TEFEKKÜR (Derin Düşünce):
Tefekkür,
Hz. Peygamber’in ilk amelidir. Hz. Peygamber; ‘’Tefekkür gibi ibâdet olmaz’’
ve ‘’Bir saatlik tefekkür, bin senelik ibadetten üstündür’’ diyerek tefekkürün önemine dikkat
çekmiştir. İnsan dışında hiçbir yaratılmışta tefekkür olmaz. Tefekkür insana
daha önce sahip olmadığı bir ilim kazandırır. Tefekkür aynı zamanda bir
ibadettir. Tefekkür, kendi yokluğunu ve her yerde ilâhi saltanatı görerek o
azametin sonsuzluğunu ve hikmetini düşünmektir.
Şeriat ‘’Allah’ın
zâtı hakkında tefekkür etmeyi’’ yasaklamıştır. Çünkü akıl ve şeriat
yönünden tefekkürün Hakk’ın zâtı hakkında bir hükmü olamaz. Tefekkür
tehlikelidir. Tefekkür eden kimse, isâbet mi ediyor, yoksa hata mı ediyor,
bilemez. Kudsi hâdisler; ‘’Allah’ın yarattıkları ve nimetleri
hakkında tefekkür ediniz, Allah’ın zâtı hakkında tefekkür etmeyiniz’’
der.
Doğru olan
Allah’ın ibret ve tefekkür âyetlerinin tümü üzerinde araştırma yapmaktır. Kur’ân
âyetleri aynı konuya şöyle değinir; ‘’Onlar, ayakta dururken, otururken ve yanları
üzerine yatarken, her vakit Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaradılışı
hakkında derin derin düşünürler.’’
(Âl-i İmrân, 191) ‘’İnsanlar
devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl
dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı, bu hususta düşünmezler
mi? (Gaşiye, 88) ‘’Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını
görmedin mi?’’ (Furkan, 45) ‘’Onlar Kur’ân’ı teberrür edip düşünmezler
mi…?’’ (Muhammed sûresi, 24) (İbnü’l Arabi Hz. Hakîkat ve Tefekkür)
Derin
düşünce olarak ifâde edilen tefekkürün ne olduğunu daha iyi anlayabilmek için düşüncenin
nasıl oluştuğunu kavramak gerekir. Öncelikle düşünceler bize mi aittir? Düşüncenin
bize ait olmadığına dair kanıtlanmış bilimsel çalışmalar vardır.
12 yy. ifâde edilen bu mânevi keşif, bugün bilimsel olarak da kabul görmüştür.
Beynin verileri kalbe gönderdiği, kalbin karar merkezi olduğu ispatlanmıştır. Kûr’an’ın
Hacc sûresinin 46. âyeti bu görüşü destekler niteliktedir. ‘’Yeryüzünde gezip dolaşmadılar
mı ki, akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Çünkü gerçekte
gözler değil, göğüslerdeki kalpler kör olur’’ Yine bilim, devrim niteliğinde bir deney
gerçekleştirir ve beynin düşünceyi varlığın uyguladığı fiilden 6 saniye önce aldığını söyler.
Peki, kararların verilmesinde ve bu kararların uygulanmasında etken nedir
denilirse bir üst akıl, ilâhi kader diyebiliriz. Çokça ifade edilen cüzî irademiz de
külli iradeye bağlıdır ve bazı değerli Mutasavvıflara göre cüzi irade
kaderimizi yaşamamız için bize sunulan hareket kabiliyetidir. Kalem yazmış,
mürekkep kurumuştur.
İbnü’l Arabî Hz. göre: Rûha gelen her feyz (ilham,
düşünce), ilâhi âlemden gelir. Ki orası gayb âlemidir. Ruh kendisine gelen o
feyzi kalbe iletir. Kalp ise o feyzi duyulara dağıtır. Duyular da o feyze uygun
işler görmeye başlar. (Tühfetü’s- Sefere Syf.63-64)
Allah; Kur’ân’ı Kerîm’in Tûr sûresinin 4. âyetinde ‘’Beyt-i Mâ’mura’’ yemin etmiştir.
‘’Yedinci Semâ’ da; yer alan Beyt-i Mâ’mur
Kâbe tarzındadır ve iki kapısı vardır. Doğuya (rûha) bakan kapısından her gün yetmiş bin melek girer (Mümin olsun, kâfir olsun insanın aklına
günde yetmiş bin düşünce gelir), sonra karşısındaki batı (nefs)
kapısından çıkarlar ve bir daha ebediyen geri dönmezler. Allah her gün bu melekleri
Ab-ı hayat nehrinden, Cebrâil’in her
gün bu suya dalıp çıkarken kanatlarından düşen damlalardan yaratır. Her gün
yaratılan bu meleklerden sonra Âdemoğullarının düşünceleri onların kalplerinde
oluşmaya başlar. Bütün kalpler bu
evden yaratılmıştır ve daima mâ’mur olacaklardır. Her melek de aynen
kalpte geçen düşüncenin sûretinde olacaktır’’ (İbnü’l Arabî Hz. Kur’ân
Varlık Syf. 140-142)
Bu bölümü
batınî açıdan yorumlayacak olursak; yeryüzündeki Kâbe, Beyt-i Mâ’mur’un
izdüşümüdür (gölgesi). Beyt-i Mâ’mur İnsan-ı Kâmil’in kalbini, Cebrâil (a.s)
ise Külli Aklı temsil eder. Melekler ise meleke ve kuvvetlerdir. Burada
anlatılmak istenen kulların kalbine gelen bütün düşüncelerin ilâhi âlemden
geldiğidir.
‘’Mesnevî’nin
bir beytinde şöyle buyurulur; Melek-i Mukarreb Levh-i Mahfûz’dan gayb
âlemini nasıl çekip alırsa, bu enfüs/iç âleminde olan akıl da, her sabah, her
günün dersini ve ilmini Levh-i Mahfûz’dan çekip alır. (Oku kitabını… İsrâ
sûresi, 14) Melek-i Mukarreb, bu âlemi tasarruf etmeye, evirip çevirmeye
memur olan meleklerdir ki, bunlar Mikâil, İsrâfil, Cebrâil ve Azrâil’dir.’’