20 Şubat 2023 Pazartesi

 HURUFİLİK:

Hurufilik, Fazlullah Esterabadi tarafından XIV. yüzyıl İran’ında kurulmuş, izleri XVII. yüzyıla kadar Anadolu ve Balkanlarda takip edilebilen mistik ve felsefi bir akımdır. Hurufilik iki dönemde değerlendirebilir: Birinci dönem, akımın Fazlullah ve öğrencileri tarafından kurulup temellerinin İran ve Azeri topraklarında atıldığı yaklaşık yarım yüzyıllık bir süreci kapsar. İkinci dönem ise Aliyyu’l A’lâ, Mir (Seyyid) Şerif, Seyyid Nesimî ve Refi’î gibi Hurufi düşünürlerinin Fazlullah’ın ölümünden sonra Anadolu ve Suriye’ye geçmeleriyle başlayıp XVII. yüzyılda Balkanlarda devam eder. Hurufiliğin bu ikinci döneminin Osmanlı topraklarında, elde bulunan yazma eserlerin tarihlerinden hareketle, iki buçuk yüzyıl boyunca parlak bir şekilde sürdüğü söylenebilir.

Hurufiliğin birinci döneminde yazılan eserler genelde Farsçadır. İkinci dönemdeki eserler ise çoğunlukla birinci dönemde yazılmış bu temel eserlerin, hiçbir zaman kelime kelime olmasa da Türkçe’ye tercümesi konumundadır. Seyyid Nesimî tarafından Anadolu’da Hurufiliği yaymakla görevlendirilen ve muhtemelen Anadolu’ya geçen ilk Hurufilerden olan Refi’î 1409’da yazdığı Beşâretnâme’sinde, bu eseri zorlanarak da olsa Türkçe yazdığını belirtmiştir. Bu açıdan Refi’î, karşımıza Hurufiliğin Anadolu’da yayılma şeklini belirleyen kişi olarak çıkar, uyguladığı yöntem de Hurufi felsefesinin Türkçe ifade edilmesidir.

 Hurufiliğin amacı varlığın hakîkatinin harfler aracılığıyla kavranarak yine harflerle Allah’ın varlıkta müşâhede edilmesi ve O’na ulaşılmasıdır. Harflerin, aralarında öncelik ve sonralık olmayıp tek bir hakîkat olduğunu kabul eden Hurufiler doğal olarak ilgilerini harflerin yekûnuna vermişlerdir. Onlara göre mümkün olan tüm sesleri ifade eden azami harf sayısı 32’dir ki bu Fars alfabesinin harf sayısıdır. Kur’ân alfabesinin 28 harfi de, 32 harfi içinde barındırmaktadır. Zira 29. harf olarak kabul edilen Lamelif harfinin eczasında (eczanın, harfin okunuşunda ortaya çıkan harfler olduğunu hatırlatalım) tekrarsız olarak 4 çeşit harf (l, m, e, f) ortaya çıkmaktadır. İşte Lamelif’ten ortaya çıkan bu 4 harf, Farsçada olup Arapçada olmayan 4 harfin kaim-i makamıdır (yerine geçen harftir). Hurufi felsefesi Arap ve Fars alfabesinin işte bu 28 ve 32 harfi üzerine kuruludur.

 Hurufiliğe göre varlık, harflerin yani tanrısal kelâmın zuhûrudur. Harflerden hareketle tüm varlıkta tanrısal kelâmı dolayısıyla tanrıyı müşâhede etmek mümkündür ve gereklidir. Kâmil bir insan, kendi yaratılışında bu ilahî kelimeleri müşâhede ederek vûslat makamına, yani Allah’ın zât ve sıfatına ulaşmış olacaktır.

Varlık ve harfler arasındaki ilişki konusunda ilk nokta, yaratılmış olan her şeyin, Kur’ân’da belirtildiği şekliyle Allah’ın ‘’Kün’’ yani “Ol” emriyle varlık sahnesine çıkmış olmasıdır. Allah’ın kelâmı olan bu emir, harflerden oluşmaktadır. Dolayısıyla varlığın özünde harfler vardır ve her bir yaratılmışın varoluş sebebi harflerdir.

Allah’ın, varlığı yaratırken buyurduğu “Ol” emri, O’nun kelâmıdır ve kelâm, Allah’ın sıfatlarından biridir. Nasıl ki renk, koku, şekil gibi sıfatlar bir cismin kendisinden yani zâtından ayrılamazsa Allah’ın sıfatı olan kelâm da tanrısal kişilikten yani Allah’ın zâtından ayrı düşünülemez. Kuvvet-i ezelî nin 32 kelimeden başka sıfatı yoktur ve bununla zuhûra gelir. Bu 32 kelime de onun zâtından ayrı değildir, bilakis zâtın aynısıdır. Yani harflerden oluşan Allah’ın kelâmı, Allah’ın zâtından ayrı değil O’nun zâtının aynıdır.

