4 Ağustos 2016 Perşembe

YENİDEN DOĞUŞ (REENKARNASYON)

YENİDEN DOĞUŞ BİLGİSİ, İNSANLIK KADAR ESKİDİR.

Örneğin; Dünya üzerinde 70 bin yıllık geçmişe sahip olan ‘’MU’’ dininin esası, ‘’Tanrının TEK oluşuna ve RÛH’sal gelişim için sürekli olarak tekrar doğmak’’ inanışına dayanmaktadır. Bu anlayışla; insan yaratıldığı zaman, maddesel bedeninin geldiği yere, toprağa geri dönmesi takdir olunmuştur. Maddesel bedenin ölümüyle serbest kalan RÛH’un da öte âleme giderek, yeniden bedenlenmek üzere, yeni bir çağrı alana kadar orada beklediğine inanılır. Çünkü; tek bir maddesel yaşamın tüm maddi arzuların üstesinden gelmeye yetmeyecek kadar kısa olduğunu, bu vazifeyi tamamlayana kadar RÛH’un bir çok defa, farklı bedenlerde dünyaya gelmesinin takdir olunduğu inancı hakimdir.

Dünyanın dört bir yanında, birbirlerinden habersiz ve bu yasayı bilmeyen insanların yaşanmış deneyimlerinden bahsedilir. Özellikle ülkemizde de Adana, Mersin, Hatay ve Antakya civarlarında bu deneyimleri yaşayan insan hikayeleri mevcuddur.

Budizm ve Hinduizm dinlerine göre; insan bitki olarak da, hayvan olarak da dünyaya tekrar gelebilir. En son TANRI olarak dünyaya gelerek gelişimini tamamlayacak ve bir daha doğmayacaktır.(Tekâmül için akıl gereklidir. Bitki ve hayvan bundan mahrumdur)

Batı dinlerinde ise, tekamül tamamlanana kadar, her seferinde insan olarak farklı bedenlerde dünyaya geliş inancı vardır. Bu inanç; Hindular, Budistler, Katharlar, Eseniler, Yezidiler, Dürziler,Nusayriler, Anadolu Kızılbaşları, Asyanın Şamanist topluluklarının pek çoğunda ve bazı Kızılderili kabilelerinde de mevcuddur.

Üç büyük din, Müslümanlık, Mûsevilik ve Hristiyanlık RÛH göçünü ve Reenkarnasyonu kabul etmez.

Simurg felsefesi ise; tam da bunu, tekrar doğuşu anlatır.Kuşların göçü, RÛH’ların göçüdür aslında.

Peki Simurg bâtini bilgisi, insan ile nasıl bağdaşlaştırılabilir?

Bir canlı dünyaya geldiği zaman, genlerinde ve DNA’sında bulunan tüm özelliklerle doğar. Her insan, anne ve babasının genetiğini aldığı gibi, onların da atalarına kadar uzanan bir serüvenin de bilgisini beraberinde getirmektedir. Tekrardoğuşu bu şekilde ele alacak olursak, her insan doğduğunda, binlerce yıl öncesinin atalarından getirdiği bilgi ile doğmaktadır. Özünde, cevherinde, DNA iplikçiklerinde ve tüm hücrelerinin atomlarında binlerce yıllık bir eseri de taşımaktadır ve bunu gelecek nesillere aktarmaktadır. Bu bir dönüşümdür, devri âlemdir ve tekrardoğuşun mistik bir gerçeğidir.

Bilgi kaybolmuyor, atom kaybolmuyor, toğrağa girip çürüse de yok olmuyor, yine o topraktan besleniyor. Tek yaratım Âdem’den günümüze kadar çoğalarak gelen her nesil, ilk insanın bilgilerini hücrelerinde ve atomlarında taşıyor. Çünkü kâinat yaratıldığından beri hiçbir atom yok olmadı ve hepsinin yaşı aynı. Kâinat yaratıldığından beri ne varsa, şu an bizim bedenimizde, hücrelerimizdeki atomlarda aynısı mevcud. Var oluştan bu yana, tecrübe edilen her bilgi DNA larımızda kayıt altına alınıyor. Ve bir sonraki nesle miras kalıyor. Kısaca bilgi, bedenlerimizde tekrar tekrar doğuyor. Bu, evrensel tekrardoğuşun mistik ve kuantum felsefesiyle açıklanmış hâlidir.

