27 Temmuz 2011 Çarşamba

İNSAN – ALEM


Her  insan, görünüşte cismi küçük olsa da, manada büyüktür. Yedi gök ve yedi Arz ve bunlar içinde bulunan şeyler, Arş, Kürsi, Levh, Kalem, Cennet, Cehennem günde birkaç defa o vücut şehrine bir yandan girer, döner dolaşır, öbür yandan çıkar. Ama bunu insanlardan pek azı hissedebilir. İnsan tıpkı büyük bir şehir
gibidir.Ortasında büyük bir sultanın oturduğu büyük bir taht vardır. Bu tahta oturan sultan Tanrı’nın hükmüdür. Ruh onun mülkü, kalp hazinesi, akıl tartıcıları, idrak terazisidir.

Bu şehrin dört kapısı vardır. GÖZ, KULAK, DİL ve EL.
Bütün mahlukat bir taraftan girer, öbür taraftan çıkar. Şehre girenler, aklın önünden geçmeden çıkmazlar.Kavrayış bunların kıymetçe, iyisini, kötüsünü seçer, beğendiğini alıkoyar, beğenmediğini salıverir.

Bu kafilelerden kimi göz kapısından girer, el kapısından çıkar. Yani görülerek girer, fiil, amel ve sanat olarak çıkar. Kimi kulak kapısından girer, dil kapısından çıkar.Yani işitilme suretiyle girer, söz halinde çıkar. Akıl da önünden geçenlerin resimlerini çeker, hayale verir. Hayal akıl defterinin sahibidir. Akıl da çektiği resimlerden beğendiğini alıkoyar, beğenmediğini salıverir.
Mümin ve Münafığın farkı burada ortaya çıkar.

MÜMİN, KULAK VE GÖZ YOLUYLA GELENLERDEN ALLAH YOLUNDA HAYIRLI OLANI ALIR, İYİ YAPAR, İYİ KONUŞUR.

MÜNAFIK İSE KULAK VE GÖZ YOLUYLA GELEN KAFİLELERDEN ALLAH İNDİNDE
ŞERLİ OLANI ALIR, ŞER YAPAR, ŞER KONUŞUR.

İYİ TOPRAK KÖTÜ TOHUMU İKİ, ÜÇ DEVREDE İYİ YAPAR.
KÖTÜ TOPRAK İYİ TOHUMU İKİ, ÜÇ DEVREDE BOZAR.
BURADA TOPRAK KALP, TOHUM İSE SÖZ’ DÜR.