 Diğer taraftan her bir varlığın bir ismi vardır ki bu isimler harflerden oluşmaktadır. Bu isimler, varlığın bizzat kendisiyle ki buna müsemma (isimlenen) denir, doğrudan ilişkilidir. Zira söz konusu ismi oluşturan harflerde bazı değişiklikler yapıldığında, bu isim artık vaz’ edilmiş olduğu müsemmayı karşılamayacak ve göstermeyecektir. Buradan hareketle, isim ve müsemmanın aynı olduğu sonucuna ulaşılır ki bunu, her bir varlığın aslında harflerden ibâret olmasıyla da ifade edebiliriz.

 Varlık ile harfler arasındaki ilişkiyi açıklayan diğer bir nokta ise, harflerin varlıktaki bilfiil ve bilkuvve  mevcûdiyetidir. Örneğin iki cismi birbirine vurduğumuzda ortaya bir takım sesler çıkmaktadır ki bu sesleri biz harflerle ifade ederiz. Cisimlerin birbirlerine vurulmasıyla ortaya çıkan bu ses, onlarda harflerin bilkuvve var olduğunu göstermektedir. Canlılardan hayvanlar ise cansızlardan farklı olarak sesleri yani harfleri bilkuvve olarak değil bilfiil ortaya çıkarmaktadırlar. Ancak, her hayvan, mevcut tüm seslerden sadece bir kısmını telaffuz edebilmektedir. Canlılar içinde ontolojik olarak en üst noktada bulunan insan ise, kâinatta mevcut olan tüm sesleri bilfiil telaffuz edebilen tek canlıdır. Kur’ân’da Allah’ın Hz. Âdem’e esma-i küllü yani tüm isimleri öğrettiği zikredilir [2/31]. Meleklerin Âdem’e secde etmelerinin bir nedeni de Âdem’deki bu bilgidir. Hurufilere göre, Âdem’e Allah’ın öğretmiş olduğu esma-i küll, mevcut tüm sesleri ifâde eden 32 harftir.

 Varlığın temeli olan, bilkuvve veya bilfiil varlıkta bulunan harfler, tüm bunların yanında, fiziksel olarak da tüm varlıkta görülmektedir. Örneğin hayvanlarda bulunan 2 göz deliği, 2 kulak deliği, 2 burun deliği ve bir ağız boşluğunun toplamı 7’dir. 4 unsurla çarpıldığında ise 28 olmaktadır. Var olan her şeyi simetrik iki parçaya ayıran ve hatt-ı istiva denilen çizgiyi yüzün ortasından geçirdiğimizde bu deliklerden ağız boşluğu ikiye ayrılarak 8 boşluk oluşturur. 4 unsurla çarpımı da 32’ye eşittir. Elde edilen bu 28 ve 32 sayıları, ilahî kelâmın varlıkta kendini göstermesi, diğer bir ifadeyle ilâhi zuhûrun varlıktaki izleridir. Bu noktada 32 harfin zuhûru olan 32 alâmete sadece hatt-ı istiva ile ulaşılabildiği için, hatt-ı istiva 32 harfin bir göstergesi olarak kabul edilmiştir. Bitkilerin yapraklarını iki eşit parçaya ayıran damar, hurma ve buğday gibi bitkilerin çekirdeklerini de iki eşit parçaya ayıran çizgi, horozun ibiği, gergedanın boynuzu, devenin dudağındaki yarık, tüm bunlar hatt-ı istivaya yani 32 harfe işaret eder.

 İnsan ise esma-i küllün yani 32 harfin tamamının vücudunda hatlar şeklinde zuhûr ettiği tek canlı olması hasebiyle varlık zincirinde en üst konumda yer almaktadır. İnsan, yüzünde saç, 2 kaş ve 4 kirpik olmak üzere 7 hatla dünyaya gelmektedir. Bu hatlar insanın yüzüne anne karnında iken yazıldığı için ümmî hatlar (anne/ana) olarak isimlendirilir. Bu 7 hat, 4’ der unsurdan (Ateş, hava, su, toprak), oluştuğundan özünde (7x4) 28 hattır. Hatt-ı istivânın  geçirilmesiyle, saç hattı ikiye bölündüğünden 8 hat elde edilir ki bu durumda 4’ der unsurdan oluşan bu hatlar bize (8x4) 32 hat olur. Diğer canlıların vücutları kıllarla kaplı olduğundan yüzdeki bu hatlar sadece insanda müşâhede edilmektedir.

