VEDA HUTBESİ:
Hz.
Peygamber'in, hicri 10. yılda yaptığı Veda Haccı'nda sayıları 114.000'i bulan
hacıya hitaben irâd ettiği (söylediği) hutbedir. Peygamber(sav.) bu son
hutbesinde, bundan sonra bir daha haccetmeyeceğini bildirip vefatının
yaklaştığını imâ ettiği, sonraki gelen günler de onun bu sözlerini doğruladığı
için bu hacca veda haccı, bu
hac esnasında irâd ettiği hutbeye de veda
hutbesi adı verildi. Veda hutbesi her ne kadar tek bir hutbe imiş gibi
kabul edilmekteyse de, gerçekte bu hutbe, Arafat'da, Mina'da ve bir gün sonra
yine Mina'da olmak üzere Arife günü ile Bayramın 1. ve 2. günlerinde parça
parça irâd edilmiştir. Değişik yer ve zamanda irâda buyurulduğu için de hutbe,
birçok kişi tarafından birbirinden farklı şekillerde rivâyet edilmiş; kişinin
ya da grubun duyduğunu diğerleri işitmediğinden, hutbenin tamamının bir araya
toplanmasında bu farklı rivâyetlerden yararlanılmış ve daha sonraki yıllarda bu
üç yer ve zamanda buyurulan hutbe tek bir hutbe olarak bir araya getirilmiştir.
Rasûlullah'ın bu son haccından bir yıl önce nâzil olan Tevbe sûresinde, müşriklerin pis olduğu ve bu yıldan sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmamaları emredilmişti. ‘’Ey Îman edenler! Müşrikler bir pisliktirler. Artık bu yıldan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız Allah sizi dilediğinde lütuf ve ihsanıyla zenginleştirecektir. Allah gerçekten alîmdir, hakîmdir’’ (Tevbe-28) Veda Haccında Mekke'de sadece Müslümanlar vardı, hutbeyi de yalnızca Müslümanlar dinlemişti. Zaten Mekke’nin fethinden sonra müşriklerin sayısı parmakla sayılacak kadar azalmıştı. Rasûlullah, Medine'den kendisiyle birlikte yola çıkan 100.000 civarındaki ashâbıyla Mekke'ye haccetmek için geldiklerinde bir yıl önceki uyarı sebebiyle Mekke'de müşrik kalmamıştı; çoğunluk Müslüman olurken Mekke'yi terk edenler de vardı. Rasûlullah, haccın bütün erkâmını bizzat kendisi yaparak Müslümanlara öğretmiş, İslâm'ın hac konusundaki emirleri de böylece tamamlanmıştı. İslâm'ın tamamlandığını bildiren bazı âyetler de bu veda haccında nâzil oldu.
Rasûlullah'ın bu son haccından bir yıl önce nâzil olan Tevbe sûresinde, müşriklerin pis olduğu ve bu yıldan sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmamaları emredilmişti. ‘’Ey Îman edenler! Müşrikler bir pisliktirler. Artık bu yıldan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız Allah sizi dilediğinde lütuf ve ihsanıyla zenginleştirecektir. Allah gerçekten alîmdir, hakîmdir’’ (Tevbe-28) Veda Haccında Mekke'de sadece Müslümanlar vardı, hutbeyi de yalnızca Müslümanlar dinlemişti. Zaten Mekke’nin fethinden sonra müşriklerin sayısı parmakla sayılacak kadar azalmıştı. Rasûlullah, Medine'den kendisiyle birlikte yola çıkan 100.000 civarındaki ashâbıyla Mekke'ye haccetmek için geldiklerinde bir yıl önceki uyarı sebebiyle Mekke'de müşrik kalmamıştı; çoğunluk Müslüman olurken Mekke'yi terk edenler de vardı. Rasûlullah, haccın bütün erkâmını bizzat kendisi yaparak Müslümanlara öğretmiş, İslâm'ın hac konusundaki emirleri de böylece tamamlanmıştı. İslâm'ın tamamlandığını bildiren bazı âyetler de bu veda haccında nâzil oldu.
