30 Temmuz 2019 Salı


İŞARET – 4

GEÇMİŞTE YAŞIYORUZ, GELECEKTEN GELİYORUZ. GELECEK GEÇMİŞİ YARATIR, O GEÇMİŞ DE GELECEĞİ. AN’da yani Allah katında her şey olup bitmiştir. Ancak beden heykelinde olduğumuz müddetçe ZAMAN’a tabiyiz. ‘’İÇİMİZDE’’ bizden önce karar veren biri var. Bedenimiz ve beynimiz de onun hükmünde olduğu için arkadan ‘’gecikmeli’’ geliyor. Örn. Ölmüş bir yıldızın ışığı şimdi görülüyor. Adına ‘’tersine nedensellik’’ denilen geleceğin geçmiş, geçmişin gelecek olduğu dairesel zaman döngüsü. Ancak Einstein’in dediği gibi ‘’Geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek arasındaki fark, sadece bir illüzyondan ibarettir’’

Bu hepimizin macerası. ‘’O’’ bize ruhundan üfledi ve biz 18 bin âlem diye tabir edilen sayısız âlemden teker teker çeşitli manalar giydirilerek indirildik. Her insan, hayat bulup varoluş alanına girmiş her varlık bu yolculuğu yaptı. Şimdi ise bu dünyaya inişimiz esnasında saf varlığımız üzerine giydirildiğimiz her bir giysiyi/perdeyi, tam tersi yönde yükselerek(miraç yaparak) onları aldığımız gök ve âlem katmanlarında çıkarıp bırakarak, Rabbimize geri dönme yolculuğundayız.

Varoluş sebebimiz ruhaniyetimizi tamamlamak ve olgunlaşmak için tekâmül etmektir. Bu yolda bilmemiz gereken her şey ve ilim, var edildiğimiz AN itibarıyla potansiyel olarak bize yüklenmiştir. ‘’Öğrenme’’ yeni bilgilerin değil, hâlihazırda var olanın zamana bağlı olarak açığa çıkmasıdır. Hayvanî nefs de, tekamül sürecimizi  gerçekleştirebilmemiz için hayatta kalmamızı sağlamak üzere Rabb’imiz tarafından programlanmıştır.  İçgüdü Allah’ın bizleri korumak için düzenlediği müthiş bir sistemdir ve hayvanlarda olan bu hissiyat (hayvani nefs) bizde de vardır ve kullanılmalıdır. Etrafımızda gördüğümüz her şey ve herkes Rabb’i tecellinin bizimle iletişim kurma şekli ve varlık elbisesi giymiş yansımalarıdır. Kâinatta tek bir varlık ya da oluşum yoktur ki, Allah sisteminin bir parçası olmasın.

Fiziksel tekâmülümüzdeki kademelere bakarsak beden teçhizatının gerçeği görmek üzere değil, tam tersi ‘’gerçeklikten mahrum edilmek üzere’’ yaratıldığını fark ederiz. Hakîkat beyin tarafından gizlenir. Çünkü BEYİN KÂFİR’dir, gerçekleri örter. Dünya hayatı bizlere hakikate perde olmak üzere ve ‘’varlığı/varoluşu’’ deneyimlememiz için verilmiştir. Hayat deneyimimiz ŞAHİT olmak, ŞAHİT tutulmak yani gözlemlemek üzere kurulmuştur. Aslında bu ‘’gerçek’’ zannettiğimiz ama aslı simülasyon olan algı alanında, Allah’tan kopmadığımız halde kendimizi ayrı bir dünyada zannediyoruz (green box kutusundaki gibi). Aslında burada bile değiliz. Gölge sahnelerde, gölge oyunlar. Gerçekte herkes bir gölge ve perde yani sahne. Ancak gölgelerin de ZÂT’a bağlı olduğunu unutmamak gerekir. Bu hayal âleminde irademiz, ruhumuz ve nefsimiz yani ebedi varlığımız inşa ediliyor. Peki; ne için?  Bir sonraki etap olan AHİRET için… Bizler geçmişimizi geleceğe götürüyoruz. Ancak giderken sanal sahne dekorlarını, Kur’an’ın ifadesi ile’’EŞYA’yı/ŞEY’leri burada bırakıyoruz.

