21 Mayıs 2017 Pazar

İSLÂM’IN ‘’BEŞ’’ ŞARTI

Hz. MUHAMMED; ‘’İSLÂMİYET ‘’BEŞ’’ÜZERİNE BİNA OLUNMUŞTUR’’ demiştir.   
                    
1. İSLÂM’IN ŞARTLARI: Namaz kılmak, Oruç tutmak, Hac’ca gitmek, Zekât vermek, Kelimeyi Şahâdet getirmek.

2. NAMAZIN VAKİTLERİ: Sabah, Öğle, Akşam, İkindi ve Yatsı namazları.

3. YARADILIŞ ÂLEMLERİ: Ahâdiyet, Cebârut, Melâkut, Mülk ve İnsan-ı Kâmil.

4. ALLAH’IN RESÛLÜ MÛHAMMED ve ONUN YANINDA BULUNANLAR; Hz. Ebûbekir, Ömer, Osman ve Ali’dir. Hepsi ‘’BEŞ’’ olur.

5. EHL-İ BEYT: Hz. Mûhammed, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin. 

Eldeki parmaklar ‘’BEŞ’’tir. (Sağ el:Hz. Mûhammed, Ebûbekir, Ömer, Osman, Ali)

Âdem(a.s.) halk olunup da NÛR-I MÛHAMMEDİ alnında parladığı zaman, melekler onu görüp NÛR-I MÛHAMMED’i selâmladılar. Halbuki Âdem(a.s.) bu NÛR’u kendi alnında göremiyordu. Onun üzerine Cenab-ı Hakk’a hitap ederek ‘’Yâ Rabbi! Oğlum Mûhammed’in NÛR’unu görmek isterim. Alnımdaki yerini a’zâlarımdan başka biriyle tahvîl et(değiştir) ki görebileyim’’ niyâzında bulunmuştu. Cenab-ı Hakk, bu NÛR’u Âdem’in alnından alıp, sağ elinin işâret parmağında tahvîl buyurdu. Sonra, Âdem bakıp bu NÛR’un şehâdet parmağında parladığını görünce, şehâdet parmağını kaldırıp ‘’eşhedü en lâ ilâhe illâllah  ve enne Mûhammeden Resûlullah’’demiş idi. İşte bundan dolayı bu parmağa ‘’MÜSEBBİHA’’ ismi verilmiştir. Sonra Âdem (a.s.); ‘’Yâ Rabbi! Benim sûlbümde bu türlü NÛR’lardan göremediğim bir şey kalmış mıdır?’’ deyince Cenab-ı Hakk da; Nûr-ı  Ebûbekir’i orta parmağa, Nûr-ı Ömer’i yüzük parmağına, Nûr-ı Osman’ı serçe parmağına, Nûr-ı İmâm-ı Ali’yi de başparmağına tevdî ve emânet eylemiştir. Bu ‘’BEŞ’’ NÛR’un sağ elin ‘’BEŞ’’ parmağına konulmasındaki hikmet, sen bu ‘’BEŞ’’ parmağın başlarını bu ‘’BEŞ NÛR’’ sahiplerinin mûhabbeti üzerine KABZ ederek Resûlullah ile ashâbının aralarını ayırmayasın diyedir.

Ayrıca sağ eldeki parmaklar; Baş parmak Hz. Mûhammed, İşaret parmağı Hz. Ali, Orta parmak Hz. Fâtıma, diğer parmaklar Hasan ve Hüseyin yani Ehl-i Beyt’tir.

Sağ ve sol ayak parmakları da ‘’BEŞ’’dir. Sağ ayak BEŞ rekât NAMAZ’a, sol ayak ‘’BEŞ’’ dirhem ZEKÂT’a işaret etmektedir. İnsan hayırlı işlere koşarak ‘’BEŞ’’ vakit NAMAZ ve ZEKÂT ibâdetlerini yerine getirebilir. (İbnü’l Arabî Hz. Varlık Ağacı)

NAMAZ: Hz. Peygamber; ‘’Bana üç şey sevdirildi. Kadın, güzel koku ve gözümün nuru NAMAZ’’ demiştir. Kadın, NEFS’tir. Nefs, Allah’ın kuluna verdiği en kıymetli hediyedir. Nefs olmazsa tekâmül gerçekleşemez.. Koku, HAKÎKAT’tir. Peygamber’e herkesin Hâkikati/kokusu sevdirilmiştir. NAMAZ ise karanlık gönülleri aydınlatan NÛR’dur. NÛR ile yol alınır.