22 Temmuz 2011 Cuma

KUR’AN’ IN CEVHERLERİ


İnsan düşünen canlıdır. Beden ve Ruh’tan ibarettir.Ruh insanın fizik ötesi
Kaynağını, yani yaratıcıya bakan yüzünü ifade ederken, beden bu dünyaya
Bırakılmışlığını imâ eder. Gerçek varlık Allah olduğundan insanın Allah’a
Bakan yönü onun hakiki anlamda var olan yönüdür. Kaynaktan (Allah’tan)
Uzaklaşmak insanı nedenlerini bilmediği mutsuzluğa sevk eder.
İlâhi alemden gelen RUH hep kaynağına kavuşma arzusundadır ve bu arzuyu
Gerçekleştirmek için de yeterli istidada sahiptir. Ancak Ruh’un bedenle
Kuşatılması, vuslatını engellemektedir. Bunu başarmanın tek yolu bedensel
Kirlerle kirlenmiş insan ruhlarının arındırılmasıdır.  Hz.Peygamber kendisine
 vahyedilen Kur’an ve bu Kur’an’ ın en doğru tatbiki olan sünnetiyle Hakk’a
 giden yolda insanın rehberliğini üstlenmiştir. Bu bağlamda Kur’an okuma anlam
kazanmaktadır.
EY KUR’AN OKUMAYA ÇALIŞIP, ANLAMLARINDAN YANLIZCA KABUKLARI VE
BİR KAÇ CÜMLEYİ KAVRAMIŞ KİMSE. DAHA NE KADAR DENİZİN İÇİNDEKİ
İLGİNÇ ŞEYLERE GÖZÜNÜ KAPATIP SAHİLDE DOLAŞACAKSIN.
DENİZİN DALGALARINA DALARAK KİBRİT-İ AHMER-İ ELDE EDEN, DENİZİN
DERİNLİKLERİNE DALARAK KIRMIZI YAKUT’U, PARLAK İNCİYİ, VE YEŞİL
ZEBERCEDİ ÇIKARAN, DENİZİN SAHİLLERİNDE DOLAŞARAK KURŞUNİ AMBERİ,
TAZE  YAŞ TÜTSÜYÜ TOPLAYAN VE DENİZİN ADALARINA GİDİP ORADAKİ
HAYVANLARDAN EN BÜYÜK TİRYAKİ (İLACI) VE EN KESKİN MİSK’İ SAĞAN
TOPLUMLARA İMRENMİYORMUSUN.?.
Marifetullah allah’ı bilmektir. İşte bu KİBRİT-İ  AHMER’dir. Yani Kırmızı
Kibrit. Bu bilgi Hakk’ın ZAT’ının, sıfatının(mavi), Fiillerinin(Sarı), bilgisini
Kuşatmaktadır. Bu üç bilgi KIRMIZI YAKUT’tur. Zat bilgisi sadece kralların
(Havas’ın havas’ı) ulaşabileceği ve Kur’an’ da imâlar ve işaretler ile kişinin
idraki kadar anlayabileceği bilgilerdir.
Sıfat bilgisinin alanı daha geniştir.Hayat, İlim, İrade, Kudret, Semi, Basar
Ve Kelam sıfatlarından bahseden ayetler daha çoktur.
Fiiller ile ilgili ayetler ise Kur’an’ da en geniş alanı kapsar.
KİBRİT-İ AHMER (Kırmızı Kibrit); Şeyleri değersiz niteliklerinden, değerli
Niteliklere çevirmeyi sağlayan kimyadır. Bu kimya sayesinde taş yakuta ve
Bakır saf altına dönüştürülerek, değersiz varlığımızdan geçip ZÂT’ a ulaşılmak
Hedeflenir. Hayvani sıfatları, kalbin cevherlerine dönüştürerek Alemlerin
Rab’bine yaklaşma ve ona kavuşma çabasıdır insanın gayreti. Kimyadan elde
Edilen en değerli şey YAKUT’tır. Ve Yakut’ların en üstünü de KIRMIZI YAKUT’tur.
İlahi zat bilgisi de bu nedenle bu adı alır.
İŞTE MANEVİ KEMÂL’ DE EN YÜKSEK DERECEYE YÜKSELDİĞİ İÇİN İKSİR GİBİ
OLAN NAZARIYLA İNSANI KÖTÜLÜKTEN İYİLİĞE, KÜFÜRDEN İMÂNA ÇEVİREBİLEN
NADİR BULUNAN ULU VELİ KİBRİT-İ AHMER’DİR . (İNSAN-I  KÂMİL)
En keskin MİSK’e gelince, o bu dünyada insanın beraberinde taşıdığı ve varlığını
Gösteren güzel koku yayan, hatta gizlemek istese gizlenmeyip uçuşan ve yayılan
Şeyden ibarettir. Alemde kendisinden güzel bir isim yayılan ve gizlenmek istese
Bile, sahibini gösteren şey en keskin MİSK’tir.
TÜTSÜ’ye gelince o, insanlar nezdinde cisimlerdeki bir cisim olup ondan
Yararlanılmaz, ama ateşe atılıp da kendisi yandığında ondan yayılan bir duman
Yükselir, koklama duyusuna ulaşır. Bu tütsü kaynağını ve atıldığı yeri güzelleştirir.
Bu UD’dur.  Yani ilk hale dönüştür. (Bayram)

ALLAH VELİLERİ, YAŞADIKLARI ZAMANIN VE ÇEVRENİN İSRAFİL’İDİR. ONLARIN
NEFESLERİ NİCE ÖLÜ RUHLARI, VÜCUT KABİRLERİNDEN DİRİLTİR VE AYAĞA
KALDIRIR.

