BESMELE:
BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM.
Âlem’de ne varsa Kur’ân’da, Kur’ân’da
ne varsa Fâtiha’da, Fâtiha’da ne varsa başındaki Besmelede, Besmelede ne varsa
başındaki ‘’B’’ harfinde, ‘’B’’ harfinde ne varsa altındaki ‘’NOKTA’’dadır.
İlim bir noktadır.
O’nu cahiller çoğalttı. İlim eşyanın (yaratılmışların) hakîkati’dir.
Nokta; Maddi ve
mânevî bütün âlemlerin varlık kaynağı olması bakımından bölünme ve parçalanma
kabul etmeyen ‘’Mutlak Gayb’’dır. Nokta; Kâinatın harcı olan
atomun gücünü, aynı zamanda da varlıkların ulûhiyetini (Allah isminin sıfatını)
simgeler.
Her şeyin
aslı noktadır. Nokta kendini tekrar ederek ’’ELİF’’ i oluşturur. ELİF yedi
noktanın birleşmesinden meydana gelir. ELİF de eğilip bükülerek diğer
harfleri meydana getirir.
ELİF’in en üst noktası (sırların sırrı) ‘’B’’nin
altındaki noktaya yansır. Besmelenin ‘’B’’ si Arap alfabesinin 2.
harfidir. Ayrıca ‘’ELİF’’ ve diğer harfler arasında berzahtır.
Gerçekte Elif
harf olmayıp, harflerin kutbudur. Her harfin içinde ‘’ELİF’’ vardır.
‘’ELİF’’ hiçbir harfe bitişmez, her şey ona bitişir. Allah’ın zâtına işarettir.
Allah da ‘’ELİF’’ gibi her şeydir ve her şeydedir. Hiçbir şeye muhtaç olmayıp,
her şey ona muhtaçtır.
Bismillah, Allah’ın isimlerinin ‘’B’’ harfinde vücut giymesidir. Bismillah’tan
‘’B’’ kaldırılırsa, İsmillah (Allah’ın isimleri) kalır ki, burada ‘’B’’
ile Allah’ın bütün isimlerinin taşıyıcısı ve Allah ile yaratılmışlar
arasında Berzah olan Hz. Muhammed’e işaret edilmektedir. ‘’B’’ nin altındaki
nokta da Hz. Ali, yani İnsan-ı Kâmil’dir. Yani; ‘’B’’ vücûd, nokta ise
mânâdır.
Nokta Arapçada
‘’sıfır’’gibi yazıldığından Adem/yokluk sayılır. Nokta Cevher’dir ve eşyanın hakîkatidir. Hz.
Ali makamıdır. Yâni ‘’AŞK’’ tır. O Kalem’den (ilk akıl) düşen mürekkebin ilk
damlası olup ‘’Rahmet’’ tir. Kalem mürekkebini hokka gibi olan ‘’nûn’’
dan alır. Kalem sûresi bu nedenle ‘’nûn’’ harfi ile başlar (Kalem aklı
simgelediğinden, sınava gireceklere Kalem sûresi okunur). ‘’B’’ nin altındaki
hakîkat noktası üste çıkarsa ‘’nûn’’ olur, yani kişi hakîkatle
dirilir. Diri kişi etrafını da diri kılar.
Nokta aynı zamanda ‘’KÜN/OL’’ emridir. ‘’KÜN’’ Hz. Peygamber’e emirdir.
Allah Hz.Muhammed’i (sav.) kendi nefsinden (özünden), bizi de Hz.
Muhammed’in (sav.) nefsinden yaratmıştır. Her şey ‘’KÜN’’ ile başlar, ‘’MİRAC’’
ile sona erer.
Biz Allah’ın
sonsuzluğu önünde bir noktayız. Nokta olan insan dünyaya geldikten sonra ‘’AN’’dan
uzaklaşır. Ancak nefsinin yedi mertebesini birleştirerek ‘’ELİF’’ olur ve
‘’AN’’a yaklaşırsa ki bu sıfır noktasıdır, kuantum sıçramalarını
gerçekleştirebilir.