Seyr-i Sülûk içsel/kendinden kendine yapılan bir yolculuktur ve tasavvuf anlayışı bu noktada devreye girer. Tasavvuf/saflaşma, Tanrı’ya benzeme, O’nun ahlakıyla ahlaklanmaya çalışma isteğidir. Tasavvuf güzel ahlâktır ve bu nedenle günah ve haramlar vardır. İnsan metabolizmasına ve ruhaniyetine zarar veren her şey günah ve haramdır. Dedikodu GÜNAH’tır ve varoluş hakikatine karşı yapılan hatadır.  Hakkında dedikodu yapanlar senin günahlarını yüklenirken, sen onun sevaplarını üstlenirsin. Sistemin muazzamlığı… Sen birilerinden hesap sorarsan sistem de senin birilerinde, birilerin de sende kalan haklarının hesabını sorar. Harama yaklaşmak kişinin frekans ayarlarının bozar. Domuz eti ve leş yemek vücudun rezonansını bozduğu için haramdır.

Bir suç işlersen onun sonuçlarıyla ömür boyu yaşarsın. Bu da ceza, yani karşılıktır. Cezalandırmanın, ceza evinde yatmanın altında yatan gerçek dönüşümdür. Şiddet, çekişme ve isyan Âdem’den beri vardır ve var olacaktır. İyi ve kötünün savaşı. Sen sadece hangi tarafta olduğuna karar ver. Günah-kâr günahlarından dolayı aczini görüp boyun eğen ve bu durumu kâra çevirendir. Fedâ-kâr feda ettiklerinden kâr edendir.  Depresyon Rûhun dünyaya gelme sebebi olan tekâmülü için çırpınması ve bedenine muhalefet etmesidir. Yaşlandıkça gece uykusunun azalması, Rabbi ile iletişime geçmesi ve ibâdetlerini gerçekleştirmesi içindir. Akli dengesi yerinde olmayan bir kişi ailesi için bir temizlenme ve yücelme vesilesidir. Zorlanma olmazsa kapasitemiz açığa çıkmaz. Nerede rahatlama varsa orada gelişim durur. Din kelimesinin bir diğer anlamı ‘’Disiplin’’dir. Din kişiye yeme, içme, yatma, kalkma disiplini verir. Dinde tembelliğe asla yer yoktur.

 ‘’Lâ ilahe illallah’’ kalbe sakinlik veren en büyük zikirdir. Kalp soldadır ve Kur’an ve kutsal yazıların sağdan sola oluşu kalbin etkilenmesi içindir. Tavaf da sağdan sola doğru yapılır. Elini kalbinin üzerine koy, bedeninle konuş, bilinçaltına olumlu telkinler ver. ‘’Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi, sen de iyilik yap’’ (Kasas-77 Şaka için bile olsa yalan söyleme. Ancak iki kişinin arasını düzelten, hayır söyleyip hayır tebliğ eden yalancı değildir. Güzel duyguların güzel kokusu olur. Tenin kokmaya başlarsa ahlâkında problem var demektir. Başına gelmesinden korktuğun bir durumu yaşayana yardım etmek, seni o duruma gelmekten korur. Arkadaş çok önemlidir. Değişmek-dönüşmek isteyen çevre değiştirsin. Kötü söz söyleme, olumsuz düşünceden dahi sakın. Kendini düzelttiğin ve güzelleştirdiğin AN, her şey değişip güzelleşir.

Cömert ol, herkesi ayırmadan ver, affedici ol ve hakîki KUL olmaya çalış. Bizler mülkün sahibi değil, sadece emanetçileriyiz. Zekât ver. Zekât malı temizler. İlmin zekâtı her an olmalıdır. Sadaka kavramı Allah’ın sana verdiği emâneti, tayin edilmiş ihtiyaç sahiplerine dağıtarak ulaştırman ve Allah’a sadakat göstermen, demektir. Bunu yaparsan asla sıkıntı çekmezsin. Hakîkat ilmi bizim yol azığımızdır, paylaşılması gerekir. İstişare ve bilgi alışverişi Peygamber sünnetidir. Bilmiyorum de. ‘’Biliyorum’’ dediğin gün, bittiğin gündür. Kalbini kibirden arındır.

