KUŞLARIN
DİLİ – SİMURG
Kitabın yazarı
FERİDÜDDİN ATTAR; 12. Yüzyıda İRAN’da doğmuş, MEVLÂNA ve YUNUS EMRE gibi büyük
Sufileri derinden etkilemiş, ‘’VAHDET’i VÜCÛD’’ kavramının yaygınlaşmasında
etkin rol oynamış büyük bir Sufi ve düşünürdür.
Eczacılık, tıp ve
hekimlik ile uğraştığı için ‘’ATTAR’’ lâkabını almıştır. Asıl adı Muhammed’dir.
Anne ve babasını küçük yaşta kaybettiği, evlenmiş olduğu, bu evlilikten doğan
oğlunu kaybettiği ve bir moğol saldırısında öldürüldüğü edinilen bilgiler
arasındadır.
Çok fazla Şeyh ile
tanışmış, lâkin hiç birine bağlanmamıştır. Herkesin kendi vicdanını sorgulayan
‘’Büyük Yargıç’’a güvenmesi gerektiğini de gizli bir mana olarak iletmiştir.
‘’Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden nasip
verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur’’ Neml sûresi-16
Feridüddin Attar ‘’Kuşların
dili’’ adlı eserinde mecâzen kuşları kullanmış, bunun sebebini de, ‘’eserimde
insanları kullansaydım, o eseri okuyanlar kibre kapılırdı ve kimse bu esere
kıymet vermezdi’’ diye açıklamıştır.
Hikaye şudur ki;
Vaktin birinde, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler, kuşların padişahı
olan ‘’SİMURG’’u bulmaya dair
sözleşirler. SİMURG; ölüp küllerinden yeniden doğan ve KÂF DAĞINDA yaşayan
efsanevi bir kuştur. Mürşid’leri ‘’HÜDHÜD’’
önderliğinde yol almaya niyet eden kuşlar, yolculukları boyunca Hüdhüd’ün
Simurg’a dönük olan yüzü ile tanışırlar(Mürşid’in bir yüzü HAKK’a, bir yüzü
HALK’a bakar). Hüdhüd’ü kılavuz alan kuşlar, aslında Simurg’a ulaşmayı hedef
almışlardır.
Her bir kuş, yolda
Hüdhüd’e kendini, kimliğini ve nefsini tanıtır. Yol uzun ve çetrefillidir.
Aşılacak derin vadiler, geçilecek dağlar, bayırlar vardır. Yol uzadıkça,
içlerinde derin özlemler belirdikçe, bahaneler ve vesveseler üretmeye
başlarlar.
Kimi dünyasaldır,
kimi aşksal, kimi yer ve yurt arayışındadır, kimi yaşadığı hayata özlemden dem
vurur, kimi ailesini öne sürer, kimi öleceğinden korkar. Her biri başka bir
cinstir ve her biri yaradılışının bir yüzünü yansıtır yolda. Hüdhüd’de bıkmadan
usanmadan, kuşların kendisine yönelttiği bin bir çeşit bahaneyi BİLGE’ce
cevaplar. Onlara, kimliklerinden arınmalarını, kendi ruhlarındaki sonsuz çeşit
yüzleri ile tanışmalarını söyler ve hakikat olan yüzlerini açığa çıkararak, bu
yolun sonunda kavuşacakları SİMURG’dan(HAKK’tan) haberler verir.
Aslında, her bir
kuşun farklı farklı yüzleri yolun sonunda kavuşacaklarını umdukları SİMURG’un
sonsuz yüzlerinden sadece biridir. Çünkü nereye dönseler SİMURG’un yüzü
oradadır. Bunu derinden hissedenler için yol kolaylanır. Bunu göremeyenler ise
yoldan ayrılır.Kuşlar, yoldan geri dönseler de, yola devam etseler de, sonunda
yine SİMURG’a kavuşacaklardır. Hedef, ölmeden SİMURG’a ulaşmaktır.
Hüdhüd’ün yol boyunca
kuşlarla sohbeti hiç bitmez, tükenmez. Çünkü sohbetin kazası olmaz, ibadet gibi
değildir. Bu yüzden bir muhabbet, bin ibâdete yeğ tutulur.
Kuşların SİMURG’a
ulaşabilmeleri için aşılacak ‘’YEDİ VADİ’’ vardır. Her vadi, aşılması gereken
bir aşamadır, gelişme yolunda çıkılacak olan basamaklardır. Bu VADİ’ler:
İSTEK VADİSİ, AŞK
VADİSİ, MARİFET VADİSİ, İSTİĞNA VADİSİ(Allah’tan başka bir şeye ihtiyaç
duymamak/gönül zenginliği), TEVHİD VADİSİ, HAYRET VADİSİ, FAKR-Ü FENA VADİSİ’dir.
