21 Nisan 2020 Salı


UCUB (KENDİNİ BEĞENMİŞLİK): 

Nefs-i emmâreye ilişkin tartışmalar (her ne kadar Allah’ın lutuf ve yardımı olmaksızın hiçbir şeyin başarılamayacağı görüşü kabul görse de) kişinin kötü niteliklerine ve bunların terbiye edilerek giderilmesi gerekliliğine yöneliktir. Nefsin en kötü niteliklerinden birisi kendi kendisiyle memnun olmasıdır. Kendimizin iyi olduğunu düşündüğümüz sürece alışılageldik durumdan hiçbir zaman çıkamayacağız demektir. Özellikle tehlikeli olan ise nefsin Allah’ın emirlerine uyduğu zaman O’na bir iyilik yaptığını düşünme eğilimidir. Daha da kötüsü riyâ ve nifâktır ki bu iki nitelik, nefislerinin toplumda saygı görme ve konum elde etme arzularına erişebilmek için şeriatı gözeten kimselere âittir.

Âdem’in yaratılış kıssasında Kur’ân iki çeşit mahlûku kınar: Melekler ve İblis. Elbette melekleri daha usulca eleştirir fakat onları itaatlerinden ötürü değer kazandıklarını düşünmeleri sebebiyle kınamaktan geri durmaz. Kendilerini beğenmeleri, onları Allah’a Âdem’in yaratılışı hakkında soru sormaya ve kendilerini övmeye sevk etmiştir. ’’Biz seni hamd ile tesbih ve seni takdis ederiz’’ (Bakara, 30) İblis ise kendi üstünlüğüne inanan, kendini beğenmiş nefsin prototipidir (ilk örneğidir). Mottosu (sloganı) da oldukça basittir. ‘’Ben ondan daha üstünüm’’ (Sâd, 76)

Arınma yolu nefsin unutkanlığını silmeyi, Allah’ın hakîkatini ve O’nun dini teklifî emrini (Peygamberin yolunu) tasdik etmeyi gerektirir. Burada iki şey eş zamanlı olarak ilerlemelidir. Bir taraftan kişi Allah’ın kulu olduğu ölçüde şerîatın emir ve yasaklarını gözetmeye çaba göstererek kendini ortaya koymalı, diğer taraftan Allah’a giden yolda (tarîkat) ilerlediği ölçüde amacına yâni hakîkate erebilmek için kendini yok etmelidir. Üstesinden gelmeye çalıştığı olumsuz nitelikler tam da nefsin kendini beğenmesine bağlı olanlardır. Eğer kişinin niyeti saf değilse şerîatın pratiklerini yerine getirme egosunu yıpratmaktan çok egosunu yeniden inşa eder. Bundan dolayı kişinin ihlâs sahibi olması gerekir. Çünkü ihlâs, kalbi saflaştırmak, sırf Allah için hareket etmek ve Allah’tan başka her şeyi kalpten çıkararak tevhîdî amele dökmektir.

Yarın âhiret yurdunda ‘’sıdk meclisinde’’ (Kamer, 55) bulunanlar ve Hakk’ın Ceberutuna yakın olanlar bu dünyada diğerlerinden daha yüksek ve büyük olmayı istememiş olanlar olacaktır. Bu kişiler burada kendilerini daima başkalarından daha küçük ve düşük mertebede görmüşler, kendilerini asla beğenmemişlerdir.

Ey civanmert! Kendini beğenme! Benlik yoluna girme çünkü benlikten kimse fayda görmedi. İblis’in başına gelen de benlik davasından geldi. Din büyüklerinden birisi İblis’i gördü ve ‘’bana ne öğüt verirsin’’ diye sordu. O da ‘’Benim gibi olmamak için aslâ ben deme’’ dedi.

Bu tarîkat sâliklerinin ve hakîkat civanmertlerinin yoludur. Bununla birlikte şerîat yolunda benlikten vazgeçmek câiz değildir. Çünkü şerîatte işler sana dönmüştür. Şerîatte benliği nefy (red) etmek küfür, hakîkatte benliği ispat şirktir. Şerîat makamında ‘’ben’’ de, hakîkat makamında ‘’O’’. Aslında hepsi de O’dur. Şerîat fiiller, hakîkat hâllerdir. Fiiller sana bağlıdır, hâller O’nunladır.