Hz. Muhammed;
‘’Ben
ilmin şehriyim, Ali kapısıdır. Şehirlere kapılarından giriniz’’ derken,
bana ancak bir İnsan-ı Kâmil vâsıtasıyla ulaşabilirsiniz demektedir.
Kişi BESMELE
çektiğinde hem Allah’ı, hem Hz. Muhammed’i (B), Hem de Hz. Ali’yi (nokta)
anar. Semâvi dinlerin kitaplarının hepsi ‘’B’’ ile başlar. ‘’B’’ nin
altındaki nokta da her sûrenin başında mevcuttur. Mesnevi ‘’Bişnev/İşit’’ ile Celcelutiye ‘’Bede’tü’’ ile Tevrat ‘’Bereşit/İlk,
Başlangıç’’ ile İncil de ‘’B’’ ile
başlar. Tevbe sûresi başında BESMELE yoktur, ancak ’’B’’ ile başlar (Berâe).
Allah
Kur’ân’ı Kerim’de ‘’Allah’tan başkası
adına (Besmelesiz) kesilmiş hayvanın etini haram kılmıştır’’ (En’am-145,
Bakara-173, Nahl-115) Namaza Subhaneke
duası ile başlanır ve Besmele çekilmez. Çünkü ‘’Süphan’’ Tenzih’tir ve Allah’ın
asla bilinemeyeceği ve idrak edilemeyeceği ismidir. Arkasından Fâtiha okunur ve
başında euzu besmele çekilir,
Şeytan’ın şerrinden ve vesvesesinden Allah’a sığınılır.
Besmele; Allah,
Râhman ve Râhim’i içerir. Yani ‘’esirgeyen
ve bağışlayan Allah’ın adıyla’’ demektir. Esirgeyen Rahman, bağışlayan ise
Rahim’dir. Rahman ve Rahim ‘’Rahmet’’
kelimesinden türemiştir. Allah ismi toplayıcı bir isim olduğu için kahrı da, Rahmeti de içerir. Allah Besmeleye üç Rahmet yerleştirmiştir.
Birincisi, Allah isminde gizli olan Rahmet iken, diğerleri Rahman ve Rahim isimlerindeki Rahmet’tir.
Rahman
umumi, Rahim ise hususîdir. Rahman, bütün yaratılmışlara, iyiye de kötüye de
(iyinin zıddına da) rızık verendir. Rahim ise, Rahmet ve merhameti sınırsız
olan, azarlamadan, intikam almadan koruyan, affedendir.
Ayrıca
Rahman dış, Rahim ise içtir. Rahman afak/dünya, Rahim ise enfüs/ âhirettir. Fâtiha
(feth) Rahman ve Rahim’in, enfüs ile afak’ın, iç ve dışın birleşmesi ile
ortaya çıkar. Bu da ‘’B’’ nin altındaki NOKTA’dır. İkisini birleştiren İNSAN-I
KÂMİL olur.
Rahim
tecellîsinin âhirette olacağının anlamı; ‘’insan ancak dış dünyadan gözünü iç
dünyasına çevirirse, Allah’ın rahim tecellisini, merhametini idrak edebilir’’ demektir.
Peygamber’in
rahmetine ceza sıfatı karışmamış, O âlemlere Rahmet olarak gönderilmiştir. İnsan-ı Kâmil’in ise kederine ceza sıfatı karışmış olabilir.
Hz. Muhammed
(sav.) , Rahman ve Rahim ile Cemâl, bast tecellîsidir.
Hz. Ali (ra), Rabbiyet ile Celâl, kabz tecellîsidir.
