23 Ağustos 2016 Salı

NEFİS HASTALIKLARI ve EDEB

EDEB, ZÂHİR ve BÂTIN EDEB OLMAK ÜZERE İKİ ÇEŞİTTİR.

ZÂHİR EDEB; ELİNE, DİLİNE, BELİNE SAHİP OLMAK İKEN, BÂTIN EDEB; BAKTIĞIN HER YERDE HAKK’IN BİR TECELLİSİNİ GÖRMEKTİR.

Zâhir ve Bâtın bir bütündür ve birbirinden ayrılmaz. Örn. Kayısı çekirdeği toprağa, dış kabuğu ile ekilir. Kabuk zâhir, içindeki bâdemi bâtındır. Zâhir olan kabuğunu kırıp, içini toprağa eksen kayısı filiz vermez. Bir kişi de zâhiri gözetmeden bâtına ulaşamaz. ‘’Namaz müminin miracı’’dır denir. Hiç kimse zâhiren namaz kılmadan ‘’MİRAÇ’’ yapamaz.

EDEB; NEFİS HASTALIKLARININ İLÂCIDIR,  EDEB OLMADAN NEFİS ISLÂH EDİLEMEZ.

Hastalıklar çeşit çeşittir. AKIL hastalıkları, BEDEN hastalıkları ve NEFİS hastalıkları.

Akıl hastalıkları açıkça bilinmektedir ve bunların ilâçları; tabi bir ölçü ile insanlardan uzaklaşıp ‘’HALVET’’ hayatını yaşamak ve onları düşünmeyi terk edip Allah’ı zikre devam etmektir. Bunun dışında bir ilâcı yoktur bu hastalıkların.

Bedenle ilgili hastalıklar da bilinmektedir ve beden hastalıklarının ilâçlarını bildirmek, tabiblerin üzerine düşen bir görevdir.

Nefis hastalıklarının tedavisi ise bir ilimdir ve bu ilme daha ziyade eğitimle uğraşanlar muhtaçtır.

Nefis hastalıkları; SÖZLERDE, FİİLLERDE VE HÂL VE DAVRANIŞLARDA BELİREN HASTALIKLAR OLARAK ÜÇ KISIMDIR.

SÖZ HASTALIKLARI: Bu hastalıklardan biri, Hakk sözü, doğru sözü gelişi güzel söylemektir. Bu en büyük hastalıklardan biridir. Bunun ilâcı ise, Hakk sözün, doğru sözün nerede, hangi alanda sarf edileceğini bilmektir. Hiç kuşkusuz GIYBET doğrudur, gerçektir; fakat gıybet yasaklanmıştır. Dedikodu da doğrudur, gerçektir; fakat o da yasaklanmıştır. Bir evde yaşanan nâmahremin, doğru ve gerçek olmasına rağmen, başkasına anlatılması ‘’günah-ı kebâir’’dendir. Yani büyük günahlardandır. Toplum içinde birine doğru, gerçek sözle nasiat etmek de doğrudur; fakat bunu toplum içinde yapmak, kesinlikle ayıptır. Böyle bir şey ancak câhillerden ve gazap sahiplerinden sadır olur. Çünkü nasihatten amaçlanan fayda, bir yararın sağlanması ve arada bir sevginin oluşmasıdır. Eğer nasihatler toplum içinde yapılırsa kabul görmez, hatta düşmanlık bile doğurabilir. Allah bu tür davranışları zemmetmiştir, yermiştir. Çünkü bu şekilde toplum içinde açıktan açığa yapılan nasihat, kendine nasihat edilen kimseyi zor durumda bırakır, onu utandırır ve o konuda yalan söylemek zorunda bırakabilir. Böyle bir davranış, büyük bir fesada sebep olabilir. Oysaki, o nasihati ona yalnız başına olduğu bir zamanda, güzel bir tarzda yaparsa,  o kimsenin kusurunu, ayıbını güzelce izhâr ederse, kendisine nasihat ettiği konuda o işin çirkin ve kaba bir iş olduğunu bilmiyorsa, ona bunu öğretmek olduğunu kibar bir dille ona açıklarsa, hiç kuşkusuz o kimse kendisine teşekkür eder, onu sever ve hayır duada bulunur. Her Hakk sözü, doğru sözü gelişi güzel söylemekle yükümlü değiliz. Buna, ne şeriat,ne yasa, ne de örf izin verir.

Aynı şekilde, bir kimsenin, insanlara nefret edecekleri bir tarzda cevap vermesi de böyledir, o cevap doğru bile olsa. Çünkü böyle bir davranış kötü tabiat, karaktersizlik, bilgisizlik ve Allah’a karşı hayâsızlığa delildir. Böyle bir kimse kendisinde, Allah’ın razı olmadığı bir ayıbı gidermekten uzaktır. Eğer o kimse, kendi ayıbına bakmakla meşgul olsaydı, bu tutumu kendisini başkasının ayıbıyla uğraşmaktan alıkoyardı.

