25 Şubat 2019 Pazartesi

VEDA HUTBESİ:

Hz. Peygamber'in, hicri 10. yılda yaptığı Veda Haccı'nda sayıları 114.000'i bulan hacıya hitaben irâd ettiği (söylediği) hutbedir. Peygamber(sav.) bu son hutbesinde, bundan sonra bir daha haccetmeyeceğini bildirip vefatının yaklaştığını imâ ettiği, sonraki gelen günler de onun bu sözlerini doğruladığı için bu hacca veda haccı, bu hac esnasında irâd ettiği hutbeye de veda hutbesi adı verildi. Veda hutbesi her ne kadar tek bir hutbe imiş gibi kabul edilmekteyse de, gerçekte bu hutbe, Arafat'da, Mina'da ve bir gün sonra yine Mina'da olmak üzere Arife günü ile Bayramın 1. ve 2. günlerinde parça parça irâd edilmiştir. Değişik yer ve zamanda irâda buyurulduğu için de hutbe, birçok kişi tarafından birbirinden farklı şekillerde rivâyet edilmiş; kişinin ya da grubun duyduğunu diğerleri işitmediğinden, hutbenin tamamının bir araya toplanmasında bu farklı rivâyetlerden yararlanılmış ve daha sonraki yıllarda bu üç yer ve zamanda buyurulan hutbe tek bir hutbe olarak bir araya getirilmiştir.

Rasûlullah'ın bu son haccından bir yıl önce nâzil olan Tevbe sûresinde, müşriklerin pis olduğu ve bu yıldan sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmamaları emredilmişti. ‘’Ey Îman edenler! Müşrikler bir pisliktirler. Artık bu yıldan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız Allah sizi dilediğinde lütuf ve ihsanıyla zenginleştirecektir. Allah gerçekten alîmdir, hakîmdir’’ (Tevbe-28) Veda Haccında Mekke'de sadece Müslümanlar vardı, hutbeyi de yalnızca Müslümanlar dinlemişti. Zaten Mekke’nin fethinden sonra müşriklerin sayısı parmakla sayılacak kadar azalmıştı. Rasûlullah, Medine'den kendisiyle birlikte yola çıkan 100.000 civarındaki ashâbıyla Mekke'ye haccetmek için geldiklerinde bir yıl önceki uyarı sebebiyle Mekke'de müşrik kalmamıştı; çoğunluk Müslüman olurken Mekke'yi terk edenler de vardı. Rasûlullah, haccın bütün erkâmını bizzat kendisi yaparak Müslümanlara öğretmiş, İslâm'ın hac konusundaki emirleri de böylece tamamlanmıştı. İslâm'ın tamamlandığını bildiren bazı âyetler de bu veda haccında nâzil oldu.


Cahiliye döneminde dışarıdan gelen hacılar Arafat'ta vakfeye dururken, Kureyş eşrafı diğer insanlardan üstün olduklarını belli edercesine Arafat yerine Müzdelife'de vakfeye dururlardı. Resûlullah cahiliye döneminin bu sınıf üstünlüğüne dayalı âdetini ortadan kaldırdı ve bütün hacılar gibi Arafat'ta vakfeye durdu. Rasûlullah'a orada bu dinin tamamlandığı şu âyet-i kerimeyle müjdelendi:

"Ey Mü'minler, şu küfreden müşrikler bugün dininizi söndürmekten ümidlerini kesmişlerdir. Artık bundan böyle onlardan korkmayınız; ancak benden korkunuz. Bugün dininizi kemale erdirdim; ve size ihsan ettiğim nimetimi tamamladım. Din olarak da size İslâm'ı seçtim." (el-Mâide, 5/3).

Dinin kemâle erdirilmesine bütün Müslümanlar sevinirken yalnızca Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer, bunun, Hz. Peygamber'in vefâtının yaklaştığına delâlet ettiğini anlamışlar ve gözlerinden yaşlar akmıştı. Gerçekten de bundan sonra Rasûlullah 82 gün yaşamış ve vefat etmiştir.

