HAYAT VE
ÖLÜM
HAYAT; ALLAH’IN HAYY
İSMİNİN SIFATI, AYRICA YEDİ İMAM İSMİN DE İMAMI’DIR (El-Hayy, El-Âlîm, El-
Mürid, El-Kâdir, Es-Semî, El-Basîr, El-Mütekellim). ÇÜNKÜ BU SIFATLAR ANCAK
HAYY/DİRİ OLANIN SIFATLARIDIR.
İLÂHÎ HAYAT, BÜTÜN
MEVCÛDATA YAYILMIŞ OLAN MUTLAK VARLIKTAN İBARETTİR. HAKK VE HALK’IN ZUHÛR’U BU
VARLIKLA GERÇEKLEŞİR. (Abdülkerim Cili Hz.)
‘’Yerde ve göklerde
hiç bir şey yoktur ki O’nu hamd ile tesbih etmesin. Lâkin siz onların
tesbihlerini anlayamazsınız’’ (İsrâ, 44).
HER ŞEY ALLAH’I TESBİH EDER, TESBİH EDEN HER ŞEY DE CANLIDIR.
HERKESİN VÜCUDUNDA,
HAYAT’LA HAKK’A İRTİBAT VARDIR.
HAYAT’IN ÜÇ
DERECESİ VARDIR:
- İLİM HAYATI; Kalbin cehaletten kurtulup ilim
ile dirilmesi (İLİM; eşyanın hakikatidir),
- HAYAT-I CEM;
Kalbin tefrikadan(kesret/çokluk) kurtulup CEM(birlik) ile hayat bulması,
- HAYAT-I HAK;
Hak ile hayat bulmak.Allah’ta FANİ olup, Allah ile BAKÎ olmak.’’Bedr-i Habeşî
Hz.leri vefat edince onu yıkayacak kişi heybetinden etkilenir ve elini süremez.
Hazret gözünü açar ve ‘’YIKA’’ der. Tekrar gözünü kapar’’. (Rûh’un
özgürleşmesi. Güneşin BATI’dan doğması)
RÛH KUŞKUSUZ
CANLIDIR, ANCAK HER CANLI RUH DEĞİLDİR. (Örn. TUR dağı parçalanmış tekrar
dağ olarak ayağa kalkamamış, Hz. Musa bayılmış ve tekrar ayılarak ayağa
kalkmıştır.)
RÛH; ‘’Yürek
kaynağından yükselen ve damarlar aracılığıyla beyne çıkan, yine damarlar
aracılığıyla beyinden bütün bedene yayılan ve böylece her yerde ‘’İSTİDADINA
GÖRE’’ iş işleyen, gözle görülemeyecek derecede ince olan buhardır. O hayatın taşıyıcısıdır’’.
(Davud-el Kayserî Hz.)
İNSANDA ÜÇ TÜRLÜ
’’RÛH’’ VARDIR. ZÂTİ, SIFATİ ve
HAYVANÎ RÛH.
ZÂT’İ RÛH; YER
TUTMAZ, ÇÜNKÜ ZÂT’IN SIR’RIDIR.
SIFATÎ RÛH; DA
YER TUTMAZ. ÇÜNKÜ MEKÂNI DİMAĞ VE AKILDIR. ‘’Rûh’umdan Rûh üfledim’’in
manasıdır.
‘’Allah Akl-ı
Küllî vâsıtasıyla yaratmasına
rağmen, Allah’ın dünyadaki her mahlûka doğrudan bakan VÂSITASIZ bir
‘’vech-i has’’sı bulunmaktadır.Aynı Güneş’in ışığını hem doğrudan(Zât), hem de
Ay(sıfat) vâsıtasıyla vermesi gibi.Oysa Ay ışığını Güneş’ten almaktadır’’(Zaman
ve Kozmoloji-190)
Akl-ı Küll;
‘’yaratıcı KUDRET’in faal tecellisi. Allah, Kudret’ini ve sanatının SIR’larını
ortaya çıkarmak istediği zaman, kendi NÛR’undan bir CEVHER yaratıp, bütün
kâinatı bundan sırası ile yavaş yavaş yaratmıştır. Bu CEVHER’e Hakikât-i
Muhammedi, Levh-i Mâhfuz, Rûh-i İzâfi, ve Aklı-ı Küll denir. Şeriat dilinde adı
CEBRAİL’dir''.
