YENİDEN
DOĞUŞ (REENKARNASYON)
YENİDEN DOĞUŞ
BİLGİSİ, İNSANLIK KADAR ESKİDİR.
Örneğin; Dünya
üzerinde 70 bin yıllık geçmişe sahip olan ‘’MU’’ dininin esası, ‘’Tanrının TEK
oluşuna ve RÛH’sal gelişim için sürekli olarak tekrar doğmak’’ inanışına
dayanmaktadır. Bu anlayışla; insan yaratıldığı zaman, maddesel bedeninin
geldiği yere, toprağa geri dönmesi takdir olunmuştur. Maddesel bedenin ölümüyle
serbest kalan RÛH’un da öte âleme giderek, yeniden bedenlenmek üzere, yeni bir
çağrı alana kadar orada beklediğine inanılır. Çünkü; tek bir maddesel yaşamın
tüm maddi arzuların üstesinden gelmeye yetmeyecek kadar kısa olduğunu, bu
vazifeyi tamamlayana kadar RÛH’un bir çok defa, farklı bedenlerde dünyaya
gelmesinin takdir olunduğu inancı hakimdir.
Dünyanın dört bir
yanında, birbirlerinden habersiz ve bu yasayı bilmeyen insanların yaşanmış
deneyimlerinden bahsedilir. Özellikle ülkemizde de Adana, Mersin, Hatay ve
Antakya civarlarında bu deneyimleri yaşayan insan hikayeleri mevcuddur.
Budizm ve Hinduizm
dinlerine göre; insan bitki olarak da, hayvan olarak da dünyaya tekrar
gelebilir. En son TANRI olarak dünyaya gelerek gelişimini tamamlayacak ve bir
daha doğmayacaktır.(Tekâmül için akıl gereklidir. Bitki ve hayvan bundan
mahrumdur)
Batı dinlerinde ise,
tekamül tamamlanana kadar, her seferinde insan olarak farklı bedenlerde dünyaya
geliş inancı vardır. Bu inanç; Hindular, Budistler, Katharlar, Eseniler, Yezidiler,
Dürziler,Nusayriler, Anadolu Kızılbaşları, Asyanın Şamanist topluluklarının pek
çoğunda ve bazı Kızılderili kabilelerinde de mevcuddur.
Üç büyük din,
Müslümanlık, Mûsevilik ve Hristiyanlık RÛH göçünü ve Reenkarnasyonu kabul etmez.
Simurg felsefesi ise;
tam da bunu, tekrar doğuşu anlatır.Kuşların göçü, RÛH’ların göçüdür aslında.
Peki Simurg bâtini
bilgisi, insan ile nasıl bağdaşlaştırılabilir?
Bir canlı dünyaya
geldiği zaman, genlerinde ve DNA’sında bulunan tüm özelliklerle doğar. Her insan,
anne ve babasının genetiğini aldığı gibi, onların da atalarına kadar uzanan bir
serüvenin de bilgisini beraberinde getirmektedir. Tekrardoğuşu bu şekilde ele
alacak olursak, her insan doğduğunda, binlerce yıl öncesinin atalarından
getirdiği bilgi ile doğmaktadır. Özünde, cevherinde, DNA iplikçiklerinde ve tüm
hücrelerinin atomlarında binlerce yıllık bir eseri de taşımaktadır ve bunu
gelecek nesillere aktarmaktadır. Bu bir dönüşümdür, devri âlemdir ve
tekrardoğuşun mistik bir gerçeğidir.
Bilgi kaybolmuyor,
atom kaybolmuyor, toğrağa girip çürüse de yok olmuyor, yine o topraktan
besleniyor. Tek yaratım Âdem’den günümüze kadar çoğalarak gelen her nesil, ilk
insanın bilgilerini hücrelerinde ve atomlarında taşıyor. Çünkü kâinat
yaratıldığından beri hiçbir atom yok olmadı ve hepsinin yaşı aynı. Kâinat
yaratıldığından beri ne varsa, şu an bizim bedenimizde, hücrelerimizdeki
atomlarda aynısı mevcud. Var oluştan bu yana, tecrübe edilen her bilgi DNA
larımızda kayıt altına alınıyor. Ve bir sonraki nesle miras kalıyor. Kısaca
bilgi, bedenlerimizde tekrar tekrar doğuyor. Bu, evrensel tekrardoğuşun mistik
ve kuantum felsefesiyle açıklanmış hâlidir.