 Erkeklerde buluğ çağına ulaştıktan sonra yüzün iki tarafındaki sakal, bıyığın iki tarafı, iki burun deliğindeki kıllar ve çene altı olmak üzere 7 hat ortaya çıkar. Bu hatlara ebî hatlar (baba) denir. Hatt-ı istivâ ile çene altındaki hattın ikiye bölünmesiyle 8 hat zâhir olur. Bu hatlardan da 28 ve 32 alamete ulaşılır. Diğer taraftan 7 ümmî hattın çıktığı 7 mahal vardır ki bunların toplamı 14’türEbî hatlar da aynı şekildedir. 7 ayetten oluşan ve her namazda okunan Fâtiha sûresini tanımlayan seb’u’l mesânî (tekrarlanan yedi) terimi Hurufi felsefesinde aynı zamanda yüzdeki bu hatları ifâde etmektedir.

 İnsanda ilahî kelâm olan 28 ve 32 harfin zuhûru bunlarla sınırlı değildir. Bir insanın ağzında 28 veya 32 diş vardır. Vücudunda toplam 12 delik vardır ve hatt-ı istiva geçtikten sonra 16 delik ortaya çıkar. Mahalleriyle birlikte bu deliklerin sayısı 32 olur. İnsan vücûdunda 360 parça kemik, damar, sinir vardır. Bu da 6 kere 28 ve 32’ye eşittir ki insan vücudunun 6 yönden 28 ve 32 harfin mazharı olduğunu ifade eder. İnsanın sağ ve sol ellerindeki parmaklarda toplam 28 mafsal vardır. Hurufi metinlerde örnekler bu yol üzere çoğaltılmıştır.

İnsan 28 ve 32 harfi telaffuz edebilen ve vücudunda hatlar aracılığıyla harflerin mükemmel bir şekilde zuhûr ettiği tek canlı olmasıyla “Ahsen-i takvim” dir. İnsandaki bu mükemmel zuhûrun ifâde ettiği mânâ insanın, ilahî kelâmın diğer bir deyişle Allah’ın tam bir mazhârı olduğudur. Nitekim bir hadiste de “Allah, Âdem’i kendi sûreti ve rahman sûreti üzerine yarattı” denmiştir. (Hurufilik/Fatih Usluer)

 Hz. Peygamber (a.s.); ‘’Kur’ân 7 harf üzerine inmiştir. Fâtiha da 7 âyettir ve onlardan biri besmeledir’’ diye buyurur. Bu harfler Kur’ân’ın aslı olup; Fe, ye, mim, dal, lâm, vav ve nûn dur.  Kur’ân nasıl 7 harf üzerine nâzil olduysa, Fâtiha sûresi de, Kur’ân’ın aslı olan o 7 harf sayısınca, 7 âyet olarak gelmiştir.

 Arap Alfabesi 28 harftir. Kur’ân’ı Kerîm’de bu harflerden 14 tanesi 29 sûrenin başında ‘’huruf-u mukattaa/kesik harfler’’ olarak zikredilmiştir. 14 harfi ise hiç kullanılmamıştır. Tekli, ikili, üçlü, dörtlü ve beşli olarak kullanılan harfler: Sâd, Kâf, Nûn, Hâ-Mim, Tâ-Sin, Tâ-He, Yâ-Sin, Elif-Lâm-Mim, Elif-Lâm-Râ, Tâ-Sin-Mim, Elif-Lâm-Mim-Râ, Elif-Lâm-Mim-Sâd, Hâ-Mim-Ayn-Sin-Kâf, Kef-He-Yâ-Ayn-Sâdşeklindedir.

Kur’ân’ı Kerim’in ve tüm semavî kitapların aslı, Hakk Teâlâ’nın isimleri ve sırları olan ‘’mukattaa’’ harfleridir. Mukattaa harflerinin mânâsı şimdiye kadar insan idraki tarafından anlaşılamamış ve ona gizli kalmıştır. Nitekim Hz. Ali, ‘’Allah tüm kitaplarda sır olarak vardır. Kur’ân’ın sırrı, sûrelerin başındadır (mukattaa harflerindedir)’’ demiştir. Mukattaa harfleri Kur’ân’ın aslıdır.

Kur’ân’da 29 sûrenin başında yer alan ve Allah’ın kelâmının varlığına işâret eden mukattaa harfleri, 29 harf sayısına eşittir. Kur’ân’ın aslı 28 harftir, lâmelif ile birlikte 29 olur. Hz. Peygamber: lâmelif’ i de harflere dâhil ederek, ‘’Kim 29 harfe îman etmezse, ateşteki yerini hazırlasın’’ buyurmuştur. Bu nedenle de, Fâtiha sûresinin adı ‘’Fâtihatü’l Kitâb’’ ve ‘’Ümmü’l Kitâb’’ olmuştur. Fâtiha sûresi başında mukattaa harfi gelen 29 sûrenin sayısına eşit olarak, 29 sözcükten oluşur. Ayrıca Fâtiha sûresi’nde geçen harfler de, mukattaâtta geçen harflerden oluşmuştur. Dolayısıyla Kur’ân’da olan Allah’ın tüm sırları, Fâtiha sûresinde de mevcuttur.