Arafat'ta 100 binin üzerindeki hacıya hitaben bir hutbe irâd eden Rasûlullah sesinin bütün hacılar tarafından işitilmesi için belli mesafelerde gür sesli sahabilerden bazılarını görevlendirdi. Rasûlullah'ın sözlerini tekrar eden bu kişiler hutbenin bütün hacılar tarafından duyulmasını sağlıyorlardı. Devesi Kusva'nın sırtında olduğu halde Rasûlullah şu hutbeyi irâd etti:

"Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha buluşamayacağım. Ey İnsanlar bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz nasıl mübarek bir şehir ise; canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddestir, her türlü saldırıdan emindir. Ashabım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski dalâletlere dönüp birbirinizin boynunu vurmayın. Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin. Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.

Ey ashabım! Kimin yanında bir emânet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımız altındadır. Lakin borcunuzun aslını vermek gerekir. Ne zûlmediniz ne de zûlme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

Ashabım! Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen ortadan kaldırılmıştır, ilk kaldırdığım kan davası da Abdulmuttalib'in torunu (yeğenim) Rebîa'nın kan davasıdır.

Ey İnsanlar! Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden nüfuz ve saltanat gücünü ebedi sûrette kaybetmiştir. Fakat bu kaldırdığım şeyler haricinde küçük gördüğünüz işlerde de ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan sakınınız.

Ey İnsanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah' tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Ve onların namuslarını ve ismetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; onların, aile şerefini korumaları ve evlerinizi sizin hoşlanmadığınız hiç kimseye açmamaları, çiğnenmemeleridir. Eğer onlar, râzı olmadığınız herhangi bir kimseyi evinize alırlarsa onları hafif bir şekilde dövebilir, azarlayabilirsiniz. Kadıların da sizin üzerinizdeki hakları; örfe göre her türlü giyim ve yiyeceklerini temin etmenizdir. Ey mü'minler, size bir emânet bırakıyorum ki siz ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiçbir zaman şaşırmazsınız. O emanet Allah'ın kitabı Kur'ân’dır.

Ey mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz. Müslüman Müslümanın kardeşidir ve bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz, başkasına helâl değildir. Ancak gönül hoşluğuyla verilen başka. Ashabım! Nefsinize de zûlmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

Ey insanlar! Cenâb-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Varis için vasiyete gerek yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zinakâr için mahrumiyet cezâsı vardır. Babasından başkasına nesep iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına uymaya kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün Müslümanların düşmanlığına uğrasın. Cenâb-ı Hak bu insanların ne tevbelerini ne de şehâdetlerini kabul eder."

Rasûlullah sözlerinin burasında dinleyenlere sordu: "Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar. Ne dersiniz?" Ashab-ı Kiram cevap verdi:

"Allah'ın risâletini tebliğ ettin; risâlet görevini yerine getirdin, bize vasiyyet ve nasihatte bulundun diye şehadet ederiz." Rasûlullah şehadet parmağını göğe kaldırarak üç kez "Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab!" buyurarak Arafat'taki hutbesini bitirdi.

Hz. Peygamber güneş batıncaya kadar vakfede durdu. Tam buradan inmeye karar vereceği bir anda yukarıda zikredilen Mâide sûresinin 3. âyeti nazil oldu. Daha sonra devesine binen Rasûlüllah yavaş adımlarla Arafat'tan inerek Müzdelife'ye geldi. Burada bir ezan iki kamet ile akşam ve yatsı namazlarını birleştirerek kıldı. Ve istirahate çekildi. Sabah olunca cemaatle birlikte sabah namazını kıldı ve ortalık iyice ağardıktan sonra Müzdelife'den Cemretü'l Akabe mevkiine geldi. Şeytan taşlamadan sonra Mina'ya geçen Rasûlullah burada da Veda Hutbesi'nin diğer bölümünü irâd etti. Allah'a hamdü senadan sonra devamla:

"Ey insanlar! Sizi Allah'ın kitabına bağlayan Peygamberinizin sözlerini iyi dinleyiniz, ona itaat ediniz. Hac ibadetinizin bütün hareketlerini benden gördüğünüz gibi ifa ediniz. Öyle sanıyorum ki, ben bu seneden sonra bir daha haccedemem." Rasûlullah bundan sonra halkla sorulu cevaplı sürdürdüğü hutbesini:

"Ey insanlar! Ayların yerini değiştirerek geri bırakmak inkârda aşırı gitmektir. Kâfirler böyle yapmakla doğru yoldan saptılar. Allah'ın haram kıldığı ayların sayısını uygun yapmak için, bir yıl haram ayını helâl, diğer yıl onu haram sayarlar. Böylece Allah'ın haram kıldığını helâl kabul ederler. Zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı gün gibi aynı duruma döndü. Allah'ın katında ayların sayısı on ikidir. Bunların dördü mukaddes (haram) aylardır ki üçü arka arkaya gelen Zilkade, Zilhicce ve Muharrem, dördüncüsü de Cemaziyelahir ile Şaban'ın arasındaki Receb'tir.

- Ey mü'minler! Bu ay hangi aydır? Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.
- Zilhicce ayı değil midir? Evet Zilhiccedir.
- Bu içinde bulunduğumuz belde hangi beldedir? Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.
- Mekke Şehri değil midir? Evet Mekke'dir.
- Bugün hangi gündür? Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.
- Yevmü'nnahr (kurban kesme günü) değil midir?"  Evet yevmünahr'dır.

Bu diyalogdan sonra Rasûlullah sahabelere dönerek "Şu halde iyi bilin ki; bu şehrinizde, bu beldenizde, bu gününüzün mukaddes (haram) olduğu gibi birbirinize kanlarınızı dökmek, mallarınızı haksız yere almak, namuslarınızı kirletmek de haramdır, her türlü saldırıdan masumdur. Muhakkak ki, siz Rabbinize kavuşacaksınız, o zaman bütün bu işlerden sorulacaksınız.

Ey İnsanlar! Aklınızı başınıza alında benden sonra birbirinizin boynunu vuracak şekilde dalâlete, vahşete düşerek cahiliye devrine dönmeyin. Ey insanlar! Bu nasihatlerime kulak verip bunları burada hazır bulunanlarınız burada bulunmayanlara tebliğ etsin. Olabilir ki, kendisine tebliği edilen kimse burada bulunup işiten bir kısım kimseden daha iyi anlayıp bellemiş olur" ardından Rasûlullah iki kez:

- Tebliğ ettim mi, buyurdu.
Sahabîler: - Evet ettin, deyince O; "Şahit ol ya Rab!" dedi ve tekrar hatırlattı: "Burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsin."

Rasulullah Mina'daki bu hutbesinden sonra kurban kesim yerine gelerek önceden hazırlanan 100 devenin 63’ünü bizzat kendi kurban etti diğerlerini de Hz. Ali kestikten sonra her deveden birer parça et alınarak pişirilip yenildi. Daha sonra tıraş olan Hz. Peygamber ihramdan çıktı ve Kâbe'yi tavaf etti. Öğle namazını da orada kıldıktan sonra Zemzem suyunun yanına gitti ve kendisine sunulan bir bardak suyu içtikten sonra tekrar Mina'ya döndü. Rasûlullah Mina'da geçirdiği teşrik günlerinde şeytan taşlama görevini yerine getirmiş, bu arada çevresinde bulunan insanlara hutbeler irâd buyurmuştu.