HAYVANÎ RÛH;
YER TUTAR Kİ, YERİ KARACİĞERDİR. YANİ CİĞERDE OLAN DUMAN BUHARIDIR Kİ, BEDENE
YAYILMIŞ DAMARLAR NEDENİYLE BEDENE SİRAYET EDER. (Hayvan; Hayat demektir) (İsmail Hakk Bursevi Hz. İlâhi isimler)
‘’La’l-i Cânân olalıdan ey Niyâzî meşrebin,
Sözlerin uşşak içinde ab-ı hayvân eyledi’’
Kâmilin sözü âşıklara
cân bahşeder. Zirâ onların sohbeti hayât suyu, ab-ı hayât’tır. Âdemin
yaradılışındaki su, bu sudur.Suyun karıştırılıp çamur hâline getirilen
topraksa, özü oluşturan CEVHER’dir. Karıştır ikisini, şimdi o oluşması gereken şekli almıştır, alır. Yani
HİKMET olur. Bu ikisinin karışımından meydana gelen varlığın istidadı
oluşmuştur. Neye ? ‘’RÛH’u KABÛLE’’
İSTİDAT; RÛH’U
KABULDÜR. BU İSTİDAT OLUŞMADAN RÛH ÜFLENMEZ. (İnsanî Rûh)
HAYAT ALLAH’IN
SIFATIDIR. KÂMİLİN SÖZLERİ CANLIDIR. ZİRÂ KÂMİLİN KELÂMI AB-I HAYVAN’DIR. YANİ
AB-I HAYÂT’TIR. HAYVAN CÂNLI, YAŞAYAN DEMEKTİR. (Niyazî Mısrî Divanı
Syf. 186-187)
Ken’an Rıfâî Hz.ise
şöyle der; Bir de izâfi Rûh vardır ki, o ancak bir Kâmil İnsan’a vusul ile
kazanılır. İşte CEZBE’yi kabul eden bu Rûh, ‘’CÂN-I CÂN-I CAN’’dır. Yani bir
CAN(Hayvani Rûh) vardır, sonra bunun içinde bir CAN(Sıfati Rûh) daha vardır ki
o da Hakikât-i Muhammedi’dir. Bir CAN daha vardır ki ‘’SIRRULLAH’’tır, ALLAH’
tır. Yani ‘’CÂN-I CÂN-I CAN’’ budur. (Hz. İsmâil Syf. 69)
ÖLÜM; İNSANİ RÛH’UN
AYRILMASI VE HAYVANÎ RÛH’UN SÖNMESİDİR. İNSANİ RÛH ELEMDEN HABERSİZDİR. HAYVANÎ
RÛH İSE AYRILMAYI HİSSEDER VE AZAP ÇEKER. CEHENNEMDE AZAP ÇEKENLERİN ELEMİ DE
HAYVANÎ ELEMDİR. ‘’Ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez’’
ÇÜNKÜ NEFS-İ
NATIKÂ(insanın hakîkati) KUDSİ BİR RÛH’TUR VE HAK’KIN ZÂT’INA BAĞLIDIR. HAK’KIN
ZÂT’INDA YARADILIŞ SIFATI OLMAZ.
ÖLÜM DÜNYA
MENZİLİNDEN, AHİRET(Misal-Hayal) ÂLEMİNE İNTİKÂL(DOĞUM) DEMEKTİR.
Dünyada her şeyin
HAYAT’ı, belli bir süreye kadar devam eder. Bir canlının nefeslerinin sona
ermesi, BERZAH âlemine intikalle gerçekleşen son nefestir.
BERZAH;
BEYNE-BEYNE(ikisinin ortasında, ikisinin arasında anlamında, Mücerret/soyut)
demektir.
BERZAH; iki şeyi
ayıran ve hiç bir zaman uç olmayan bir şeydir. Gölge ve Güneşi ayıran çizgi
gibi.
BERZAH; Bilinen-
bilinmeyen, var olan- olmayan, akledilir olan ve olmayan şeyler arasında
ayırıcı bir durumdur. Hayal BERZAH gibidir. Ne vardır, ne yoktur. Ne bilinir, ne
bilinmez.
BERZAH; Aralarında
bulunduğu iki şey ile ZÂT’ı gereği kavuşur. BERZAH’I BERZAH YAPAN ÖZELLİK,
KENDİSİNDE BERZAH BULUNMAMASIDIR. Berzah iki ucu da kendinde birleştirirken,
aynı zamanda iki âlem arasındaki mekândır.
BERZAH’ın, Berzah
olabilmesi için her iki uçtan da kendinde var olması gerekir. Örn: Münafık;
Kâfir ile Mümin arasında, Kalp; Rûh ve Nefs arasında, BESMELE(B harfi); Kur’ân’ın
her sûresinde KUL ile ZÂT’I ÂKDES/İLÂHİ KAYNAK arasında BERZAH’tır.Araf’da,
cennet ve cehennem arasında BERZAH’tır.
MİSAL ÂLEMİ; MADDİ VE
MANEVÎ ÂLEM ARASINDAKİ ‘’BERZAH-I SUĞRÂ’’(en küçük Berzah) iken,CEBARÛT
ÂLEMİ; VARLIKLARIN MUTLÂK GAYB
MERTEBESİNE ULAŞMASINI ENGELLEYEN ‘’BERZAH-I KÜBRÂ’’(en büyük Berzah) dır.
HZ. PEYGAMBER de;
HAKK VE HALK ARASINDA BERZAH’TIR.
İNSANÎ RÛH, BERZAH’TA
İLİMLER VE ÂMELLER SÛRETİNDE BİR ŞEKİL VE SÛRETE GİRER. ORADA İDRAK HAKİKİDİR. BERZAH’taki sürenin ardından KIYAMET’teki
süre başlar.