Diğer taraftan Fâtiha sûresi 21 (çeşit) harften oluşmuştur, aynen Havva’nın yüzündeki 21 hat gibi ki o, hakîkatin anasıdır 21 hat: 7 ümmi/ana hat (saç, 2 kaş ve 4 kirpik) , 7 ümmi hattın mahalli ve 7 ebi/baba hattın mahalli. Bir bebek, annesinin karnındayken, annesinin yüzündeki gibi 7 hat, onun yüzüne yazılır ve bu hatlarla (7 ümmi hat ile) dünyaya gelir. Bu 7 ümmi hat gibi, ergenlik çağından sonra da 7 (ebi/baba) hat (2 bıyık, 2 burun kılı, 2 sakal, 1 çene altı ) ortaya çıkar. (Fâtiha sûresi 29 sözcük, 21 çeşit harften oluşur)

Fâtiha sûresi 21 (çeşit) harften oluştuğu için, alfabenin 7 harfi (Se, cim, hı, ze, şın, zı, fe) Fâtiha’da yer almamıştır. Hakk Teâla, Havva’nın yüzünde 7 hattı (ebi hattı) yazmamıştır. Eğer o 7 hat Havva’nın yüzünde yazılmış olsaydı, Âdem’in yüzündeki 28 ve 32 hattı okumak mümkün olmazdı. (Havva’nın yüzünde 21, Âdem’in yüzünde 28 ve 32 hat vardır)

Kutsî bir hâdise göre: ‘’Namaz Fâtiha iledir ve Fâtiha’sız namaz düzgün değildir.’’  Mirac gecesi Hz. Peygamber’e 50 vakit namazı farz kılınmış, Peygamber’in azaltılmasını talep etmesiyle azaltılarak 5 vakit namaz farz olmuştur. Namaz 3 kısımdır. (Bir günde) 17 rekât kılınan ‘’hazarda’’ namaz, (bir günde) 11 rekât kılınan ‘’seferde’’ namaz ve (bir günde) 15 rekât kılınan Cuma gününde namaz. ‘’Namazdan maksat secdedir’’ Allah kendi kudret eliyle, zâtının alâmeti olarak, 28 ve 32 harfi Âdem’in yüzüne yazdığı için böyle bir emirde bulunmuştur. Namaz kılanın aynen Allah’ı görüyormuş gibi, 32 hattın alâmetine secde etmesi gerekir. 28 hattın alâmeti (Arap alfabesinin 28 harfinin 22 de noktası olduğundan) 50 harf ve noktadır ve bunlar Kur’ân’ın aslıdır. Hazarda (17), seferde(11) ve Cuma gününde (15) kılınan farz namazları toplamı, 28 ve 32 dir. (17+11, 17+15)

Namazdan maksat secde olduğu gibi, kıbleye yönelmek namazın şartlarındandır. ‘’Yüzünü Mescid-i Haram’a çevir’’ (Bakara, 144-149-150) Mescid-i Haram’dan kasıt Kâbe’dir. Hz. Peygamber; ‘’Allah, Âdem’in başını ve alnını Kâbe toprağından; göğsünü ve sırtını Mescid-i Aksâ’dan; sağ elini doğudan, sol elini batıdan (alınan toprakla) yarattı’’ demiştir. Beytü’l Makdis de peygamberin kıblesidir ve Kâbe gibidir. Nasıl ki Kâbe Âdem’in baş ve alnının makamıdır, Beytü’l Makdis de onun göğüs ve sırtının makamıdır. Hz. Peygamber önce Beyt’ül Makdis’e yöneldi, namaz kıldı ve secde etti. Zira göğüs ve sırt kalbin makamıdır. Hz. Ehadiyyet’ten feyiz önce kalbe gelir, oradan dile gelerek zâhir olur. Dilin yeri de ağızdır ki, Âdem’in yüzündedir.

Ezeli ve ebedi olan 32 harfin alâmeti olan Âdem’in yüzündeki hatları, Allah kendi eliyle çizmiştir. Fazlasız ve noksansız olarak 32 harf, Rahman olarak arş üzerine istivâ etmiş, arş ile eşit seviyede olmuştur. Yer ve gök de 32 ilâhi harftir; zira yer ve gökler o harflerle ayakta durur.

32 harf cennettir. Cennetin 8 kapısı vardır ve o 8 kapıdan cennete girmek gerekir. Sırât-ı müstakimden, yani hatt-ı istivâdan geçerek cennete girilir. Sırâtı geçmeyen, yani Havva’nın yüzündeki 7 hat üzerinden (saç, 2 kaş ve 4 kirpik) hatt-ı istivâyı geçerek (saçın ikiye bölünmesiyle) 8 hatta ulaşamayan kişi, Âdem’in yüzündeki 32 (8x 4 unsur)hatta girmemiş olur ve cehennem ehlinden (Allah’tan gafil) olur.