Namaz, abdest denilen temizlik ile başlar. Temizlik iki çeşittir. Biri su(Hayy) ile yapılan ve organları diriltmeye, temizlemeye yönelik olan dış temizlik, diğeri TÖVBE ile yapılan iç temizliktir(Kalp temizliği). Ayrıca suyun olmadığı zamanlarda temiz toprak, taş ve kireç sıvalı duvara el sürülerek de teyennüm ile temizlik yapılabilir.(Âdem topraktan, Âdemoğulları ise sudan yaratıldığı için Allah, temizliğin kendisinden yaratıldığımız su ve toprak ile olmasını istemiştir). Bir de SIR’rın abdesti vardır ki; Dünyayı terk, ahireti terk, varlığı terk ve terki terk’tir. Abdest alınırken ‘’AMENTÜ’’ duası okunur. Namaza; Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Âhirete, Hayır ve Şerrin Allah’tan olduğuna inanarak hazırlanılır.

Hz. Peygamber; ‘’Rükû ve secde, varlık halkasını tanrı kapısına vurmaktır’’ der. Kim o kapının halkasını döverse, elbette ona devlet baş gösterir(Allah, cemâlini gösterir)

Namaz tek bir FÂTİHA ile dahi kılınabilir. Namaz; melek, insan, hayvan, maden, bitki vb. gibi yaratılmışların her birine farz kılınmıştır.‘’Allah her canlıyı bir tür sudan yarattı. Onların bir kısmı karnı üzerinde yürür, bir kısmı iki ayağı üzerinde yürür, bir kısmı dört ayağı üzerinde yürür. Allah, neyi dilerse onu yaratır’’ (Nûr- 45)

Karnı üzerinde yürüyen yılanlar ve kurtcağızlar, iki ayağı üzerinde yürüyen kuşlar ve insanlar, dört ayak üzerinde yürüyen diğer hayvanlardır.

’Hiç bir canlı yoktur ki O’nu hamd ile beraber tesbih ediyor olmasın’’(İsrâ, 44) Bu âyet gereği bütün yaradılmış Allah’ı tesbih eder. Allah, bütün mahlûkatın ibâdet ve namazını insan da CEM etmiştir. İnsan, kıyamda karnı ve dört ayak üzerinde yürüyenlerin, secde de ağaçların ve duvarların da namazını kılarak bütün kâinatın namazını ifâ eder. İşte Kıyam, Rükû ve Secde deki fazilet budur.

Namaz; Kul’un Allah’a kalbi bir yönelişi olmasına rağmen, zâhiren de terk edilemez. Meselâ, kayısı çekirdeğinin sadece içi ekilirse kayısı çıkmaz. Kabuğu ile ekilmesi zorunludur. Namaz da içtedir, ama onu bir şekle sokmak zorunludur. Çünkü, mânânın sûretle bağlılığı vardır. Zâhirde NAMAZ kılmayan, hâkikatte de kılamaz.

Namaz’da kadın ellerini göğsüne, erkek ise göbek/karın kısmına koyar. Çünkü namazda kadın kalbini, erkek ise nefsini koruma altına alır. Vücudun kalp sınırından üst tarafına mânevi ve semâvi, alt kısmına da dünyevi sırlar yerleştirilmiştir. İnsanda hem Rûh, hem NEFS mevcûttur ve bunlar devamlı bir cenk halindedir. Her ikisi de diğerini etkisi altına almaya, KALB’e tesir etmeye çalışır. Namaz anında bu CENK daha da şiddetlenir. İşte bu durumda kadın kalbini, erkek ise nefsini koruma altına alır. Sonradan ellerin iki yana salınması, nefsin mağlûp edilmesidir.

SABAH NAMAZI(SIR): ‘’RIZKIN’’ dağıtıldığı ‘’AN’’dır. ŞAHİTLİDİR. Çünkü, gece ve gündüz meleklerinin huzurunda gerçekleşir. Gece melekleri defterlerini toplarken, gündüz melekleri defterlerini açar. (ŞÜKÜR)

ÖĞLE NAMAZI(RÛH): Tam tecelli. Saatin 12 hali/CEM. Gölgesizlik.

İKİNDİ NAMAZI(KALP): Orta namazdır. Çünkü KALP vücûdun ortasındadır. Kalp; RÛH ve NEFS arasında SIRAT-I MÜSTAKİM’dir.