Cahiliye
döneminde dışarıdan gelen hacılar Arafat'ta vakfeye dururken, Kureyş eşrafı
diğer insanlardan üstün olduklarını belli edercesine Arafat yerine Müzdelife'de
vakfeye dururlardı. Resûlullah cahiliye döneminin bu sınıf üstünlüğüne dayalı
âdetini ortadan kaldırdı ve bütün hacılar gibi Arafat'ta vakfeye durdu. Rasûlullah'a
orada bu dinin tamamlandığı şu âyet-i kerimeyle müjdelendi:
"Ey Mü'minler, şu küfreden
müşrikler bugün dininizi söndürmekten ümidlerini kesmişlerdir. Artık bundan
böyle onlardan korkmayınız; ancak benden korkunuz. Bugün dininizi kemale
erdirdim; ve size ihsan ettiğim nimetimi tamamladım. Din olarak da size İslâm'ı
seçtim." (el-Mâide,
5/3).
Dinin kemâle
erdirilmesine bütün Müslümanlar sevinirken yalnızca Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer,
bunun, Hz. Peygamber'in vefâtının yaklaştığına delâlet ettiğini anlamışlar ve
gözlerinden yaşlar akmıştı. Gerçekten de bundan sonra Rasûlullah 82 gün yaşamış
ve vefat etmiştir.
Arafat'ta
100 binin üzerindeki hacıya hitaben bir hutbe irâd eden Rasûlullah sesinin
bütün hacılar tarafından işitilmesi için belli mesafelerde gür sesli
sahabilerden bazılarını görevlendirdi. Rasûlullah'ın sözlerini tekrar eden bu
kişiler hutbenin bütün hacılar tarafından duyulmasını sağlıyorlardı. Devesi
Kusva'nın sırtında olduğu halde Rasûlullah şu hutbeyi irâd etti:
"Ey
insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle
burada ebedi olarak bir daha buluşamayacağım. Ey İnsanlar bu günleriniz nasıl
mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz nasıl
mübarek bir şehir ise; canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddestir,
her türlü saldırıdan emindir. Ashabım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve
bugünkü her hal ve hareketinizden sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski
dalâletlere dönüp birbirinizin boynunu vurmayın. Bu vasiyetimi burada
bulunanlar bulunmayanlara bildirsin. Olabilir ki bildirilen kimse, burada
bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.
Ey ashabım!
Kimin yanında bir emânet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi
kaldırılmıştır, ayağımız altındadır. Lakin borcunuzun aslını vermek
gerekir. Ne zûlmediniz ne de zûlme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik
artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın
altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın
faizidir.
Ashabım!
Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen ortadan kaldırılmıştır, ilk
kaldırdığım kan davası da Abdulmuttalib'in torunu (yeğenim) Rebîa'nın kan
davasıdır.
Ey İnsanlar!
Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden nüfuz ve saltanat gücünü ebedi sûrette
kaybetmiştir. Fakat bu kaldırdığım şeyler haricinde küçük gördüğünüz işlerde de
ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan
sakınınız.
Ey İnsanlar!
Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah' tan korkmanızı
tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Ve onların
namuslarını ve ismetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin
kadınlar üzerindeki hakkınız; onların, aile şerefini korumaları ve evlerinizi
sizin hoşlanmadığınız hiç kimseye açmamaları, çiğnenmemeleridir. Eğer onlar, râzı
olmadığınız herhangi bir kimseyi evinize alırlarsa onları hafif bir şekilde
dövebilir, azarlayabilirsiniz. Kadıların da sizin üzerinizdeki hakları; örfe
göre her türlü giyim ve yiyeceklerini temin etmenizdir. Ey mü'minler, size bir
emânet bırakıyorum ki siz ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiçbir zaman
şaşırmazsınız. O emanet Allah'ın kitabı Kur'ân’dır.
Ey
mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz. Müslüman Müslümanın
kardeşidir ve bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir
hakka tecavüz, başkasına helâl değildir. Ancak gönül hoşluğuyla verilen başka.
Ashabım! Nefsinize de zûlmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı
vardır.
Ey insanlar!
Cenâb-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Varis için vasiyete gerek
yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zinakâr için mahrumiyet cezâsı
vardır. Babasından başkasına nesep iddia eden soysuz yahut efendisinden
başkasına uymaya kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün
Müslümanların düşmanlığına uğrasın. Cenâb-ı Hak bu insanların ne tevbelerini ne
de şehâdetlerini kabul eder."
Rasûlullah
sözlerinin burasında dinleyenlere sordu: "Ey insanlar! Yarın beni
sizden soracaklar. Ne dersiniz?" Ashab-ı Kiram cevap verdi:
"Allah'ın
risâletini tebliğ ettin; risâlet görevini yerine getirdin, bize vasiyyet ve
nasihatte bulundun diye şehadet ederiz." Rasûlullah şehadet parmağını göğe kaldırarak üç kez "Şahit ol
ya Rab! Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab!" buyurarak Arafat'taki
hutbesini bitirdi.