Kur’ân Firavun’u insanların en kötüsü, insan sûretinde bir İblis olarak tasvir eder. Nitekim ‘’Ben, sizin en yüce Rabbinizim’’ (Nâziât, 24) diye bir iddiada bulunmuştur. Yeryüzünde hiç kimse kendisini üstün görenden daha aşağı ve değersiz, hiç kimse de kendisinin temizlenmiş olduğu sanandan daha kirli değildir. İki şey gerekir: Senin muhtaçlığın, O’nun desteği. Muhtaç olan geri çevrilmez, O’nun yolunda olan ise O’nun kandili ile yürür.

Hadis edebiyatında kişinin kendi dindarlığından memnun olması genellikle ‘’kendini beğenme’’ ve ‘’kendini hârikulâde görme’’ anlamına gelen UCUB olarak adlandırılır. Ucub, yoldaki gulyabanidir (yol kesici). Ucub, insanın kendi ibâdetini önemli bulması, hizmeti kendinden bilmesi ve kendine iftihar nazarıyla bakmasıdır. İlâhi haberin hükmüne ve nübüvvetin fetvâsına göre böylesinin tâati kendi boylarının ötesine aslâ ulaşamaz.

Ucub, ibâdet ve tâatin Allah nezdinde beğenilen bir hizmet olduğunu düşünmek, bu zanna dayanarak kendi kendine sevinç ve mutluluk duymak, ‘’bu benim sıfatım ve kuvvetimdir’’ diye düşünmektir. Ucba düşen kimse bütün bunların kendisine Allah’ın lütfu ve ihsânı olduğundan gafildir. Gece vakti rûhsuz bir şekilde Kur’ân okuyarak iki rekât namaz kılan, ertesi gün kibir düğümünü örüp varlıklarıyla yerlere ve göklere nimet bahşettiklerini sananlara ne demeli?

Kibir İblisin sıfatıdır. İblis Allah’a şöyle seslenir: ‘’Bana Âdem’e secdeyi emretmiştin, ben secde etmemiştim ama Âdem’e de buğday yememeyi emretmiştin, o yedi. Bir ona bir de bana.’’ Denilir ki, ikisi de emre baş kaldırmasına rağmen ikisinin arasında fark vardır. Âdem’in ayağını kaydıran şehvet, İblis’i yoldan çıkaran ise kibirdi. Kibirli olmak şehvete kapılmaktan daha kötüdür. Şehvetten kaynaklanan günah affedilir, kibirden kaynaklanan günahın içinde ise îman kaybolur. Nitekim Allah şöyle nida etmiştir: ‘’Kibriyâ (ululuk) benin libasım, azamet de örtümdür. Bu ikisinde benimle boy ölçüşmeye kalkanı ezerim.’’

Dikkat et! Sakın eksik, kusurlu amellerine ya da o küçük aklına kendini beğenme gözüyle bakma. O’na vâsıl olmak istiyorsan, kendi aklın ve ameline güvenme, O’nun lütfundan iste. ‘’Allah’ın lütuf ve rahmeti üstünüze olmasaydı içinizden hiç biriniz ebediyen temize çıkmazdı’’ (Nûr, 21)

Kişi kendi amellerine dayanınca kendi başına bırakılır. Kişi O’nun lütuf ve rahmetine dayanınca naim cennetlerinin de ötelerine ‘’Kudretli bir Melik’in katında doğruluk meclisine’’ (Kamer, 55) götürülür.

Hz. Peygamber (sav.) ‘’Hiçbiriniz ameliyle kurtulamayacaktır’’ buyurdu. ‘’Sen de mi, ey Allah’ın elçisi?’’ diye sordular. ‘’Evet, Allah beni rahmeti ile kuşatmadıkça ben de’’ diye cevap verdi. (Wıllıam C. Chıttıck/İlâhî aşk Syf. 128- 129, 183- 189)

UCUBE de UCUB kelimesinden türemiştir. Çirkin şey anlamındadır.