KIYAMET GÜNÜNDEKİ
YEDİ TEMEL YER:
-AMELLERİN SUNUM
YERİ VE DEFTERLERİN ALINMASI: Defteri sağından verilen kimse MÜMİN VE MUTLU iken, solundan verilen
kimse MÜNAFIKTIR. KAFİR’in (örtülünün) ise defteri yoktur.
-TERAZİLERİN
KONDUĞU YER: Amelleri tartmak için teraziler konulur. Burada RÛH âmelleri
tartılır (göz, kulak, dil, el, mide, cinsel uzuv ve ayak) . Allah’a ortak
koşanlar için kıyamet gününde terazi konulmaz.
-YOL: Sırat
yoludur. Bu yolun kıldan ince, kılıçtan keskin olduğu söylenmiştir. Bu yol
şeriat bilgisidir. Şeriat dosdoğru yoldur. İnsanların âmelleri kendilerini
yolda tutar.
-A’RAF: Cennet
ve Cehennem arasında bir SUR’dur. Bir tarafı Cennete bakar ki, RAHMET’tir. Bir
tarafı Cehennem’e bakar ki, AZAP’tır. Terazilerinin kefeleri eşit olan kimseler
orada bulunur. A’raf ‘’HAKK’I GÖRENLER’’ ile ondan ’’PERDELENENLER’’ arasındaki
bir sınırdır. A’RAF, ORTA YERDİR.
-ÖLÜMÜN KURBAN
EDİLMESİ: Allah ÖLÜM’ü ‘’PARLAK BİR KOÇ’’ sûretinde ortaya çıkarır.
YAHYA(a.s.), elinde bir bıçak olduğu halde gelir ve ölümü yatırıp boğazını
keser. Cennetlikler; ‘’Allah seni mübarek etsin. Bizi dünya sıkıntısından
kurtardın’’ diye sevinirken, Cehennemlikler ise; ‘’orada ne ölür, ne hayat
bulurlar’’(El-A’la-28) ayeti gereği uykuda gibidirler. Hz. Peygamber ‘’Ölüm
mümin için bir hediyedir’’ demiştir. Ölümün kurban edildiği gün ‘’HASRET GÜNÜ’’
diye isimlendirilir. Bu durum her iki grup için de ‘’EBEDİLİĞİN’’ özelliğini
ortaya koyar.
Cennet ehli nasıl
Cennet’ten lezzet ve tat alırsa, Cehennem ehli de AZAP’tan öyle tat alır. Azap
TAD’dır.‘’Tadın azabımı’’(Kâmer-39) güzel şeyler tadılır. Cehennemlikler ateş
ehlidir. Ateş, ateşi yakmaz.
‘’Yahya; Hayy/Hayat
demektir ve bu isim ona Allah tarafından verilmiştir. ÖLÜM’ü de ancak onun
zıddı olan HAYAT yok edebilir’’.
-HÜKÜMDARIN
ZİYAFET SOFRASI: Bu sofra , hükümdarın cennetliklere sunduğu bir sofradır.
Ziyafet sofrasının bulunduğu meydanın toprağı ise tıpkı güneşin kursu gibi
beyaz topraktır. Cennetlikler Yunus balığının ciğeri ile nimetlenirken,
Cehennemlikler’e Boğa’nın dalağı
verilir. (İbn Arabi Hz. Fütühat-ı Mekkiye'den alıntılar)
KONUYA BATINÎ
BOYUTUYLA BAKACAK OLURSAK KIYAMET; KIYAM ETMEK YANİ AYAĞA KALKMAKTIR. SÛR’a üfleyecek
olan İSRAFİL, Hayat veren, dirilten İnsan-ı Kâmil’dir.
HAYY/DİRİ ve HAYAT
SAHİBİ SADECE ALLAH’tır. HALK/ yaradılmışlar ise varlıklarıyla ALLAH için,
ALLAH nedeniyle HAYAT sahibidirler. Onların HAYAT’ı ‘’İZÂFİ’’ (başkasına bağlı
olarak devam eden)bir hayattır. Bu nedenle zamanı geldiğinde o HAYAT geri
alınır.
Halk, Allah nedeniyle
HAYAT sahibidir. Allah’ın HALK’taki HAYAT’ı ‘’TAM ve TEK’’ hayattır. Ancak
yaradılmışlarda çeşitli görünümler (çokluk) arzeder. İliyyun Melekleri, Kalem-i
Âla, Levh-i Mahfuz gibi tabiat unsurlarından meydana gelmeyen şeyler, hepsi
İnsan-ı Kâmil’in içindedir.
Hayvani İnsan, Melek, Cin, Bitkiler, Madenler,
görünmeyen canlılar(virüs, mikrop) bunların hepsi kendileri için değil,
başkaları için vardır. Hepsinin bir hayatı vardır, ancak izafidir. HER ŞEYİN
HAYATI, TAM HAYATIN İÇİNDE’dir.
ÇÜNKÜ, HAYAT TEK
BİR CEVHER'DEN İBARETTİR.