Namaz kıl. Namaz kozmik bilgilerin kula aktarıldığı bir süreç, aslî merkezle bağlantı halidir. Salat yanmak demektir, günahların yanması olarak kullanılsa da Rab tarafından enerji yüklenmesidir. Sadece namazda Allah kulunun her şeyden uzaklaşmasını ister. Hakikî manada kılınan namaz, kulu aldığı NUR ve enerji ile günah ve belâlardan bir kalkan gibi korur. İnancı yüksek, iyilik yapan, ibâdet eden, müzik aleti çalan, dil öğrenen kişilerin en az üçte birinde potansiyel olarak bu hastalık riski olmasına rağmen Alzaymır veya Parkinson hastalığı görülmemektedir. Oruç ve açlığın faydaları anlatılmakla bitmez (özellikle Pazartesi ve Perşembe günleri). Kur’an oku, o AN’da Rabb’in senden sana konuşur. Kur’an telkin kitabıdır, tekrarı yoktur. Hz. Peygamber Cuma günü Kehf sûresini ilk ayetlerinin (ilk ve son 10 ayetinin) okunmasının insanı Deccal’in fitnesinden koruyacağını söylemiştir. Cuma günü kâinatın bütün enerji türlerinin birleştiği zamandır. ‘’Cem’’ zamanıdır. Cuma günü selâ vakti Mars saatine denk geldiği için, o saatlerde dünyevi işler ve meşguliyetlerden uzaklaşıp kendine dönerek Güneş saatinin sonuna kadar ibâdetle geçirilmesi uyarısı yapılmıştır.

Kur’an; Arapçası herkesin veri tabanında olan bir programdır ve Arapça pek çok dilin kökenidir. İngilizce; Arapçadan pek çok kelime almıştır. Allah’ın Âdem’e 700 ya da 700 bin dil öğrettiği rivâyet edilir. İnsan bilincinde hepsini kayıtlı olduğu ve bazı durumlarda açığa çıkabileceği söylenir.Nijeryalı bir gencin kaza geçirdikten sonra uyandığında başka bir dilde konuştuğu basında çokça yer almıştır.

Nefsî tezkiye bilinçaltı temizliğidir. İnsan beyninin % 96’sı bilinçaltı tarafından yönetilir. Bilinçaltı, Rabb’i tecellidir. Bilinçaltı AN’da, üst bilinç ZAMAN’dadır. Bilinçaltında iyi-kötü, geçmiş-gelecek yoktur. Gaye üst bilinç ile bilinçaltını uyumlu hale getirmektir. ’’ Tekrar’’ bilinçaltının öğrenme metodudur. Nefis teskiye edilip Rûha dönüşürse Rabb’i Has açığa çıkar. Sonraki hedef Âlemlerin Rabb’ine ulaşmaktır. Rabb’ül Âlemine ulaşan AN’ı yaşar.

Bedenlerimiz ATOM ve ATOM ALTI PARÇACIKLAR’dan yapılanır. Vücut ağırlığımızın yüzde 99.9’u altıgen yapılmış, her biri düal çiftten oluşan proton ve nötronlardan (Kuarklardan) oluşur.  Koskoca uzayda metreküp başına sadece birkaç tane ATOM bulunurken, kütle çekim kuvveti hepsi aynı kaynaktan olan aynı ATOM’ları farklı bir şekilde bir araya getirerek gezegenleri, ağaçları, hayvan ve insanları oluşturur.