Hz.
Peygamber güneş batıncaya kadar vakfede durdu. Tam buradan inmeye karar
vereceği bir anda yukarıda zikredilen Mâide sûresinin 3. âyeti nazil oldu. Daha
sonra devesine binen Rasûlüllah yavaş adımlarla Arafat'tan inerek Müzdelife'ye
geldi. Burada bir ezan iki kamet ile akşam ve yatsı namazlarını birleştirerek
kıldı. Ve istirahate çekildi. Sabah olunca cemaatle birlikte sabah namazını
kıldı ve ortalık iyice ağardıktan sonra Müzdelife'den Cemretü'l Akabe mevkiine
geldi. Şeytan taşlamadan sonra Mina'ya geçen Rasûlullah burada da Veda
Hutbesi'nin diğer bölümünü irâd etti. Allah'a hamdü senadan sonra devamla:
"Ey
insanlar! Sizi Allah'ın kitabına bağlayan Peygamberinizin sözlerini iyi
dinleyiniz, ona itaat ediniz. Hac ibadetinizin bütün hareketlerini benden
gördüğünüz gibi ifa ediniz. Öyle sanıyorum ki, ben bu seneden sonra bir daha
haccedemem." Rasûlullah bundan sonra halkla sorulu cevaplı sürdürdüğü
hutbesini:
"Ey
insanlar! Ayların yerini değiştirerek geri bırakmak inkârda aşırı gitmektir.
Kâfirler böyle yapmakla doğru yoldan saptılar. Allah'ın haram kıldığı ayların
sayısını uygun yapmak için, bir yıl haram ayını helâl, diğer yıl onu haram
sayarlar. Böylece Allah'ın haram kıldığını helâl kabul ederler. Zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı
gün gibi aynı duruma döndü. Allah'ın katında ayların sayısı on ikidir.
Bunların dördü mukaddes (haram) aylardır ki üçü arka arkaya gelen Zilkade,
Zilhicce ve Muharrem, dördüncüsü de Cemaziyelahir ile Şaban'ın arasındaki
Receb'tir.
- Ey
mü'minler! Bu ay hangi aydır? Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.
- Zilhicce ayı değil midir? Evet Zilhiccedir.
- Bu içinde bulunduğumuz belde hangi beldedir? Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.
- Mekke Şehri değil midir? Evet Mekke'dir.
- Bugün hangi gündür? Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.
- Yevmü'nnahr (kurban kesme günü) değil midir?" Evet yevmünahr'dır.
- Zilhicce ayı değil midir? Evet Zilhiccedir.
- Bu içinde bulunduğumuz belde hangi beldedir? Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.
- Mekke Şehri değil midir? Evet Mekke'dir.
- Bugün hangi gündür? Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.
- Yevmü'nnahr (kurban kesme günü) değil midir?" Evet yevmünahr'dır.
Bu
diyalogdan sonra Rasûlullah sahabelere dönerek "Şu halde iyi bilin
ki; bu şehrinizde, bu beldenizde, bu gününüzün mukaddes (haram) olduğu gibi
birbirinize kanlarınızı dökmek, mallarınızı haksız yere almak, namuslarınızı
kirletmek de haramdır, her türlü saldırıdan masumdur. Muhakkak ki, siz
Rabbinize kavuşacaksınız, o zaman bütün bu işlerden sorulacaksınız.
Ey İnsanlar!
Aklınızı başınıza alında benden sonra birbirinizin boynunu vuracak şekilde
dalâlete, vahşete düşerek cahiliye devrine dönmeyin. Ey insanlar! Bu
nasihatlerime kulak verip bunları burada hazır bulunanlarınız burada
bulunmayanlara tebliğ etsin. Olabilir ki, kendisine tebliği edilen kimse burada
bulunup işiten bir kısım kimseden daha iyi anlayıp bellemiş
olur" ardından Rasûlullah iki kez:
- Tebliğ
ettim mi, buyurdu.
Sahabîler: - Evet ettin, deyince O; "Şahit ol ya Rab!" dedi ve tekrar hatırlattı: "Burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsin."
Sahabîler: - Evet ettin, deyince O; "Şahit ol ya Rab!" dedi ve tekrar hatırlattı: "Burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsin."