Bu, hiç ölmeyecek, her daim diri kalacak, evrensel bir yaşamın döngüsüdür. Sonsuzluğun devri âlemidir. Yüce Yaratıcı’ya iman ederken, bir sondan, bir yoktan söz etmek en büyük küfürdür. Yüce Yaradan her daim diri olan kainatı yaratmıştır. Yok olmayan, her daim dönüşen kutsal bir yolculuktur tekrardoğuş. Varlığın mevcudiyetinin sırrıdır. En büyük sır ise döngüdedir, dönüşümdedir.

Her ayrılış, tekrar kavuşmanın da garantisidir aslında. Çünkü, RÛH MADDE’ye kavuşma özlemi çeker. Madde de, her seferinde RÛH’u bekler, yolunu gözler.Her doğum, RÛH’un madde ile olan aşkıdır. Her ölüm ise ÖZ’üne kavuşmadır. Tekrardoğuşlar hiç bitmeyen RÛH’un sonsuzluğudur.
Tekrar doğmak, yeniden bir bedene doğmak mıdır, yoksa bilginin tekrar doğması, tezahürü, ortaya çıkışı mıdır? Rûh başka bedenden diğerine bedenlenmiyor, bilgi yeniden bedenleniyor olarak düşünmek gerek. SİMURG FELSEFESİ, KOLLEKTİF ŞUUR BİLİNCİDİR, ÖLÜMSÜZLÜKTÜR. Bir Tırtılın kelebeğe dönüşümüdür. Bilginin yeryüzüne yeniden doğması, kendinden kendine doğma halidir.

Kuantum felsefesinde, parça bütünün bilgisini taşır. Parçanın başına gelen, bütünün başına gelir. İkisi ayrılmaz bir bütündür. Çünkü, her şey enerjidir. Bir atom, kâinattaki tüm atomlarla ‘’AN’’ zaman içinde bilgi alışverişi yapar. Her şey, her şey ile etkileşir. Bir atomun bildiğini, bütün atomlar bilmektedir ve biz insanlar da dahil tüm evren atomlardan oluşmuştur. En küçük yapı taşı atomdur ve tüm atomların yaşı milyarlarca yıldır.

Simurg felsefesi, rûhun, sonsuz tekrardoğuşlarında âlemden âleme, oradan bütün âlemlere doğru yaptığı mistik bir yolculuktur. Tekrardoğuşun amacı, ‘’BEDENLİYKEN ALLAH’a ULAŞMAKTIR’’

Bunun için, MANA ve MADDE’yi henüz nefes alırken tamamlamak ve bir etmekten başka çıkış yolu yoktur. İşte TEVHİD’in hakikâti de budur.

Simurg ateşler içerisinde tasvir edilir. Çünkü, ateş kutsiyetin sembolüdür. Sufizim’de ateşin arındırıcı olduğu ve ateşe girenin NÛR olacağı inancı vardır. ATEŞ, ŞİDDETLİ NÛR’dur. Temizleyicidir.  (Kevser Yeşiltaş- Kuşların dili)

İslâmiyet bu konuya şöyle açıklık getirir. ‘’O, her an bir oluştadır’’ (Rahman sûresi 29)

Bu ayet; ‘’1.Her an yeni bir yaratmanın 2.Tecellinin tekrarının olmamasının 3. Her an yeni benzerin yaratılmasının’’ bilgisini verir. Buna ‘’Halk-ı Cedid’’ de denilir.

Yaşam, Rahman’ın nefes alıp verme hareketidir. Buna bağlı olarak Allah’ın yarattıkları da onunla beraber nefes alır, verir.

Allah kulunu her nefes öldürmekte ve her an yeni bir nefes ile diriltmektedir. Her nefes, nefsimizin tekâmülü için bir fırsattır. Her nefes, aslında tekrardoğuştur. Her nefes; yeni bir bilgi, yeni bir fırsat ve tekâmül için yeni bir umuttur.


Allah nasip etsin. AMİN.