Hz. Peygamber; ‘’Mirac Gecesinde rabbimi tüyleri bitmemiş bir genç sûretinde gördüm’’ demiştir. Yani yüzünde 7 hat olan bir sûrette. Bu Ümmü’l Kitabın (Fâtiha’nın) sûretidir. Bunlar, saç, 2 kaş ve 4 kirpik (7 hat) şeklindedir. Bu hatların her biri 4 unsurdan oluşur yani 28 (7x4) eder. Tüyleri bitmemiş gencin yüzündeki 7 hattın istivâsından geçince, saç hattının ikiye bölünmesiyle 8 hat ortaya çıkar. Bu 8 hatta 4 unsurdan oluşur ki 32 (8x4) eder.

Yâ-Sin sûresindeki ‘’Yâ’’ harfi nidâ ünlemidir. Nidâ ünlemi sadece isimlerin başında olur. İsim, isimlenen ile aynı olduğuna göre, Muhammed (a.s) ’’Sîn’’ dir ve ‘’Sîn’’ de Allah’ın kelâmıdır. Dolayısıyla ezeli ve ebedidir. O halde Hz. Muhammed de ezeli ve ebedidir ki, bu durumda mahlûk yani yaratılmış değildir. Hz. Peygamber; ‘’Allah’ın kelâmı yaratılmış değildir. Kim yaratılmış derse kâfirdir’’ diye buyurmuştur.

Ey talip! Kur’ân’ın aslı olan 32 ilâhi harften, niçin Hz. Muhammed (a.s.)’in adı ‘’Sîn’’ olmuştur dersen? ‘’Sîn’’ in ebced değeri 60 tır. 60 sayısı, 28 ve 32’nin toplamıdır. Kur’ân’ın aslı olan 28 ilâhi harf vardır. Ancak o, Tevrat, Zebûr ve İncil’den gelen 4 harfe işâreten lamelif’ten de de haber vermiştir ki, bu harfler ‘’pe, çe, je, ge’’dir. Bu harflerin ilâvesi ile harf sayısı 32 olur.

Bismillah, Elif, be, te, se, cim, ha, hı, dal, zel, rı, ze, sin, şın, sad, dat, tı, zı, ayn, gayın, fe, kaf, kef, lâm, mim, nun, vav, he, ye, lamelif ( pe, çe, je, ge). ‘’Allah Âdem’e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları (meleklere) arz etti’’ (Bakara, 31) Tüm isimler bu 32 harften oluşur. Hakk Teâlâ’nın kadîm kelâmı olan bu 32 ezeli ve ebedi harf de, O’nun zâtından ayrı değildir. Kelâmın mütekellimin (konuşanın) gayrı olduğunu söyleyen küfre girmiş olur. Varlığın yaratılmasından maksat, O’nun zâtını ve sıfatlarını bilmek ve tanımaktır.  Varlıktan bu 32 harf ayrılırsa, eşyanın da varlığı ortadan kalkar.

Hz. Peygamber; ‘’İslâm 5 şey üzerine inşâ edilmiştir’’ der. Bunlardan biri Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehâdet etmek, Kelime-i tevhid yani ‘’lâ ilâhe illallah’’ demektir. Kelime-i tevhid, alfabedeki asıl 28 harf sayısınca 28 harften oluşmuştur (lâm, elif, elif, lâm, elif, he, elif, lâm, elif, elif, lâm, lâm, elif, he, mim, ha, mim, mim, vâv, rı, sin, vâv, lâm, elif, lâm, lâm, elif, he). Kelime-i tevhidi söyleyen kişi, şeriate göre Müslümandır. Kelime-i tevhîdin hakîkatini ve mahiyetini bilip, birliğine erdiğinde hakîkatine göre, kurtulanlardan, müminlerden ve muvahhidlerden olur.

Hz. Ali (k.v.) şöyle buyurmuştur: ‘’Ben (Allah’ın) konuşan kelâmıyım, ben Kef-He,Ye-Ayn-Sad’ım ve ben Seb’u’l Mesâni’yim (tekrarlanan yediyim)’’  Hz. Peygamber (a.s.), ‘’Ben ve Ali bir nûrdanız’’ demiştir. Hakk Teâlâ, kendi zâtına ve kelâmına nûr demiştir. Nûr tek bir hakîkattir ve onda çoğalma olmaz: onu bölmek, parçalara ve ayırmak mümkün değildir. Bu sadece oluş ve bozuluş olan sıfat âleminde mümkündür. Eğer tüm varlığın hakîkati tek olmasaydı, tevhîd nasıl ispatlanmış olurdu?