‘’Fena Vadisini
aşmak için ölmeden ölmeliydi kuşlar. Ve bunu başarabilen 30 kuş, düşledikleri
‘’BÜYÜK KUŞ/SİMURG’’ ile karşılaştılar. Gördükleri kendilerinden başka bir şey
değildi. Çünkü orası bir ‘’AYNA’’ydı.
Kaç kuş ulaştı ise, o kadar kuş göründü karşılarında’’.
SİMURG; RÛH’UN
BÜTÜNLEŞMESİ, ARINMASI VE DÖNÜŞÜMÜNÜN ORTAK YÜCE BİR SEMBOLÜDÜR. KÂF DAĞINDA
YAŞAYAN VE KÜLLERİNDEN DOĞAN EFSANEVİ BİR KUŞTUR. ATEŞ KUTSİYETİN SEMBOLÜDÜR VE
SİMURG, VARLIĞIN NEFSİNİN, ATEŞ İLE ARINDIKTAN SONRA, KÜLLERİNDEN YENİDEN
DOĞUŞUNUN İFADESİDİR.
Bu kuş; Yunanca da
‘’Phoenix’’, İran’da ‘’SİMURG’’, Arap kültüründe ‘’Zümrüt-ü ANKA’’, Türk
mitolojisinde ise ‘’TUĞRUL KUŞU’’ olarak anılmaktadır.
SİMURG’un kelime
anlamı; 30 KUŞ DEMEKTİR. ÇÜNKÜ O YOLCULUKTA SADECE 30 KUŞ ONA ULAŞABİLMİŞTİR. GAYE
BEDENLİ İKEN ONA KAVUŞABİLMEKTİR.
KUŞ DİLİ RÛH’UN
DİLİDİR ASLINDA. TASADAN YANA NE VAR İSE ATEŞE ATILMALIDIR Kİ; YANSIN, KÜL
OLSUN, KÜLLERİNDEN YENİDEN DOĞABİLSİN. YENİ DOĞMUŞ BİR BEBEK GİBİ.
İŞTE SİMURG FELSEFESİ
BUDUR. O BİZİM YÜREĞİMİZDE, EN DERİNLERİNDEDİR VE HER ZAMAN ÇIKMAYI
BEKLEMEKTEDİR.
YOL DA SENSİN, YOLCU
DA SEN, ENİNDE SONUNDA BULACAĞIN YİNE KENDİNSİN UNUTMA.
Âlem Hakk aynasında
yansır, insanda yansıyan o perdede yaşamı seyreder.
İnsan RÛH’tur, ancak
MADDE’de var olur. İkisi de birbirinden ayrılamayan iki cevherdir. Bir ve bütün
olmalarına rağmen ayrı görünmek zorundadırlar. Maddede RÛH vardır ve bu RÛH’u
ortaya çıkarmak görevi insana bahşedilmiştir.
Hüdhüd; BİR’lik
gözünden bakandır. Bakan ile bakılan ayrı olmayınca BİLGE sembolü ortaya çıkar.
Hüdhüd yolu bilen, hem zâhirden, hem bâtından haber verendir. Bilen farklıdır.
Bilen bildiğini anladığı andan itibaren görevdedir, hizmettedir. Görev, görev
benimdir diyenlerindir.
‘’Hakk kokusundan
gayrı, âlemde başka bir koku yoktur’’ der KÂDİM BİLGİLER. Ferididdin Attar bir
koku ustasıdır. Âlemlere MİSK-AMBER kokuları saçan bir SÛFİ’dir. Koku alma
büyük bir hafıza içerir.
İlâhi olan her şeyin
bir kokusu vardır. Koku, RÛH kaynaklı bir cevherdir. Çünkü koku Kur’an-ı
Kerîm’de ‘’REYHAN’’ olarak nitelendirilmiştir. REYHAN ve RÛH aynı kökten gelir.
Tanrı, RÛH’unu
Âdem’in burnuna üflemiştir. Burun, zâhirde koku alma organıdır ve bâtında da
koku hafızası Hakk’a yoculukta en büyük güç ve gayrettir.
Hakk’tan ilham
getiren, ilhamını hitap ettiren, Hu’yu anan, Allah’ı kalben zikr ve tesbih eden her varlık ‘’KUŞ DİLİ’’
nden konuşmakta ve ‘Aleme MİSK-AMBER kokuları saçmaktadır.
‘’Onların sonları
MİSK’tendir. Yarışanlar bunun için yarışsın’’ Mutaffifin sûresi-26
Allah idrakini nasip
etsin. AMİN.