Arkadaşının ya da dostunun hareketlerini izlemeyi, adetâ onun aldığı nefesleri sayacak kadar her şeyi kaydetmeyi kendisine uğraş edinen bir kimse, bu tutumuyla çok şiddetli bir hastalığa yakalanmış demektir. Çünkü o kimse kendisini ilgilendirmeyen bir işle uğraşmakla, kendi nefsinden gafil olmaktadır. Bu tutumu zamanla ruhunda yer eder, nefsinde birikir, zaman geçip de kendi nefsinde arkadaşı hakkında en ufak bir çirkinlik görünce, ya da ondan bıkkınlık ve usanç duyunca, ya da onun hakkında kendisinden bir yanılgı ortaya çıkınca, o zamana kadar kendisinde birikmiş hâlde duran onun bütün kusurlarını, kabahatlerini ortaya çıkarır. ‘’Sen falan gün şöyle şöyle demedin mi? Falan gün şunu şunu yapmadın mı?’’ der. Kötü gördüğü, gâfil olduğu, üzerinde nefeslerini saydığı şeylerin hepsini ona duyurur. Bu kez arkadaşı ya da dostu ona en büyük düşmanlardan biri olarak görülür. Bütün bunların aslı, kötü huyları, kusurları ve ayıpları kendi nefsinde biriktirdiği birikimlerdendir. Bu kötü tabiata bir delildir ve bu tür tutumlar dostlar arasında çok sık görülen şeylerdir.

Düşmanından bir kez sakın                                                                                                          Dostundan bin kez sakın!                                                                                                              
Çünkü dostluğunuz  bozulursa şayet bir gün,                                                                                          Sana nasıl zarar vereceğini çok iyi bilir dostun!

Söz hastalıklarından biri de, insanların hâllerini, ne yaptıklarını sormak gibi kendisini ilgilendirmeyen konuları araştırmaktır. Ayrıca kendisinin evde olmadığı esnada, ailesinin neler yaptığını araştırıp sorması, soruşturmasıdır. Bu hastalığın ilâcı Hz. Peygamber’in davranışlarını taklit etmektir. Hz. Peygamber; savaş dönüşünde, ailesinin yanına geceleyin gelmemiş, sahabelerini de hoşlanmayacakları çirkin bir durum ile karşılaşmasınlar diye bundan sakındırmıştır. Gizli şeylerin örtülü, saklı kalması için bir yere giderken izin istemek de bu babdandır. İnsan yaptığı şeyler iyilik bile olsa, başkaları tarafından bilinmesini istemeyebilir. Eğer soru soran kimse, onunla ilgili bilgileri sormaya devam ederse, soru sorulan kişiyi, istemediği şeyleri söylemeye veya yalana teşvik eder. Ne şer’an, ne aklen, ne de görgü kurallarına göre bu, onun için uygun değildir. Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır; ‘’Kişinin, kendini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, onun müslümanlığının güzelliğindendir’’

Söz hastalıklarından biri de, insanın yaptığı iyiliği başa kakmasıdır. İyiliği başa kakma bir eziyettir. ‘’Ey iman edenler’ Malını gösteriş için infak eden, gerçekte Allah’a ve ahiret gününe inanmayan kimseler gibi, başa kakmak ve eziyet etmek sûretiyle yaptığınız hayırlarınızı iptâl etmeyin, boşa çıkarmayın’’(Bakara-264) Bu hastalığın ilâcı ise, insanın elinde bulunan imkânların, Allah’ın ilminde ne ise o şekilde kendisine bir nimet olarak verildiğini ve bu iyiliklerin, bu nimetlerin ancak bir emânet olarak kendi elinde bulunduğunu, onların gerçek sahibini henüz tanımadığını idrak etmektir. O nimetleri, işin aslında Allah’ın belirlediği kimselere vermek sûretiyle elinden çıkardığı zaman, emânetin gerçek sahibini tanımış olur. Emâneti ehline teslim etmiş olduğu için de Allah’a şükreder. Kim bu görüşle, bu düşünceyle iyilik yaparsa, ondan asla eziyet doğmaz.

Söz hastalıklarından biri de, çocuklarından birine, diğerlerine göre daha fazla iyilik yapan bir kimseye çocuklarının önünde bunu duyurması ve ‘’niçin aynı iyiliği bu çocuğa da yapmadın’’ diye lüzumsuz bir kelâm söylemesidir. Bu durum, o çocuğun nefsinde babasına karşı bir düşmanlık doğurur ve böyle bir davranış ancak câhil bir kimseden vaki olur. Bu hastalığın ilâcı da yoktur.