Tüm varlığın aslı ve yaratılışı, kün (ol) kelimesi iledir. Bu da, kef ve nûn harflerinden oluşur. Kef ve nûn da Hz. Ehâdiyyet’in kadîm kelâmı olması nedeniyle Hakk Teâlâ’nın aynıdır ve varlık da kef ve nûn un aynıdır. Dolayısıyla tüm varlığın harf ve kelâm olması gerekir; zira onun aslı harf ve kelâmdır. Böylece tâli olan şeyin asıl olanın aynı olduğu ispatlanmış olur. Kün; emrinin tüm varlığın aslı olması gibi, nokta da 28 harfin aslıdır. Kâtip, ilâhi bir harfi yazmak için kalemini kâğıdın üzerine koyduğunda, ilk önce bir nokta ortaya çıkar. Noktayı uzattığı zaman, diğer bir nokta ortaya çıkar ve böylece 7 noktaya kadar uzatılan noktalarla elif  harfi yazılmış olur. Kün emrini oluşturan kef ve nûn harfi, tüm varlığın aslı ve mahiyetidir ve Hz. Peygamber (a.s.) ‘’Her şey aslına döner’’ diye buyurur. Harflerin aslı da ‘’nokta’’ dır.

‘’Allah’’ zâtın ismidir ve 5 harftir. Elif, lâm, lâm, elif, he. Bu 5 harf okunduğu gibi yazıldığında, 14 harf ortaya çıkar (elif, lâm, fe, lâm, elif, mim, lâm, elif, mim, elif, lâm, fe, he, ye). Bu 14 harf 14 mukattaa harfinin (elif, lâm, rı, kef, he, ye, ayın, sad, ta, sin, ha, mim, kaf, nûn) sayısına eşittir. Ayrıca 14 harf Âdem’in kerim yüzündeki 14 (ümmi ve ebi) hattın alâmetidir ki; ‘’Allah, Âdem’i kendi sûreti üzerine yarattı’’ denilmiştir. ‘’Çocuk babanın sırrıdır’’, ’’Muhammed (a.s.), Âdem (a.s.)’ın oğludur ve Âdem’in sûretinde yaratılmıştır’’ Âdem (a.s.) Hakk Teâlâ’nın halîfesidir. Halife birinin yerine geçen (kaim-i makam) demektir. Nitekim Âdem (a.s.) da, tüm meleklerin, peygamberlerin, evliyanın ve müminlerin secde ettiği kişi demektir. Emrolunan secde de, kulluk/ibâdet secdesi olup, tahiyyat/şahitlik ve saygı secdesi değildir. ‘’Allah’’ isminin harfleri ebced hesabıyla 66 dir. Âdem (elif, dal, mim) ve Havva (ha, vav, vav, elif) isimlerinin ebcedi de 66 dir. Buradan, Âdem ve Havva’nın Hakk Teâlâ’nın mazhârı, aynı ve hâlifesi oldukları anlaşılır.

‘’Muhammed’’ ismi de 5 harftir. Mim, ha, mim, mim, dal. Bu 5 harf de okunduğu gibi yazıldığında 14 harf (Mim, ye, mim, ha, ye, mim, ye, mim, mim, ye, mim, dal, elif, lâm) ortaya çıkar.  Allah isminin 14 harfi ile Muhammed isminin 14 harfi toplandığında 28 olur ki, Kur’ân’ın aslı ve benzersiz Hz. Ehâdiyyet’in zâtının isimleri olan ezeli ve ebedi 28 harf sayısına eşittir.

 ‘’Lâ ilâhe illallah Muhammedûn resûlullah’’ cümlesi Kur’ân’daki 28 harf sayısına eşit olarak 28 harftir. Kelime-i şehadetin sırlarına ulaşıp hakîkatini bilen kişi, gerçek şehid olur.

‘’Ey îman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve iki topuğa kadar da ayaklarınızı meshedin’’ (Mâide, 6) ayetinin nedeni şudur ki, dirseğe kadar elde ve topuğa kadar ayakta, 32 şer mafsal vardır. İlâhi harflerin alâmetleri el ve ayaklarda zâhir olduğu için, abdest alırken bu uzuvlar yıkanır. Kâbe’ye dönülerek secde edilir ve namaz kılınır. Zira Kâbe kelimesi Âdem’in ka’bından  (topuktan) türemiştir. Her ne kadar Kâbe, Âdem’in başı ve alnının yeri olsa da, Âdem’i yüceltmek için Âdem’in topuğuna ka’b denilmiştir. Bir nedeni de Âdem’in ka’bının da incik gibi düz bir yerde durmasıdır. Namaz için okunan ezan da, Kur’ân’ı Kerîm’deki tüm mukattaa harfleri sayısıncadır.