HİCRET


‘’Muhacirler’’ (hicret edenler) ruhani kuvvetlere işarettir. Onlar ZAT makamından sıfatlar
Makamına göç ettiler. ’’Ensar’’ (Medineli sahabeler) ise,nefsten mü’min ve mutmain kuvvetlere işarettir. Onlar RUH’a  yani insani nefislerin  irşadında yardımda bulundular. Bunun içindir ki Peygamberin nefsi Müslüman oldu, yani teslim oldu ve zevceleri (nefsi),  itaatte ona yardım ettiler.

HİCRET Arapçada ayrılık demektir. İç manasıyla ise nefsten rûh’a göçmek, kötü huyları terk ederek, Peygamberin ahlakı ile ahlaklanmaktır. Peygamberin hicreti, vakti gelene bunun nasıl olması gerektiğini göstermek içindir.

Peygamber BEKKE olan vücudunda ruhunun hakikatini ortaya çıkarmak üzere Medine’ye göçmüş ve Ensar’in (Medineli sahabeler) gönlüne tecelli ederek  Yesbir’i şehir, yani hakiki vücut haline getirmiş ve medeni kılmıştır.
Mekke’nin fethi Bekke’nin fethidir. Peygamber hicret kavramıyla nefsin gönle doğru tekamülünü anlatırken, fetihle de bu tekamülün tamamlanmasını anlatır.Bu bir sülûktur.’’Be’’ harfi, Peygamberin mübarek vücudunu yani Berzah’ı temsil eder. Peygamber Hakke’l-Yakîn oluşunu vücudun fethi olarak anlatır.

 Hakke'l-Yâkîn'e ulaşmak için, ilme’l –Yakîn ki Cebrail ile sağlanmıştır.(Allah’a doğru seyir),
Ayne’l-Yakin ki miraç’tır. Mirac’ın dönüşü  Hakka’l-Yakîn’dir.(allah’la seyir) ve Mekke’nin
Fethi ile sonuçlanmıştır. Bu durum Peygamber’in ayrı bir vücudu kalmayıp, Allah’ın O’nda
Tam tecelli ettiğinin delilidir.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

HZ. MERYEM

Cebrail ruhu, külli aklı ve diriliği temsil eder (idrak). Hz. Meryem’in Cebrail’in üflemesi ile hamile kalışı, mübarek nefsinin ,safiye makamında(en yüksek nefs makamı, renksizlik) RUH olması demektir.

Peygamberin nefsidir Meryem, bakiredir. Meryem suresi 26. Ayette, Meryem susar. Hakaretler artar, Meryem susmaya devam eder. Ne zaman nefs susarsa, o zaman RUH konuşur. Meryem’in kucağındaki  İSA , ‘’Ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve NEBİ yaptı.(Meryem suresi- 30) ‘’ diye bağırır.

İşte susan nefs ve konuşan Ruh olan Hz. Muhammed, Taif’te taşlandığında, Meryem (Nefs) ile razı olmuş ve Ruhullah olan vücuduyla kendine kötü muamele edenlere hayır dua etmiştir.
Allâh beşerin babası Adem’i, babasız olarak yarattı. Adem’in çocukları Kemâl cihetiyle İSA ile son buldu. Aynı şekilde o da babasızdır. Keza iş Muhammed (a.s) ile başladı, Muhammed -El Mehdi ile son buldu.

Meryem’in doğum sancıları tutunca hurma ağacına yöneldi.(Meryem- 22) Dert onu ağaca yöneltti ve kuru ağaç meyve verir oldu.Dert insana yol gösterir. Tasavvufta hurma sabrı temsil eder.

Peygamberin dayandığı hurma dalı da, dünya nimetlerini istemeyip, İnsan-ı Kâmil derecesine ulaşmayı dilemiştir.

Hz. İSA’nın mucizesi ölüyü diriltmektir. Yani ölü gibi gönülleri, nefsani arzulardan kurtarıp, Ruh ile diriltmesidir.