CERN; Avrupa nükleer araştırma merkezinin (İngilizce) baş harfleridir. Bir manası da ‘’Boynuz’’ dur. Lego’sunun sembolü iç içe geçmiş üç adet altı’dır (666). Giriş kapısının önünde iki büyük Hint tanrısından biri olan ve dönüşüm ve değişimi simgeleyen ‘’Shiva’’ heykeli bulunur.  CERN’de yapılan deneylerde ATOM altı düzeyindeki KUARK’lar incelenmiş ve bu konuda bilgi HADRON’lar vesilesiyle edinilmiştir. Hadron atomaltı parçacıkların genel adıdır. Kuarklar bir araya kümelenerek HADRON’ları oluştururlar. Atomaltı düzeyindeki KUARK’lar hiçbir şekilde ‘’yalnız’’ olarak gözlemlenemez. 6 çeşit KUARK’tan bahsedilir. Yukarı, aşağı, cazip, garip, alt ve üst kuarklar. GARİP ve GARİP olmayan Kuarklar. Bunlar ‘’güçlü’’ olarak adlandırılır çünkü ‘’rastgele’’ bir biçimde ATOM’un çekirdeğinden gözden kaybolup, garip bir şekilde yeniden ortaya çıkabilirler. Bilim dünyasında herkes ‘’GARİP’’ kuarkların diğer boyutlarda kaybolup, sonra tekrar ortaya çıktıkları gerçeğini bilirken, onların ‘’nereye gittiği’’ gerçeği hiç kimse tarafından bilinmemektedir. Her AN var edilip, yok ediliyoruz ve yeni bir benzerimiz ile tekrar var ediliyoruz. ÂDEM ve ADEM, KEVN ve FESAD, OLUŞ ve BOZULUŞ, İDAM ve İCAD. GARİB/KAYIP KUARKLAR. GAYB insanın kaybolan aslıdır. Allah dostlarının KUANTUM parçacıkları gibi bir AN’da bir çok yerde olma hali. Veya Saba melikesi Belkıs’ın AN’da yok olan tahtının, hemen ardından takip eden ‘’yeniden yaratılma’’ aşamasında Hz. Süleyman’ın huzurunda belirmesi (Neml, 38-40), Somuncu Babanın Ulu Camide aynı anda üç kapıdan çıkması, İbn. Arabî Hazretlerinin bazı kitaplarını dokuza bölünerek yazması gibi….

İsimler harflere, harfler sayı ve notalara dönüşebilir. Ayrıca renkleri harflerle, kokuları sayılarla okuyan veya notalarla duyan insanlar vardır (sinestezi 25 bin kişiden 1 kişide görülüyor). Bu duruma EPİFİZ bezinin salgıladığı üç hormondan biri olan ve RUH molekülü de denilen DMT hormonunun sebep olduğu söylenir(diğerleri Melatonin ve Serotonin hormonu). Salgı esnasında kişinin algıları inanılmaz derecede açılır. DMT hormonu özellikle doğum ve ölüm deneyimi esnasında, zikir ve ibâdet yaparken, namazda bir noktaya odaklanıldığında çok artar. Hz. Mûsâ’nın kavmine indirilen ‘’KUDRET HELVA’’sının(MENNE) süper bir iletken olan bu hormon olduğu, EPİFİZ bezinin aktivasyonunu  patlatarak boyutlar arası geçişi mümkün kıldığı iddiası vardır. Hatta MENNE’nin ilk defa MU medeniyetinde geliştirildiği ve orada kullanılmaya başlandığı için adına MU-ANNA denildiği, bunun büyük piramitlerin yapımlarında sesle birlikte kullanılarak yerçekimi kanununu işlev dışı bıraktığı da söylenmektedir.

Kâinat ‘’SES/KÜN’’ ile var edilmiştir. Sesler ve kelimeler sûretlere dönüşür. Kelime yara izi demek olup, muhatabında iz bırakır. Yüce Allah kulunun ağzından çıkan her kelimeden bir melek/kuvvet yaratır. Söylenen kelime iyi ve güzel ise ondan bir ‘’RAHMET’’ meleği, kötü ve çirkin ise ‘’İNTİKAM ve GAZAP’’ meleği oluşur. Keşif ehli kelime ve manalardan oluşan sûretlere ŞAHİT olmuşlardır.       İbnü’l Arabî Hazretleri de bir dönem yanında ve hizmetinde kaldığı Fatma ismindeki hanımın okuduğu FATİHÂ’nın, sûrete büründüğüne ŞAHİT olmuştur. Yine Hazret ‘’Abdülkerim el Vahşi’’ isimli Allah adamlarından bir Zâtın boğulma tehlikesi geçirdiğinde ‘’bu Aziz ve Alîm olan Allah’ın takdiridir’’ (Yâsin-38) sûresini okuduğunda sûrenin büyük bir kuşa dönüşerek kendisini kurtardığını o Zâtın kendi ağzından dinlemiştir.