AKŞAM NAMAZI(NEFS):  Akşam namazı, kendisindeki RÛH’un batmasından dolayı NEFS’in payıdır. Allah, sabah namazında ZÂT’ıyla bize tecelli eder. Akşam namazında tekrar karanlığa döndüğünde, bizi farklılıklardan BİR’liğe döndürür.(HAMD)

YATSI NAMAZI(TABİAT): Yatsı, tabiatın vasıflarından olan uyku vaktidir.

VİTR NAMAZI:  Akşam namazı gündüz namazının vitridir. Vitir namazı ise, yatsı namazının vitridir. ‘’ALLAH TEK’tir, TEK’i sever’’. Biz ise çift olalım diye iki vitr namazı emretmiştir. ‘Her şeyi çift yarattık’’ (Zâriyât, 49)

CUMA NAMAZI: Cuma namazına gûsül abdesti ile gidilir. Gûsülün manası KALP temizliğidir. Cuma, Âdem’in vücûdunun bir araya geldiği gündür. Bu nedenle o güne CUMA(toplanma) denmiştir.

BAYRAM NAMAZI:  Bayram senede iki kere gelir. Zira oruçlu için iki ferahlık vardır. Bir ferahlık iftar sırasında(1. Bayram), bir ferahlık RAB’bine kavuştuğu sıradadır(2. Bayram). Bu zamanda da kurban kesilir (Nefsin kurban edilmesi/kurb-an/yakîn olduğun an)

NÂFİLE NAMAZLAR: ‘’Bil ki, insanı Allah’a yaklaştıran âmeller ya FARZ’lar veya NÂFİLE’lerdir. FARZ’ların yanında NÂFİLE’lerin hiç bir itibar ve değeri yoktur. Vakitlerden bir vakitte, farzlardan bir farzı edâ etmek, bin sene nâfile edâ etmekten daha faziletlidir’’.

NAMAZ; RÛH’UN ALLAH’A MİRÂC’IDIR VE ALLAH’IN KULUNU ANIP TENEZZÜL ETTİĞİ YEGÂNE İBÂDET ŞEKLİDİR (Resûlullah’a Mirâç da ‘’Bekle yâ kulum, Rabb’in salat ediyor’’ nidâsı gelmiştir).

Her namaz, bir önceki namaza kadar işlediğin günahları siler. Namazı beklediği süre içinde insan namazdadır.

ORUÇ: Allah; senenin bir ayı, insanlara ORUÇ tutmayı farz kılmıştır.‘’Ey Îman edenler, üzerinize ORUÇ farz kılındı. Eğer gerçekten anlıyorsanız her güçlüğe rağmen ORUÇ tutmanız sizin için daha hayırlıdır’’ (Bakara, 183-184) Oruç sanıldığı gibi senenin bir ayı aç kalmaktan ibaret değildir. Orucun hikmetleri anlatmakla bitmez. Oruç bir insanın nefsi ile başarabileceği bir şey değildir. Ramazan ay’ında Allah kuluna ‘’SAMET/İHTİYAÇSIZLIK’’ismini giydirir ve kul bu sayede ORUÇ tutabilir. Ramazan ayının gündüzü Allah’a, gecesi kula aittir. Çünkü ORUÇ ‘’TENZİH’’tir ve TENZİH Allah’a aittir. Gece ise kula aittir. Çünkü, yemek içmek serbesttir. Allah; ‘’Oruç benim içindir, ecri bana aittir’’ demiştir.

Orucun üç mertebesi vardır. AVAM’ın ORUCU: Yemeden, içmeden ve benzeri yasaklardan uzak durmak. HAVAS’ın ORUCU: El, ayak, göz, kulak, dil ve kalbini haramdan, günahlardan uzak tutmaktır. Allah’ın hoşuna gitmeyecek hiç bir davranışta bulunmamak, herşeyden sakınmaktır. HAVASIN HAVASININ ORUCU: Bunlar da,Allah’tan başka her şeyden perhiz edip, nefsin her türlü isteğinden sıyrılıp, Allah’ın mûhabbetinden lezzet bulanlardır.