Bu, hiç ölmeyecek,
her daim diri kalacak, evrensel bir yaşamın döngüsüdür. Sonsuzluğun devri
âlemidir. Yüce Yaratıcı’ya iman ederken, bir sondan, bir yoktan söz etmek en
büyük küfürdür. Yüce Yaradan her daim diri olan kainatı yaratmıştır. Yok
olmayan, her daim dönüşen kutsal bir yolculuktur tekrardoğuş. Varlığın
mevcudiyetinin sırrıdır. En büyük sır ise döngüdedir, dönüşümdedir.
Her ayrılış, tekrar
kavuşmanın da garantisidir aslında. Çünkü, RÛH MADDE’ye kavuşma özlemi çeker.
Madde de, her seferinde RÛH’u bekler, yolunu gözler.Her doğum, RÛH’un madde ile
olan aşkıdır. Her ölüm ise ÖZ’üne kavuşmadır. Tekrardoğuşlar hiç bitmeyen RÛH’un
sonsuzluğudur.
Tekrar doğmak,
yeniden bir bedene doğmak mıdır, yoksa bilginin tekrar doğması, tezahürü,
ortaya çıkışı mıdır? Rûh başka bedenden diğerine bedenlenmiyor, bilgi yeniden
bedenleniyor olarak düşünmek gerek. SİMURG FELSEFESİ, KOLLEKTİF ŞUUR
BİLİNCİDİR, ÖLÜMSÜZLÜKTÜR. Bir Tırtılın kelebeğe dönüşümüdür. Bilginin
yeryüzüne yeniden doğması, kendinden kendine doğma halidir.
Kuantum felsefesinde,
parça bütünün bilgisini taşır. Parçanın başına gelen, bütünün başına gelir.
İkisi ayrılmaz bir bütündür. Çünkü, her şey enerjidir. Bir atom, kâinattaki tüm
atomlarla ‘’AN’’ zaman içinde bilgi alışverişi yapar. Her şey, her şey ile
etkileşir. Bir atomun bildiğini, bütün atomlar bilmektedir ve biz insanlar da
dahil tüm evren atomlardan oluşmuştur. En küçük yapı taşı atomdur ve tüm
atomların yaşı milyarlarca yıldır.
Simurg felsefesi,
rûhun, sonsuz tekrardoğuşlarında âlemden âleme, oradan bütün âlemlere doğru
yaptığı mistik bir yolculuktur. Tekrardoğuşun amacı, ‘’BEDENLİYKEN ALLAH’a
ULAŞMAKTIR’’
Bunun için, MANA ve
MADDE’yi henüz nefes alırken tamamlamak ve bir etmekten başka çıkış yolu
yoktur. İşte TEVHİD’in hakikâti de budur.
Simurg ateşler
içerisinde tasvir edilir. Çünkü, ateş kutsiyetin sembolüdür. Sufizim’de ateşin
arındırıcı olduğu ve ateşe girenin NÛR olacağı inancı vardır. ATEŞ, ŞİDDETLİ
NÛR’dur. Temizleyicidir. (Kevser
Yeşiltaş- Kuşların dili)
İslâmiyet bu konuya
şöyle açıklık getirir. ‘’O, her an bir oluştadır’’ (Rahman sûresi 29)
Bu ayet; ‘’1.Her an
yeni bir yaratmanın 2.Tecellinin tekrarının olmamasının 3. Her an yeni benzerin
yaratılmasının’’ bilgisini verir. Buna ‘’Halk-ı Cedid’’ de denilir.
Yaşam, Rahman’ın
nefes alıp verme hareketidir. Buna bağlı olarak Allah’ın yarattıkları da onunla
beraber nefes alır, verir.
Allah kulunu her
nefes öldürmekte ve her an yeni bir nefes ile diriltmektedir. Her nefes,
nefsimizin tekâmülü için bir fırsattır. Her nefes, aslında tekrardoğuştur. Her
nefes; yeni bir bilgi, yeni bir fırsat ve tekâmül için yeni bir umuttur.
Allah nasip etsin.
AMİN.