Rasulullah
Mina'daki bu hutbesinden sonra kurban kesim yerine gelerek önceden hazırlanan
100 devenin 63’ünü bizzat kendi kurban etti diğerlerini de Hz. Ali kestikten
sonra her deveden birer parça et alınarak pişirilip yenildi. Daha
sonra tıraş olan Hz. Peygamber ihramdan çıktı ve Kâbe'yi
tavaf etti. Öğle namazını da orada kıldıktan sonra Zemzem suyunun
yanına gitti ve kendisine sunulan bir bardak suyu içtikten sonra tekrar Mina'ya
döndü. Rasûlullah Mina'da geçirdiği teşrik günlerinde şeytan taşlama görevini
yerine getirmiş, bu arada çevresinde bulunan insanlara hutbeler irâd
buyurmuştu.
"Allah'ın yardımı ve fetih
geldiği ve insanların dalga dalga Allah'ın dinine girdiklerini gördüğün zaman
Rabbini överek tesbih et. O'ndan mağfiret dile. Çünkü o tevbeleri çok kabul
edendir." (en-Nasr,
110/1-3) mealindeki Nasr sûresinin nâzil olduğunu duyan Müslümanlara, hem yeni
nâzil olan bu sûreyi okumuş hem de kendilerine nasihat ettiği hutbelerinden
birini irâd buyurmuştur. Bu hutbesinde de yine Müslümanların mal, can, namus
emniyetinden bahseden Rasûlullah insan haklarının temelini oluşturan bu üç
hakkı tekrar tekrar ümmetine hatırlatmıştı. Değişik yer ve zamanda irade
edilen bu hutbeler, tek bir hutbe şeklinde bütünleştirilmiştir.
Hutbenin
toplum hayatına getirdiği prensipler İncelendiği zaman Veda Hutbesinde
Peygamber (s.a.v)'in başlıca şu noktalara değindiği görülür:
1.Her işte
daima Allah'a hamd-ü sena etmek gerekir. 2. Nefis, insanı her zaman şerre
yöneltmek ister. Bu sebeple nefislerin şerrinden de Allah'a sığınmak lâzımdır. 3. Can,
mal ve ırz kutsaldır. Yaşama hakkı tabii bir haktır. Irz, şeref, haysiyet,
hürriyet ve mülkiyet saldırıdan korunmuş haklardır. 4. Cahiliye gelenekleri
kaldırılmıştır. İnsanlar alışa geldikleri kötü şeyleri körü körüne yapmaktan
vazgeçmelidirler. 5. Faiz haramdır.
6. Kan davası gütmek haramdır. 7. Emânetler yerlerine verilmelidir.
Emânete hıyanet edilmemelidir. 8. Küçük
büyük önemli-önemsiz her işte şeytana uymaktan sakınılmalıdır. 9. Kadınların
ve erkeklerin karşılıklı hak, vazife ve sorumlulukları vardır. Kadınlara
nezâketle davranılacaktır. 10. Hem kadın hem de erkekler zinâdan şiddetle
kaçınacaklardır. 11. Köle ve hizmetçilere iyi davranılacaktır.
12. Bütün Müslümanlar kardeştir. Her türlü sınıf farkları ve ayrıcalıklar
kaldırılmıştır. Üstünlük fazilet iledir. 13. Zûlümden sakınmak gerekir,
halkın malı haksız yere yenemez, birine ait bir şey sahibinin izni olmadıkça
başkası için helâl olmaz. 14. Müslümanlar birbirleriyle savaşmaktan
sakınacaklardır. 15. Allah'ın Kitabına ve Peygamber'in sünnetine uyanlar
asla sapıklığa düşmezler. 16. İslâm sadeliğinden ayrılmamak, aşırılıklara
sapmamak gerekir. 17. Hak Teâlâ'ya ibâdet olunacak; beş vakit namaz kılınacak,
oruç ayında oruç tutulacak, Hz. Peygamber'in tavsiyelerine uyulacaktır. Bunları
hakkıyla yerine getirenlerin mükâfatı cennettir.
İslâm
Ansiklopedisi/Fedâkar Kızmaz
Hz. Peygamber’in önce Mekke’den
Medine’ye, sonra da Medine’den Mekke’ye hicreti nasıl ki bize birlikten
çokluğa, oradan da tekrar birliğe nasıl sefer edeceğimizin göstergesi ise, veda
haccı da Hz. Peygamber’in önce nefsinden fâni, sonra da Allah’la bâki oluşunu, rûh
mâkâmına ulaşmasını anlatır. Haccı bâtınî anlamda inceleresek:
Hac; Nefsin rûha olan seferidir. Hac, rûhun
Allah’a doğru asla bitmeyen yolculuğuna işâret eder. Hac, Allah’tan geleni yine
Allah’a döndürme çabasıdır, vuslattır. Haccın şartları şöyle sıralanabilir.