Bir de SUSMA(SAMT) ORUCU vardır ki,  bunlar üç kısımdır.‘’Rahman’a ORUÇ adadım, bugün hiç kimse ile konuşmayacağım’’ (Meryem,26). Dilin susması, Kalbin susması, Sır’rın susması. Kim dili ile sükut eder, fakat kalbi susmazsa o yükünü hafifletir. Kim dili ve kalbi ile susarsa sırrı temizlenir ve RAB’bi onun için tecelli eder. Kim kalbi ile susar, fakat dili ile konuşursa o hikmet dili ile konuşan kimsedir. Kim de ne kalbi, ne de dili ile susmazsa şeytanın oyuncağı ve kölesi olur. Dilin sükûtu avamın ve sâliklerin(mânevi yolculuğa çıkanların) mertebelerinin sıfatlarındandır. Kalbin sükûtu ise müşâhade sahibi olan Allah’a yakınlık kazanmış kimselerin sıfatlarındandır. Mûkarreblerin(yakınlaştırılmışların) sükûtunun durumu ise ünsiyet(yakınlık/dostluk)konuşmasıdır. Kim bütün tutumlarında sükûta devam ederse, onun için Rab’bi ile konuşması dışında bir şey kalmaz. EN BÜYÜK TEVHİD SÜKÛT’tur.

Hz. Peygamber’imiz; ‘’İnsanların arasını düzeltiniz, çünkü bu bir fazilettir ki, Hakk Teala onun sahibini sever. Ara bulmak SADAKA ve ORUÇ’tan hayırlıdır’’ buyurmuşlardır.

ZEKÂT: Her şeyin bir zekâtı vardır. Zenginin zekâtı malından fakirlere vermek, fakirin zekâtı zenginlerden hiçbir şey beklememek, İlmin zekâtı istek sahibine öğretmek, Evin zekâtı misafir ağırlamak ve itibar etmek, Sohbetin zekâtı dedikodudan kaçmak, Güçlünün zekâtı güçsüzlere yardım, Nefsin zekâtı kötü ahlaktan kurtulmak, Aşıkların zekâtı CANAN-I uğruna canını vermek, Âriflerin zekâtı ilim ve irfanından isteyene vermek ve mûhabbettir.(Ken'an-er Rîfâi Hz.)

Allah,zekât veren kurtuluş bulur demiştir. Dili ile hayır söylemek,insanları hayra teşvik etmek, bedeni ile hizmet etmek sadakadır(iyilik). Tebessüm ise en küçük sadakadır. Tebessüm insanı hayvandan ayıran en büyük özelliktir. Allah için yapılan her iyilik sadakadır.

HAC: Kur’an’da 9 yerde Hacc, bir yerde Hicc şeklinde geçer ve KÂBE’yi ZİYARET anlamındadır. KÂBE; VAROLUŞUN KALBİDİR. Bu KALB; MÜMİN kulun KALB’i olup, Allah’ın nazargâhıdır. Allah; ‘’Yerler ve gökler beni içine almadı, yalnız MÜMİN kulumun KALB’i aldı’’ demiştir.

HAC, NEFS’ten RÛH’a yapılan seferdir. HAC, RÛH’un Allah’a doğru asla bitmeyen yolculuğuna delâlet eder. HAC, Allah’tan geleni, gene Allah’a döndürme çabasıdır.

Gerçek HAC İç âlemde, HANE sahibine yapılır. Bu da kendini bilmekle olur. HACC ibâdetini bâtınî anlamda kısaca özetleyecek olursak:

HAC; Mikât’ta ihrama girilerek başlar(Hane halkı ihram giymek zorunda değildir). Mikât; Nefs’ten Rûh’a, çokluktan BİR’liğe doğru bir niyet ve özgürlüğe atılan ilk adımdır. İhrâm; Aslında helâl olan şeylerin, belirli bir süre kula yasaklanması anlamındadır(Örn: Canlı öldürmemek,yaradılmış her canlıya hürmettir)Kâbe’nin etrafında soldan sağa yedi dönüş, kendimize ait sandığımız, Allah’ın yedi sıfatının(Hayat, İlim, İrâde, Kudret, Semi, Basar, Mütekellim)sahibine teslim edilmesidir. SA’Y; SÂFÂ ve MERVE, yani günah ile sevap, Celâl ile Cemâl arasında insanın gidiş gelişini anlatır. ARAFAT’da VAKFE; Kulun nereden geldiğinin, nerede durduğunun ve nereye gideceğinin muhakememesini yaptığı ve ÖZ’ündeki SIR’rı keşfettiği MÂRİFET makamıdır. GERÇEK HAC ARAFAT’tır. MÜZDELİFE’de GECELEMEK; Babası Âdem’i yoldan çıkaran Şeytan’ı hatırlamak içindir. Buradan toplanan taşlar ile MİNA’daki üç CEMRE’ye, yedişer’den yirmi bir taş atılarak Şeytan kovulur ve KURBAN kesilir. Tekrar KÂBE’ye dönülerek yapılan yedi tavaf; Allah’ın sıfatları ile sıfatlanmak(Hayat, İlim, İrâde, Kudret, Semi, Basar, Mütekellim), onun ahlakı ile ahlaklanmak içindir. ZEMZEM(Sus, Sus); Tavafı başarmış, NEFS’ini Allah yolunda kurban ederek RÛH makamına yükseltebilen kula verilen MÂRİFET ilmidir.En sonunda İBRÂHİM MÂKAMINDA kılınan iki rekât namaz; Bu dünyanın idrâkine geri dönüştür. Hz. İbrâhim; BİR’likte çokluğu, çoklukta BİR’liği zevk eden bir TEVHİD ER’i ve ‘’AHDE VEFA GÖSTEREN’’(Necm-37) TEVHİD’in BABASI’dır. KUL, Hacc’ı başarı ile tamamlamış ve bu makamda şükür namazı kılmayı HAK etmiştir. Kul artık ihrâm’dan çıkabilir ve kendisine ihrâmlı iken haram olan şeyler artık ona helâl’dir.

KELİMEYİ ŞAHADET GETİRMEK: Sevgili Peygamberimiz, Miraç’da RAB’binin huzûruna varınca onu şöyle selamladı:

-Ettehıyyatü lillâhi vesselevatü vettayyübat. (Hayat sahibi varlıkların hayatlarıyla sundukları ibadetler, dualar, bütün güzel söz ve davranışlar Allah’a mahsûstur)

Her türlü övgüye lâyık olan yüce Allah, sevgilisinin selâmını şu karşılıkla kabul buyurdu.

-Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh. (Ey Nebi’ Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun)

Bunun üzerine Peygamberimiz cevap verdi.

-Esselâmü aleyna ve ala ibadillahis salihiyn. (Allah’ın selâmı bize ve Allah’ın sâlih kulları üzerine olsun)

Yedi kat gökteki melekler, hep bir ağızdan tekrarladılar.

-Eşhedü enlâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resûluh.(Şahadet ederiz ki Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şahadet ederiz ki Muhammed onun kulu ve Resûlüdür)

Her yerde ve her şeyde Allah’ı görmek sûretiyle istikâmet eden kimseler, ‘’lâ ilâhe illâllah’ı’’ gerçek mânasıyla yaşayanlardır.

Lâ Fâili İllâllah; Allah’tan başka fail yoktur. Lâ Mevcûd-a İllâllah; Allah’tan başka mevcûd yoktur. Bunların hepsini topla; Lâ ilâhe illâllah olur. Baş gözü ve gönül gözünün yardımıyla yaradılmış her varlıkta Allah’ın isim ve sıfatlarını görme seviyesine varmadan MÜSLÜMAN olunamıyor. 

''5'' RAKKAMI: Tanrı'nın kendisini İNSAN aracılığıyla maddede tezâhür ettirmesi (5) ile simgelenir. (5) KORUMA SAYISIDIR. Küçük EBCED hesabına göre 28 arap HARF'inin sayısal değeri (5995)dir. 5+9+9+5= 28 eder.  Bu sayı aynı zamanda ÂHADİYET kelimesinin EBCED'idir. Ortadaki (99) Allah'ın isimlerinin toplamıdır. (5) ise ''He'' harfinin sayısal değeridir. ''He'' HÜVİYET'i temsil eder. Ayrıca (5)in Arapça anlamı HEMSE'dir. HEMSE'nin esması ''El-Bedî'', mertebesi ''İLK AKIL''dır. Rahmani Nefes'in EBCEDİ (45), AYNA'daki yansıması (54), toplamı (99) eder ki, Allah'ın isimlerinin toplamıdır. 5x5=25 eder. 25 sayısı ''HAFÎZ''(koruyan) isminin ebced değeridir. FATİHA'nın kelime sayısı da (25)dir.

Sadakallâhül Azim.

Kaynak; İbnü'l Arabî Hz. çeşitli risaleleri.