"Allah'ın yardımı ve fetih geldiği ve insanların dalga dalga Allah'ın dinine girdiklerini gördüğün zaman Rabbini överek tesbih et. O'ndan mağfiret dile. Çünkü o tevbeleri çok kabul edendir." (en-Nasr, 110/1-3) mealindeki Nasr sûresinin nâzil olduğunu duyan Müslümanlara, hem yeni nâzil olan bu sûreyi okumuş hem de kendilerine nasihat ettiği hutbelerinden birini irâd buyurmuştur. Bu hutbesinde de yine Müslümanların mal, can, namus emniyetinden bahseden Rasûlullah insan haklarının temelini oluşturan bu üç hakkı tekrar tekrar ümmetine hatırlatmıştı. Değişik yer ve zamanda irade edilen bu hutbeler, tek bir hutbe şeklinde bütünleştirilmiştir.

Hutbenin toplum hayatına getirdiği prensipler İncelendiği zaman Veda Hutbesinde Peygamber (s.a.v)'in başlıca şu noktalara değindiği görülür:

1.Her işte daima Allah'a hamd-ü sena etmek gerekir. 2. Nefis, insanı her zaman şerre yöneltmek ister. Bu sebeple nefislerin şerrinden de Allah'a sığınmak lâzımdır. 3. Can, mal ve ırz kutsaldır. Yaşama hakkı tabii bir haktır. Irz, şeref, haysiyet, hürriyet ve mülkiyet saldırıdan korunmuş haklardır. 4. Cahiliye gelenekleri kaldırılmıştır. İnsanlar alışa geldikleri kötü şeyleri körü körüne yapmaktan vazgeçmelidirler.  5. Faiz haramdır. 6. Kan davası gütmek haramdır. 7. Emânetler yerlerine verilmelidir. Emânete hıyanet edilmemelidir.  8. Küçük büyük önemli-önemsiz her işte şeytana uymaktan sakınılmalıdır. 9. Kadınların ve erkeklerin karşılıklı hak, vazife ve sorumlulukları vardır. Kadınlara nezâketle davranılacaktır. 10. Hem kadın hem de erkekler zinâdan şiddetle kaçınacaklardır. 11. Köle ve hizmetçilere iyi davranılacaktır. 12. Bütün Müslümanlar kardeştir. Her türlü sınıf farkları ve ayrıcalıklar kaldırılmıştır. Üstünlük fazilet iledir. 13. Zûlümden sakınmak gerekir, halkın malı haksız yere yenemez, birine ait bir şey sahibinin izni olmadıkça başkası için helâl olmaz. 14. Müslümanlar birbirleriyle savaşmaktan sakınacaklardır. 15. Allah'ın Kitabına ve Peygamber'in sünnetine uyanlar asla sapıklığa düşmezler. 16. İslâm sadeliğinden ayrılmamak, aşırılıklara sapmamak gerekir. 17. Hak Teâlâ'ya ibâdet olunacak; beş vakit namaz kılınacak, oruç ayında oruç tutulacak, Hz. Peygamber'in tavsiyelerine uyulacaktır. Bunları hakkıyla yerine getirenlerin mükâfatı cennettir.

İslâm Ansiklopedisi/Fedâkar Kızmaz

Hz. Peygamber’in önce Mekke’den Medine’ye, sonra da Medine’den Mekke’ye hicreti nasıl ki bize birlikten çokluğa, oradan da tekrar birliğe nasıl sefer edeceğimizin göstergesi ise, veda haccı da Hz. Peygamber’in önce nefsinden fâni, sonra da Allah’la bâki oluşunu, rûh mâkâmına ulaşmasını anlatır. Haccı bâtınî anlamda inceleresek:

Hac; Nefsin rûha olan seferidir. Hac, rûhun Allah’a doğru asla bitmeyen yolculuğuna işâret eder. Hac, Allah’tan geleni yine Allah’a döndürme çabasıdır, vuslattır. Haccın şartları şöyle sıralanabilir.
İhram, Mekke’ye giriş tavafı, Sa’y, Arafat’ta duruş, Müzdelife’de gecelemek, Mina’da şeytan taşlamak ve kurban kesmek, İhramdan çıkış, Hareme gelmek, Veda tavafı, Zemzem suyu içmek, İbrâhim mâkâmında iki rekât namaz kılmak.