Bu iki sultanı birbirinden ayrı gören
‘’Velâyet’’i idrak edemez. (Hz. Peygamber; Hz. Ali için ‘’eti
etimdir, kanı kanımdır’’ diyerek ‘’B’’ ile altındaki noktanın aynı olduğunu
vurgulamıştır. Çünkü ‘’B’’ noktasız olmaz)
‘’İbnü’l Arabî Hz. Besmele’deki; Allah, Rahman ve Rahim’i, üçlü yapı
olarak ele alır. Âlem; Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla zuhûr etmiştir.
Yâni toplu olarak ‘’Allah’’ tafsili olarak ‘’Rahman ve Rahim’’ adıyla.
Hak
Allah’tır. Rahman, erkek yani akıldır (çünkü Allah Âdem’i Rahman sûretinde yaratmıştır
ve ilk yaratılan akıldır). Rahim, kadın yani nefsdir (çünkü rahim kadında
bulunur). Böylece ‘’Hak, erkek ve kadın’’ üçlüsü zuhûr eder. Resulullah (sav.) akıl
ve nefis (Rahman ve Rahim) olarak varlığın başlangıcıdır.
Hz. Muhammed varlıkların ondan
doğması hasebiyle en büyük Rahim yani ana makamıdır.
Fâtiha
sûresi de Kur’ân’ın anasıdır ve Hz. Muhammed’e tahsis edilmiştir. Diğer
resûllerin Fâtiha’dan nasipleri yoktur.’’ (İbnü’l Arabî Hz.leri Kur’ân Varlık)
‘’Fâtiha sûresinin ilk ayeti olan
Besmele, diğer Kur’ân ayetlerinin başında geçen Besmele’den farklı olarak Fâtiha’nın
sırlarını barındırır.
Fâtiha’nın
özü Besmele’dir. Besmele’nin anlattığı Âdem’dir. Sırrı da o’dur. O gizli
hazinelerin hazinedarıdır. Çünkü o Hak dışında her şeyi, kendini de unutmuştur.
Allah Âdem’e
ismini sormuş; Âdem, ‘’Ya Rabbi unutturuldum, sen neyi bilirsen,
ben O’nu bilebilirim’’ demiştir. İşte Besmelenin sırrı buradadır. Bir
kimse Mevlâ’nın güzel ve lâtif ismi anıldıktan sonra kendini unutuyorsa o işi
bizzat Hak Teâla yapar.
Başlangıç ve
son Âdem’dir. O halîfedir. Evren ayakta onunla durur. O padişahın hazinelerini
koruyan mühürdür. O mühür açılırsa âlem yok olur.
Kul ‘’Bismillâh’’ dediğinde Besmele, varoluş içinde varlık makamı
olmaktadır ki, bu Cenab-ı Hak için ‘’KÜN/Ol’’ emri makamı demektir.(Cîlî Hz. Besmelenin Şerhi)
‘’Kün’’ başlangıç ve sonun birleştiği noktadır.
Eğer Kur’ân Bismillah ile değil de ‘’Allah’’ lafzı ile başlasaydı, veliler ve peygamberler hariç bütün mahlukât mahvolurdu (Zât’ının tecellîsinden âlem yanardı). Çünkü Allah ismi mutlak bilinmezliği temsil eder. Bazı özel kullar için bu isim kapalı değildir (Allah isminin dünyada tecellîsi Hakk ismi ile olur)
‘’B’’ harfi Kur’ân’ın her sûresinde kul ile Zât-ı Akdes/ilâhi kaynak arasında hicap/perdedir. Vücûd bu perdeye işarettir. ‘’Bism’’ (illah): Bism’de üç harf vardır. ‘’Elif’’ her harf ondan meydana gelir ve zâta işaret eder. ‘’B’’ vücûd (vahdaniyet). ‘’Sin’’ Allah’ın sırrı. ‘’Mim’’ ise Muhammed (s.a.v.) in pak rûhuna delâlettir.