MÜMİN; Rabb’i hasından Rahman mertebesine ulaşmış kişidir. Onlar (Miraç edip) beden kalıbının arkasına geçtiklerinde, kendi varlıklarının Hakîkat-i Muhammediye çekirdeğindeki haliyle karşılaşacaklardır. İnsanın iki türlü varlığı vardır. Biri şu AN’da kendisi sandığı ‘’GÖLGE’’ varlığı, bir de Miraç da karşılaşacağı ASLÎ varlığı. Kendini bilmek ve tanımak, ilâhi hakikatine ve varoluş amacına kavuşmaktır. Bunu başaranlar hem dünyada ve hem de diğer boyutlarda iradeleri ile bulunabilmeyi, boyutlar arasında gezebilmeyi başarırlar. Kâinatta her yerde kendilerini görürler. 

Biz bir tohumuz. Hayatımızdaki her şey bizim bir ağaç olup, meyve vermemizi sağlayacak yoldaşımızdır. Bu yolculuğu doğru değerlendirmek, nefsin/iblisin telkinlerinden ‘’ÎMAN’’ ile korunmak  ve ‘’UYANIK’’ olmak zorundayız. Ne gücümüz var ne kuvvetimiz. La havle ve la kuvvete illa billahil aziym. ‘’Öyleyse Allah’a firar edin. Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan apaçık bir uyarıcıyım’’ (Zariyat-50)

İlâhi hakikate giden yolda Yaratanımız tarafından ‘’bizim için’’ bırakılan izleri ‘’bu niye böyle’’ demeden takip et. Diline hâkim ol, olumsuz düşünmemeye çalış. Alışkanlıklar değişir, istidatlar ise geliştirilir. Bunun için dünyadayız. Tövbe et, yalandan, günahlarından, endişelerinden tövbe et. Rabb’ine dön. Rabb’inle konuş. Kendindeki Rabb’inle….  İnşallah. Âmin. Sadakallahül Azim.

KİTAPTAN KISA NOTLAR: * Sezeryan(Sezar’a ait) ile doğum, anne ile çocuk arasında Rabbi tarafından planlanmış bağda sorun oluşturabilmektedir. Doğum esnasında yüklenen kimyasallar çocukta ve annede olan DMT patlayışı ve nöral tutuşmaların önüne geçebilir. Normal doğum ile doğan çocuk ile anne arasındaki bağlar çok daha kuvvetli olmaktadır.

* Bir bebeğin beynindeki nöronlar, hayatının ilk 2 senesinde, saniyede 2 milyon yeni bağlantı oluşturacak şekilde bağlanmaya başlar. 2 yaşına geldiğinde tipik bir nöronun 15 bin bağlantısı olur ki bu, bir yetişkinin nöron bağlantısının 2 katıdır. 2 yaşında tüm nöron bağlantıları tamamlanan çocuğun ilgisi nereye yönelirse, o nöron bağlantıları korunurken diğerleri kaybolur. 21 yaşında ise beyin tüm gelişimini tamamlar. Bu dönemden önce akıl ve muhakeme zayıf olduğu için, bazı ülkelerde içki bu yaşa kadar yasaktır. Bizde de askerlik hizmeti 21 yaşında başlar. Özellikle şiddet,  sübliminal mesajlar içeren oyun ve dizilerin bu yaşlara kadar her çocuktan uzak tutulması önerilir.

