. Kalbin rengi de yeşildir(7 çakrada).
* Green box/yeşil kutu ile yapılan çeşitli oyunlar
vardır. Ufacık bir stüdyoda çekilen görüntüler ile kişi, sanki çölde veya başka
bir ülkedeymiş gibi gösterilebilir. İşid’in katliam sahnelerinin ve uzay
görüntülerinin böyle çekildiği iddiası vardır. 300 spartalı filmi böyle bir
stüdyoda, bu teknikle çekilmiştir.
* Kadim dillerde bir kelime ters çevrildiğinde anlamı
da tam tersi olmaktadır. Sahabe, sohbet
ehlidir. SHB; hedefine yol alan, yüzen anlamındadır. HBS ise; hareketsiz olandır. İnfak vermek,
nifak münafık demektir.
* Dünya RAHMAN(inansa da, inanmasa da kollanan, genel)
tecellidir. Ahiret ise RAHİM(sadece inananların kollandığı, özel) tecellidir.
Dünyada kör olan Ahirette de kör olacaktır.
* Bakara /inek beşer makamı, Derviş/öküz(ök-üz/oğuz)
Allah adamı makamına dönüşümdür.
*Ağlamak gönül
abdesti almaktır. Şeriat, suya giden yoldur. Ümmi, boş kap
demektir.
* İki AYNA arasındaki varlık sonsuza kadar yansır.
Ancak ‘’O’’ bir tanedir. Sen Hakk’sın Allah değil. Allah’ın tecellisinin ölçüsü
kadarsın. Ezelde O’nun isminin yeryüzündeki GÖLGE’si olmayı sen seçtin. O zaman
düzene zarar veren bozguncularla mücadele et. Kader gayrete aşıktır.
* Şaman; beden kalıbını kırarak hayvani nefsin
bilincinin üzerine çıkarak, Ruh makamına erişen kişidir. Derviş; Eşik,
gerçeklik ile hakikat arası bilinçtir. Fitne; Altını bakırdan ayıran
‘’ATEŞ’’ tir.
* Cennet mana, dünya madde âlemidir. Âdem’in mana
âleminden madde âlemine inişi ‘’ATOM’’ iledir. *
İslâm; Hz. Peygamber ve İNSAN ; Allah’ın kâinata ve tüm varoluşa
‘’SELÂM’’ıdır.
* Bu RÜYA ÂLEMİNDE bize gösterilen sembol ve
işaretleri ‘’TABİR’’ ederek asıllarına kavuşturmalıyız. Neyi ararsak onu(O’nu)
bulacağız.
* Erkekteki maddi ve manevi hastalıklar DNA aktarımı
ile kadına transfer olabiliyor ve onda 7
yıl yaşıyor. Bu süreç zarfında rahimin tamamen temizlenebilmesi için sülük
tedavisi gerekiyor.
* 7 kollu’’ ŞAMDAN’’ ; Işık vermek, parlamaktır (Yahudilerin,
Sina dağında yanan çalı sembolü). EVREN; Ejderha, büyük yılan. 7 ejder, 7
çakra, 7 bilinç mertebesi. Keloğlan, masallarda 7 başlı ejderha ile savaşıyor.
7 katlı evrende, 7 türlü gerçeklik kesiti ile uyumlanmanın sonucu sana sunum
yapan bilinç katmanları. 8. CENNET oluyor.
* MİSKİN; zannedildiği gibi tembel değil, hareketi
durmuş, üzerine sükûnet ve huzur inmiş kişi demektir. O içinde bulunduğu durumu
kimsenin bilmediği, durumunu Rabbinden başka kimseye aktarmayan ve kimseden de
bir şey istemeyen kişidir. Allah miskinlere çok değer vermiştir.
* İdris Peygamber, Nuh Peygamber zamanından önce
yaşamıştır(Âdem’den sonra 7. Nesil). Allah onu yücelterek GÜNEŞ semasına
yerleştirmiştir. İlyas Peygamber ise Hz. Mûsâ’dan sonra, Suriye’de Baalbek şehrine
Peygamber olarak gönderilir. Bir gün yakaza halindeyken Lübnan dağının
yarılarak içinden eğeri ve kendisi tümüyle alevden olan bir atın çıktığını
görür. Hemen üzerine biner ve her türlü ihtiras ve arzuları yok olur. Bu sayede
Hz. İdris’in makamı olan GÜNEŞ semasına yükselir.
Deniz Erten
İşaret-4 kitabının kısa özetidir.