İhram,
Mekke’ye giriş tavafı, Sa’y, Arafat’ta duruş, Müzdelife’de gecelemek, Mina’da
şeytan taşlamak ve kurban kesmek, İhramdan çıkış, Hareme gelmek, Veda tavafı,
Zemzem suyu içmek, İbrâhim mâkâmında iki rekât namaz kılmak.
Mekke; Beden şehri. Mescid-i
Haram: Kâbe/Kalp’tir.
İhram; Aslında helâl olan şeyleri, belirli
bir süre kendisine yasaklamak anlamını taşır.
Mekke’ye giriş tavafı; Tavaf bir şeyin etrafında
dönmek anlamındadır. Allah kendini insana 7 vasfı ile tanıtır. Bunlar zâtını
tamamlayan 7 sıfattır. Hayat, İlim, İrâde, Kudret, Duyma, Görme, Konuşma.
Tavafta öncelikle bize ait sandığımız bu sıfatların bize ait olmadığını idrak
etmeye çalışırız.
Sa’y; Safâ ve Merve tepeleri arasında
7 kere koşmadır. Kalbin günah ve sevap, iyi ve kötü, rûh ve nefs arasında
koşmasını sembolize eder. Koşma Safâ tepesinden başlar, Merve tepesinde sona
erer.
Arafat’ta duruş; Arafat bir mârifet yeridir.
Kişinin kendini tanıdığı ve bildiği, kendi hakikatinin sırrına erdiği irfan makamıdır.
Burada vakfe(duruş) yapılarak nereden geldiğinin, nerede durduğunun ve nereye
gideceğinin muhakemesi yapılır. Arafat Âdem ile Havva’nın buluştukları yani Rûh
ile nefsin birleştiği Ârif’lik makamdır. Gerçek hac Arafat’tır.
Müzdelife’de gecelemek; Makamın yükselmesidir. İçte
nefs, dışta şeytan olan bu iki azılı düşmana karşı güç toplamadır.
Mina’da kurban kesmek; Hakikat yolcusu burada şeytan
ile karşı karşıyadır. Müzdelife’de hazırladığı küçük taşlarla üç noktada (cemreler)
7’şerden 21 taş atarak (ef’al, sıfat ve zât) onu kovar. Böylece varlığından
kurtulup fâni olarak Kâmil’liğe adım atar.
İhramdan çıkma; İhramlı iken yasak olan şeyler,
artık ona helâldir. Hırs bıyıkları kısaltılır, öfke ve kin tırnakları kesilir,
saçlar kısaltılır ki ihlâsı koruyabilsin, halka karşı kendini kusurlu
göstersin.
Veda tavafı; Bu tavaf beyazın siyah içinde damla
damla eriyişinin, nefsin rûha dönüşünün kimyasıdır. Her dönüşte ‘’araz’’ lar silinmekte hüviyet ortaya çıkmaktadır. Her
dönüşte Allah’ın emânet olarak verdiği Hayat, İlim, İrâde, Kudret, Duyma,
Görme, Konuşma gibi sıfatlar sahibine geri verilerek O’nun zâti Ahâdiyet’inde
fenâ bulmaktır. Hâl yolu ile yüce Allah’a doğru Hidâyet bulmaya işarettir. Bu Hidâyet;
yüce Allah’ın sırrını hak edene emânet etmesinden ibârettir.
Zemzem içmek; Tavafı başarmış kula
verilen mârifet ilmidir. Bunu başarabilen makam ehlidir ve gerçeğin sükût
olduğunu öğrenmiştir.
İbrahim makamında 2 rekât namaz; O artık kesret de vahdeti, vahdet de
kesreti zevk eden bir ‘’tevhid
eri’’ dir ve Tevhidin babası olan İbrâhim makamında 2 rekât şükür
namazı kılmayı hak etmiştir.
Hutbe: Fark, İrşad, davet ve bekâ
makamına işarettir(Cem’den sonra fark).
Zılhıcce: Haram yani savaşmanın yasak
olduğu ay. Hac ayı, yolculuk anlamındadır. Hicri ayların sonuncusu. 2. Bayram, nefsin
özgürleşmesi.