Tevbe sûresinin başında Besmele’nin olmamasını İbnü’l Arabi Hz.leri şöyle
açıklar; ‘’Berâe/Tevbe’nin rahmeti ortaya çıktığında (ki o Besmele’dir) ehlinin
yüz çevirmesi, rahmetin kendilerinden kaldırılmasına hükmetti. Böylece melek
durmuş ve Besmele’yi nereye koyacağını bilememiş. Çünkü Allah, bir şeyi ihsan
ettiğinde bir daha ondan dönmez ve onu yokluğa döndürmez. Beşer toplumlardan
her ümmet, rahmetini kendi peygamberine inanmakla almıştır. Bu bağlamda Allah
şöyle buyurdu: ‘’Bu besmeleyi
Süleyman’a îman eden hayvanlara veriniz. Onlar sadece kendi peygamberlerine
inanmakla sorumludur’’. O hayvanlar Süleyman’ın kadrini, kıymetini
bilip ona îman edince, kendilerine insanî rahmetten bir pay verildi. Bu insanî
pay, müşriklerin elinden çekilip alınan ‘’Bismillâhirrahmanirrahim’’
dir.’’ (Neml-30) (İbnü’l Arabî Hz. leri Fütûhat-ı Mekkiyye)
İbnü’l Arabî Hz; ‘’Besmele’’ ile ‘’Hacer-ül Esved’’arasında da bir bağ kurar.
Şöyle ki; ‘’İhlâs sûresi, tıpkı beş direk üzerinde
yükselen, üzerinde çatısı bulunan, etrafı duvarlarla çevrili, açık kapısı
olmadığı için hiç kimsenin hiçbir şekilde içeri giremediği bir ev gibidir. Ama
evin dışında, duvarına yapışık bir direk bulunmaktadır. Keşif ehli kimseler bu
direği mesh ederler, tıpkı yüce Allah’ın, Kâbe’nin dışına, sağ tarafına koyup
duvarına eklediği Hacer-ül Esved’in meshedilmesi gibi. Beyt’ten maksat İhlâs sûresidir. Beş direği ise,
sûrenin beş âyetidir. Altıncı direk olan Hacer-ül Esved’de, sûrenin başındaki
Besmele’dir.’’
İhlâs sûresi; Sadece tenzih isimlerini ihtiva
etmesi nedeniyle bu isimlerle ahlaklanmak imkânsızdır. Bunlar;
HÜVE, ALLAH, AHAD, ALLAH, SAMED’ dir.
Besmele
sütununa gelince; O meshedilir ve dış yüzü idrâk edilir (Rahman ve Rahim). Ama
Beyt’in içinde kalan yüzü olan ‘’Bismillah’’ ile ahlâklanmak mümkün
değildir. Çünkü kulluk ulûhiyetle (Allah ile) ahlâklanamaz (O’nun sıfatlarını
giyinemez). (Kutsal sırlar Syf.38-40)
‘’İbnü’l Arabî Hz. leri Besmeleyi, insanın her fiilinin altında yatan niyet
ile karşılaştırmaktadır. Şeriata göre, kişi dini amellerinde ‘’gaflet’’
ve dikkatsizliğinden dolayı eksik ise, bu durumun fiilin doğruluğu üzerinde bir
tesiri yoktur. Çünkü niyet ameli telafi etmektedir. Aynı şekilde, Allah’ın her
sûrenin başında Besmeleyle beyan edilen niyeti bütün tehditleri ve sûrede
bahsedilen bütün gazâbı gerektiren sıfatları telâfi etmektedir. Bu yüzden, son
mesele besmeleden dolayı ‘’rahmet’’ olacaktır. Bu iyi bir
haberin ifâdesidir.’’ (Fütühat-ı Mekkiyye)
Anlaşılacağı üzere Besmele ve
Hacer-ül Esved, Hz. Muhammed yani İnsan-ı Kâmil’dir.
Hakîkatten uzak olanların Besmeleyi anlamaya
nasibi yoktur.