‘’Namazınızı dosdoğru kılın, zekâtı verin….’’ (Bakara, 43) Hakk Teâlâ (malın) onda birinin, hak eden kişilere verilmesini farz kılmıştır. Aynen 10 parmaktan 1 parmağın kelime-i şehâdet okunurken, Hakk’ın birliğine şahitlik etmek için kaldırılması gibi. Nitekim 10 parmakta 28 harfin ilâhi harfin alâmeti olarak, 28 eklem vardır.  ‘’Şehâdet ederim ki birdir, 28 ve 32 ezeli harften başka ilâh ve mâbud yoktur.’’

Konuyu tekrar gözden geçirerek özetlemeye çalışacak olursak:

Seyit Nesimi’nin eserlerinden yararlanılarak ele alınan bu çalışmada ‘’varlığın hakîkatinin harfler aracılığıyla kavranarak yine harflerle Allah’ın varlıkta müşâhede edilmesi ve O’na ulaşılması’’ amaçlanmıştır. Özellikle Arap ve Fars harflerinin sayısı ile  ‘’Âdem’in ve Havva’’nın ve Hz. Peygamberin Mirac’dan dönerken gördüğü ‘’tüyü bitmemiş delikanlı’’ nın yüzündeki hatların sayısının birbiri (harflerin sayısı) ile eşleşmesiyle ilgili bilgiler verilmiştir.

Arap alfabesinin harf sayısı 28, Fars alfabesinin ise harf 32’dir. Ancak Hz. Peygamber Lamelif’i bir harf kabul ederek, Arap alfabesinin harf sayısını 29 olduğunu söylemiştir.  Lamelif’in yazılışındaki 4 harfi (l, m, e, f); Tevrat, Zebûr ve İncil’den gelen 4 harfin (pe, çe, je, ge) yerine işâretle lamelif’ten haber vermiştir.

Arap alfabesinin 14 harfi 29 sûrenin başında huruf-u mukattaa olarak zikredilmiş, diğer 14 harf ise hiç kullanılmamıştır. Kur’ân’ı Kerim’in ve tüm semavî kitapların aslının, Hakk Teâlâ’nın isimleri ve sırları olan ‘’mukattaa’’ harfleri olduğu ve bu harflerinin mânâsının şimdiye kadar insan idraki tarafından anlaşılamadığı ve ona gizli kaldığı belirtilmiştir.

Mukattaa harfleri 29 sûrenin başında (lamelif ile birlikte) 29 harf sayısıncadır. Fâtiha sûresi de 7 âyet, 29 sözcük, 21 çeşit harften oluşur. Havva’nın yüzünde de 21 hat vardır. Bunlar 7 ümmi/ana hat ( saç, 2 kaş ve 4 kirpik), bunların 7mahalli (yerleştiği yer), 7 ebi/baba hattın mahalli ile 21 (7x3) eder. Âdem’in yüzünde ise bunlara ilâveten ergenlik çağından sonra ortaya çıkan 7 ebi/baba hattın kendisinin ilâvesi ile (2 bıyık, 2 burun kılı, 2 sakal, 1 çene altı) 28 (7 ümmi, 7 ebi hat= 14, 7 ümmi ve 7 ebi hattın mahalli= 14, toplam 28) eder.

Âdem ve Havva’nın kerîm yüzündeki kitabı levh-i mahfûzdur. Tüm insanların amelleri levh-i mahfuzda yazılıdır.

Ayrca Fâtiha sûresi 21 (çeşit) harften oluştuğu için, alfabenin 7 harfi (Se, cim, hı, ze, şın, zı, fe) Fâtiha’da yer almamıştır. Hakk Teâla, Havva’nın yüzünde 7 hattı (ebi hattı) yazmamıştır. Eğer o 7 hat Havva’nın yüzünde yazılmış olsaydı, Âdem’in yüzündeki 28 ve 32 hattı okumak mümkün olmazdı.

Hatt-ı istivâ; Eşitleme, dengeleme, var olan her şeyi simetrik iki parçaya ayıran çizgi anlamındadır. Bitkilerin yapraklarını iki eşit parçaya ayıran damar, hurma ve buğday gibi bitkilerin çekirdeklerini de iki eşit parçaya ayıran çizgi, horozun ibiği, gergedanın boynuzu, devenin dudağındaki yarık, tüm bunlar hatt-ı istivaya yani 32 harfe işaret eder. İnsan, yüzünde saç, 2 kaş ve 4 kirpik olmak üzere 7 hatla dünyaya gelmektedir. Bu hatlar insanın yüzüne anne karnında iken yazıldığı için ümmî hatlar (ana hatlar) olarak isimlendirilir. Bu 7 hat, 4’ der unsurdan (Ateş, hava, su, toprak), oluştuğundan özünde 28 hattır. Hatt-ı istivânın  geçirilmesiyle, saç hattı ikiye bölündüğünden 8 hat elde edilir ki bu durumda 4’ der unsurdan oluşan bu hatlar bize 32 hat olur. Diğer canlıların vücutları kıllarla kaplı olduğundan yüzdeki bu hatlar sadece insanda müşâhede edilmektedir. ‘’Rahman arşa istivâ etti’’ (Ta-Ha, 5) Ezeli ve ebedi olan 32 harfin alâmeti olan Âdem’in yüzündeki hatları, Allah kendi eliyle çizmiştir. Fazlasız ve noksansız olarak 32 harf, Rahman olarak arş üzerine istivâ etmiş, arş ile eşit seviyede olmuştur.

Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehâdet etmek, ‘’Lâ ilâhe illallah Muhammedûn resûlullah’’ cümlesi Kur’ân’daki 28 harf sayısına eşit olarak 28 harftir.

Eğer 28 harfi Kur’ân’dan çıkarsak, Kur’ân ortada kalmaz. Hayır, şer, fayda zarar, yücelik, hüzün, küfür, tevhîd ifâde eden her ne kelime varsa, hepsi bu 28 harftedir. Her bir Peygamber bir harf olarak kabul edildiğinde, Kur’ân’da da 28 peygamberin adı anılmıştır ki, tüm peygamberlerin hakîkatlerinin bir ve aynı olduğuna delil olur. ‘’Peygamberlerin arasında ayırım yapmayız…’’ (Â’li İmrân, 84)

Dirseğe kadar elde ve topuğa kadar ayakta, 32 şer mafsal vardır. İlâhi harflerin alâmetleri el ve ayaklarda zâhir olduğu için, abdest alırken bu uzuvlar yıkanır.

Hakk Teâlâ (malın) onda birinin, hak eden kişilere verilmesini farz kılmıştır. Aynen 10 parmaktan 1 parmağın kelime-i şehâdet okunurken, Hakk’ın birliğine şahitlik etmek için kaldırılması gibi. Nitekim 10 parmakta 28 harfin ilâhi harfin alâmeti olarak, 28 eklem vardır. 

Namazdan maksat secdedir. Secde etmeyen kâfirdir (örtülü, Hakk’tan uzaktır). Allah kendi kudret eliyle, zâtının alâmeti olarak, 28 ve 32 harfi Âdem’in yüzüne yazdığı için böyle bir emirde bulunmuştur. Namaz kılanın aynen Allah’ı görüyormuş gibi, 32 hattın alâmetine secde etmesi gerekir. 28 hattın alâmeti (Arap alfabesinin 28 harfinin 22 de noktası olduğundan) 50 harf ve noktadır. Bu da Hz. Peygamber’in Mirac’dan dönerken kendisine emredilen günde 50 vakit namaz sayısına eşittir.

Yâ-Sin sûresindeki ‘’Yâ’’ harfi nidâ ünlemidir. Muhammed (a.s) de ’’Sîn’’ dir ve ‘’Sîn’’ de Allah’ın kelâmıdır. Dolayısıyla ezeli ve ebedidir. Kur’ân’ın aslı olan 32 ilâhi harften, niçin Hz. Muhammed (a.s.)’in adı ‘’Sîn’’ olmuştur dersen? ‘’Sîn’’ in ebced değeri 60 tır. 60 sayısı, 28 ve 32’nin toplamıdır.

32 harf cennettir. Cennetin 8 kapısı vardır ve o 8 kapıdan cennete girmek gerekir. Sırât-ı müstakimden, yani hatt-ı istivâdan geçerek cennete girilir. Sırâtı geçmeyen, yani Havva’nın yüzündeki 7 hat (2 kaş, 4 kirpik ve saç) üzerinden (saçın ikiye bölünmesiyle) hatt-ı istivâyı geçerek 8 hatta ulaşamayan kişi, Âdem’in yüzündeki 32 hatta girmemiş olur.

Hayvanlarda bulunan 2 göz deliği, 2 kulak deliği, 2 burun deliği ve bir ağız boşluğunun toplamı 7’dir. 4 unsurla çarpıldığında ise 28 olmaktadır. Var olan her şeyi simetrik iki parçaya ayıran ve hatt-ı istiva denilen çizgiyi yüzün ortasından geçirdiğimizde bu deliklerden ağız boşluğu ikiye ayrılarak 8 boşluk oluşturur. 4 unsurla çarpımı da 32’ye eşittir.

Elde edilen bu 28 ve 32 sayıları, ilahî kelâmın varlıkta kendini göstermesi, diğer bir ifadeyle ilâhi zuhûrun varlıktaki izleridir.

Hakîkatlere Giriş/Seyit Nesîmî  (Yayına hazırlayan, Fatih Usluer)