*Doğru yapılanmış bir anne-baba ve evlat ilişkisine baktığında ilginç bir şekilde Rabb’i ile kulu arasındaki ilişkinin bir tür numunesi görülür. Evladına aşırı düşkün ve ne yapsa yaranamayan bir ebeveyn. Çok verse çok verdin, az verse az verdin diye hemen her koşulda ebeveynini suçlayan evlat… Eğer anne-babalar evlatlarıyla bu tür sorunlar yaşıyorsa atalarından gelen birtakım aktarımlar da dâhil iki şeye bakmalıdır. 1. Rab’lerine olan şükürlerinde ve itaatlerindeki eksikliklerine, 2. Kendi ana babalarına olan ilgi ve itaatlerindeki eksikliklerine…

*‘’Emânetleri ehline veriniz’’ (Nisâ-58). ‘’Allah emânetleri yerlere, göklere, dağlara teklif etti. Onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Ancak çokça zâlim olan insan bu emâneti yüklendi’’ (Ahzap-72) Allah ehline verilmesi gereken emâneti neden cahil ve zâlim olan insana verdi? Allah emâneti nefsine, dünyaya ve Allah’tan başka her şeye cahil olan insana verdi….

* Tasavvufta ölmeden önce ölme yani FANİ olmaktan bahsedilir. Bu algılardan ölmek, beden kafesini ve 4 unsuru (Ateş, hava, su, toprak) kırmaktır. Dört aşamada dört tür ölüm. 1.Beyaz ölüm yani AÇLIK’tır. 2. Yeşil ölüm, nefsin arzularına muhalefet etmektir. 3. Kırmızı ölüm yamalı elbise giymek yani doğanın renkleri gibi bünyesinde her rengi barındırmak, renklilik ve çeşitlilikleri bir ederek yeryüzü gibi olmaktır. 3. Siyah ölüm, sıkıntılara tahammüldür.

* Mekke ve Medine de nazil olan âyetler mana bakımından aynı kapsamda değildir.  Mekke başlangıçtır. İslâmın ve tebliğin başladığı yerdir. O dönem insanı puta tapanlar, müşrikler ve kabilelerdir. Medine ise NEFS’ten RUHANİYET’e geçiş, HİCRET ve Hakîkat ilminden nasibi olana sesleniştir. Okurken bu şekilde değerlendirilmelidir.

* Kur’an üç şeyi emretmiştir. CİHAT(Nefs ile mücadele/savaş), İnfak(verme ve temizlenme), HİCRET (Nefs’ten Ruha yolculuk)

* En büyük mucize KUL(Abd) olmaktır. İbâdet Ubudiyet kökünden gelir. İbâdet  kulun Allah’a nefsi ile yaptığı yaklaşmadır. Bu durumda Allah kuldan RAZI olur. Ubudiyet(kulluk) ise Sufi’nin yaklaşımı olup, Hak, tecellisidir. Bu durumda kul Allah’tan RAZI olur. Kalb-i Selim, SELÂMETE ermiş KALP’tir.

* Tefekkür et. İsâbet edersen Allah’tan iki, edemezsen bir sevap alırsın. Ancak Kutsi bir hadiste şöyle denilmiştir. ‘’Allah’ın Zât’ını tefekkür etmeyiniz, isim ve sıfatlarını tefekkür ediniz’’

* Zikir AN’da olmaktır. Mürşid ile Mürid’in frekansı(titreşimleri) tutarsa REZONAN’sa girer ve ancak o zaman bilgi akışı olur. ‘’DIŞ SES’’ sende tecelli eden RAB’dır. Hakk’ın kendinden kendine tecellileri. Unutma, Rabbini nasıl tanırsan sana öyle davranır.

* Evrende her şey Allah’ı teşbih eder. Tesbih yüzmek/titreşmektir. Her şey sudan yaratılmıştır. Her şey enerji denizinde yüzer ve titreşir. Sahabe; hedefine yol alan, yüzen, titreşendir. * Bir organın hastalanması, o organın zikrinin/titreşiminin bozulmasıdır. Kalp Kâbe’de Allah ile irtibata geçer.

* Gözümüzü açtığımızda gördüğümüz ilk renk yeşildir (bitki örtüsüdür). Yeşil ışık olmazsa kuşlar yolunu bulamaz. Razı olmuş ve olunmuş nefsin rengi yeşildir. Levh-i Mahfuz’un simgesidir. Yeşil güven veren renktir. Kalbin rengi de yeşildir(7 çakrada).