Mekke;  Beden şehri. Mescid-i Haram: Kâbe/Kalp’tir.

İhram; Aslında helâl olan şeyleri, belirli bir süre kendisine yasaklamak anlamını taşır.

Mekke’ye giriş tavafı; Tavaf bir şeyin etrafında dönmek anlamındadır. Allah kendini insana 7 vasfı ile tanıtır. Bunlar zâtını tamamlayan 7 sıfattır. Hayat, İlim, İrâde, Kudret, Duyma, Görme, Konuşma. Tavafta öncelikle bize ait sandığımız bu sıfatların bize ait olmadığını idrak etmeye çalışırız.

Sa’y; Safâ ve Merve tepeleri arasında 7 kere koşmadır. Kalbin günah ve sevap, iyi ve kötü, rûh ve nefs arasında koşmasını sembolize eder. Koşma Safâ tepesinden başlar, Merve tepesinde sona erer.

Arafat’ta duruş; Arafat bir mârifet yeridir. Kişinin kendini tanıdığı ve bildiği, kendi hakikatinin sırrına erdiği irfan makamıdır. Burada vakfe(duruş) yapılarak nereden geldiğinin, nerede durduğunun ve nereye gideceğinin muhakemesi yapılır. Arafat Âdem ile Havva’nın buluştukları yani Rûh ile nefsin birleştiği Ârif’lik makamdır. Gerçek hac Arafat’tır.

Müzdelife’de gecelemek; Makamın yükselmesidir. İçte nefs, dışta şeytan olan bu iki azılı düşmana karşı güç toplamadır.

Mina’da kurban kesmek; Hakikat yolcusu burada şeytan ile karşı karşıyadır. Müzdelife’de hazırladığı küçük taşlarla üç noktada (cemreler) 7’şerden 21 taş atarak (ef’al, sıfat ve zât) onu kovar. Böylece varlığından kurtulup fâni olarak Kâmil’liğe adım atar.

İhramdan çıkma; İhramlı iken yasak olan şeyler, artık ona helâldir. Hırs bıyıkları kısaltılır, öfke ve kin tırnakları kesilir, saçlar kısaltılır ki ihlâsı koruyabilsin, halka karşı kendini kusurlu göstersin.

Veda tavafı; Bu tavaf beyazın siyah içinde damla damla eriyişinin, nefsin rûha dönüşünün kimyasıdır. Her dönüşte ‘’araz’’ lar silinmekte hüviyet ortaya çıkmaktadır. Her dönüşte Allah’ın emânet olarak verdiği Hayat, İlim, İrâde, Kudret, Duyma, Görme, Konuşma gibi sıfatlar sahibine geri verilerek O’nun zâti Ahâdiyet’inde fenâ bulmaktır. Hâl yolu ile yüce Allah’a doğru Hidâyet bulmaya işarettir. Bu Hidâyet; yüce Allah’ın sırrını hak edene emânet etmesinden ibârettir.

Zemzem içmek;  Tavafı başarmış kula verilen mârifet ilmidir. Bunu başarabilen makam ehlidir ve gerçeğin sükût olduğunu öğrenmiştir.

İbrahim makamında 2 rekât namaz; O artık kesret de vahdeti, vahdet de kesreti  zevk eden bir ‘’tevhid eri’’ dir ve Tevhidin babası olan İbrâhim makamında 2 rekât şükür namazı kılmayı hak etmiştir.

Hutbe: Fark, İrşad, davet ve bekâ makamına işarettir(Cem’den sonra fark).


Zılhıcce: Haram yani savaşmanın yasak olduğu ay. Hac ayı, yolculuk anlamındadır. Hicri ayların  sonuncusu. 2. Bayram, nefsin özgürleşmesi.