Bir başka söz hastalığı da, bir insanın ‘’Ben doğruyu söylerim; bunu duyan kimseye zor gelecekmiş, buna hiç aldırmam, beni hiç ırgalamaz’’ demesidir. Kendini savunurken de ‘’Ben falana doğruyu söyledim; bunu duymak ona zor geldi’’ der kendi nefsini temize çıkarır, başkasını yaralar ve incitir. Allah böyleleri için;‘’Onların kendi aralarında gizli gizli konuşmalarının çoğunda hayır yoktur’’ demiştir(Nisa-114) Bunun ilâcı bir kimseye gizliden sadaka vermektir. Çünkü açıktan sadaka vermek de, o kimsenin farkına varmadığı bir hastalıktır, çünkü o zaman sadakayı Allah’tan başkası için veriyor durumuna düşer. ‘’Onların konuşmalarının çoğunda hayır yoktur, ancak bir sadaka yahut bir iyilik yahut da insanların arasını düzeltmeyi isteyen müstesna’’(Nisa-114) Öyleyse, kim böyle yapmazsa, o kimse ilim sahibi olduğunu iddia etse bile cahildir.Çünkü Allah’ın murâdı, insanlar arasında sevginin ve saygının oluşmasıdır. Dolayısıyla bir insan konuşmak istediği zaman, bu alanda her açıdan Allah’ın razı olacağı bir tarzda konuşup konuşmadığına bakar. Eğer konuşmasında, bir kimse hakkında bir açıdan kötü konuştuğunu görürse, konuşmasının tümü Allah katında gayri makbûldür, yani kabul görmez. Allah o konuşmadan razı olmaz. Çünkü, Allah parçalanmayı da, bölünmeyi de hoş görmez.

Söz hastalıklarından biri de, geneli kapsamaksızın, devlet adamlarından biri ya da bir başkası olabilir, mûayyen bir şahıs üzerindeki bir kötülüğü, iyilik olarak sunmaktır.

Söz hastalıklarının ilâçları iki kısımdır. Birincisi; sükut etmek istediğin zaman konuşman, konuşmak istediğin zaman susmandır. İkincisi ise; sükut ettiğin zaman eğer Allah’a asî olacaksan, ancak o zaman konuşmandır. Eğer böyle bir durum söz konusu değilse, o zaman bir kelâm etmekten kesinlikle sakınmalısın! Konuşmanı beğenip güzel bulduğun ve konuşmayı süsleyip püslediğin zaman konuşmaktan sakın, çünkü o anda konuşmak en büyük hastalıklardan biridir. Susmaktan başka bunun bir ilâcı da yoktur. Fakat gizli kalmış bir hususu açığa çıkarmak için şahitlik yapacaksani o başka. Ölçü budur.

FİİL HASTALIKLARI: Herhangi bir fiili, örneğin namaz gibi bir ibadeti, toplum içinde, yalnız başına eda ettiğinden daha güzel bir şekilde eda etmekdir. Hz. Peygamber bu konuda şöyle demiştir; ‘’Bu bir ciddiyetsizliktir ki, o adam bu davranışıyla rabbini ciddiye almamıştır’’. Kur’an-ı Kerîm ise bu durumu;  ‘’Acaba o, olanları Allah’ın görmekte olduğunu bilmiyor mu?’’(Alak-14), ‘’Allah sizin gizlinizi de, açığınızı da bilir’’(Enam-3), ‘’Oysa ki, asıl kendisinden korkmaya lâyık olan Allah’tır’’ (Ahzap-37) ayetleriyle açıklar.

Fiil hastalıklarından biri de; insanlar yüzünden amelin terk edilmesidir.Bu, cemaat nezdinde riyadır. Aslında insanlar nedeniyle ameli terk etmek, Allah ehli olan üstadlar nezdinde bir riya değil, bir şirktir, Allah’a ortak koşmaktır. Kur’an-ı Kerîm bu konuda da; ‘’Sizi de, yaptığınız şeyleri de Allah yarattı’’(Saffat-96) ayeti ile açıklar. Öyleyse bu hususları iyi öğren, iyi bil.

HÂL HASTALIKLARI: Bu hastalığın en başında, bir kimsenin insanlar arasında ‘’bu da iyi insandır’’ diye bilinip şöhrete kavuşmak için, iyi insanlarla arkadaşlık yapmasıdır. Oysaki o, gerçekte kendi nefsanî arzularıyla yaşamaktadır.Bu konuda Kur’an-ı Kerîm; ‘’Nefsini kirleten zarar etmiştir’’ der.

Aynı şekilde hâl hastalıklarından biri de, kendi imkânı dahilinde olmayan giysileri giymektir. Bunun ilâcı ise, kendi imkânı dahilinde olan, kendine helâl olan giysileri ve benzeri şeyleri giymektir.

İşte kim bu hastalıkları ve bunların ilâçlarını bilip tanırsa ve o ilâçları kendi nefsinde uygularsa, onlardan büyük ölçüde yararlanır.  AMİN. 
       
(İbn. Arabi Hz. Marifet ve Hikmet Syf. 143-154)