* Green box/yeşil kutu ile yapılan çeşitli oyunlar vardır. Ufacık bir stüdyoda çekilen görüntüler ile kişi, sanki çölde veya başka bir ülkedeymiş gibi gösterilebilir. İşid’in katliam sahnelerinin ve uzay görüntülerinin böyle çekildiği iddiası vardır. 300 spartalı filmi böyle bir stüdyoda, bu teknikle çekilmiştir.

* Kadim dillerde bir kelime ters çevrildiğinde anlamı da tam tersi olmaktadır. Sahabe,  sohbet ehlidir. SHB; hedefine yol alan, yüzen anlamındadır.  HBS ise; hareketsiz olandır. İnfak vermek, nifak münafık demektir.

* Dünya RAHMAN(inansa da, inanmasa da kollanan, genel) tecellidir. Ahiret ise RAHİM(sadece inananların kollandığı, özel) tecellidir. Dünyada kör olan Ahirette de kör olacaktır.

* Bakara /inek beşer makamı, Derviş/öküz(ök-üz/oğuz) Allah adamı makamına dönüşümdür. 
*Ağlamak gönül abdesti almaktır. Şeriat, suya giden yoldur. Ümmi, boş kap demektir.

* İki AYNA arasındaki varlık sonsuza kadar yansır. Ancak ‘’O’’ bir tanedir. Sen Hakk’sın Allah değil. Allah’ın tecellisinin ölçüsü kadarsın. Ezelde O’nun isminin yeryüzündeki GÖLGE’si olmayı sen seçtin. O zaman düzene zarar veren bozguncularla mücadele et. Kader gayrete aşıktır.

* Şaman; beden kalıbını kırarak hayvani nefsin bilincinin üzerine çıkarak, Ruh makamına erişen kişidir. Derviş; Eşik, gerçeklik ile hakikat arası bilinçtir. Fitne; Altını bakırdan ayıran ‘’ATEŞ’’ tir.

* Cennet mana, dünya madde âlemidir. Âdem’in mana âleminden madde âlemine inişi ‘’ATOM’’ iledir. * İslâm; Hz. Peygamber ve İNSAN ; Allah’ın kâinata ve tüm varoluşa ‘’SELÂM’’ıdır.

* Bu RÜYA ÂLEMİNDE bize gösterilen sembol ve işaretleri ‘’TABİR’’ ederek asıllarına kavuşturmalıyız. Neyi ararsak onu(O’nu) bulacağız.

* Erkekteki maddi ve manevi hastalıklar DNA aktarımı ile kadına transfer olabiliyor ve  onda 7 yıl yaşıyor. Bu süreç zarfında rahimin tamamen temizlenebilmesi için sülük tedavisi gerekiyor.

* 7 kollu’’ ŞAMDAN’’ ; Işık vermek, parlamaktır (Yahudilerin, Sina dağında yanan çalı sembolü). EVREN; Ejderha, büyük yılan. 7 ejder, 7 çakra, 7 bilinç mertebesi. Keloğlan, masallarda 7 başlı ejderha ile savaşıyor. 7 katlı evrende, 7 türlü gerçeklik kesiti ile uyumlanmanın sonucu sana sunum yapan bilinç katmanları. 8. CENNET oluyor.

* MİSKİN; zannedildiği gibi tembel değil, hareketi durmuş, üzerine sükûnet ve huzur inmiş kişi demektir. O içinde bulunduğu durumu kimsenin bilmediği, durumunu Rabbinden başka kimseye aktarmayan ve kimseden de bir şey istemeyen kişidir. Allah miskinlere çok değer vermiştir.

* İdris Peygamber, Nuh Peygamber zamanından önce yaşamıştır(Âdem’den sonra 7. Nesil). Allah onu yücelterek GÜNEŞ semasına yerleştirmiştir. İlyas Peygamber ise Hz. Mûsâ’dan sonra, Suriye’de Baalbek şehrine Peygamber olarak gönderilir. Bir gün yakaza halindeyken Lübnan dağının yarılarak içinden eğeri ve kendisi tümüyle alevden olan bir atın çıktığını görür. Hemen üzerine biner ve her türlü ihtiras ve arzuları yok olur. Bu sayede Hz. İdris’in makamı olan GÜNEŞ semasına yükselir.

Deniz Erten İşaret-4 kitabının kısa özetidir.